"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
- Çay alır mısınız? - Peki çok güzel. - Bakar mısınız? Biz iki çay alabilir miyiz? Aslında anlatmaya nereden başlayacağımı bilmiyorum... -Tabi tabi not tutabilirsiniz! Ee, evet, galiba nereden anlatmaya başlayacağımı biliyorum. Bundan yaklaşık otuz beş sene önceydi. Babam o zamanlar sağdı... Onunla birlikte gelmiştim buraya. Burası daha yeni açılmış bir yerdi. Masalar yeni, camlar temiz ve içerideki şu gördüğünüz raflarda toz bile yoktu. İlk kez çayı burada içmiştim. Sonra bırakamadım... -Sigara alır mısınız? Buyrun ateş... Şu sigarnın en çok yaktıktan sonra özlediğim dostumun kokusunu içime çekermiş gibi dumanın çekmesini seviyorum. Şu dumanımın yükseldiği yerler bomboş araziydi. Daha sonra tam arkanızdaki alana o devasa binayı yaptılar, ne işe yaracaksa! Buralarda binalar arttı, benim de yaşım. Oralar her zaman kalabalıklaşırken benim çevrem hep azalıyordu. Oradaki en eski binalardan bile yaşlıyım ben. Lütfen havayı içinize çekin. İşte bu hava eskiden böyle değildi. İçinize çektiğinizde lanet bir gaz kokusu değil, tertemiz çiçek kokuları alırdınız. Neyse hikayeme dönelim. O ilk günden sonra buraya hep geldim. Hep bu masa ve bu sandalyede oturdum. Çayı ilk günkü gibi lezzetli... Çayın ve anıların tadı hep aynı lezzette olur burada. Bir de kalfa vardı, genç bir delikanlıydı. Tıpkı sizinki gibi, siyah gözler, kalın ama ona asalet katan kaşları, seyrekte olsa uzun saçları vardı. Tam bir sigara tiryakisiydi. Beni çok severdi, ben de onu. Onun elinde büyüdüm desem yalan olmaz. Ben de çok emeği vardır... Neyse yıllar ilerledikçe burayı daha çok sevmeye başladım. Gazete okuma alışkanlığım buradan gelir. Sağolsun kalfa her gün gazete alırdı, ben de onları okurdum. Hayatımda sadece bir gün, ne gazete okudum ne de de buraya geldim. Babamın öldüğü gündü o gün. Annem feryat figan içinde, ben ne yapacağımı bilmez bir haldeydim. Çok geçmedi annem de kendini astı. Bana siyahı sorsanız, o gün gözüme inen ve beni günlerce terketmeyen şey olarak tanımlarım. Annem öldükten sonra benim tek evim vardı, orası da burası. Ne evlendim, ne de kızlarla tanıştım. İçeride yatardım, kalfa da yeni sahibiydi dükkanın. İşte yeni babam da oydu. Sigaraya da burada başladım. Gazete, çay ve sigara... Hayatımı ancak bu üçüyle anlatabilirim size. Bunlar olmasaydı bilin ki ben de olmazdım herhalde. Yine bir sabah kalktım, tam dükkanı açacağım, ortalıkta asker... 12 Eylül sabahıydı. Sokağa çıkmak yasak. Bizim kalfayı içeri almışlar. Burayı da aradılar ama bir şey bulamadılar. Ben daha on yedi yaşındayım o yıllar. Kalfa dükanı bana emanet etti, bir kaç ay sonrada işkenceden öldü. Artık yalnızdım ve bu masadan başka da mal varlığım yoktu. Özal zamanları, altın çağını yaşadı burası. Evler artınca müşteri de arttı. Ama bu masaya benden başka kimse oturmadı... Hayatımda ilk kez aşık olmayı denedim. Tüm cemreler düşmüştü ve az da olsa bahar çiçeklerinin kokusunu aldığınız vakit, bir kız gördüm. Karşıdaki dükkanda çalışıyormuş. Tam yanına gideceğim gün; öğrendim ki, gitmişler. Ee şanssızdım! Takmadım, hayat devam ediyordu. Ben de onun akışına bıraktım kendimi. Ama hayattan asla şikayet etmem. Çünkü hayat bana buraları tanıma fırsatı verdi. Şu karşıda bir cami vardı. Müezzini, makamınca ezan okurdu. Cumalara oraya giderdim. Sonra onu depreme dayanıksız diye, yıktılar; yenisinide yapmadılar. Ben de pek cumalara gitmez oldum o zamandan sonra. Bugünlere kolay gelmedik. Aslında birilerine borç vermeyecek kadar, akıllanmam gerekirdi en azından. Ama akılnanamamışım. - Bakıyorum da ne çabuk vakit geçmiş. Benim otuz beş seneye sığdıramadığım anıları taşıyan eşyaları, bir saatte toplamışsınız. -Sıra buraya geldiyse tabi kalkarım. Her şeyi aldınız! Bari bu masayı bana bıraksanız! Çünkü biz birlikte yaşadık ve birlikte ölmemize müsade etmelisiniz! - İşte bu da dükkanın tapusu. Tüm borçlarım bitti. Size bir masanın hikayesini anlattım. Umarım kafanızı ağrıtmamışımdır. Masalar da yaşar unutmayın! İnsancıl- Ekim 2011
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Melih Karauğuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |