Anlaşılmaya Hasret Bir Kitap
(Mustafa Cilasun) 22 Şubat 2007 |
Bireysel |
| |
Hayırlı işlerde, teganniye kaçılması,
Siyasilerin, istismar ederek güç bulması,
Her bir evin, başköşesinde bulunması,
Çocuklarımızın, yaz kursu kitabı olması,
|
|
Aşk ve Bakış...
(Mustafa Cilasun) 22 Şubat 2007 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Güneş ışınları, öyle sezsizler ki,
Kimsenin, kendine bakmasını beklemezler...
Isıtırlar, ışıtırlar, kaynatırlar, kaygılandırırlar...
Ama her hallerinde sessizliği kuşanırlar... |
|
Demir - El'in Azizliği!
(Mustafa Cilasun) 22 Şubat 2007 |
Başkaldırı |
| |
Memlekete ve devlete unutulmaz! Hizmetlerini bilmeyelim!
Eğri oturmayalım, zira omurgalarda problem çıkabilir.
Lakin doğruyu konuşmak içinde bir sebep aramayalım!
Zatıâlileri, genç bir mühendisken birilerince önemsendi!
|
|
Yekte Gam Olacağız…
(Mustafa Cilasun) 27 Mart 2007 |
Umut |
| |
Kulak çeperlerime bir dalga dokunuyor,
Bu dalga, beynime nüfus ediyor, dağılıyor,
Çarptıkça, ahenkli ses dalgaları beni alıp,
Hülyalarıma doğru sürükleyerek götürüyor. |
|
Bir Nisaydın…
(Mustafa Cilasun) 20 Nisan 2007 |
Özlem Şiirleri |
| |
Sıkılınca, kapılıyorsun
Anlamsız bir kaygıya...
Sen bu olamazsın... Olmamalısın...
Habersizdin... Sabi idin... |
|
Efkarsın…
(Mustafa Cilasun) 21 Nisan 2007 |
Özlem Şiirleri |
| |
Ey tütün duman,
Git nereye gidiyorsan git…
BilmEfkarsın…iyorum,
Bekleyenin, sevenin var mı?
|
|
Bir Ahenktir…
(Mustafa Cilasun) 25 Nisan 2007 |
Sevgi ve Arkadaşlık |
| |
Hayat yalnız onun içindir,
O bütün hissiyatın şifresidir,
Bir gizem değildir, aşikârdır,
Arzı bekleyen bir bahtiyardır. |
|
Bilsem Neyim…
(Mustafa Cilasun) 27 Nisan 2007 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Ne sen sor, nede ben söyleyim,
İçimde hicran, nasıl resmedeyim,
Perişanlığı yaşayan bir divaneyim,
Hengâmede badireyim, bilsem neyim. |
|
Kimi Bekler…
(Mustafa Cilasun) 27 Nisan 2007 |
Yaşam |
| |
Aksın sular,
Açılsın yaralar,
Ağlasın analar,
Yağsın yağmurlar, |
|
Sen Gelemedin…
(Mustafa Cilasun) 2 Mayıs 2007 |
Başkaldırı |
| |
Gitmeye karar vermiştin
Ansız bir zamanda yaptın
Yaktın, kendini de yaktın
Babana rağmen gelemedin |
|
Ayak İzlerin…
(Mustafa Cilasun) 2 Mayıs 2007 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Sende bir zamanlar
Kahkahalar atarak tutunduğum
Ellerinle umut saçıyordun
Parmaklarımız kenetleniyordu |
|
Mazlum İçin Bir Karar…
(Mustafa Cilasun) 3 Mayıs 2007 |
Öyküsel |
| |
Gökyüzü bulutların hiddetiyle
Güneşi gizliyordu, gri bir tondu
Uzak diyarların gelen sakinleri
Havanın metaneti hissediyordu |
|
Sen Öyle Yağ Ki…
(Mustafa Cilasun) 10 Mayıs 2007 |
Görsel (Resimli Şiir) |
| |
Yağ yağmur öyle yağ ki
Kalmasın rahata etmeyen bir bulut
Semanın haykırışlarını öylece akıt ki
Senden tezahür edecek her bir umut |
|
Çınar Altında…
(Mustafa Cilasun) 10 Mayıs 2007 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Hicrana bezenen yüreğim
Çınar altında tarih soluyordu
Saçlarıma düşen yapraklar
Kopan aşkı mı hatırlatıyordu |
|
Neylesin Ateş Seni...
