Kendinden daha uyanýk insanlarý iþe aldýðýn zaman, senin onlardan daha uyanýk olduðunu kanýtlamýþ oluyorsun. -R. H. Grant |
|
||||||||||
|
(masum bir gen’in itiraflarý) Evrim kuramýnýn baþka bir garip yönü de, herkesin onu anladýðýný zannetmesidir. (Gen Bencildir, R.Dawkins, s.36-Tübitak Yayýnlarý) Siz nesiniz, biliyor musunuz.Dünyanýn en yakýþýklý, en güzel, en iyi, en sevecen, biraz doða harikasý ve biraz da en cömert insaný. Ya da bunlar arasý bir þey. Aslýnda ne olduðumuzu düþünmeye pek gerek duymuyoruz. Yada ezbere yaþayýp gidiyoruz. Eðer babam ve annem uygun zamanda aþk yapmamýþ olsalar ben diye bir þey olmazdý. Sizin için daha farklý bir yorum yapmak mümkün mü... bunu size býrakýyorum. Zamaný biraz geriye alýp, 35 yýl öncesine gidiyorum. Ben doðdum. Bir dokuz ay kadar daha önceye gidiyorum. Henüz ben diye bir varlýk yok. Annemin yumurtasý ve babamýn sperminin bir araya gelmesi, belki basit bir doða olayý. Ama ben diye bir varlýðýn meydana gelmesi , þekil almasý için bu iþlem gerekli idi. Aslýnda ben 35 yýl 9 ay önce, annemin karnýnda oluþmaya çalýþan, o aþamada yalnýzca sperm ve yumurtadan ibaret çalýþma örneðiyim. Beni oluþturan þifreler o gün bir araya geldiler ve yeni ve özgün bir þifre oluþturdular. Beni ben yapan ilk parçalar, sanýrým ancak mikroskop ile görülebilecek kadar küçük elemanlardýr. Belki genleri görmek çok daha zor. Neyse. Doðal geliþmemi tamamlayýp , doðdum. Yani aslýnda ortam deðiþtirdim. Yine ben aslýnda, annem ve babama ait þifrelerin oluþturduðu bir þifreyim. Þimdi ben o halde olduðum zamanlarý düþünüyorum. Aslýnda sýradan bir zaman, ama bana göre geçilmesi gereken bir aþama idi. Gözle görülmeyecek kadar küçük bir þifre, bir hücreler kümesi. Aþýk mýyým ben yoksa. Ýstanbul’da, Kadýköy’de þiir yazýyorum yaðmurlu bir günde ve Karaköy Ýskelesi’nin önünde. Hayýr, hayýr...Maltepe’de, kim ipler Birleþmiþ Milletlerin bilmem hangi kararýný diyorum. Feci þekilde aþýkým. Çözmekte zorlanýyorum elbette aþkýn ne olduðunu. Ýnciraltý’ndan Fahrettin Altay Meydanýna koþuyor ve geri geliyorum. Demek ki þimdiki ölçülere göre bayaðý gencim. Koþarken düþünmek çok güzel. Ýnsanýn aklýna neler gelmiyor ki...Enerji tüketimi, sonuçta olumlu þeyler düþünmeme neden oluyor. Hangi kýzý ne kadar sevdiðimden, fakülteye, hocalara, derslere kadar pek çok soru sorulup, çözülüyor. Koþu sonrasý içilen, çay kalitesi düþük bir çayýn, sevdiðimiz insanlar nedeniyle ne kadar hoþ olduðunu anlatamam. Bir bardak çayýn 20 lira olduðu bir zamanda, dört güzel kýzdan beþer lira alarak kendine çay almanýn zevkini her babayiðit yaþamamýþtýr. Bu babayiðit, 35 yýl 9 ay önce bir araya gelmiþ bir genler kümesi. Ýki olayý yanyana koyduðunuzda, maddenin komik hali hakkýnda fikir edinilebilir. Bu genetik þifre, diðer genetik þifrelerle paslaþýyor, onlarýn ýsmarladýðý çayý, kahramanca içiyor. Çay bahane, iþimiz sohbet... Þimdi ise, bu genetik þifrenin bulunduðu durum. Yaklaþýk on yýldýr avukatlýk yapýyor. Müvekkilimin bu eylemi gerçekleþtirdiðine dair inandýrýcý hiçbir kanýt yoktur...diyor, diyor ve diyor. Adamlar idam kararý vermekte ýsrarlý. Bu genetik þifre, baþka þifrelerin kendi içinde tutarlý, ama gerçeklere aykýrý eylemine karþý çýkmaya çalýþýyor. Þansý yok. Þansý olmayan savunan ve savunulanlar...hepsi masum birer þifre. sen yoksun sen yoksun ahmet var olan senden bambaþka bir þey sen dünkü sen deðilsin ve yarýn asla bugünkü sen olmayacaksýn yine unutma adýn yalnýzca bir sözcük ama sen sözcük deðilsin insanýn özü yaptýðý eþeklikleri gizlemek için yapmadýk þebeklik býrakmaz ANNEM VE BABAM NERDEN GELDÝ Ben annem ve babamýn bir araya gelen parçalarýyým. Onlar da kendi anne ve babalarýnýn (yani benim büyük anne ve büyük babalarýmýn ) parçalarý... 25 yýlda bir aileye yeni çocuklarýn eklendiðini kabul edersek, son yüzyýlýn baþýnda, bize þifrelerini gönderen büyüklerimizin sayýsý 16’dýr. Yani yüzyýl önce yaþamýþ 16 ayrý kiþinin genlerini taþýyoruz. Yada bir baþka deyiþle, biz onlarýz. 200 yýl öncesinden bize genlerini gönderen insan sayýsý 256. Ayný þekilde hesap yapýldýðýnda, 300 yýl önceki 4096 kiþinin genleri herhangi bir þekilde bana ulaþmýþtýr. 500 yýl önceki, yani 1500’lerdeki 1.048.576 kiþinin genleri, benim dünyaya gelip, aþýk olmam, þiir yazmam, düþünmem vs. için bir araya gelmiþtir. Hesap çýkarýldýkça, sayýlar büyüyor. 