Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
"...Hiçbir varlık, insan kadar yükselemez ve onun kadar alçalamaz.-Friedrich Holderin-" "...Büyük olmak iyidir ama, insan olmak daha iyidir.-Albert Schweiter-" Zaman zaman ilginç siyasi fıkralar anlatılır, acı ama gerçek sözler yazılır- söylenir dost meclislerimizde. Şayet gündemi meşgul eden "siyasi" bir olay varsa üzerine bir de ustalar tarafından karikatürler çizilir. Biz okurlar da o hikayelere ve fıkralara yeni şekilleriyle anlamlar yükleriz. Kısacası ağlanacak halimize güleriz. Son zamanlarda bir "eşek fıkrası" almış başı gidiyor. Aşağıdaki "Ağa ve Maraba" arasındaki diyalog anlatılır. Bu fıkra ne derece günümüze uyarlanmıştır, okuyanın yorumuna bırakıyorum. “…Ağanın biri dünyayı gezip göreyim demiş.Her yolculuğundan sonra köylüyü, kahvede etrafına toplayıp, gezip gördüklerini anlatırmış ki marabasının da vizyonu genişlesin. Yine bir yolculuk sonrası kahvede köylüsünü etrafına toplamış. Köylü başlamış sormaya: -Ağam bu sefer nere geçti? -Afrike ye getmisem -Ağam efrike de ne yaptın? -Safari ya çıgmisem. -Hele bu sefari ne ola ki? -Hele arabaya biniysen. Araziye ovaya iniysen. Nerde bi heyvan göriysen, peşinden arabayı süriysen.Heyvana yetisip tüfek ile vuriysen. -Agam sen hi? heyvan vurdiin? -Heee vurdim -Ne vurdin? -Zebra vurdim -Agam hele bu zebra ne ola ki? -Esegi biliysen? -Hee.. -Aha, esegin siyah beyaz ?izgili olani -Abov..Agam baska ne vurdin? -Zürefa vurdim. -Hele bu zürefa ne ola ki? - Esegi biliysen? -Hee..Aha, esegin bacaklari iki metre, boynu 3 metre olani.. -Abov..Agam baska ne vurdin? -Gergedan vurdim. -Hele bu gergedan ne ola ki? - Esegi biliysen? -Hee.. -Aha, esegin derisi biraz kalin olani, bir de burnunda iki tane boynuz vardir -Abov..Agam baska ne vurdin? -Piton vurdim? -Agam bu piton ne ola ki? -Esegi biliysen? -Hee. -Esegin aleti biliysen? -heee.. -Aha, onun 4 metre olani. Ama esek yoktir.” ** İnsan sadece belden aşağısını görüp de yargılamamalı birini. Ahlaki değerlerimizi özel yaşantımızı, tele kulak ve miko böceklerle deşifre ederek küçültmek bana göre pek sağlıklı değildir. Tarihimizde ve özellikle Osmanlı İmparatorluğunun yönetiminde etik olmayan ahlak dışı senaryoların her biri yazılsaydı, acaba bugün o yüce değerlerimize hayranlıkla bakar, sevgi besleyebilir miydik? Özellikle son zamanlarda sol yanımızı ezip geçen o sol siyasi liderler “siyasi harakiri” yaparak, görev ve sorumluluklarından uzaklaştırılmaları-uzaklaşmaları beni ve Türk halkını üzdüğü kesindir. Öyle ki o beğendiğimiz, "bir son umut" diye tutunduğumuz iç-dış siyasi iradeye-stratejiye vakıf insanıdılar. Onlarınböylesi hilelere kanıp siyasi arenadan uzaklaşmaları, sol yanımızı güçsüz bırakmaları, güven duygularımızı zedelemiştir. Büyük Hint Şairi R.Tagore' nin dini ve siyasi teması ile 1912'lerde yazdığı "Şairin Dini" adlı kitabında İnsanın hürriyetine dair çok anlamlı sözlerine tanık oldum. İnsan ruhunun dehlizlerine kadar girmiş ve analizlerini yansıtmış sarı sayfalara: "...Korkağın gaddarlığı kadar müthiş ve yırtıcı bir gaddarlık olamaz. Servet hırsına, iktidar sarhoşluğuna, kendi ruhunu kurban vermiş olan millet; durmadan korku ve şüphe hayaletlerinin takibine uğramaktadır. Bunun neticesi olarak merhametsiz olmuştur.Bu yüzden kendi yandaşlarının da adaletsiz ve merhametsizliğine göz yumar." Ve sanki bugünü görmüş gibi R.Tagore ibret verici bir şekilde devam eder sözlerine: "...Hürriyetin ruh ve zihniyet hürriyeti olduğu ve hiçbir zaman hariçten gelmeyeceğine dair derinden inanırım. Hür insan hürriyeti kendi için seven ve başkalarına yaymaktan zevk duyan insandır. Etrafında köleler görmekten hoşlanan insan, kendisinin de esaretini kabul etmelidir. Başkalarından ayrılmak için kendi etrafına duvar ören insan, kendi hürriyetini tahdit etmiş olur." Senelerce Rusya'nın bizi etiketlediği bir sözden rahatsız olmuştuk. Hani hepimizin kulak arkasına attığı bir sıfatlandırmaydı. Hatta daha sonraki yıllarımızda unuttuğumuz, ama gelecekteki siyasi şekillenmiş heykelimizi çizen