Sessizce Veda Son Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Sıra dışı yaşanan duygular, sıradan insanlar için bir şey ifade etmiyor.
Ne beklediğiniz yardımı görebiliyorsunuz ne sizi anlamalarını ne de dinlemelerini.
Anlatamıyorsunuz, aşk başlı başına çaresizlik ben de çaresizim görmüyor musunuz diyemiyorsunuz.
Sadece susuyorsunuz... |
|
Sessizce Veda 4. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Sevincime ortak tebessümün yaz sıcaklığına dönüşerek, içimi ısıtıyor. Bulutlar dağılıyor, gök kuşağı renk demetini bırakıyor avuçlarıma. Bulutlardan kalan son yağmur damlası düşüyor avuçlarımdan aşağı. |
|
Sessizce Veda 3. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Ne zaman sana dair cümleler kursam harfler yetmeyecek sanıyorum.. Hangi kelimeyi telaffuz edersem edeyim adın kadar yer tutmuyor dudaklarımda. |
|
Sessizce Veda 2. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
İsterdim ki sana yine yazmaya başladığım şu an bütün kalemler kırılsın, bütün parmaklar klavyede gezinirken tutulsun, isterdim ki aşk ile çarpan bütün gönüller dursun konuşan bütün diller sussun… |
|
Sessizce Veda 1. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Yazmak; kendini anlatmaktır, demiş yazarın biri, kim olduğunu biliyorum elbet ama bunun ne önemi vardı. Benim tek derdim vardı o da kendimi anlatmaktı. Ve bu yüzden sana yazmaya başladım. |
|
Sessizce 7. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
O kadar uzaktı,
yüzüne yayılan sıcak tebessümü, gözümün önünde olmasına rağmen o kadar uzaktı.
Şair hani bir dizesinde -"Seni çok özledim gerisini mecalim yok anlatmaya.." demiş ya, benim durumumda aynen öyle bir durumdu.
Bana çok uzak, gerisini mecalim yok anlatmaya... |
|
Sessizce 6. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Ey aşk, madem ki bana geldin, başım gözüm üstüne, hoş geldin.
Dervişane tabir ile "Haktan ne geldi de biz kabul etmedik." derim, derim de seni kabul ederim.
Hoş geldin sen bana. Ve ne iyi ettin de geldin. |
|
Sessizce 5. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Şair hangi yaştan bahsediyordu dizelerinde bilmiyorum ama ben kışa doğru yol aldığım bu yaşımda böylesine bir duygu ile ilk defa tanışıyordum. Ve bu her ne ise, anlamaya dinlemeye yorumlamaya çalışıyordum.
|
|
Sessizce 4. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Dünya mıydı bu kadar küçülen yoksa bu koca şehir miydi anlayamadım. İnanamıyordum, günlerdir aradığım adam buradaydı. Benim olduğum yerde.
Telaşıma korkularım eklenmeye başladı. kalkmalıydım hemen harekete geçmeliydim en iyisi bu. |
|
Sessizce 3. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Koca şehir kocaman olmuş ve o en kuytu köşeye saklanmıştı.
Çaresizdim.
Aklımdan çıkaramıyordum bir türlü.
O bankta oturmuş tebessümü ile beynimi yüreğimi esir almış sonra kendini azat etmiş çekip gitmişti. |
|
Sessizce 2. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
İlk defa, hayatımda ilk defa birini, hiç gereği yokken, üstelik sebepsiz yere zihnimde canlı tutmaya çalışıyordum. Tebessümü bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Kendi kendime bu kadar düsünmeğe değer biri olmadığına dair telkinlerde bulunuyordum lakin buna kendimi dahi inandıramıyordum. |
|
Sessizce 1. Bölüm
(Nuran Bulak) 10 Ağustos 2015 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Sıradan bir gündü, hani yazmaya böyle başlanmaz biliyorum lakin hakikaten sıradan, hiç bir özelliği olmayan bir gündü. Hani ne kuşların cıvıldaştığı bir İlkbahar günü, ne ağustos böceklerinin karınca ile didiştiği, güneşin tam tepede olduğu sıcak yaz günü, ne de soğuğun iliklere kadar işlediği bir kış günü idi. |
|
Sevgili Leyla
(Nuran Bulak) 12 Haziran 2015 |
Yaşam |
| |
Bir anda, kelimeleri hiç yormadan, harflere yük bindirmeden, olanı biteni bir çırpıda anlatmak istiyorum sana.
