Bir Gölge Kadar Yalnızım...
Zamanı yırtan sessizliğin içinde, nerden geldiği belirsiz bir ok hızla saplanıyor yüreğime. Kaçamıyorum, savunamıyorum, gözlerimi kapatamıyorum.
Zamanı yırtan sessizliğin içinde, nerden geldiği belirsiz bir ok hızla saplanıyor yüreğime. Kaçamıyorum, savunamıyorum, gözlerimi kapatamıyorum.
Belki bir damla “içerisinde” geçip gidecekti,belki de bir damla “içerisinden”.
Pastane çıkışında elinden tuttuğumda, sıcaklığıyla birlikte birkaç susam tanesini de hissetmeliyim.
son söz hölderlinden:”hiç bir şey insan kadar yükselemez ve onun kadar alçalamaz..”
kendini saydam ve her an eriyebilecek bir kar tanesi gibi güzel ve eşsiz mi hissediyorsun?sen aslında hiç bir şeysin,çünkü sahip olduğun varlıklar gün gelip sana sahip olmaya başlarlar.sonra ne mi olur?önce uyuyamamaya başlarsın,ardından çevrendeki herşey
Tolstoy 80 yaşında atına atlayıp bilinmeze doğru 4 nala yol alırken, ölümün kıyısında arıyordu ‘ben’i...
Şehrin ‘hal’ leri boğazıma yapışıyor,doyasıya yutkunamıyorum...
Menzilsiz otobüs yolculukları yapıyorum senin için.Üç seyyah yol şeritlerine gömülüyor : gece,ben ve sen...
Hüznün boyası olur muydu?ama odanın duvarlarından hüzün akıyordu.Hüzünlü gözler boyamıştı,vefasız sineleri anarak.Duvarın her hücresine saplanmış gözler gördüm,bazılarıysa öyle tanıdık ki.
Hüzün: Yokluğu tahayyül/tahammül edilemeyecek uzuv oldu yüreğimizin en girift köşesinde.Hepimiz bir palyaço olduk,boyalı gözler,takma burun,peruk,ve sürekli sırıtan bir surat.Ya sahnenin arkası,yeni uzvumuzla başbaşa,bir ayna...
Diyeceğim odur ki,yazar değilim ama hakkını veren bir yazar olmak isterim.Fuzuli yaşamdan sıyrılmak için okumanın ve yazmanın gerekli olduğuna inanırım.Yoksa manayla nasıl yüzleşebilirim..
30 yıllık ?
izmir
Denemeler hoşuma gidiyor,öyküyü seviyorum,şiiri denedim
nihat genç,sezai karakoç,hakan albayrak,selahattin yusuf,kemal tahir,dostoyevski,stendhal,rimbaud,nerval..ve niceleri..
bilemiyorum