Rusya'nın bu "HASTA ADAM" diye sıfatlandırdığı acı sözlerinin altında yatan derin manayı "es" geçtik. Öyle ki, çoğu düşünen siyasi iradenin ve siyasi kalemin bile bu atılan kartopunun içinde " bir taşın" olabileceğini aklına dahi getirmediği bir deyim, dünya siyasi tarihinde adımıza çalınan bir kar lekesiydi. Şimdi ister istemez aklıma, Tagore'nin günümüze çok uyan siyasi ve dini görüşlerine tanık olunca, Hindistan ve Türkiye'nin gelecekle ilgili siyasi kaderini, haritasını çizenleri aklıma getirdim. Amerika ve İngiltere... Ve bilgiler otokontrolüne alıyordu aklımı; zira aynı yıllarda yaşamış bu iki düşün adamının;(-Atatürk ve Tagore-) Ülkeleri ve üzerinde yaşayan insanlarının geleceği için "nasıl bir endişe" içinde olduklarını fikir ve düşüncelerindeki ortak duygu izleğine şaşmamak gerek. 1900 yıllarının başında acaba Atatürk'de benzer duygu içinde miydi, diye aklıma düşüverdi. Buna en doğru yanıtı şu sözleri vermekte: "...Korku üzerine hâkimiyet bina edilemez. Toplara istinad eden hâkimiyet pâyidar olmaz. Böyle bir hâkimiyet ve diktatörlük ancak ihtilâl zuhurunda muvakkat bir zaman için lâzım olur.M.K.Atatürk-" Zaten bu düşüncemi de kanıtlıyor Tagore'nin düşünceleri; "...İçtimai kompartımanlarımızı bölmelere ayırdık. Bunun bize özel bir şey olmasından inatla vakar duyuyoruz. Hatta dünyada bizden başka hiç bir cemiyetin hayata olan azalarını sınıflara ayırmaya muvaffak olamadığına gururlanıyoruz. Fakat siyasi hareketlerimizin arasında şu noktayı kolayca unutuyoruz: İdare edenlerle edilenler arasındaki münasebetlerinde tabii olmayan her şey, ancak askeri tehdit ve payidar olabileceğinden, haysiyetimizi kırar, hakaret mahiyetini alır." Öyle ki bizi yumuşak ve adil bir iradeye doğru davet ediyor Hintli şair ve düşünür: "...İnsanoğullarını sert bir sistemin çemberi içinde sıkmak ve orada zorla alıkoymak hayat ve inkişaf kanunlarını bilmemek demektir. Bunu yapmakla bu insanları hayatları boyunca menfi bir durumda yaşamaya mecbur ettik. Bunun cezası müthiş oldu: -Asırlarca hakir ve esir yaşadık. -Milli birliğimiz zedelendi. -Hariçten gelen felaketlere karşı koymaktan aciz kaldık. - Ve bu dahilde ilerlememize hail olan engeller kurduk." Artık insanlar öze-söze değil göze bakıyorlar. Çünkü, "göz mideden büyüktür" bu nedenledir ki artık doymak bilmiyor. İktidar koltuğu da gözü çok büyütüyor. Bu nedenledir ki o koltuğa oturan insan, daha da büyük koltuk arzu ediyor. Ne adalet, ne din, ne de insanlığa verdiği değer kalıyor. Biz yönetilenlerin de kişilik renkleri öyle aşikar bir "uyuşukluk" rengindedir ki, farkında değiliz artık gelişmelerin, ülke üzerinde yaşayan insanların akibetlerinin ne olabileceğinin? Ben burada sözü yine R.Tagore'ye vereceğim: "...Batı medeniyeti hareketli bir makine ruhunu taşımaktadır. İnsan hayatları bu makinenin şuursuzca hareketlerine buhar temin eden kömür vazifesini görmektedir. - Uyuşukluğumuz o dereceyi buldu ki; bizi nesillerden beri takipeden talihsizliğin sadece tarihin bir hissesi olduğunu ve başka bir tarihi hadise ile tamir edilebileceğini bile düşünemiyoruz..." Ve ülkesinin 1900'lü yıllarda nasıl bir yönetimde ve adaletin terazisinin kimlerin elinde olduğuna dair bir ip ucu da vermekten sakınmıyor Tagore: "...Şimdiki Hind Medeniyeti, kalıp dökmek için kullanılan bir tazyik aletine benzer. Bu medeniyet canlı insanları sert nizamların çerçevesi içersinde ezer; ve fert hürriyetine müsamaha etmediği için insanları her çeşit ve derecede esaretlere daha kolay boyun eğecek bir hale getirir." Tagore insana ve evrene dair sözlerini kısaca; "Şairin Dini" adlı kitabının 100. sayfasında şu şekilde özetlemiş: "...İnsan hayatı hayat olmayan bir şeye kurban ediliyor. Ve verilen kurbanların hiç biri de TANRIYA verilmiyor. Ve tamamen boş yere verilmiş oluyor." "Hayat Ateş Üzerinde Yürümektir" adlı dizimin yeni serüvenlerinde buluşmak umuduyla, Sevgi ve saygıyla Emine PİŞİREN Kaynak: Hilmi Kitabevi/R.Tagore "Şairin Dini" adlı Kitabı sayfa: 100-104-105
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |