..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Entelektüel > Taner SARGIN




14 Ağustos 2011
Yenidünya Düzeni Güçlerinin Günümüz İnsanı Üzerindeki Politikalarını Gerçekleştirme Araçları  
Görüntünün Ardındaki gerçekler

Taner SARGIN


Belgesel ya da sinema filmi olsun iyi analiz edebilmeli bizde yarattığı duyguyu tahlil etmeliyiz ama kılavuzumuz somut gerçekler olmalıdır. Bu somut gerçekler nelerdir. Birçoğu bu tür belgesellerde istatistik olarak veriliyor zaten. Günlük yaşamda, haberlerde, dizilerde görüyoruz: Güçlüler kuralları koyuyor. İşine gelmeyince değiştiriyor. Uluslar parçalanıyor. İşine gelirse birleştiriliyor. Ama halklar hep sömürülüyor


:BIHD:
Yenidünya düzeni günümüz insanı üzerinde politikalarını nasıl gerçekleştiriyor? Bu gün dünyaya şekil veren güçler bu politikalarını nereye kadar devam ettirebilirler? Bu iki soru üzerinde tartışılıp üzerinde durulması gerektiğini düşündüğümden konu ile ilgili fikirlerimi sizlerle paylaşmak isterim.

Fikir derken bir saptama yapmak isterim. Bir söz vardır: ‘Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak.’ Uluslar ötesi sermayenin desteğini almış bazı belgesel yapımları insanları adeta bilgisiz ama fikir sahibi insanlar haline getiriyor.

Yaşadığımız dünyada insan faaliyeti sonucu doğanın dengesinin bozulduğu, insanın sömürüsü yanında doğanın sömürüsünün söz konusu olduğu vurgulanıyor. Dünya üzerinde yaşayan halkların arasındaki farklar ve toplumların kendi bireyleri içindeki çelişkiler ortaya konuluyor. Mesela yüksek bütçeler harcanarak çekilmiş olan ‘Yuva’ belgeselinden birkaç cümleyi paylaşmak isterim: ‘’2050 yılında 200 milyonu aşan sayıda iklim mültecisi ortaya çıkabilir. Eylemlerimizin bedeli ağır ve bu bedeli masumlar da ödeyecek Çölde kurulmuş koca şehir büyüklüğünde pek çok mülteci kampı gördük. Yarın bir gün kaç kadın, erkek ve çocuk sahipsiz kalacak farkında mısınız? İnsanlar arasındaki dayanışmayı sağlamak ve diğerlerinin çektiği acılardan kaçmak için hep duvarlar mı öreceğiz.’’ Burada geçen ‘bedeli masumlar da ödeyecek’ denmesi bir çarpıtmadır. Çünkü birilerinin yanında masumlar da zarar görecek anlamı çıkıyor ki bu yanlış. Çünkü sadece masumlar zarar görüyor. ‘kaç kadın, erkek ve çocuk sahipsiz kalacak farkında mısınız?’ kısmında izleyiciye verilen mesaj ile bu zarar gören insanların sahiplerinin olduğu ve bir avuç mutlu azınlığın sefalet çeken kitleler hakkında karar verme yetkisi olduğu düşüncesi dayatılıyor.

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı vardır. Bir ulus endüstrileşmiş bir ülkeden ne kadar geri görünürse görünsün bu geri görünme kavramı sanayileşmiş ulusların bakış açısına göre geridir. Biz burada adil ve saf olanı arıyorsak kaderin tayin etme hakkı olan ulusun bakış açısıyla bakabilmeliyiz.

Belgeseli iyi izlediğinizde birçok yerde küresel güçlerin politikalarının uzantılarını görebilirsiniz. Sakın izlenmemeli düşüncesine sahip olduğum izlenimi çıkmasın. Bence kesinlikle izlenmeli ve yararlanılmalı. Belgesel ya da sinema filmi olsun iyi analiz edebilmeli bizde yarattığı duyguyu tahlil etmeliyiz ama kılavuzumuz somut gerçekler olmalıdır. Bu somut gerçekler nelerdir. Birçoğu bu tür belgesellerde istatistik olarak veriliyor zaten. Günlük yaşamda, haberlerde, dizilerde görüyoruz: Güçlüler kuralları koyuyor. İşine gelmeyince değiştiriyor. Uluslar parçalanıyor. İşine gelirse birleştiriliyor. Ama halklar hep sömürülüyor. Dünya gaz dengesini insanın yaşamasına olanak vermeyecek boyutlara ulaşmasında yine sanayileşmiş ulusların suçu var ve bunlar dünya gaz dengesini korumak için yapılan Kyoto analaşmasına imza koymuyorlar. Doların yüzde doksan beşini elinde tutan Rokafeeler gibi Yahudi aileler in elindeki güç ve iktidarın kaynağı maalesef sömürülen ulusların halklarının emekleri. Artı değeri sömürülen emekçi kesimin emeğine yabancılaşmasına neden olan da bu zengin Yahudilerin sistemidir.

