Bir asır önce bugün Anadolu çiçek açıyordu. Ankara'ya yeni bir özgüven geliyordu. Bir ütopya ya da bir mucize gerçekleşmişti. Yunanistan sahnede olmasına rağmen, aslında İngiltere bu Büyük Taarruz'da yenilen taraf olmuştu.
Türkler yeniden doğmuştu küllerinden. Genç ve güçlü gagası, pençeleri, kanatları vardı. Dipdiri gövdesiyle dünyaya yeniden kafa tutuyordu. Hiçbir masal bu kadar kötü başlayıp, bu kadar güzel bitmemişti.
Devrimler ve yenilikler bütün hainliklere rağmen gelecekti ve geldi. Ta ki, gençliğe hitabedeki "...memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir." öngörü gerçekleşinceye kadar.
Artık "İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." nasihat veya vasiyetin gerçekleşmesine kadar.
Bizler, bu uğurda ne bedel ödemek gerekiyorsa ödeyip, yine de Misak-ı Milli" sınırlarını korumayı sürdüreceğiz.
Pakistan kurucu devlet başkanı Muhammed Ali Cinnah'ın dediği gibi "Ben iki Mustafa'yı seviyorum. Biri Muhammed Mustafa; bize Allah'a kul olmayı öğretti. Diğeri Mustafa Kemal Atatürk; bize kula kul olmamayı öğretti." ben de aynen tekrarlıyorum bu güzel cümleyi.
Gökyeleli Bozkurt, Son Başbuğum! Eğer açtığın yoldan ve gösterdiğin hedeften dönersem "Gök girsin, kızıl çıksın"
30 Ağustos 23
Gölcük