Sadece sana... |
|
Bir Gün
(Adsız) 13 Şubat 2014 |
Yaşam |
| |
Bir gün, elbet bir gün güneş aydınlık tarafını herkese gösterecek.
İnanıyorum.
Çünkü; aslında Allah seviyor bizi |
|
Aşk...
(Adsız) 26 Mayıs 2013 |
Yaşam |
| |
Adamın biri ayrıldığı sevgilisine duyduğu aşkı anlatmak için yazmaya başlamış, o kadar güzel anlatıyormuş ki bu aşkı, yıllar sonra çok ünlü bir yazar olmuş. |
|
Mutsuzluğun Resmi
(Adsız) 26 Mayıs 2013 |
Yaşam |
| |
Nazım Hikmet, Abidin Dino'dan mutluluğun resmini istediği gibi, benden de mutsuzluğun resmini isteseydi şayet resimden sıfır derece anlayan ben eminim o kadına ve adama bakarak "mutsuzluğun resmi" diye bir resim çizebilirdim...
|
|
|
........................
Bugün rüzgâr esti durdu... Ne yönden esmek istediyse öyle esti gönlünce. Hiç kimseyi hiçbir şeyi umursamadı.
Akşamdan beri yağmur yağıyor. O da aynı…
Kâh camlara sert darbelerle vurarak iniyor, sabırsızca değiyor toprağın tenine,
kâh sadece camda kalacak kadar akıyor, kâh duruyor hiçbir şey olmamış gibi, kâh kararsız ne yapacağını bilmez bir halde her yöne düşüyor.
Bir türlü karar veremedi. Bir türlü akıtamadı gökyüzü boğazında düğümlenen hıçkırığı bir türlü bırakamadı nedense.
Bekliyor belli, ama neyi henüz ben de bilmiyorum ama sabırla bekliyor.
Rüzgârında mecali kalmadı, sanırım iyice yoruldu, çünkü artık sesi çıkmıyor biraz önce o da sustu. Sırasını yağmura bıraktı belli ama, yağmurda hiçbir kımıltı yok hala. Bulutlar yağmuru taşımaktan yoruldu artık. Yağmur sakin, gecenin ilerleyen saatlerini bekliyor sanırım. Yıldızlardan mı utanıyor? Kim bilir? İçinde ne varsa akıtmak için yıldızların uyumasını bekliyor belki. . Kimsenin bu rahatlamaya şahit olmasını istemiyor belki. Bunu da kim bilebilir ki? Hiç kimse. Sadece yağmur…
İçindekileri sadece yağmur bilir. Ne buna şahit olan kararsız rüzgâr, ne yağmuru besleyen bulutlar ne ay, ne yıldızlar, ne de her şeyi karnında barındıran gökyüzü..
Bunu sadece yağmur bilebilir.
S a d e c e y a ğ m u r.
...................
Soğuk bir gecenin koynundayım yine, gece yalnızlığa gebe. Yalnızlık yine sensizliği doğuracak çığlık çığlığa sessizce... Özlemler eşlik edecek sessizliğe, yoldaş olacak, arkadaş olacak gardaş olacak yar olacak can olacak... Sen olacaksın... Buram buram kokun gelecek, genzim yanacak, içim yanacak, kalbim yanacak, ben yanacağım... Günler geçsin diye takvim yapraklarını koparacağım bir çırpıda. Saatleri tüketeceğim, dakikaları bitireceğim, saniyeleri yutacağım.
Belirsizliğin ortasında tek belirli sen... Yarım yamalak yaşamın arasında tam olan bir tek sen... Uzaklara dalıp giden bakışla gülümsemelere sebep bir tek sen...
