“Sen o karlar ülkesine göç etmeden yüzyıllar önce başlamıştı bu hikaye. Kimse sormadı, anlatmadım ben de. Ama şimdi vakit sözcükleri bir bir ortaya dökme vakti Zahir. Beni affet...”
Daldırıp bakışlarını semaya
Göğüs gererdi cümle azgın fırtınaya
Gözü pek, alnı açık duyguları giydirip yüreğine
Kan yerine gözyaşı yüklerdi keskin kılıç darbelerine.
İşleyince o hüzünlü masalı yazıcı bir gergef gibi alnına
Tutamadı kendini kıyıverdi yüreğinin nazenin dallarına.
Ve ardından doldurunca ciğerlerini edep ve huşunun tertemiz havasıyla
Bir göç şarkıdısır tutturdu Kaf dağından bu yana.
Hesap soran olmadı ne de gitme diyen bir kişi dışında
Adı Zahir soyadı Bâtın
Yoktur namını bilen tek bir can ona yakın
Duramam artık bu cümle kapısı çok kırgın
Aldı sözü kavruk bakışlı güzel kız
Çizdi ölüm fermanımı elinde mürekkepten koca bir yangın
“Ben kavruk bakışlı güzel kız!
Bakışlarımdan korkan rüzgarlar kadar yalnız ve de ıssız
Dilimde bir göçün nahoş duygusu, öylesine tatsız.
Söyleyin kimdir beni yüzyıllardır susturan o yüzsüz hırsız?
Ben ki yazıcısına kafa tutmuş o tek kahraman
Yeni uyanan gözlerime çöken bu rehavet hangi rüzgardan.
Zahir bir sevdayı batîn kılan
Yüreğimin tahtına oturttuğum o sultanı alıp yerlere çalan
Söyleyin hangi makamın sedasıdır ruhumu dağlayan?
Volkanlara eşti sevdamın şiddeti
O bir gel dese durulurdu aşkımın hiddeti.
Bir köleyken kelimelerde gizli
Azad etti beni yazıcım görünce sevgimin gözündeki cevheri.
Heyhat! Koca bir yalanmış semada yankılanan
Zahir sevdamı çalarak yazıcı, bâtın etti beni
Sen ki ölümlü bir nefessin nasıl seversin onu
Beni yalan uçurumuna iterek nasıl üzersin onu
Kalmadı mı hiç merhametin bu nasıl bir masal
Silinmiş izlerim Zahir aklında kalmamış tek bir lisan-ı hal?
Günler onunla bir mum gibi erirdi
Zahir’e gam deyse gönül telim titrerdi.
Ben ki bir Züleyha gözüm aşka deydi
Söylesene yazıcı o hangi kuyunun esiriydi?
Yazdıkça var ettiğin aşkımı
Sustukça yok etmektesin
Çok sürmez bir kaç satır daha bu aşkı hatmetmelisin.
Gel al hadi damarlarımdaki kanı mürekkep niyetine
Tek sevdiğim,Zahirim çiçek açsın kızıl günlerde.
Belki de yaşatmaktasın onu gönlünce bir serapta
Neden çok görmektesin sahrada bu mecnunluğu bana
İsterim ki güneş gibi parlasın çöllerde sevdiğim
Kıskansın ışıklar bu nasıl bir suret-i naim.
Kumlar seyre dursun , doğrulsun serinlik ezelden
Kavli sen et , tüm ızdırıplar benden.
Varlığı dünyalar dolanır , saadetin adıdır Zahir
Yokluğu cânımı törpüler, derde devadır Zahir
Sen ki yazıcı düşmanımsın alırsın onu benden
Aşkın hiç ayak basılmamış karlı ovalarıdır Zahir.
İki ayna gibi dururuz onunla karşı karşıya
Sırlar peydahlanır konuşan gözlerimizde
Sanma ki silerek unutturabilirsin onu bana
Ezelde içime düşen şimaldir Zahir...
Bilmem fazla söze en hacet eğer aşksa bahis
Beni hapsettiğin bu yalandan cennette yazıcı sen misin tek his?
Kapadın kapılarımı önümde Kaf Dağları
Gitme Zahir gitme bu yolculuk pek figanlı.
Gitme sevdiğim gitme bu yolculuk pek figanlı...”
“Ben yazıcı. Zalimliğim hırsımdandı. Nereden bilirdim bir masalın iki kahramana dar geleceğini. Nereden bilirdim aşkın insanı böylesine aciz bıraktığını. Affet beni Zahir..Affet beni...”
]