(Mustafa Cilasun) 30 Mayıs 2007 |
Özlem Şiirleri |
| |
Senin pak yüreğinden süzülen,
Kibar dilinden dökülen
Güzellikleri ateş gölgelemesin.
Sen mümin bir insansın... |
|
Bırak Kalsın…
(Mustafa Cilasun) 29 Mayıs 2007 |
Başkaldırı |
| |
Kuşku elbette güzeldir, iman bunun içindir
Yüreğinin serinliğinde seyrederken nerdeydin |
|
Bilinmesi Dileğiyle…
(Mustafa Cilasun) 29 Mayıs 2007 |
Başkaldırı |
| |
Verilmeyen hiç bir umudun suali sorulmaz.
Yürek bir aşk ile çırpınıyorsa...
Aşkı yaşamayan anlayamaz... |
|
Gönülden Sevmek…
(Mustafa Cilasun) 1 Haziran 2007 |
Özlem Şiirleri |
| |
/
/
İşte böyle bir şeydir /
Gönülden sevmek… /
Ulvi gayelere bağlanmak… /
Nefsini ötelemek… /
|
|
Lisanı Kalb ile Söyleme…
(Mustafa Cilasun) 5 Haziran 2007 |
Başkaldırı |
| |
Ansızın dalgalarının arasında çırpınırken
Sen geliyordun aklıma, naçar kalsam da
Niye bu kadar bağlanmak nice bocalamak
Ümitsiz bir hayale kapılmak, aşk yaşamak |
|
Gönlümün Hicran Pınarında…
(Mustafa Cilasun) 8 Haziran 2007 |
Bireysel |
| |
Gözlerin uzaklardan süsülürken sevdamın
Kefeninin biçildiğini hiçbir an unutmuyordum
Sen yüreğinde onmaz fırtınaların dalgasında
Bizar kalıyordun, hiç bir umut bulamıyordun |
|
Solgun Bir Gül Gibi…
(Mustafa Cilasun) 8 Haziran 2007 |
Özlem Şiirleri |
| |
Bazen bulutlar kırmızıdır gökyüzünde
Doru bir at gibi koşarlar engin özlemlere
En deruni nakışları gözlemleriz onlarda
Bir sevdanın saçları dökülür yelelerine |
|
Hüznün Mekân Tuttuğu Gönlüm…
(Mustafa Cilasun) 11 Haziran 2007 |
Öyküsel |
| |
Yaslanırdım anılarımın gölgesinde ki hüzne
Dinlediğim şarkılardan, özellikle tamburdan
Mızrabı vuran sazendenin yüz hatlarından
Sayfalar açardım anılarımın her katresinden |
|
Gönül Dilimden Aksedenler…
(Mustafa Cilasun) 12 Haziran 2007 |
Başkaldırı |
| |
Aniden kapandı birbiri ardınca düşünceler…
Nerde kaldı idrak, izan, mefkûre nerdeler?
Som altından hazırlanan döşekler, zevk akideler
Nerde himmeti kucaklayanlar, sebili coşturanlar |
|
Umutlarıyla Hasırlara Şekiller İşleyen!
(Mustafa Cilasun) 18 Haziran 2007 |
Soyut |
| |
Bıraktım karanlığı, benim olmayınca rüzgâr
Alamadığım bir yolun şafağındayken suların
Kıyıya ne hacet, kalmayınca tüm umutlarım
Suyun enginliğinde sarhoşluğun mağduruyum |
|
Ölümün Ayak İziydi Şahit Olduğum!
(Mustafa Cilasun) 19 Haziran 2007 |
Soyut |
| |
Attığım adımların kalmayan izleri
Hiçliğimin aşikâr sesiyken bilinen,
Enaniyetimin derinliğinde gezinen
Derbeder kişiliğin insafına kaldım |
|
Sevgiye Hasret Gönül Zillettir!
(Mustafa Cilasun) 19 Haziran 2007 |
Soyut |
| |
Kaybolmuş umutlardan sıyrılınca
Kaybettim artık her neyim varsa
Kalmadı sağlık, nasıl heyecansa
Onlarda gittiler bak sallarcasına |
|
Ölüm! İyi ki Varsın, Olmasaydın…
(Mustafa Cilasun) 20 Haziran 2007 |
Yaşam |
| |
Bugün öksüzlerin üşüyen gecelerini andım
Sensizliğin düşüyle haşyet içinde uyandım
Yorganları attım, yatağımdan da kalktım
Gecenin kuşatan serinliğinde seni andım |
|
Bir Gün Vicdanın Sızlar mı?