Onca ‘keşke’lerim arasında tek "iyi ki"m sen... Yetmeyen tek sen ve artan yine sadece sen...
Bir türkünün sözünde sen, başında sen, sonunda sen, bitiminde sen...
....................
Gecenin bir yerinde hüzün bölecek uykumu, yarım kalacak göremediğim rüya. Uzattığım elim, eli boş geri dönecek. Gözüm ellerimde kalacak, bir çocuğun elindeki uçurtma rüzgâra kapılıp gökyüzünde salınacak. Kirpiklerinden aşağı düşecek gözyaşım. Mahzun yüzünü paylaşmak için ikiye böleceğim. Ellerime bakacağım başım önde kımıldamadan. Dokunmak isterken dokunamayacağım yüzüne, ellerine…
O an uçurtma takılıp kalacak bir ağacın dalına. Almak isterken dallar uzayacak ve ben ulaşamayacağım. Bir çocuk bana bakacak kareli gömlekli. Yüzü çok güzel. Sarılmak, bağrıma basmak isterken camın ardına saklanacak ve ben yine ulaşamayacağım…
.........................
Gece olacak, gündüz olacak, ay geçecek, yıl geçecek, asır geçecek... Güneş bıkmadan her gün aynı sancıyı çekerek sabahı doğuracak. Hergün aynı acı ile kıvranacak.
Ne için?
Var olan ümitleri için.
Ne için?
Tam tepeye yerleşip içindekini gönlünce saçmak için...
Sen benim direnmemi sağlayan ümidim...
Neydi ümit?
Ne içindi?
Ne önemi vardı ki. Ümitler hep olmalı öyle değil mi?
Yaşamı anlamlı kılmak, için avucundakini hissetmek için ümitlerin hep olmalı.
İşte o ümidimdin sen benim.
Yüzlerce yüz arasında yüzünü aradığım, her defasında -acaba- diyerek kendime sorduğum ümidim.
Görünce ne olacağını dahi bilmediğim bir soruya cevap aramak gibi bir şeydi ümit.
Ya da aradığın cevabı bulmak gibi bir şey.
Neydi ümit?
Bir ses, bir haber vereni bulabilmek gibi bir şeydi ümit.
Bulunca ne olacağını bilememekti yine.
Neydi ümit?
"Bir gün, kimbilir belki bir gün" dediğim bir şeydi.
Ve bir gün…
O bir gündü işte ümit...
.............................
Bir gün daha, bir hafta, bir ay bir yıl daha... Ekleyeceklerimi sıralamaya kalkışıyorum yok... Beklentilerimi birbirine ekliyorum yok...Soğuk yine aynı soğuk, sıcak yine aynı sıcak... Değişmiyor, değiştiremiyorum. Hep bir birikmişlik var boşluklar içinde. Hep bir sukunet kavgama mağlup, hep bir sıradanlık farklılıklar yanında. Hep bir şey işte. Hep bir ben, sadece hep bir ben...
Kıyıda köşede hep bir mahsunluk, bir gariplik, bir kimsesizlik, bir biçarelik... Bir adını ne koyarsan koy bir "bir" işte... Bir ne ise o bir işte... O "bir" bir türlü iki olmuyor. Sonra tek çare yine "Bir" olanla başbaşa kalıyorum. Bir O, bir ben içinde barınan yalnızlığımla başbaşa kaldığımda ağzımdan tek bir cümle dökülür. Bir ömür daha olsa ... Yaşayacağım bir ömür daha olsa... Ömrüme ömür katsa...
................
YAŞAMAK...
Bir sevda türküsü söylemek gibidir yaşamak,
Her kıtada içini yakan.
Sevdalıyı tarif etmek gibidir yaşamak,
Eteklerinde al al gülleri olan.
Bir çocuk gülüşü gibidir yaşamak,
Ancak eğilince görebileceğin.
Bir tünele girerken
Sonundaki ışığı görmek gibidir yaşamak.
Bir yürek acısıdır belki yaşamak.