600 yýl önceki 16.772.216 kiþi, 1000 yýl önceki 549.755.813.888 x 2= ......kiþinin genleri...? Bu kadar kiþi var mýydý dünyada. Biraz mola verip düþünmem gerek. Kafatasý tutkunu beylere ve bayanlara duyrulur. Bu hesap tekniðine göre, tüm insanlar akraba olmak zorunda kalacaklar. Baþka bir çýkýþ yolu yok gibi görünüyor. N’apcaz þimdi. Daha üstün zekalý bir ýrktan olduðunu sanan zavallýlara sormak isterim, nasýl oluyor bu iþ. Yoksa siz baþka dünyalardan, baþka uzaylardan mý teþrif ettiniz sanýyorsunuz. Ýnsanýn özü konusundaki deðerlendirmeyi yukarýda yapmýþtým. Biraz gülerek, biraz ciddiye alarak tekrar okuyabilirsiniz. Olaya biraz da gelecek açýsýndan bakalým. Benimle ortak genleri taþýyan kiþiler, yüz yýl sonra, bin yýl sonra, ikibin yýl sonra ne halde olacak. Bugün hiç tanýmadýðým, nerede yaþadýðýný ve ne yaptýðýný bilmediðim milyonlarca kiþi benimle akraba olacak. Her yirmibeþ yýlda yeni bir kiþinin aileye katýldýðý düþünülürse, 600 yýl sonra, bu dönemde yaþayan (þimdiki zamanda yaþayan) yaklaþýk 16.772.216 kiþi ile akraba olacaðým. Bin yýl sonra, bu rakam milyarlarla ifade edilecek. Tüm dünya ile akraba olacaðým. Aslýnda zaten öyleyim. Tüm insanlarla ortak bir geçmiþim ve ortak bir geleceðim var. Benim için olan her þey, herkes için var. Yaþama olumlu bakmak ve insanlarý sevmek görevimiz olsa gerek. MAC CARTHY’NÝN ANILARI Bu sayýn Mac Carthy (doðru yazmasam da olur), hayali düþmanlar üretip, bu düþmanlara karþý uluslar arasý düzeyde çözüm üreten bir kahraman (?) Don Kiþot’u okumayanlara, lütfen okuyun, düþünerek okuyun, hatta iki kere okumaktan kaçýnmayýn diyeceðim. Caným ne ilgisi var diyenlere, acele etme kardeþim, her þeyin birbiri ile ilgisi var, denebilir. Mac Carthy konusunda özet ve pratik bilgi isteyenlerin Orhan Hançerlioðlu’nun Felsefe Ansiklopedisi’ne bakmalarýný öneriyorum. Yýldýrmacýlýk (terörizm), Mac-Carthysm, lekelemek, tekelci anamalcýlýk, kapitalizmin genel bunalýmý ve gerekli görülen bölümlerin incelenmesi yaralý olacaktýr. Bildiðimizi sandýðýmýz pek çok þeyin aslýnda söylenen yalanlardan ibaret olduðunu göreceðiz ve belki biraz da gülümseyeceðiz. Adamýn biri (ismi lazým deðil, þu anda anýmsayamadým), gitmiþ Yunanistan’a, Atatürk’ün doðduðu evi bombalamýþ. Sonra da, þu Yunanlý’nýn yaptýðýna bak diye, yer yerinden oynamýþ. Ýsmi lazým olmayan beyefendi de, sonradan vali olmuþ.(Tabi Türkiye’de) Ýçinizden OLMAZ BÖYLE ÞEY, YOKSA RÜYA MI diye sorgulama, sorduðunuz her soruya yanýt verme þansýnýz var. (Siz öncelikle Hançerlioðlu’nu okuyun) Sayýn Amerikalý’nýn Don Kiþot’u aratmayan düþünceleri, uzun yýllar bizim ülkemizde hakim olmuþ, hayali düþmanlarla aðýr savaþlar yapýlmýþtýr. Köy Enstitülerini kapatan zihniyet, gidip Amerika’dan, Avrupa’dan eðitim uzmanlarý getirerek, çað atlamaya çalýþmýþ. Belki pek çok defa IMF denilen kuruluþtan yarar umma gafletinde bulunmaktan farklý bir davranýþ deðil ...Kime faydasý olmuþ ki sana olsun...hem neden olsun. Avrupalý ve Amerikalýnýn çok mu umrunda senin eðitimin. Biz bu eðitim sistemi ile, çað da atlarýz ip de... Ezberletmekten, düþünmemeye sevk etmekten baþka fazla birþeyler yok gibi gibi. Nerden baþlayýp, nereye geliyor bu DNA kardeþiniz. Çalýþmadan sýnýf geçmek isteyen ezberci kuþaklar geliyor diye dert yanýyor bazý hocalar. Ezberci eðitimin canýna okumak için ne buyurdunuz.. diye sorsanýz, bir þey söylenmediðini þýp diye anlarsýnýz. Ortalýkta bazý tersliklerin olduðu açýkça görünüyor. Ama sorun nerden kaynaklanýyor, düþünen az. En kolayý topu öðrenciye atmak. 4 yýllýk bir fakülteyi 12 yýlda tamamlýyor öðrenci...Bu ne büyük baþarý, bu muhteþem bir çalýþma, bu ne inanýlmaz rezalet...Sayýn Üniversite, öðrencinin zekasý bu iþe elveriþli deðil ise, bunca zaman niye beklettin , yok eðer elveriþli ise, bu ne biçim komedi, aþktan söz ediyorsun. Bir þiir ile karýþtý galiba. Maddenin komik hali. Bunca zaman bekleyiþ harç hesabý makamýndan mý...Bir kitapta, bu kitap yeteri kadar özetlenmiþtir diye bir not var. Hazýr özetlemiþiz, tamamýný ezberlemeniz gerekiyor gibi bir anlam taþýyor. Buyrun cenaze namazýna. Þu anda kendisi ile çalýþtýðým bilgisayar, bu tip metinleri çok güzel saklýyor. Hiç unutmuyor. Demek ki bu makine istenen tip bir öðrenci. Söylenen her þeyi yorumsuz olarak kaydetmek ve saklamak durumunda. Burayý iyi okuyun, sýnav sorumluluðuna dahil(ezberleyin kardeþim ) Küçük bir not... Neden ezbercilik diye sorsanýz, hocalar topu öðrenciye atar. Oysa öðrenci pasif konumda. Yapabileceði bir þey yok. Eðitim sorununu çözebilmek için, Hançerlioðlu’nun yukarýda gönderme yaptýðýmýz ansiklopedi’nin ilgili bölümlerini okunmasý, hatta yazýlmasý, sonra Türk Eðitim Tarihi’nin incelenmesi, Köy Enstitülerinin incelenmesi, neden kapatýldýklarýnýn sindire sindire incelenmesi, bu dönemin Mac Carthy ile birlikte deðerlendirilmesi bizim önerimiz. Buna ek olarak “Sorgulayan Denemeler”i de okuyun lütfen. Sorgulayan Denemeler adlý yapýtýnda, B.Russel’ýn eðitim ve eðitim sistemi konusundaki deðerlendirmesi hakkýnda yorum yapamýyorum. Hani çocuk bir þey duymuþtur da, ayýp diye, utanýlacak bir þey diye söyleyemez ya. Ýþte öyle bir þey. Hazýr malzeme vermeyelim. Ýlgili arkadaþlarýn, Sorgulayan Denemeler’i baþtan sona okumalarýný öneriyorum. Bunu okurken, bu DNA veya gen kardeþinizin ne demek istediðini de biraz düþünün lütfen. LÝSELÝ GENCÝN ANILARI Bir gün üniversiteye giderse, lisenin ezberci eðitiminden kurtulacak, bilim ile iç içe olacaktý. Fizikten, matematikten, edebiyattan yüksek not alýp da, ahlak dersinden zayýf almak anlaþýlýr þey deðildi onun için. Sonradan yanlýþ düþündüðünü öðrendi. Bilim ve bilimsellik kimsenin ipinde deðildi. Kurtulacaðým sanýrken daha ciddi bir bataðýn içinde buldu kendini. Anlatýrýz efendim. Bu durum, yani ahlaktan zayýf alma hali çok vahim bir durummuþ...Bu notu ailemize nasýl izah edermiþiz. Yeterli açýklama yapamadým. Ailem benim hep ahlaksýz biri olduðumu düþündü. Ne fena bir gen’miþim ben. Ezbercilikten kurtulma sevdasýndaki kardeþiniz, fakültenin 1. sýnýfýnda, bir öðrencinin, Türk Dili dersinden nasýl sýnýfta býrakýldýðý, yine týp fakültesi 2. sýnýf öðrencisi arkadaþýn nasýl olup da fizik dersinden okuldan atýldýðýný çözmeye çalýþmýþtýr. Fizik ezbere dayanan bir bilim deðildir. Ama kolayca kavranacak olay ve denklemleri ezberci zihniyet ile anlaþýlmaz hale koyar, sonra da ilkel bir sýnav ile öðrencinin canýna okursunuz. Hocaya kimse bu ceviz niye kýrýldý diye sormaz. Öðrencinin hayatý kayar o baþka. Ýlköðrenim beþinci veya altýncý sýnýf düzeyindeki normal zekada bir öðrencinin birkaç dakika içinde kolayca kavrayacaðý bir hukuk olayýný, üniversite sýnavýný kazanmýþ ve fakültede belli düzeye gelmiþ bir öðrencinin öðrenemediði iddiasý çok tehlikeli bir düþüncedir. Bu komedinin asýl öðelerinden biri belki en önemlisi sýnav sistemidir. Asýl oyuncu ise hiçbir zaman öðrenci deðildir. Ýleride görüþürüz efendim. Bu arada, her insanýn bir dahi olduðu, keþfedilecek ciddi potansiyellere sahip olduðu gerçeðini unutmamak gerek. Büyük bir matematikçi, büyük bir fizik profesörü veya satranç ustasý olmak gibi ön þart yok. Yaþamýn ezbere dayatmadan ibaret ölçülerini kýrmak gerek. Gerçek diye inandýðýmýz þeyler, baþkalarýnýn uydurduðu yalanlar olmaktan çýkmalýdýr. Herkes kendi içindeki cevheri keþfetmelidir. Önce buna inanmak gerekir. Sonrasý kendi gelir. Güvensizlik çemberi içinde sýçramak mümkün deðil. Yukarýda yaptýðýmýz göndermeyi yineliyorum. Siz Sorgulayan Denemeler’i okudunuz mu. Okuyun ama hiçbir þeyi ezberlemek gibi bir yanýlgýya düþmeyin. YUNANÝSTAN’A TANK SATMA SAVAÞI Komþumuzun baþý tank satmaya çalýþan, demokrasi ve insan haklarý tutkunu (silah üreticisi) sanayileþmiþ ülkelerle dertte. Tank pazarýný hangisi kapacak. Almanya mý, Amerika Birleþik Devletleri mi, Fransa mý, falan mý filan mý. Silah almamak için bayaðý bir gayret var. Ama komþumuzun iþi gerçekten zor. Adamlar 2.5 milyar dolar için savaþ bile tezgahlar yani... Ýzmir’i kim iþgal etti 1915’te. Yunanistan mý...Hayýr, onlar kullanýldý. Bugün de benzer oyunlar devam ediyor. Yunanistan tanký kime karþý alacak. Türkiye’ye karþý mý...Hayýr hayýr... birilerinin silah satmasý ve para kazanmasý gerekiyor. Adamlar, reklamlar ve tezgahtarlýkta usta...Bilmem anlatabildim mi...(2001 yýlý mart aylarý) Ýzmir’in iþgal edildiði yýllardaki, Yunanistan’ýn askeri gücü, ekonomik gücü hakkýnda bir bilginiz var mý. Aslýnda benim de yok. Ancak bu döneme iliþkin Ýngiliz belgelerinde, Yunanistan’ýn, baþkentinin savunmasýný bile yapacak güce sahip olmadýðý gibi bir not var. Neyse. Yakýn tarihte baðýmsýzlýk kazanmýþ, sistemini oturtmaya çalýþan bir Osmanlý ili. Çok mu topraða ihtiyacý vardý, ya da harcayamayacaðý kadar parasý. Deðil sanýrým. Ýlgilenenler araþtýrma yapsýn. Öyle bedavacýlýk yok. Osmanlý’nýn daðýlma ve paylaþýlma sürecini tamamlamaya çalýþan ülkelerin savaþý bu. Ýngiliz, Fransýz, Amerikan vs. nin organize ettiði bir savaþ. Kapý komþumuz olan, tarih boyunca iç içe yaþadýðýmýz Yunanistan halký bu savaþta kullanýlmýþtýr. Bugün de Ermeni’ler ve Kürt’ler kullanýlmaya çalýþýlýyor. Eðer bu yurttaþlarýmýz açýsýndan sorun bitmiþ olsa, yeþil gözlüler, mavi gözlüler, boyu uzun ya da kýsa olanlar gibi anlamsýz gruplar ileri sürülecektir. Tarih bitmiþ bir oyun deðil, devam eden bir oyun. Oyunun içindeki yerimizi iyi belirlememiz gerek. Ýnsanlara nasýl ve ne gözle baktýðýmýzý deðiþik bölümlerde anlatmaya çalýþtýk. Kafatasý, renk ve bilmem neye göre yapýlan sýnýflamayý ilkel ve anlamsýz bulduðumuzu, açýklamaya çalýþmýþtýk. Sayfa veremeyeceðim ancak “Moleküler insanbilim” baþlýðýnýn deðerlendirilmesini öneriyoruz. Her þeyi tekrar tekrar yazarsam, büyük anayasa profesörü gibi yapmýþ olurum. Ýnsan haklarýnýn bazen petrol kuyularý kadar bile önemli olabileceði gibi, söyleyenlerin de inanmadýðý bazý düþünceler vardýr. Az önce haberlerde, Yunanistan Dýþiþleri bakaný Yorgo Papanderu’nun bir açýklamasý çýktý. Artýk, silahlanma harcamalarýný azaltmak gerektiði anlamýnda bir þeyler söyledi. Güçlü bir Türkiye’nin bölge güvenliði için öneminden söz etti. Bunca zaman bize silah satmak için ne düzenler olmuþtur