(Mustafa Cilasun) 25 Haziran 2007 |
Başkaldırı |
| |
Ne kadar dertliyim haberin var mı?
Nasıl kederdeyim vicdanın sızlar mı?
Hangi derdin pençesinde kıvrandığı mı?
Ey nutku duran bir su al etsen olmaz mı? |
|
Aşkın Ummanında Yeşermek!
(Mustafa Cilasun) 26 Haziran 2007 |
Özlem Şiirleri |
| |
Ardından bakarken, ayazın serinliğinde,
Nutku duran duvarlar, hayret ediyordu.
Kaldırımlarda inleyen feryat dinmiyordu.
Semalardan süzülen damlalar bitmiyordu. |
|
Sevdayı, Terennüm Ederek Yaşamaktı!
(Mustafa Cilasun) 26 Haziran 2007 |
Soyut |
| |
Mehtaba nazarı hal için vadiye indiğimde
Gün kararıyor, kuşlar sakince çekiliyordu.
Ağaçların yaprakları şakıyor, durmuyordu.
Sanki yalnızlığımı anlayarak paylaşıyordu. |
|
Hayatın Kesitleri!
(Mustafa Cilasun) 4 Temmuz 2007 |
Umut |
| |
İşte böyle hocam
Hiç kabullenme sekte
İstemeyi reddet sekte
Kader diyelim bizde,
|
|
Peki, Öyleyse Kime Dertleneyim?
(Mustafa Cilasun) 9 Temmuz 2007 |
Başkaldırı |
| |
Söyler misin ben nasıl sitem etmeyeyim
Kime ne diyeyim ki, kimlerle dertleşeyim
Bir divaneyim, şevksizim, sensiz eksiyim
Sanki bir kederim, kimliğimde derbederim |
|
Şöyle Bir Dalmışken Neler Geliyor İçimden
(Mustafa CİLASUN) 1 Ağustos 2007 |
Özlem Şiirleri |
| |
Sanki bir topaç misali
İpin sardığı anın verdiği zamanın
Koldan çıkan takatin, hırsın, nihayetinde
Fırlatılan bir topaç inlilerken kendi seyrinde
Amansız bir döngünün her katresinde çaresizdir |
|
Çıkılır Bir Yola Akıbet Hayırla!
(Mustafa CİLASUN) 6 Ağustos 2007 |
Soyut |
| |
Bir yol gidilir ya hani yolu belirsiz
Konuşursun kendinle merak içinde
Esinti refakatiyle mazi derinliğinde
Meçhulün seyrinde efkâr eşliğinde |
|
Sen Bilirsin Sahibimsin Sen En Yücesin.
(Mustafa CİLASUN) 7 Ağustos 2007 |
Umut |
| |
İnanıyor ve iman ediyorum ki
Sen yarattın, her zerreyi hal kettin
Keplerin en müstesna yerinde sen varsın
Sen aşkı gönüllerde yaşatan bir sevdanın adısın |
|
İlla ki Tercihler Tahkik ile Anlamlı!
(Mustafa CİLASUN) 6 Eylül 2007 |
Soyut |
| |
Sineler ki durmaz açılıyor ararda
Farklılıklar sunar kendi kulvarında
Ne varsa serilir bir gayenin adına
Arz edilir merak içinde bekleyene |
|
Meramı Halim Neden Anlaşılmaz Ki!
(Mustafa CİLASUN) 7 Eylül 2007 |
Bireysel |
| |
Meramı halin serdedilmesi lüzumu haktır
Anlaşılır olması muhakkak ki zorunludur
Bir merakın refakatiyle sayfalar niye açılır
Melaller neden salınır kaygılar niye vardır |
|
Sevmek Halin Esintisiyle Nefeslenmek Demek!
(Mustafa CİLASUN) 10 Eylül 2007 |
Soyut |
| |
Bir gönül fırtınası ki çıkmasındaki hikmet
Sevmek için umut için nasibi sabır demek
Gönülden aksetmek için hal ile serinlemek
Edebin kaviyle hareket etmek nefsi silmek |
|
Ne Çareyi Dert ki Tutulma Bir Kere!
(Mustafa CİLASUN) 8 Ekim 2007 |
Soyut |
| |
Tutulma bir kere o sevda cezbine
Halin dilinde ki o seyri âlemlerine
Yazgının kaleminde anın katresine
Bitecek ki nüvesi zaman arefesinde |
|
Bir Zamanki Elbet Bitecektir Her An!
