Nasıl başlayacağımı bilmediğim bir cümlenin çaresizliğiyle kalemi tutarken, aslında hayata bile nasıl başladığımı bilmediğim geldi aklıma. Gülümsedim... İç parçalayan bir hikayenin baş kahramanı olmak bana göre mydi sanki! Ben kahraman olabilir miydim? Üstelik kendi hayatıyla başa çıkması gereken bir kahraman...
Hergün yeni bir şeylerle karşılaşıyorum, alıştığım sadece şaşırmamak oluyor. Sanırım en sonunda taşlaştım. Taştan bir kahraman ya da bir yudum suyla yıkılıverecek kumdan bir kaleyim şimdilerde...
Bir düşünmeyeye başlasam öleceğim sanki...Sabah uyanınca ölüden beter bir yaşanmışlık yapışacak ellerime ve silip atamayacağım hayatımın köşesine sıkışıp kalacağım...
Git gide uzaklaşan yollara düşüyor aklım. Geri dönemeyeceğmi bildiğim griliklerin içinde simsiyah bir leke gibi sürükleyeceğim kendimi. Kendimin istemediği bir ben ve tüm benlerin içinde olamayan hiç kimse!
Hayalsiz gecelerin günleri gece yapan yorgunluğuyla başa çıkmaya çalışıyorum. Ve her gün bir önceki günden beter bir vazgeçmişlikle alışıyorum hayata.
Söylediğim ilk şarkıyı 20 yıl sonra dinlerken, buruk bir neşeye katıyorum kendimi... Çocukluk ah! çocukluk diyorum, iyice burkuluyorum. Çocukluğunu düşününce gülümseyen, şen şakrak anılar anlatanlardan olamadığımı düşünüyorum. Kırılıyorum hayata, hayat benim umrumda da...
İlk sevdiğim geliyor aklıma, pişman oluyorum. Bir zamanlama hatasına gömdüğü en güzel zamanlarım...Keşkeler geliyor dilime, kızıyorum, kovuyorum gecemden çocukluğumu.... Çocukluğum ağlıyor. Bense donuk bir kırmızıda gözlerime yanıyorum. Artık ağlayamayan gözlerimin acısına veriyorum vazgeçmişliğimi...
Ağlayamamak aslında gülememenin işareti mi? Yoksa iyice melankollik bir taş mı oldum artık, bilmiyorum... Zaten biliyorum diyebileceği ne var ki...Olurda demeye kalksam, inansam boşluğa gelipte bir şeylere, görülmeli sonu...
Sahip olduğum ilk hayvanın ölümü geliyor aklıma... Nasıl üzüldüğüm, bir daha sevmem deyipte yeni gelene deli gibi bağlandığım... Sonra o da ölmüştü, bir yenisi daha geldi, hiç sevedim...
Ve şimdilerde kendime kaçamak bakışlar atmaktayım... Kaç kere ölmüştüm? Kaç defa yeniden başlamıştı hayat ve ben engel olamadan aynı sona gelip çatmıştı? Bir daha sevebilcek miydim peki kendimi...?
Bir sigara yakıyorum gecenin karanlığında kıpkırmızı. Duman oluyor ellerim ve tutunamıyorum hayata hiçbir dalından, sanki tutunacak dal varmış gibi...
Bu umutsuzluk yakışıyor mu yarına? Zaten ne yakışır bilir miyim ki ben... Ne zaman yakışıyor sevdama, ne çocukluğuma mutluluk, ne de ben bu vazgeçmişliğe! Sadece geceye ait umutsuzlukları bürünüp koca bir gece oluyorumda, ne gün fark ediyor, ne hayat bu uyumsuzluğumu...
Yolların üzerinde kalıyorum simsiyah, kendimden geçiyorum...