kim bilir. Adamýn iddia ettiði gibi ne demokrasi ve insan haklarý umrunda ne de barýþ. Ýnsanlar savaþmalý ve silah tüketmeli. Ýþin felsefi boyutu ile ilgilenen arkadaþlar, Aziz Nesin’in “Savulun Sosyalizm Geliyor” adlý ders kitabýný okumalarýný öneriyorum. Okunduktan sonra ilgi kurulmaya çalýþýlacak, kurulamazsa, bizi arayýn. Açýklarýz efem. Uður Mumcu’nun “Silah Kaçakçýlýðý ve Terör” konusundaki çalýþmalarýný tekrar tekrar okumak, sindirmek ve terör olayýnýn, savaþ olayýnýn arkasýndaki iki yüzlü vahþi insanlarý iyi tanýmak gerekiyor. Ne demiþ atalar...insan oðlu çið süt emmiþ. Yani ... anlarsýnýz ya. Dünyanýn en çok iþkence aleti satan devletleri kimler dersiniz. Adamlar insan haklarý ve sair söylevlerle, yýrtýnma ve yýrtýlma rekorlarý kýrarken, bir yandan da bayaðý para kazanýyorlar. Kimler alýyor iþkence aletlerini... Geri zekalý bir takým az geliþmiþler. Ne yapýyorlar sonuç olarak. Geliþmiþ ülkelere dolaylý olarak haraç ödeyip, kendi insanlarýna vahþi ve hayvani iþlemler yaptýktan sonra, vay iþkenceci devlet, insan haklarýný çiðneyen devlet diye, kiþiliksizleþiyor... kendini demokratik ve insan haklarý savunucusu ilan eden ikiyüzlü maymunlar kasýla kasýla ortada gezerken, insanlara gerçekten saygý duyup, onlarý seven bazý gen kardeþleriniz, hak etmedikleri bir çizgide yaþamaya çalýþýyorlar. ÝNSAN HAKLARI Ýnsan haklarý konusunda yorum yapmayacaðým elbette. Ancak geçimini savaþ ve silaha dayalý sanayi ile saðlayan demokrasi kahramanlarý için, petrol kuyularýnýn insan haklarýndan çok daha önemli olduðunu söyleyebilirim. (Yukarýda bir yerlerde anlatmýþtým. Adamlar yalnýzca silah deðil, deðiþik iþkence aletleri de satýyorlar.) Ne demiþ gen kardeþimizin biri “topu topu bir defa ölüyorlar kýrk yýlda, onu da uygarca ölsünler” Bu gerçekleri Fransýzlara ve Avrupalýya tam anlatamadýðýmýzdan söz edilir. Onlar sizden ve benden daha iyi biliyor kýrdýklarý cevizleri. Çanakkale Savaþý için gelen yabancý kuvvetler, dostça bir ziyaret yapýp, bizlere çiçekler sunup, sonra çay içip gidecekler miydi. (Bu arada tarihe kafayý daldýrýp, önümüzü göremez hale gelmeyelim. Þimdiki zamanda, biz yaþýyoruz, onlar yaþýyorlar. Ýzleyeceðimiz o kadar çok oyun var ki... ) ( Ermeni olaylarýnýn Çanakkale’yi geçme giriþimlerinin hemen öncesinde baþladýðýný ilgili ve meraklýlarýna anýmsatalým. Olaylar birbiri ile doðrudan baðlantýlý.) Ya da, Adana, Gaziantep civarýný iþgal eden , Ermeni soykýrýmý iddiasýnýn borazancýsý sayýn Avrupalý, kýrlarda çiçek toplamak, iyi dileklerini sunup sohpet etmek için mi oralara gelmiþtir. Orada yaþayan insanlara gülücükler daðýtýp, dostluk mesajlarý mý vermiþlerdir. Senin için dünyanýn öte baþý...ne ararsýn orda. Anadolu’yu ývýr zývýr gerekçelerle iþgal eden veya ettiren Avrupalý, sohpeti ve çay içmeyi amma da severmiþ yani. Irak’tan kaçan (Saddam’dan kaçan) yüzbinlerce insan Türkiye’ye geldiðinde, sayýn Avrupalý vs.nin onlara katkýsý, yardýmý ne oldu. Caným þaka mý yapýyorsun yani...Herkesin kendi sorunu var.Her an ve her saniye iki yüzlü, hatta yüzsüz beyleri ve bayanlarý, hem de modern tarafýndan görme þansýnýz var. Lütfen çevreye biraz dikkatli bakýn. Peki tarih uzmaný sayýn geliþmiþ batýlýlar, mevcut Ermenistan devletine, kaç kuruþluk ekonomik, bilimsel ve kültürel yardým yapmaktadýr. Ýþsiz insanlar için ne yapýlmaktadýr. Örneðin ülkelerine serbest giriþ ve çalýþma olanaklarý tanýyorlar mý. Bu ülke insanlarýna eðitim olanaklarý saðlýyorlar mý. Ermeni soykýrýmý iddialarý Ermeniler için ortaya atýlmýþ bir sav deðildir. Bu iddia, aba altýndan sopa gösterme ve propaganda niteliðinde bir çalýþma...Adana, Gaziantep civarýný iþgal eden, savaþ çýkaranlar biz deðiliz. Bizim vatandaþlarýmýz da deðil. Hadi sayýn insan haklarý tutkunu zenginler...Ülkenize serbest giriþ, serbest çalýþma olanaklarý saðlayýn, silah satýþý dýþýnda, gerçek anlamda yardýmlarýnýz olsun Ermenilere. Ýnsanlarý bizden daha çok sevdiðinizi kanýtlayýn. Bizim için de vizeyi vs. kaldýrýn. Serbest dolaþým, serbest çalýþma hakký tanýyýn. Sýnýrlarý yükselterek, insan haklarý mý savunuyorsunuz. Bak, bizim Ermenimiz var, Kürdümüz var, Çerkezimiz, Lazýmýz, Yahudimiz var, Arabýmýz var Afrikalýmýz var vs.vs. Bu zengin mozaik her yerde bulunmaz. Hadi kaldýrýn engelleri. Hem sizler serbest ekonomi ve demokrasi tutkunusunuz..hadi görelim (?) Ayrýca inanç sahibi olduðunu söyleyen veya inancý politik malzeme olara kullanan sayýn geliþmiþ pokemon kardeþlerim... Siz Adem ve Havva’yý ilk insan olarak kabul ediyorsunuz... Hadi ordan yalancýlar... Hepimiz kardeþiz, bu kavga ne diye... daðlar oy oy... Niye ýrk ve milliyet ayrýmýna dayalý , din ayrýmýna dayalý dangalak politikalarda ýsrar ediyorsunuz. Darvin kardeþimiz nereli.. Avrupalý olmalý. Peki o ne demiþti. Canlýlýðýn kökeni ortak. Tüm canlýlarýn ortak bir geçmiþi