(Mustafa CİLASUN) 15 Ekim 2007 |
Soyut |
| |
Kararan sayfaların izlerindeki düşler
Anın serencam ölçüsünde öğütleridir
Hale anlam katan hayatın idrak elidir
Dil ki bu vakit sevdanın esen seyridir |
|
Yokluğunla Hem Hal Olmak!
(Mustafa CİLASUN) 7 Mart 2008 |
Özlem Şiirleri |
| |
Senin yokluğunda yüzümü okşayan
Rüzgâr esenliğinde seni yaşıyorum
Onun sineme bahşettiğiyle kalıyor
Götürdüğü mekânlarda aranıyorum |
|
Sessiz Bekleyiş!
(Mustafa CİLASUN) 22 Ocak 2010 |
Didaktik |
| |
Şayet o ezalar bir lanet içinse
Derdi halk eden bilinmedikçe ve hatta akıl ötelendikçe
Kalp insanın sıratı müstakimi bulmasına kifayet etmez bile, ecir nafile
Hesap akıl içindedir, vuslat idrakin güzelliğinde erktir, lakin edep ihsanla güzeldir |
|
Derdimi Ummanlara Döktüm!
(Mustafa CİLASUN) 20 Şubat 2010 |
Lirik |
| |
Hicran halimde
Ruhum her ne kadar sukut etse de kederde
Dilim kelimelerde, sinem yâd ellerde, hasrette içimde
Kime ne söyledimse kem sözler halime, övgülerde aziz nefeslere
Nerdeyim ve hangi hal içindeyim hiç bilmeseler de yazıyorum işte kalbimle |
|
Yollar Niye Kapalı, Kalbim Aşk İçin Ağlamalı!
(Mustafa CİLASUN) 17 Haziran 2010 |
Lirik |
| |
Gönül perdesinden sahnelelen eserlerin dramatik yaşanmışlığı
Kalbin inşirah için canhıraş yakarışı, sinenin vicdanla hüzün hıçkırıkları başlıyordu
Tepelerden dur durak bilmeden akan ve aşk için izana yön veren suyun haykırışı
Aklım için sualler hazırlıyor ve hayretler içine bir şakınlığa gark ediyordu |
|
Yıllardır Susmuştun, Sürursuzdun, Yine Sus!
(Mustafa CİLASUN) 1 Ekim 2010 |
Lirik |
| |
Yüreğim titrerken, gözlerim dökerken, sükutu bir ar bilirken, nerdeydin
Sanki dipsiz bir kuyu, soyulmuş bir yol, insana muhtaç ruhun sırları misaliydin
Bilmem ki ne kadar sızı hissederdin,kalbin hasretini zikredermiydin, söyle neydin
Her an o geçmeyen zamanların hasadına bırakmıştın, zeval içinde yaşatan farktın
|
|
Gel Aşkı Kemalim, Ruhu Revanım!
(Mustafa CİLASUN) 7 Ekim 2010 |
Lirik |
| |
Ne kalem yazıyor, hüzün sinemden ayrılmıyor
Kelimeler gün yüzüne çıkmayı beklerken gözlerim boşlukta ne buluyor
Yüreğim burkuluyor, ya sabır desemde içim kan ağlıyor, niye umut çırpındırıyor
Ayağım bir taşa takılıyor, dikkatim pür melal içinde altında bekleşenlere kesiliyor |
|
Olanca Yalnızlığı Yüreğime Yüklediğim O Anda!
(Mustafa CİLASUN) 5 Kasım 2010 |
Lirik |
| |
Ey manasına meftun bırakan, esararlı nidasında savuran aşk nerdesin
Hangi abdin sahnelenen kaderinin insicamında en mübarek bir hecesin
Gönlün yekpareliğinde, latifliğin naifleşen mecalinden edebi marifetsin
Bazen hüzün bazende sürur için tek adressin, bahşedilmiş bir ulviyetsin |
|
Gel Vur Dedim, Birgün Karşı mı Geldim!
(Mustafa CİLASUN) 25 Haziran 2011 |
Didaktik |
| |
Her ne yaptımsa, azımsadın
Hakir görmeyi ne sandın, etrafımda ki emeller peşinde koşanlara adandın
Her fırsatta azarladın, ben sustukça ziyadesiyle densizliğe kadar heran uzattın
Kadın kimliğini, nefsi telakkilerini, önyargı gerekçeni hiç arlanmadan ruha akıttın |
|
Ateşlere Salan, Çaresiz Bırakan Ne Hicran!
