dar sokağın
bir başında sen
bir başında ben
filizleri kırılmış yüreklerimizin
adımları ürkek
gittikçe yaklaşan mesafede
sınırlı vuslatın ayak sesleri
duyumsadığımız
ve el ele yürüyemeyecek kadar
yakın utanç duvarları bir birine
yine de geliyorsun
ve gel diyorsun
sahi
bir nefes kadar yakınlaşınca
yol bitmeyecek mi
biliyorsun
geldiğim yöne dönüş yok
senin geldiğin yönse
yaşanmışlıkların sislerinde
boğulmalara gebe
desen ki
bir güneş gibi doğdun geleceğime
ve silersin sisi göğümden
aydınlanır yarınlar
bir desen
bir ses verse kimliğin
oracıkta ağlarım sevinçten
büyür tüm yediverenler
gözyaşlarımla
bir papatya tarlasına uzanırız
ve her sevişme sonrası
bir gökkuşağı sarar tenini
tüm renkleri yudumlar
siyah beyaz geçmişin
dünlerde kalır
kelimelerin dağılmışlığı
en güzel cümleyi kurar
dilsiz hayatın geleceğine
bulutlansa da bazen
şehrimizin üzeri
ardından yağacak yağmuru bekleriz
unuttuğumuz
kuruttuğumuz
solmaya yüz tutan gençliğimize
ne dersin
her şeye rağmen
damla, damla yudumlayalım mı aşkı
gelincik ömrü kadar da olsa zaman.
07/Haziran/2006
03:41