Orta yere oturup ta kalkmak bilmeyen.
Bir yara gibidir yaşamak,
Kaşıdıkça kanattığın,
Kanattıkça acıttığın.
Acıyı sevmek gibidir yaşamak.
Çektikçe alıştığın, alıştıkça vazgeçemediğin.
Kuşun kanat çırpması gibidir yaşamak.
Olabildiğince özgür.
Bir ağıttır yaşamak,
Yürek acısını dile getiren.
Derinden bir oh! çekmek gibidir yaşamak,
Nefes aldığını hissederek�br />Acayip bir şeydir yaşamak.
Çözmek için çırpındığın
Çırpındıkça battığın.
Yaşamak...
......
bir sahil kenarı,keskin martı çığlıkları
aklım gülüşünde başka bir ses
duymuyorum...
anlatıyorsun sahilde dalga sesi
aklım sende bakmaya
doyamıyorum...
kıyıda tekne ipini zorluyor
ben sen de sen ben de
başka bir şey
görmüyorum...
gözlerin bende bir türkü dilimde
söylemek istiyorum
sana bakıyorum
sen hariç her şeyden
vazgeçiyorum.
sen hariç herşeyi
bir tarafa
bırakıyorum...
.........
Bir gece, kendimi korumasız hissettiğim ve sanki çıplakmış gibi üşüdüğüm bir gece, gecenin koynuna girip, sokak lambasının ışığında ısınmaya çalışırken camın ardında rüyalarımda dahi görmediğim gülüşün beliriverdi.
Şaşırdım, ağladım, hemen: "Sen bunca yıl nerdeydin, nerdesin?" deyiverdim. Camı açıp ardından hemen seni çeri almak istedim. Veya koşarak kapıdan çıkıp olduğun yere yanına hemen gelmek istedim.
Ne çok özlemişim, ne çok…
Çıkamadım, bir çırpıda yanına gelemedim camı dahi açamadım öylece sadece yüzüne baktım.
Ben gelemedim…
Sen geldin…
Dokunamadım eline, ağlayamadım, Hiç bir şey söyleyemedim zorla açtığım kapılar bile kendi kendine kilitleniverdi aniden.
Ne kadar zaman geçti?
Daha ne kadar geçebilirdi ki? Kaç yıl daha? Kaç mevsim daha? Kaç, kaç daha?…
Eline dokunduğumda anladım ki bütün anahtarları avucunun içinde biriktirmişsin.
Tek tek aldım hepsini. Tek tek birlikte açtık bütün kilitleri.
Önce ellerim çözülüverdi. Çok zor sanırdım çok olmaz çok mümkün değil çok imkânsız, çok çok…
Meğer yanılmışım. Daha ilk dokunuşta şaşırdım, ne yapacağımı bilemedim. Önce "Kalsın" dedin. Tamam, kalsın o halde...
İlk etapta ellerimi koyacak yer dahi bulamadım elim serbest olmasına rağmen yer bulamadım bir an.. İşte hep merak ettiğim an o andı işte. Göğsümden içeri dolan oksijeni hissettiğimde Isındığımı da hissettim.
Çok haklısın Bebeğim, benim içinde hayatımda yaşadığım, en “Güzel bir iki aydı”
.................
Şimdi bir başka seviyorum seni.
toprağın yağmuru,
bulutun rüzgarı,
denizin okyanusu
siyahın beyazı sevdiği gibi
seviyorum...
uykulu bedenimin yastığı ,
gözlerimin gözyaşımı
kitrenin boyayı sevdiği
gibi seviyorum....
kışın ilkbaharı
arının peteğini
örümceğin emeğini
dalından düşen meyvenin toprağı sevdiği gibi
seviyorum.
şimdi bir başka seviyorum seni
tenimin tenini sevdiği gibi
seni seviyorum....