(Mustafa CİLASUN) 9 Temmuz 2011 |
Didaktik |
| |
Yaptığı besteler,kişiliğinde ki güzellikler
Sukut ettiren ve sanat adına dilegetirilen keşmekeşlikler ruhunu yaralardı
Sanat, bahşeden, gönül lisanıyla muhabbeti zerkeden Hakka ve furkana olmalıydı
Kimi zaman yalnızdı, derin bir sessizliğin içindeydi,her lahzasında fikir muradıydı
|
|
Ey Yar, Ayağımda Prangalar Var, Firkatin Dağlar…
(Mustafa CİLASUN) 7 Ağustos 2013 |
Didaktik |
| |
Ok olsam dışarı atarlar
Yay olsam, ellerinden bırakmazlar, ip olsam kırarlar
Hasret nasıl sinemi dağlayan nar, ne kadar nida etsem, kim duyar
Devasız bir yaram var, hicran ruhumda ummanlaşan nazar, umudum niye hazanlaşır yar |
|
|
1957 yılın da Kayseri doğumlu Mustafa Cilasun
İşletme fakültesini 2ci sınıfta,
okul heyecanı kaybolduğu için bırakmak zorunda kalır. Daha sonra ticarete başlayarak
On yıl kadar ticaretle iştigalini sürdürür.
Ulusal bir gazetenin bölge temsilciliğini yaparak yorum yapmak fiiline başlamıştır.
Aldığı olumlu bir davet ile kamuda görev yapmaya başlayan Sayın Cilasun
yönetici sıfatıyla çalışmalarını sürdürmektedir.
Yaptığı görevler itibariyle Otobüs İşletme Müdürlüğü, İtfaiye Müdürlüğü,
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü, Sivil Savunma Müdürlüğü, iştirak ve işletmeler Müdürlüğü, İdari işler Müdürlüğü görevlerini yaptıktan sonra
hâlihazırda Hunat hatun Medresesi Kültür ve Sanat Müdürlüğü görevini sürdürmektedir.
(Ayrıca Aile şirketi olan ve oğullarımın başında bulunduğu Suffe Giyim Mağazaları şirketi sebebiyle işadamı kimliğini de devam ettirmektedir.)
İzedebiyat, antoloji, edebidefter, Sanat âlemi, Şiir ve şair dünyası, Zemheri edebiyat, edebiyat dünyası Türkiye şairler birliği, Hikâyeler net, Kalbi mecruh, Şiir ve şair dünyası, Yazım hane, Edebik, Forum tayfa, N-f-k form, istikamet form, Gümüşhane, Edepyahu, Viranvebahar, İslamiyet.gen, ,Risaleform, Güfeşan, Yenidendoğuş, islamiform.ingo, formankebut, ,fussilet.com, Mumsema, Edebiyat öğretmeni,Hayal denizi, Felsefe, Anlamak,ıhvanform, Tabut.net,İlimhazinem,Edebiyatevi,Formfırtına,İslamidüşünce,Ihvanform,Rehberimnet,Cerezform,Estanbul com, Sevgiform, Kun feyekun form,İslami form,Muhakeme net,Dervişler net,Moryağmur form,Hakikatdamlalarıform ve benzeri olan, edebiyat-şiir ağırlıklı sitelerde yazmaya devam etmektedir…
Sırası ile bugüne kadar;
1 anı roman(Nakşeden izler), muhtelif hikâye, makale, deneme ve
birçok şiir çalışması bahsi geçen sitelerde okuyucuların ilgisine sunulmuştur.
Diyor ki Sayın Cilasun;
”Yazmaktan maksadım şimdiye kadar gönül hücremde hapsolan duygularımın,
dostlarla paylaşım esasına dayanmaktadır.”
Mutlu bir evliliği olan Sayın Cilasunun dört erkek ve iki kız çocuğu bulunmaktadır.
Aynı zamanda Enes, Ayşe, Rana, Muhammet, Ahmet, Kerem Tahanın dedesidir.
Dört çocuğunun mürüvvetini gören Mustafa Cilasun’un halen Kayseri de ikamet etmektedir.
Aynı zamanda Türkiye Şairler birliği üyesidir...
Tel: 05354656856
Twitter:@mustafacilasun
|
05.04.2007 16:39:03
|
|
| |
Odadan alevler fışkırıyor…
Çinçin bağlarının dar sokaklarından, yokuş tırmanıyorduk…
Sokaklar mezbelelik, her tarafta pis kokular, burnumuzu kuşatıyordu…
Evler tamamen gecekondu, kapılar rast gele ve farklı merdivenler bulunmaktaydı.