var. Yanýlýyor muyum, yoksa yanlýþ mý anýmsýyorum. Aslýnda sülüklerle de ortak bir geçmiþimiz var, ve sair böceklerle... Ýpek böceði de , kaplumbaða da seviþmez mi. “Onlar ki çýlgýnlar gibi seviþir sokak ortasýnda/ ve bizler bakakalýrýz/ sözde dünyanýn hakimleri” Adam ne kadar zaman önce, kibarca “aslýnda sizler birer eþeksiniz” demiþ, kimse anlamak istememiþ. Peki kardeþim, böcek ol , sülük ol, karga ol... Gel, ne olursan ol, yine gel. Soyut kafalý bir pokemon, (yani insan müsveddesi bir varlýk), bilmem hangi bölge insanýný, bilmem hangi milleti, bilmem hangi dine mensup insanlarý vs... küçümsemeye çalýþýr. Oðlum, sen önce aynaya bak. Senin geçmiþinde ne sülükler var, ne böcekler var, ne eþekler var... Eðer Darwin amcayý yanlýþ anlamýþ isem, özür. Eðer gerçekten bir yanlýþ anlama olsa bile bu durum canlýlýðýn ortak geçmiþini deðiþtirmez. (Not. Darvin zamanýnda bugünkü teknoloji yoktu. O yüzden her þeyi Darvin’e mal etme durumunda deðiliz. Yazýmýzýn baþlangýcýnda alýntý yaptýðýmýz yazar, günümüzü gayet iyi özetliyor. Lütfen üþenmeyelim, azýcýk meraklýysak, o kitabý da okuyalým) Bir baþkasýna çamur atarken, aslýnda onun sen olduðu, insan olarak ortak geçmiþe sahip olunduðu, canlý olarak ortak bir geçmiþe sahip olunduðu, aslýnda hepimizin þekil almýþ birer enerji yumaðý olduðumuz gerçeðini unutmaman gerek. Yok sen ille de ben ayrý bir dünyadan, örneðin Mars’tan, uzaydan falan geldim diyorsan... atma be kardeþim. Bu arada söz cambazlýðý da yapmayalým. Aslýnda hepimiz uzaylýyýz. Yaþadýðýmýz dünya uzay dýþý bir bölge deðil. Uzayýn içindeyiz. Belki de uzayýn tam ortasý burasý... Ýnanmayan Nasrettin Hoca’ya sorsun. insan haklarý insan yaþamýnýn bazen petrol kuyularý kadar bile önemli olabileceði söylenmektedir MOBUTU ve LUMUMBA Bu insanlarý ayný yerde anmak doðru mu , bilmiyorum. Birisi geliþmiþ ülkelerin yarattýðý bir tetikçi (yani Mobutu)(yanlýþ biliyorsam özür), diðeri de geliþmiþ ülkeler ve holdinglerin öldürttüðü bir devlet adamý. Afrika’nýn Kongo’sunda bir baþbakan. Mobutu kendi baþbakanýný tutuklayýp, idamýný saðlayan sonradan diktatör olan bir insan. Geliþmiþ pokemonlar hesabýna tabi.. Ýnsan haklarý diye biryerlerini dejenere eden geliþmiþ pokemonlara sormak gerekir. Bu insaný niye öldürttünüz. Yoksa sizler, insan yaþamýnýn bazen petrol kuyularý ile kýyaslanabileceði, ama her zaman petrol kuyularýnýn üstün tutulacaðý savýmýzý ispata mý uðraþýyorsunuz. Ben bile, bu önermeyi ispatlamak için bu denli çaba göstermedim. Yediðiniz deðiþik tür naneler ve kýrdýðýnýz cevizleri gözardý ederek, Türklerin Ermenileri katlettiði gibi (yaklaþýk 100 yýl önce) senaryolarla halkýnýzý ve insanlarý kandýrýn. Çanakkale’ye gönüllü olarak savaþa giden týp öðrencilerinin kaç tanesinin Ermeni vatandaþýmýz olduðunu biliyor musunuz. Bu ülke için ölüme giden insanlarýn genetik yapýsýnýn þemasýný mý çýkardýnýz. Siz onu avukat Ahmet’in külahýna anlatýn. Siz göç kararýný alan Osmanlý Meclisinin ve padiþahýn ve tüm yöneticilerin genetik þemasýný, bildiðinizi mi sanýyorsunuz. Kimi ve neyle suçluyorsunuz. Politika uðruna saçmalamanýn bilimsel bir deðeri yok. Peki Türkiye halkýnýn hangi dönemi hakkýnda, ne kadar bilginiz var. Sözde katliamda, Lidyalýlarýn, Ýonlarýn, Hititlerin, Asurlarýn,Doðu Roma, Bizans, Pers, vs. vs.’ nin etkisi ne kadar. O kültürler deðiþime uðradý ama insanlar yaþýyorlar. Peki o insanlarýn bugünkü 70 milyonluk Türkiye’deki genetik etkileri hesaplandý mý. Biliyorsan söyle, ama propaganda ile iþi götürmeyi düþünüyorsan, susmayý dene. Bir Hitit gencinin anýlarýný geçmiþ ve geleceðini öyküleþtirebilmek isterdim. Sonra bir Lidyalý’yý. Ýnsan soyu yok olmadýðýna göre, bugün bizimle yaþýyorlar demek ki. Belki yakýn arkadaþýmýz, sevdiklerimiz... Belki de biz onlarýz, onlar da biz. Uður,yani bizim ufaklýk, doðduktan sonra, Çin’de bir ailenin yanýnda büyüseydi veya Japonya’da, kuzey ülkelerin birinde veya güney. Hangi dili konuþacaktý. Ona ne ad koyacaklardý. O ne kadar zeki ve akýllý olacaktý. Hayal etmek bile deðiþik duygulara neden oluyor. Çok sevdiðiniz birisi, aslýnda dünyanýn herhangi bir yerinde yaþýyor olabilir. Herhangi bir dili konuþuyor olabilir.Kendini herhangi bir ulusun parçasý olarak öðrenebilir. O aslýnda insanlýðýn bir parçasý. Yoksa, kafatasý öyküleri boþ iþler. Düþünün ki, dünyanýn pek çok yerinde, henüz adýný dahi duymadýðýnýz ülkelerde, adlarýný duymanýz ve kendilerini tanýmanýz fizik olarak imkansýz sayýda insanlar var ve insanlarýn tümü bizim parçamýz. Ya da biz onlarýn parçasý... sonuç ayný. Sevmek, her þeyi bir sevdaya sýðdýrmak ve her þeyde onu yaþamaktýr. Mý acaba. Kendinizi sorgulayýn, dürüst olarak, arada bir aynanýn karþýsýna geçip sorun, ben neyim... diye. Ýnsanlar ve toplum üzerinde korku yaratma ve bundan çýkar saðlama amacýný güden birileri mi var