Yolda Geçmişe Kısa Bir Yolculuk!

Geçmişe kıs bir yolculuk...Depreşen hatıralar, kırgınlıklar, kızgınlıklar....

yazı resim

Ankara’ya gidecekti. Akşam saatlerinde tren ile gitmek otobüsle gitmekten daha iyidir diye düşündü. Evden, sadece küçük evrak çantasını aldı. Nasıl olsa ertesi gün Ankara’da ki işini bitirip akşam tekrar dönecekti. Fazla bir şey almasına gerek yoktu. Karaköy iskelesinden vapura bindi, üst kata çıkarak açık kısımda oturdu. Sigara içerim bir de çay iyi gelir düşüncesiyle. Fakat hava buz gibiydi. Rüzgar sert esiyordu. Sigarasını ve çayını içtikten sonra aşağıya indi. Nihayet vapur iskeleye yanaştı. Gişelere gidip bir kuşetli bileti aldı. Gece treni çok kalabalık değildi. Kompartıman numarasını bulup oturdu. Henüz erkendi belki başka yolcularda gelebilirdi. Ancak tren hareket edince anladı ki yalnız yolculuk yapacaktı. İstasyonları sırasıyla bir bir geçtiler, Bostancı, Kartalve Pendik istasyonlarında binen olmadı boş kompartımana…
Hah dedi…Güzelce uyurum Anakara’ya kadar artık…

***
Gebze istasyonunda, kompartıman kapısı açıldı, yetmiş yaşlarında, fötr şapkalı, buruşuk pardösülü bir amca geldi. Temiz yüzlü, görmüş geçirmiş birine benziyordu. Selam verip aldılar, karşılıklı hayırlı yolculuklar dilediler birbirlerine. Fakat beş – on dakika sonra anlaşıldı ki amca bey konuşmayı çok seviyordu.Emekli öğretmenmiş. Doğuda okul müdürlükleri yapmış. Şimdi Gebze’de oturuyormuş ama Ankara’da kızı çalışıyormuş. Ziyaret edip, birkaç gün de kaldıktan sonra dönecekmiş. Buraya kadar anlatılanları sessizce dinledi ara sıra “ha öylemi” “ne kadar güzel” “ha evet “ diye karşılıklar verdi hep. Ancak, uyumak istiyordu. Amcanın ise uyumaya hiç niyeti yoktu anlaşılan.

***

Hereke istasyonu geçildi. Amca yetmişli yılları anlatıyordu.Doğuda çok şey yaşamıştı.

- Çok kötü günler yaşadık oğlum…Senin de yaşın müsait hatırlarsın!

Hatırlamaz mıydı. Cam buğulanmıştı, hafifçe ellerliye camı silip dışarı bakmak istedi. Camın kirli olduğunu görünce cebinde kağıt mendili çıkarıp , camı bir daha sildi. İzmit’in ışıkları pırıl pırıl yanıyordu.Yetmişli yılların karanlığına dönmek istemiyordu o. “Ah… Amcacığım ne olur bir sussan artık” demek geçiyordu içinden, diyemedi. Hicabı mani olmuştu halini ifade etmeye.

***

Küçük şehirlerde hemen hemen herkes birbirini tanır. Arkadaş çevresi geniş olanlar, daha çok tanınanlardır. Gece saat on bir-on ikiyi geçer geçmez bombalar patlardı. Aileler, anneler babalar evlatlarını korumak için sabaha kadar uyumazlardı. Sokaklar tutulur, köşe başlarında mevzi edinilir, nice masum insanlara dayak atılır yada öldürülürdü.Sokakta ki güç dengeleri hükümet değişiklikleri ile el değiştirirdi. İşte, o yıllar gözünün önünden birer birer geçiyordu.

Amca, maşallah makineli tüfek gibi konuşmaya devam ediyordu.

***

Düzen bozuktu ve kesinlikle değiştirilecekti. Tek yol devrimdi. Gencecik fidanlar tek tek devriliyordu. Devrim kansız olmazdı.Vatan, millet, bayrak diyen herkes faşistti. Tüm zenginlerin malına el konacaktı. Hakça paylaşım sağlanacaktı. Burjuvazinin beli kırılacak, Proletarya iktidara taşınacaktı. Tıpkı Sovyetler Birliğinde olduğu gibi, başarılacaktı.Yoldaş Lenin başarmıştı biz neden başarmayalım?!....