Sokakta oynayan çocukların, bulundukları hal, ailelerinin geçim notları durumundaydı…
Kimisinin yanakları kızarmış, kimisinin burnu akmış, kimilerinde ise kahkaha katlıydı…
Arkadaşım Fevzi ile konuşarak ilerliyorduk.
Ankara’nın Altındağ ilçesinin dış kapı semtinde, bulunan Dr. Sami Ulus çocuk hastanesinin, hemen yanından sağa dönerek ilerliyorduk.
Birkaç yıldır göremediğim ablama, ziyarete gidiyorduk. Bir müddet sonra gelmiştik…
Merdivenler ahşaptan yağılmıştı, her bir sesi fazlasıyla yansıtıyordu…
Canım ablam içerde misafiriyle oturuyordu, pencereden görüyordum.
Misafir yabancı değildi, Dr. Aynur teyzemdi.
Bizleri görünce çok sevindiler ve sizi, hangi rüzgâr attı demişlerdi.
Sarıldık, soluklandık, hatır sual ettik…
Ablam bir müddet sonra, müsaade isteyerek mutfağa geçti.
Bir hazırlık yapacağı belliydi.
Ablamların kiracı olarak oturduğu ev, diğer evler gibi ahşap ve gecekonduydu.
Bir aralık, yatak odası ve birde misafir odası bulunuyordu.
Biz sohbeti koyulaştırmıştık.
Mevsimlerden sonbahardı, nispeten biraz rüzgâr vardı.
Bir tuhaf kokular geliyordu fakat
Bizler, mahallenin genel durumu böyle olmasından dolayı belki birileri bir ocak falan yakmıştır, onun kokusu diyorduk.
Bir müddet sonra ablam çığlık aymaya başladı ve sürekli dizlerine vuruyordu.
Biz biraz mesafe olduğundan, hemen koştum ve hayrola abla deyince,
Onun gözlerinin kaydığı yere doğru baktım.
Birde ne göreyim yatak odasından alev fışkırmıyor mu?
Hemen odaya girmek istiyorum, fakat ablam arkandan sarılıyor ve bırakmıyor.
Ancak durum çok vahim ve tamamen gecekondu, ahşap, sokaklar dar ve rampa…
İtfaiyenin gelmesi saatleri bulur ve tüm mahalle mahvolurdu.
Ablamın kollarını sert bir şekilde sıyırarak, odaya daldım ve kapıyı örttüm.
Yatak odasının penceresini de kapattım.
Çünkü oradan rüzgâr geliyordu.
Bir battaniye bularak, alevleri bunalttım.
Kapı ve arkasında asılı her bir şey polyester olduğundan yapışıyordu.
Gar dolap formika olmasına rağmen yanmıştı.
İçerden ablamın ağlayan sesi duyuluyordu.
Fakat ben asla aldırmıyordum çünkü durum gerçekten çok vahimdi.
Ellerimi açarak o jarse ve her neyse avuçlayarak, kapını dışındaki betona bırakıyordum. Birkaç sefer yapmıştım. Nihayet şükürler olsun ki Allah’a,
Yangını söndürmeyi başarmıştık.
Komşular akın etmişlerdi, fakat yapacakları pek bir şey yoktu, fevkalade tebrik ettiler.
Evlerimizi, yanmaktan sen kurtardın diyerek, dua etmişlerdi.
Ellerimin içi tamamen yanmış ve birçok yerimde su toplamıştı.
Yıl ise 1972 idi. Meğer küçük yeğenim kibritle yatak odasının kapısının arkasında ki,
Kıyafetleri bilmeyerek tutuşturmuş ve korktuğu için seslenmeden dışarıya gitmiş.
|
|
05.04.2007 16:37:50
|
|
| |
Oysa bir kızdı…
Moralsiz bir güne başlamıştım…
Her sabah işime giderken, bir haz alırdım…
İş yoğunluğu asla beni yıldırmazdı, severek yapardım…
Ekmek kapımdı, oyalanamazdım, sorumsuz olamazdım…
Sabah erkenden kahvaltımı yaparak,
Ayalimle vedalaşırdım…
Günlerden perşembeydi, o gün yoğunluğumuz ise zirvedeydi…
Muhtelif kaza raporları, ihlal haberleri,
Vatandaş şikâyetleri hat safhadaydı…
Geç bir saatte ancak öğle yemeğini yiyebilmiştim.
