Üstümde kocaman bir yorgunluk var. Kendimi sürekli ağır hissediyorum.(Hoş ben bünye olarak bayağı bir ağırım ama neyse) Bir yorgunluk, kırgınlık hali çöktü üzerime. Gerçi dönemseldir geçer ama ben artık yeterince anormal sıkıcı, bıktırıcı olmak istemiyorum. Kendimi çok itici bulduğum için insanları itmek değil çekmek istiyorum. Ama çeksem insanları, gelseler onları karşılayacak enerjim bile yok. Bilindik yorgunluk halim işte.
Bu yorgunluk hali nedir, ben onu anlatayım ben. Ortalıkta gözle görünür hiçbir şey yoktur. Her şey olabileceği kadar iyi ve kötüdür. Sıradandır yani. Ama sen bıkmışsındır, bezmişsindir. İnsanlardan kaçmak istersin, sorulara cevap vermemek, biraz kendinle baş başa kalmak istersin ama ‘şu sıralar’ mümkün değildir. Hangi sıra mümkün olacak onu bilemiyorum da. Neyse. İşte bu sırada kaçamadığın için durgunlaşırsın, her şeye kötümser bir bakış açısıyla yaklaşırsın. İşte tam bu sırada sırtına kocaman bir yük biner. Sen tüm gün o yükü sırtında taşımaktan yorulursun. Al sana ‘yorgunluk hali’ işte.
Tamamen bir kaçıştır. Kendine bile oynadığın bir oyundur. Ama elden bir şey gelmez. Bir süre o yük taşınıp o halde kalınacaktır el mahkûm. Zaman her şeye ilaç olduğu gibi buna da ilaç olacaktır. Ya da sen zamanla o yükü taşımaktan yorgun düşüp, yükünü atıp kendi kendine rahatlayacaksın.
Hayat herkesin sırtına sürekli bir şeyler yükler. Okul, iş, eş, çocuk… vs. bir yığın şey. Ve bu yaşadıklarının toplamı hayattır zaten. İtiraz edemezsin ve zaman zaman herkesin ‘bunalım’ diye adlandırdığı o benim ‘yorgunluk hali’ dediğim durumun ta içine giriverirsi işte.
Şu sıralar ben bütün gün sırtımda çeşitli yüklerle geziyorum. Hiçbir iş yapmak zorunda olmadığım için zevkle taşıyorum yükümü. Keşke yükümü taşımak için her zaman bu kadar boş vaktim olsa ya da yükümü taşımaktan zevk duymayı öğrenebilsem. Sonuç olarak alıştım artık. Yoruyorlar beni işte. Yoruluyorum. Katlanmak zorundayım. Eğer bu yükten kurtulmak için hayatla savaşa girersem, kaybederim. Buna çok eminim. Zayıfım çünkü. Ufak bir esintide dağılıveririm. Rüzgâr beni atar bir kenara ve hayat kazanır. (Hoş bu durumda da o kazanıyor ama…) kader dedikleri, savaşa girmekten korkup olduğun pozisyonda kalma işte bu başka bir şey değil.
İçinde bulunduğum yorgunluk halinden keder duymamayı çoktan öğrendim. Artık haz alma işini kıvırmaya çalışıyorum. Becerirsem ne mutlu bana.
Tüm bunlara, her şeye, herkese rağmen önerilen şudur: hayatta seni üzen, bezdiren, bunaltan ve yara veren her şeye karşı dur ve savaş. Çünkü savaşmazsan zamanla benliğini kaybedeceksin-tıpkı bende olduğu gibi-. Hiçbir şey buna değmez. Sen savaş. Her ne kadar yara alacak olsan da yap bunu. Ben inanıyorum ki hayatta böyle insanlar kazanıyor ve kazanmaya devam edecek de.
Ve yine tüm bunları göğüsleyecek cesaretin varsa savaş savaşabildiğince. Beni bırak. Alıştım artık ben hayata, bağışıklık kazandım. Ya da tüm bunları unut ve sen de hayata alış, kaderini yaşa.
Yorgunluk Hali
beni ve tabi ki sizi ilgilendiren bir şey. öyle olmasa yazmazdım zaten:)