Amca hala konuşuyordu Kiğı’da ki çobana nasıl okuma yazma öğrettiğini.

Beyni zonkluyordu aslında…Keşke Bostancı’da kafayı vurup yatsaydı…Ama bir kere saplanmıştı düşünceler beynine…Yaşamıştı o günleri. Gözlerini kapasa bile faydası yoktu, geçmiş su gibi akıyordu gözlerinin önünden…

Saf ve temiz Anadolu çocuklarının eline Marks, Lenin, Stalin, Mao vs. ne yazmışsa ne söylemişse onlar tutuşturuluyordu. Üç yüz- beş yüz gencin elinde ki çakar almazlarla devrim yapılamazdı ama önce Faşizm sindirilmeliydi.

Kardeş kanı dökülecekti ki devrim meşalesi yansın…Öyle de yaptılar!!! Oluk oluk kardeş kanı akıttılar…

Amca susmuştu…Kalktı, kuşetini açtı ve iyi geceler dileyip, yattı…

***

Rivayet edilir ki ; Deniz Gezmiş ve arkadaşları asıldığı günün akşamı bunlar Bayramoğlu sayfiyesinde oturup rakı içip, hala dünyayı fethetme nutukları atarlarmış. Kemal Tahir : “ Ulan, utanın be, gençleri ipe gönderdiniz ama utanmadan hala burada oturup, rakı zıkkımlanıyorsunuz” demiş.Utanmışlar mıdır acaba? Utanmadılar ki yedi bin genci kara toprakta, onbinlercesini de 12 eylül döneminde mahpus damlarında çürüttüler. Şimdi dönüp arkalarına bakıp, kendisiyle hesaplaşan kaç kişi var? Evet…bir iki istisna var o kadar… Öbürleri piri pak!....

***

Şimdi, Anadolu’dan gelen saf ve temiz çocukların eline Marks, Engels, Lenin vs tutuşturulmuyor. Omuzlarına 15-20 kg lık kameralar verilerek bilmem hangi medya fahişesinin bilmem hangi zengin piçiyle düzeyli birlikteliğini görüntülesin diye bar, kafe ve diskoteklerin önünde sabahlara kadar nöbet tutturuluyor.

Ekranlarda baldır – bacak , meme showu gırla gidiyor. Ar damarları çatlamış.

TV kanalı değil umumhane sanki mübarek…Onların yerine utanıyordu….

***

İlkeli insanlardı bunlar! Hani zenginlerin malına el koyup, fakire paylaştıracaklardı ya!!!! Gerek sağlıklarında gerekse ölümlerinden sonra , Vehbi Koç ile Sakıp Sabancı’ya methiyeler düzdüler. Kendi ensesi kalın patronlarının kasası dolsun diye (tabii ki kendi cepleri de dolsun, milyon dolarlık villalar da otursun bilmem hangi marka Fransız şarabı zıkkımlansınlar diye de) TV ekranlarında, gazete sayfalarında ne şaklabanlıklar yaptılar. Hükümetler düşürüp, hükümetler kurdular! Bir zamanlar Mustafa Suphi’nin katili Faşist Kemal dedikleri Yüce Atatürk’ü istismar edip, Atatürk’ün yüce kişiliğini kullanıp, ceplerini doldurdular!

Bülent Ecevit’in son iktidarında ne hokkabazlıklar yapıp, patronlarının servetine servet katacak basın kanununu çıkarttıklarının ertesi günü, Ecevit’i bir günde gözden çıkartıp, istifa peşinden de seçim sürecine taşıdılar.

28 Şubat sürecinde manşetten düşürmedikleri Çevik Bir paşayı,Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladığı basın toplantısında; bir arkadaşlarını azarladı diye o gün defterden sildiler.

Yetmişli yıllarda ve 12 eylül sürecinde Türk Generalleri bunlar için : Faşist Generallerdi…
Sonra kıç yalamaya başladılr…
Hala da yalıyorlar…

***

Kondüktör “ Eskişehir istasyonu, inecek yolcularımız kalmasın” diye sesleniyordu…Gözlerini kapadı, sabah Ankara’da yapacak işleri vardı….

Başa Dön