Bir çay söylemiştim…
Yeniden iş yoğunluğumla baş başaydım,
Sabırla evrakları inceliyordum…
Nihayet çayım gelmişti, büyük bir keyifle,
Yudumladım ve yenisini ısmarladım…
Çalışma odamın kapısını,
Sürekli açık bulundurmaya özen gösterirdim…
Gelen misafirlerin daha rahat edeceklerini,
Ve bekleyenlerin olmamasıydı dileğim…
Duyduğum bir sesle, evraklardan başımı kaldırdım,
Kapının orda genç bir bayan…
Buyurun derken, ilk kez beni bu denli çeken,
Bir çekim gücüyle karşılaştım…
Genç bayanın üzerinde ilk gözüme çarpan,
Vişne renginde çizgili bir triko buluz vardı.
Alt kısımda ise mavi kot bir etek süslüyordu.
Genç bayan doğrusu pek çok alımlıydı…
Ziyaretinin sebebi yalnızca bir tanışmak,
Ve yapılan hizmetler hakkında bilgi almakmış…
Genç bayan henüz mastır yapan bir kızmış,
Evliliği düşünmeye şimdilik fırsat bulamamış.
Kültür seviyesi fevkaladeydi,
Onunla konuştukça içim açılıyordu, çok dinleniyordum…
Dünyadan, Türkiye’nin öznesi İstanbul’dan konuşurken,
o mekânları adeta yaşıyordum…
Onun hiç haberi olmadan, kendi içimden,
Yavaş ve sessizce şunları geçiriyordum…
Ne olurdu bu genç bayanın refakatiyle, o aziz İstanbul’u,
Adaları, gül haneyi,
Beşiktaş’ı, Çamlıca’yı, Üsküdar’ı, Eminönü, galatayı,
Kız kulesi, Fatihi, Eyüp’ü,
Sultan Ahmet’i, Ayasofya ve Top kapıyı gezebilseydim.
Tarihi anekdotları servetifünün diliyle anlatıyordu.
Divan edebiyatının o nezih sayfalarını, o kadar titiz karıştırıyorduk ki,
o devri yaşıyorduk.
Kısa bir zaman içinde, bu genç bayanla dost, arkadaş olduk.
Sanki evvel ahirde ruh ikiziydik.
Fevkalade nezaketli, son derece naif bir edep timsaliydi.
Nevi şahsında bir İstanbul hanımefendisiydi.
Ne kadar büyük bir değerdi.
Harikuladeydi.
Örnek bir şaheserdi.
Fiziki güzelliğini asla ön plana çıkartmıyordu.
Yanakları kızarıyordu.
Konuşurken adeta bir buket sunuyordu.
Meğer ne kadar çok ortak paydalarımız varmış.
İşte sadece bir kız olmasına
Rağmen, tarihi hakikati, edebiyatı, kentlerin sosyolojik dokularını,
İnsan manzumelerini ortak paydalarımız olduğu için sadece paylaşmıştık.
O günden bu güne ortalama on yıl geçti…
İşte sadece bir kız olan bu bayan, gönlümü fethetmişti.
Nerde bulunuyorsa kulakları çınlasın.
Bugün itibariyle her nerede olduğunu bilsem,
yine paylaşmak adına görüşme talep ederdim.
İnanıyorum ki, onun nesli son derece münevver
ve erdem sahibi kişiler olacağına inanıyorum.
Gıyabında onu sevgiyle anıyorum, huzur,
Güven ve itminanlık onu asla yalnız bırakmamasını Cenabı Haktan,
Temenni ediyorum ve diliyorum…
|
|
30.03.2007 17:07:36
|
|
| |
O yıllar!
Muhtelif şehirleri gezerek, satış mümessilliği yapıyordum. Bir firmanın baharat pazarlaması ve taleplerin karşılanması amacıyla, Niğde, Bor, Mersini bitirdikten sonra nihayet Adana’ya gelmiştik.
Akşam olduğunda, Adana ilinde konaklama yeri olarak, pehlivan otelini seçmiştik.
Otele yerleştik, geniş bir odası ve caddeye nazır geniş pencereleri bulunuyordu, biraz dinlendikten sonra ilk iş olarak; Kayseri de ki gelişmeleri merak ettiğim için telefon açtım.
En son durum hakkında bilgi aldım, müspet olarak seyrinde gidiyormuş, bu bakımdan rahatlamıştım.
İki gün sonra, otel personelinden haber geldi, dışarıya çıkmak yasaklandı dedi. Bizde ihtiyari olarak hayırdır yine ne oldu diyerek görevliye sorduk?
Çünkü olağan üstü hal uygulandığından, askerin hali hiç belli olmazdı, her zaman yaptırım gücü bulunduğundan, gerektiği zaman asla kaçınmaz ve hemen yetkilerini uygulardı.