sizce. Þiddetten yarar umanlar... Sizce Baðdat’ýn hedef seçilmeden bombalanmasýndaki amaç ne olabilir. Halka korku, dehþet, ümitsizlik vs. zorla kabul ettirilerek, devleti teslim olmaya zorlamak. (mý acaba) Japonya’ya atýlan atom bombalarýnda, farklý bir amaç mý güdülmüþtür. Yöntemler arasýnda bir paralellik yok mu. Sizce Ýran Irak savaþýnda, yýllarca, her iki tarafa da silah satan insan haklarý tutkunlarý kimler. Olmaz böyle þey diye yorum yapma hakkýnýz var. Bugün dahi terör olayý denilen sorunlarýmýz var. Sizce sorun üç-beþ çapulcu mu, yoksa perdenin arkasýnda baþka amaçlar mý var. Biz hep vitrini görüyoruz. Biz öncelikli olarak reklamlarla karþýlaþýyoruz. Reklam yada baþka bir tanýmlamayla propaganda, güçlü bir savaþ yöntemi. ÇANLAR KÝMÝN ÝÇÝN ÇALIYOR Yabancý deðil, Hemingway’in romaný. Okumayanlar zaman ayýrsýnlar lütfen. Ben romandan söz etmeyeceðim. Romanýn giriþinde John Donne’ dan alýnma bir pasaj var. Aynen þöyle: “Hiçbir insan bir ada, kendi baþýna bir bütün deðildir. Her insan Kýta’nýn bir parçasý, ana topraðýn bir bölümüdür. Deniz bir toprak parçasýný sürükleyip götürdüðü zaman, Avrupa küçülür, týpký bir Burun’un, týpký arkadaþlarýnýn malikanesinin ya da kendisinin küçüleceði gibi. Herhangi bir insanýn ölümü de benden bir þey eksiltir zira ben insanlýðýn içindeyim. Onun için sen de sakýn çan kimin için çalýyor diye sorma, senin için çalýyor.” Yorum yapmayacaðým. Bizler her birimiz insanlýðýn bir parçasýyýz. ÇANAKKALE ÝÇÝNDE AYNALI ÇARÞI Dün televizyonda, Çanakkale’ye giden gönüllü týb öðrencilerinden söz ediyordu. 100 kiþilik, týp fakültesi öðrencisi, gönüllü olarak savaþa gidiyor. Hepsi birinci sýnýf öðrencisi.... Bu dönemden mezun olan doktor yok. Çünkü savaþa giden tüm öðrenciler, Kanlýtepe yada Kanlýsýrt’ta (doðrusunu öðrenip not edeceðim) savaþarak ölüyorlar. Savaþa giren birliklerden yaklaþýk 10 bin kiþi orada ölüyor. Ülke yönetiminde ve yaptýklarý iþlerde basiretsiz davranan az geliþmiþ pokemonlarlara önemle anýmsatýrým. Aynaya bakýn ve “BEN NEYÝM” diye kendinize sorun dürüst olarak. Bir ara Galatasaray Lisesi öðrencisi , gönüllü olarak Çanakkale’ye gidip, ta Lübnan’da savaþan öðrenciyi de anacaðýz. Hani þu lastik alabilmek için sahte para yapýp üzerine “bedeli Çanakkale’de kanla ödenecektir” yazan öðrenciyi. Ve bedelini kanla ödeyen öðrenciyi anacaðýz. Aynaya bakmasý gereken, sayýn deðerli þahsiyetlere, bu öyküyü okuyup, tekrar aynanýn karþýsýna geçmelerini ve tekrar ayný soruyu sormalarýný anýmsatýyorum. ÜNÝVERSÝTE VE BEN Bencil bir konu baþlýðý. Öðrencinin üniversite için ne anlama geldiðini merak etmiþimdir. Tabi burada taným sorunu var. Üniversite bir bina veya bir –birkaç- hoca mýdýr. Yoksa bir bütünün adý mýdýr. Bu bütünün içinde öðrenci de var mýdýr. Öðrencisiz bir üniversite var mýdýr veya ne anlama gelir. Peki öðrencinin konumu nedir. Harç ödemek, derse girip not tutmak, kendisine anlatýlan ve anlatýlmayan her þeyi ezberlemek dýþýnda fonksiyonu var mýdýr. Hukuk öðrencisi, harç ödemek, not tutup, sýnava girmek dýþýnda ne yapar. Peki sýnav nedir. Fizikten, matematikten, edebiyattan 10 alan öðrenci, aslýnda ders olmasý bile anlamsýz olan ahlaktan nasýl zayýf alýr. Bu ne biçim sýnavdýr. Bu adam, yani ahlaktan zayýf alan öðrenci nasýl olur da üniversite sýnavýný kazanýr. Olur mu yani. Peki fakültedeki sýnavlarýn ahlak yazýlýsýndan farkýný hangi sýnav uzmaný babayiðit açýklayabilir. Bu arada, fakülteyi derece ile bitiren arkadaþlarýmýzýn birer hukuk dehasý olmalarý ve ciddi çalýþmalar yapmýþ olmalarýný özlemle bekliyorum.. Ümidinizi kýrmayýn ve hep bekleyin. Deðerli hocalar, deðerli asistanlar seçip, birlikte çalýþýrlar. Bize de bu muhteþem çalýþmaya bakmak kalýr. Herkes iþini tam ve doðru yaptý ise, yanlýþlýk nerde... Ýnsanlar arasýndaki eþitsizlik üzerine kafa yormak ve fikir cimnastiði yapmak gerek. Kendinizi oyunun dýþýnda düþünmeyin. Tam ortasýndasýnýz. HUKUK FELSEFESÝ Bir hukuk dersinin aðýrlýðý, o dersi veren hocanýn ne kadar baskýcý ve ne kadar ezberci olduðuna göre deðiþir. Ýþin iyi öðretilmesi diye bir þey olamaz. Öðrenci, kafasýna zorla birþeyler tepilen, zorla birþeyler öðretilen bir varlýk deðildir. Birþeyler üretmek, birþeyleri çözümlemek için ciddi bir potansiyel, ciddi bir üreticidir. Ama, öðrencinin yok sayýlmasý, ciddiye alýnmamasý ve mevcut ilkel sýnav sistemi sayesinde, komik sahneler yaþanmaktadýr. Zor sýnavlarla canýna okunarak yetiþen hukukçularýn, güvensizlik, kararsýzlýk dolu halini uygulamada görüyoruz. Baþarý, birþeyler yapmak, birþeyler üretmek olarak deðil, baþkalarýný baþarýsýz duruma veya görüntüye düþürerek kendini yükseltmeye çalýþmak þeklinde algýlanmaktadýr. Oysa gerçek bu deðil. SINAV TERÖRÜ Terör konusunda orijinal bir tanýmlamayý, Cumhuriyet Gazetesi’nin 29 Nisan 2001 tarihli sayýsýnda, sayýn Kadri Ergin’in