..........
kimi geceler ağlarken
yıldızlar görmesin ay şahit olmasın diye
gözlerimi kaparken
sessiz sessiz hıçkırırken
boğazım düğüm düğümken bile
hiç bu kadar özlememiştim seni..........
sana çıkan yollar kapalıyken
bir çare aramazken
çaresizliği dahi umursamazken
sadece seni görmek için
sabahı zor ederken bile
hiç bu kadar özlememiştim seni...........
"Şu karşı ki yayalalar göç katar katar
bir güzelin hasreti bağrımda tüter"
diye bir türkü dinlerken
türküyü mırıldanmak isterken
isteyip söyleyemezken bile
hiç bu kadar özlememiştim seni........
"hesap görmek hesap etmekten zordur"
diye bir söze takılıp kalırken
hesap etmeden
"hesap" nedir bilmeden yaşarken
"güzel olanın bedeli vardır" derken
bedel ödemenin çaresizliğini yaşarken bile
hiç bu kadar özlememiştim seni.................
"Ne bunun adı" diye kendime sorarken
soruma cevap ararken
arayıpda bulamazken bile
hiç bu kadar özlememiştim sen.............
yokluğunda bile hiç bu kadar özlememiştim seni
......
bu gelişinde seni daha çok sevdim.
her gelişinde belki gidersin sanırken
her gelişinde içime daha çok yerleşmeni sevdim
payıma düşmeyişini bile çok sevdim.
hakkım olmadan seni sahiplenecek kadar sevişimi sevdim
ardından sessizce bakmayı bile sevdim.
sessizce bakarken, gideceğini bile bile sessizce -gitme- diye haykırışımı bile sevdim.
çaresizliğimi çaresizliğini sevdim.
sensizken seni sevdim.
seni aramayı sevdim
seni özlediğim için vucudumun sızılarını sevdim
seni bulmayı sevdim
seni görmeme rağmen hiç görmemiş gibi hissetmeyi sevdim.
uzakta oluşunu bile sevdim.
sana uzanamayışımı elimi uzatsam dokunamayışımı sana bakarken iç geçirişlerimi sevdim.
seni düşünürken senin başka uğraşların aklıma gelince içimin acımasını sevdim uykusuz kalmalarımı sevdim.
uyuyamadığım için sinirlenmelerimi sevdim.
gece kalkıp birşeyler yazmayı sevdim.
yazdıkça tükenmeyen kelimelerimi sevdim.
belkide hiç bitmeyecek bu kelimeler diye korkmayı bile sevdim.
sen diye türkülerine dokunmayı sevdim.
her türküde ağlamayı sevdim.
ağlamak için bahaneler yaratmayı bile sevdim.
yüzünü sevdim
ellerinin sessizliğini sevdim.
bana inat sessiz kalışını sevdim.
beni sevmeni sevdim
her şeyden ama her şeyden çok seni sevdim.
seni her şeyden ve herkesten çok sevmeyi sevdim
Ben seni çok sevdim.
...........................
Yüreğimde yer açıp baş köşeye oturttuğum yar!
Önce şekillendirdiğim sonra şekline cevap veren yar! Ruhumun ikizi, gönlümün eşi yar! 'Yar' derken yüreğimi yaran, dudağımı çatlatan, kemiğimi sızlatan yar! Saçlarımı karlar yağdıran yar! Biliyorum ki ne kadar yazarsam yazayım anlatamayacağım içimde olup biteni.
Biliyorum ki elim ulaşmaz, gücüm yetmez.
Biliyorum ki bunun için ne söz yetecek ne saz… Biliyorum bir çeyrek ömür daha olsa bitmeyecek seni eklediğim sensiz cümleler…
Mazim ve istikbalim olan ama istikbalime ortak olmayan yar, bir nihayeti yok bu aşkın bilirim...
Bilirim bütün türküleri dinleyeceğim sensiz, bilirim yine sensiz sabahlara uyanacağım.
Senle açılan bu gözler yine sen diye kapanacak bunu da bilirim…
Bilirim artık neyse o…
Bilirim makus talihim asla değişmeyecek… Bilirim lakin dilimin söylediğine gönlüm eşlik etmez onu da bilirim.
Bilirim de ondan susarım…
Adsız
|
|