Bu Belgeselin çekimleri pek çok ülkede yapılmış, yüksek bir bütçe ile çekilmiş ve muazzam hava çekimleri olan bir yapım. ‘Yuva’ ve ‘Baraka’ gibi belgesellerde izleyiciyi cezbeden muhteşem görüntüler var. Ama bir kusurcuğu da şu: İnsan, özne değil nesne olarak görülüyor. Açlık susuzluk çeken insanlara havadan bakıp belgeselin sonunda bunların eğitime ihtiyacı var karamsar olmayalım demek samimi gelmiyor bana. Ülkemizde insanı temel alan ve insan yaşamını derinlemesine işleyen kıt kanaat imkânlarla çekilmiş pek çok belgesel var. Bu arkadaşların yaptıkları Belgesel filmler yüksek bütçeli belgesellerden çok daha iyi.

Bu yüksek bütçeli belgesellerde eğitime ihtiyaç var diyenler ile mineral maden ve kaynak için emperyalist sömürüyü devam ettirenler aynı merkezin birer parçaları

Nasıl mı: iktidar namlunun ucundadır diyen beyaz adam önce Kızılderilileri katletti, yurtların işgal etti şimdi oradan dünyayı yönetiyor. Dünyadaki şatafatı besleyen sefaletin sorumlusu onlar. Emperyalizm’in üç ana ayağından biri olan IMF dünya ülkelerini faizli paralarla borçlandırarak ekonomik bağımsızlıklarını ellerinden alıyor. Dağıtılan paraların garantörü ve yaptırımların aleti ikinci ayak olan pentagondur. Sömürülen ülkelerden birinde bağımsızlık isteyen birileri mi çıktı? Hemen yerli işbirlikçiler devreye girer. Sorun daha da büyükse pentagon uçak gemilerini o ülkeye gönderiverir. Üçüncü ayak en ince ve hassas olan Birleşmiş Milletler; Dünya Tarım Örgütü, UNESCO ve benzeri yardım örgütleri. Bunların bağlı olduğu yerde pentagon ve IMF’nin bağlı olduğu merkez aynı. Dünyadaki bilim de bağımsız değil. Az gelişmiş bir ülkedeki bir araştırmacı kendi çabaları ile bir buluş yaptı ise bunu belirli kuruluşlara kabul ettiremediği sürece patent alamıyor. Bu patent kuruluşları da Pentagon’a bağlı.

Bu tür yapımlarda havadan çekim yaptıkları halkların yanına gidip de onlarla direkt iletişime geçilmez. Çünkü onlar cahil insanlardır ve bu filmi yapan insanların onların adına karar verme hakları vardır. Onlara acırlar ama düşüncelerini almazlar. Hâlbuki doğa ile denge içinde yaşayabilen Kızıl derili ya da Afrikalı ya da yağmur ormanlarında yaşayan insanlardan çok şey öğrenebilirdi beyaz adam. Bu bakir bölgelere giden misyonerler İncili öğretirler açtıkları okullarda. Amaç Hıristiyanlaştırmaktır. Orda yaşayan adam doğa ile uyum içinde yaşıyor, misyonerin incili ona bir şey kazandırmaz.

Yazımın başında vurguladığım gibi insanlar görsel iletişim araçları ile bilgi sahibi olmadan fikir sahibi yapılıyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuş olan insanlara gerçekleri ve bu gerçeklerin insan üzerinde yarattığı çelişkiyi anlattığınızda size karşıdan ‘Hayallerimi sana çaldırtmam, benim bu sistemden büyük beklentilerim var.’ Cevabı geliyor.

Yaşadığımız üretim ilişkilerinin insanlarda yarattığı yabancılaşma egemen sınıflar tarafından sürekli beslenmekte. İşçi, emekçi, emekli, köylü, memur, esnaf kısaca tüm emekçi sınıfları oluşturan bireyler; çalışmadan kazanma, başkalarının sırtından geçinip sınıf atlama hayalleriyle yaşarken egemen sınıfların onların emeğini sömürdüğünün farkına varamıyorlar. Kendi emeğine sahip çıkamaması için insanlar tek tipleştirilip tepkisizleştiriliyor.

Emeğine yabancılaşmanın karşı tarafa getirdiği zenginleşme, mülksüzleşen geniş kitleleri yeniden üretiyor. Mülksüzleşen kitlelerse zengin olma hayalleriyle çoğalıyor ve daha da mülksüzleşiyor. Ekonomik koşulların elverdiği sınıf atlamayı başaranlar ise ekonomik açıdan güçlense de sosyal yönlerini geliştirememiş, insanı insan yapan unsurlardan uzak, parayla her şeyi satın alabileceği zihniyeti ile yaşıyor.

İnsanı insana ve insanı doğaya düşman eden ideolojinin hala ayakta olması, kendini insanın ve doğanın yıkımı ile yenilemesi. Savaşlarla güçlenen bu sistemin yok oluşa ittiği insan kitlelerinin kendi özlerine düşman olan bu ideolojiye ve onun ekonomik sistemine sahip çıkması nasıl sağlanıyor? Tüm iletişim araçlarıyla, baskı araçlarıyla ve yerli işbirlikçileriyle insanların beyinlerine saldıran, üretim değil tüketim toplumu oluşturan ve kaynaklarına el koyan politikalar sayesinde tabii ki.

Bugün dünyaya şekil veren güçlerin bu politikalarının nereye kadar devam edeceği sorusunun cevabı: Asya’da gelişen güçlerin gelişimine engel olmak isteyen abd’nin Asya’nın göbeğindeki Afganistan’ı işgal etmesi. Gelecekte ortaya çıkabilecek güç dengesi. Pazar ve paylaşım savaşı sonucu yaşanacak çatışmaların hangi boyuta ulaşabileceği ve bu çatışmadan kimlerin nasıl galip çıkabileceği konusuyla bağlantılı olarak incelenmeye değerdir.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Teşekkür
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
15 Ağustos 2011
Asya'da gelişen güçlerin, gelişme yönü ve niteliği konusunda hiç iyimser değilim ama yazınızı yine ilgiyle okudum. Düşündüren, bilgilendiren bu tür yazıların, sitelerde artması dileğiyle teşekkürler...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın entelektüel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yenidünya Düzeni Güçlerinin Politikalarını Gerçekleştirme Araçlarından Yeni Osmanlıcılık ve Anadolu Kültürünün Ötekileştirilmesi

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dondurulmuş Ölüler
Suriye Hususunu Doğru Değerlendirmek.
Ayasofya Müzesinin Cami Olmasının Arka Planında Neler Olabilir?
Singapur'da Çocuk Fahişe, Afrikada Bir Çocuğun Ölümle Dansı
Ya Ezilip Bükülüp Koşullara Ayak Uyduracaksın; Ya da Koşulları Etkileyen Bir Değer Olacaksın.
Piraha İnsanının Yaşam Tarzından Postmodern Yaşam Tarzına Çağdaşlık İrdelemesi
Mutluluğun Kaynağı İnsan İnsanın Çelişkisi Yabancılaşma
Belgesel Yapmak

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Git Kendinde Kaybol Arama Beni [Şiir]
Keşiş Dağında Erguvan Kokusu [Şiir]
Müşküre [Şiir]
Topraktan Gelen Sesler [Şiir]
İçimde Bir Şiir Ölüyor [Şiir]
Yavaş Yavaş Ölürler Neruda"yı Nazım"ı Tanımayanlar [Şiir]
Hava Kar Yağıp Buz Kesiyor [Şiir]
Kayıp Şiirler Şehrinde Yitirdiklerim [Şiir]
Geceye Saçlarından Dökülenler [Şiir]
Filler ve Çimen (*) [Şiir]


Taner SARGIN kimdir?

Yakamozları yazmaktan çok, içine girmemin getirdiği duyguyu yazmayı tercih ederim.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Taner SARGIN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.