yazýsýnda okudum. Ermenilerle ilgili olarak alýnan deðiþik meclis kararlarýna gönderme yapýlýyor. Bu kararlarýn, Türkiye’ye baský yapmak, terör uygulamak dýþýnda bir þey olmadýðý özetleniyor. Bunu notlarým arasýna alýp, sonra devam etmek üzere ara veriyorum. Terör konusunda aðzý yanmayanýn gýký çýkmýyor. Hatta “bana dokunmayan yýlan bin yaþasýn” mantýðý ile, hatta daha da ötesi, baþka ülkelere, baþka kiþilere karþý terör özendiriliyor bile. Bu iþte çýkarý olan yamyamlar, her kýlýða giriyorlar Hançerlioðlu’nun, yýldýrmacýlýk (terörizm), mac-carthsm, lekelemek, tekelci anamalcýlýk ve benzer konulardaki açýklamalarýný, Felsefe Ansiklopedisi’nden okumanýzý, sonra eðitim tarihini, Köy Enstitülerini incelemenizi önermeye devam ediyorum. Eðitim sorunlarý arasýnda sýnav teröründen söz edildiðini hiç duymadým. Ama aslýnda herkes sýnavlardan þikayetçi. Yýllar yýlý deðiþen bir þey yok. Ve büyük büyük proflar, böyle bir sorunun varlýðýný veya çözüm yollarýný pek tartýþmýyorlar gibi geliyor bana.(Mevcut sýnav sistemine büyük saygý duyan dahilerimiz sayesinde hukuk sorunu kökünden çözüldü, Avrupa’ya ve Amerika’ya hukuk ihracýna baþladýk. Adamlar Türkiye’de hukuk eðitimi görmek için sýrada bekliyorlar. Hocam, ellerinizden öperim.Kaliteli hukukçu yetiþtirmek vs. vs. yapmak için gösterdiðiniz gayret iki gözüm iki çeþme... aðlatýyor beni.) Sýnav adý verilen ve aslýnda ciddiye alýnmayan iþlemin ciddi sonuçlar doðurduðu gerçek. Ucubik bir sýnav ile öðrenci sýnýfta kalýyor, öðrenim süresi uzuyor, okuldan atýlýyor. Dört yýllýk bir okul 15 yýlda bitiyor veya bitmiyor. Veya beþ yýl... Ciddi bir korkuyu sürekli olarak yaþýyor. Kötüye kullanýlan ve eðitim tekniði ile ilgisi olmayan korkutma... Korkutarak yetiþtirdiðimiz ürünlerin baþarýsý gözlerimizi yaþartýyor. Bu þekilde yetiþen bilim adamlarý korkunç baþarýlý oluyor... sanýyorsanýz, bizi izlemeye devam edin. Neden bu haldeyiz... sorusunu kime yönelteceðiz. Bilim adamlarý yetiþtiren bilim adamlarýna sevgi ve selamlarýmý iletiyorum. 35 yýl 9 ay önce oluþan bu GEN kardeþiniz, acaba ben de asistanlýk sýnavlarýna girebilir miyim diye, Rektörlük’teki ilgili birime baþvurdum. Efendim, not ortalamasýnýn 70 olmasý gerekiyormuþ. Demek ki 67 veya 68 gibi bir not ortalamasý, asistan olmaya engel. Demek ki ben bir gün hukuk doktoru, doçent veya profesör olamam. Neden...Çünkü not ortalamam kurtarmýyor. 69 ile 70 arasýndaki bir puanýn insanýn ve biraz da bilimin yaþamý ile oynadýðýný düþünün. Buyrun cenaze namazýna. Sýnav dediðiniz basit olay, sýradan olay, bilimsel deðeri olmayan veya çok az olan olay, sizin birþeyler olmanýzý engelliyor. Sizi belki de salak sýnýfýna sokuyor. Burada gülünecek elbette. Yine bu gen kardeþe soruyoruz. Okulu neden dört yýlda deðil de 5 yýlda bitirdin. Bunun altýsý, yedisi vs.si olanlar da var. Sýnavlar efendim sýnavlar. Sýnav, aslýnda terör. Bilimsel anlamda hiçbir þey. Ama sonuçlarý aðýr. Adam savcýlýktan emekli olmuþ, hala öðrenciliðindeki sýnavlarý anlatýyor. Nasýl zorlandýðýný, nasýl korktuðunu anlatýyor. Bir, iki, üç, beþ kiþiler. Hep ayný. Ýþi bittikten sonra ise, çalýþan geçiyor gibi zavallý bir savunma ileri sürülüyor. Bu gen kardeþiniz, liseyi býraktýktan sonra, okul dýþýndan bitirme sýnavlarýna giriyor. Ýyi de, ben lise iki ve lise üçü okumadan mezun olursam ve üniversite sýnavýný kazanýrsam, bu ne anlama gelecek diye düþünüyor. Öðrencilikteki zorlamalar anlamsýz mý yoksa. Zorla kimsenin kafasýna bir þey sokulmuyor mu yoksa...Bu anlamsýz savaþ, yani öðrenciyi baský altýnda tutmak niye...diye merak ediyor. Ya ahlak dersinden bana zayýf veren mantýk, üniversitede devam ederse ne olacak...diye düþünüyor. Yok caným, koca üniversite, koca hocalar... olur mu böyle... Ahlak dersinden zayýf alan öðrenci üniversite sýnavýný kazanabilir mi. Bilmem ama, ben kazandým. Ahlak öðretmenime saygýlar. Bu gen kardeþiniz, hani 35 yýl 9 ay önce, bir iþbiriliði sonucu oluþmaya baþlayan kiþi, ÖSS sýnavýnda, Türkiye genelinde % 1 (üstten) arasýna girdi. O dönemdeki rakamlarla, 2.200 kiþi arasýna girdi. Lise yok, dersane yok vs. vs. 94.75 net doðru yanýt. Lise baþarý puaný en az düzeyde. Bu da okul dýþýndan lise bitirmenin cilvesi. Fakülteyi birinci olarak bitiren hukukçu kardeþimizin net yanýt toplamý 65 civarýnda. Çocuk çalýþkan var mý bir diyeceðiniz. Bir þey daha, 35 yýl 9 ay önceki gen kardeþinizin ilk tercihi hukuk. Birinci arkadaþýmýzýn da son tercihi... Vatana millete hayýrlý olsun demek dýþýnda, acaba, sýnav terörünün bir boyutu mu diye düþünülmesini bekliyorum. ÖSS yi yapanlar sýnav uzmanlarý. Türkiye’nin sýnav konusunda –sanýrým- tek uzman kuruluþu. Onlarýn bana verdiði not ile, sevgili üniversitemin bana verdiði notun azýcýk düþünülmesi gerekmiyor mu. Üniversitem bana, sen asistanlýk sýnavýna giremezsin dedi. ÖSS ise, iþte