Dolayısıyla bir yere bombamı atıldı veya baskın mı oldu, neler oldu ki iki, üç gün otelde mahsur kaldık.
Nihayet öğrendik ki, askerlerin on yılda bir alışkanlık haline getirdikleri meşhur ihtilalleri olan harekât, devreye konmuş, parlâmento lâğvedilmiş, siyasi partiler kapatılmış, liderlerine tutuklama talimatı çıkmış. Önceden tespit edilen, her yere baskınlar düzenlenerek, zanlılar yakalanıyor ve televizyon vasıtasıyla millete güven pompalanıyordu.
Bu konularda vatandaştan, özellikle askerlere yardımcı olunması isteniyordu.
Ne enteresandır ki bir anda, vatanın her sathında ve her yerde silahlı eylemler bitmişti!
Zanlılar hemen tutuklanarak, hapishaneye konmuşlar fakat ihbarı delil telakki ederek suçlanan insanı falakaya yatırmak, tazyikli su sıkmak, askıya bağlamak, dizlerin arkasına beşe-on tahta koyarak ördek yürüyüşü yaptırmak en hafif sorgulama yöntemleri olduğu malum.
İşkenceye dayanamayıp itirafta bulunanlar ve suçu kabul etmek zorunda bırakılanlar her zaman olmuştur. Ne derlerdi: “kurunun yanında yaşta yanar”diye.
Askerler toplu temizlik yaptıklarından kendilerine göre malum suç odakları bulunmuş, terör ve anarşist olaylar bir anda kesilivermiştir. Dolayısıyla huzur ve sükûn adeta askeri ihtilali bekliyormuş, zira hiç vakit kaybetmeden bulunması gereken biçimde yerlerini almışlardı.
Daha önce de olağan üstü hal vardı, devlet güvenlik mahkemeleri mevcuttu, böyle bölgelerde emir komuta zaten askerlerin elindeydi
Neden o zamanlar askerler sessiz kalıyorlardı?
Neden her yerde baskınlar ve öldürmeler devam ediyordu?
Niçin bu olayların önü alınamıyordu ve nelerin oluşumu bekleniyordu?
Bir o kadar zulüm ve talana, gaspa, ayaklanmalara, göz yumuluyordu?
Suçsuz insanların harap olmalarına niçin sadece seyrediliyordu?
Toplumun güçsüz kalması ve panik yaşaması kimlerin işine yarıyordu?
İnsanların çaresizlik içinde bulunmaları ve birilerinden medet umması, hangi kurumların işine geliyordu? Vatandaşların devletine karşı güven bunalımına düşmesi neden sağlanıyordu?
Parlamentoya ve milletin seçtiği vekillere karşı güvensizlik niçin sürekli pompalanıyordu?
Bunca yozlaştırılma ve huzursuzluk birilerinin meşru olmayan harekâtlarına meşruiyet mi kazandırıyordu ve niçin özellikle bu ortam bekleniyordu.
Askerler aynı görevde bulunuyorlar ve kendilerine göre vazifelerini ifa ediyorlardı.
Zaten mecliste bir anlamda, zımnen de olsa onlardan sürekli çekiniyorlardı.
Askerler ne istediler ki yerine getirilmiyordu, malum devlet bütçesinden en fazla payı dahi, yurt savunması dâhilinde onlara ayrılıyordu!
Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları, hangi bir vakit yürütmenin başı olan bir başbakan kadar, basın mensupları tarafından mercek altına alınarak, sorgulanıyor ve takip ediliyorlardı, hadlerine mi düşmüş, bu nasıl mümkün olur?
Türkiye’nin en önemli mevkileri ve şehir içindeki hayatiyet atfeden yerleri, bu insanlar istediler veya talep ediyorlar diye, en ivedi bir şekilde, mesai mevhumu gözetilmeden, bunlara tahsis edilmiyor mu?
Ve sosyal tesisler yapılarak, millette yasaklanarak, yüksek duvarlarla gizlenerek, yetmedi nöbetçiler dikilerek, toplumdan çok farklı ve kopuk, özerk bir statüye bürünerek, merak edilen olmayı başarmak ne büyük bir zafer!
Böylece kuvvet dengesini elde etmek ve her zaman, yön veren konumunu üstlenerek, uygun gördüğü bir zamanda, milletin yetki verdiği, ülkeyi yönet dediği, temsilcilerini, millete rağmen, önemsemeden alaşağı ederek, devletin başına geçmek!
Ne büyük bir başarı!
Öyle değil mi?
|
|
|