senin yerin...diye puan verdi. ZEYTÝN VE ASLAN Bizim evde siyah-beyaz bir fotoðraf var, çerçeveli ve duvarda asýlý. Bir arkadaþýmýz öküzleri ile çift sürüyor. Ön planda görülen Aslan öküz. Onun simetriðinde olup, fotoðrafta iyi görünmeyen ise Zeytin. Çift süren arkadaþýmýz ise 35 yýl 9 ay önceki GEN, yani ben. Þimdilerde fýndýk bahçesi olan tarlamýzý sürüyorum. Ayný zamanda lise bitirme ve üniversite sýnavlarý gibi ek iþlerim de var. Asýl söyleyeceðim burasý deðil elbette. Ýki öküzü bakabilmemiz için ciddi miktarda mýsýr, arpa, yulaf vs. ekmemiz gerekiyor, yani çok çalýþmak ve çok yer ekmek gerekiyor. Çok yer ekebilmek için de bir çift öküz gerekli. Bir çift öküzü bakabilmek için çok yer ekmek gerekli. Kýsýr bir döngü yani. Biz arada ne yaptýðýmýzýn farkýnda bile deðiliz. Hükümet ekonomik sorunlarý çözmek için IMF ‘den falan kredi almaya çalýþýyor. Alýnan krediler, hem kýsa vadeli borç hem de borç faizlerini ve borçlarý ödemekte kullanýlacaktý. Program fiyasko ile sonuçlanýp yeniden para arama operasyonlarý baþladý. Sayýn Derviþ Bey, dýþ kaynak aramaya koyuldu. Bulunursa eðer para, ne olacak...tefeci piyasasýndan borç alýp, borçlar ödenecek. Adamlar veya kurumlar, haklý olarak naz ve cilve yapýyorlar. Daha düne kadar, üretimi kýsmayý marifet sayan düþünce sorun çözmeye çalýþýyor gibi görünüyor. Bu durumun, 35 yýl 9 ay önce oluþan GEN kardeþimizin, öküzleri bakmak için tarla ekmesi, tarlayý sürebilmek için öküz bakmasý kýsýr döngüsünden farklý olduðunu mu düþünüyorsunuz. Ýyi, siz düþünmeye devam edin ..... BARIÞ’IN GÜNLÜÐÜ Barýþ henüz dünyaya merhaba demediði bir aþamada, annesinin karnýnda dünyayý geziyorken, birden 9 ay bilmem ne kadar sürenin geçtiði ve artýk doðmasý gerektiði tanýsý ile, Tire’deki doktoru tarafýndan Ýzmir’e yollandýk. Önce dedi, Konak’taki Doðum Hastanesi’ne gidin, bir engel çýkarsa, Atatürk Eðitim Hastanesine, orada da bir sorun çýkarsa, üniversiteye... Derken taksici Refik ile birlikte, Nevin ve annesi refakatýnda, Ýzmir Doðum Hastanesine geldik. Yüzünü duvara dönmüþ bir kibarlýk abidesi beyefendi, bize hiç bakmadan “sancý var mý, sancý yoksa baþlayýnca gelin” deyiverdi. Kritik bir aþama olduðunu Tire’deki doktor söyledi diye anýmsattýk. Özel doktorun onu hiçbir þekilde ilgilendirmediðini vs. fýsýldadý. Taktir edeceðiniz gibi, maaþ günü geldiðinde, bu beyefendi maaþ falan almýyor. Aslýnda hastanede bulunmasý da bir lütuf. Neyse. Pozizyon ýsrara uygun deðil, hele kavgaya hiç. Oradan hýzla Atatürk Eðitim Hastanesi’ne gittik. Bir kontrol,... doðum baþlamýþ, ancak sancý yok. Nevin hemen hastaneye yatýrýldý. Meðer öbür hastaneye giriþteki eksik, önce ilgili doktorun muayenehanesine gidip, muayene ücreti adý altýnda, kibarca haracýnýzý verecek miþsiniz. O azýcýk para sayesinde hastanýz ile ilgilenilecekmiþ. Genç ve toy olmak baþka þey. Neyse. Atatürk Eðitim Hastanesinde her türlü özen gösterildi. O insanlarýn, doktor ve diðer çalýþan arkadaþlarýn, adeta koþturduðunu hissediyor ve mutlu oluyorum.(Hepsine, selam sevgi ve saygýlarýmý sunuyorum. ) Parasýnýn, bir veya birkaç muayene ücretinin caný cehenneme.O kafadaki yaratýklarýn da caný cehenneme. Doðum Hastanesinde bize güzel yüzünü göstermeyen beyfendinin, Ýzmir sokaklarýnda dolanan, kelli felli ve kendi çapýnda önemli bir kiþi görüntüsü oluþturmaya çalýþan , zavallý bir gen olduðunu biliyorum. Adýný bilsem ve senin o uzun kulaklý muhteremlerden bir farkýn var mý diye sorsam... iyi olurdu. O hala uzun kulaklý. Hastane baþhekimliðine, valiliðe, Saðlýk Bakanlýðýna, telgraf ile olayý bildirdim. Gelen cevabi yazýda, adý geçen nöbetçi doktorun uyarýldýðý bildirildi. Üstüne gitmedik. Oysa görevi ihmalden savcýlýða sevki gerekirdi. Ayrýca hukukçu geçinen bu gen kardeþinizin, manevi tazminat istemi ile dava açmasý gerekirdi Davanýn sonucu biraz belirsizdir ancak, en azýndan avukat tutmak, mahkemeye gelmek, masraf yapmak zorunda kalacaktýr. Özetle mutlu olacaktýr. Bu tip basit kýlýklý yaratýklarýn doktor olarak görev yapmasý, halk saðlýðý, çevre saðlýðý ve meteoroloji açýsýndan sakýncalýdýr. Bir gün, yüzünü duvara dönerek hastalara bakmayan bu aþaðýlýk yaratýðýn bu yazýyý okumasýný, arada bir gidip aynaya bakmasýný temenni ederim. (Kulaklarý açýsýndan) Ýþte o gece BARIÞ doðdu. SAÐ SOL PENALTI GOL Geçen bunca zamana ve deðiþime raðmen, hala piyasada sað-sol vs. ayrýmý ýsrarla yapýlýyor. Daðda bir adam bulunuyor, silahlý. Adam Marksist-Leninist bilmem ne örgütü militanýymýþ. Yada sol görüþlü biri. Bu GEN kardeþiniz, her ne kadar liseyi okul dýþýndan bitirdi ise de, hukuk falan okudu. Evinde küçük bir kitaplýðý da var. Okumayý , yazmayý da sever. Ama Marksist-Leninist düþünceyi bilmez. O konuda yeterli kitabý da yok, okumamýþ da. Anlayamadýðým þu: Daðda yakalanan kara cahil adam, Marksý, Lenini nerden bilecek. Saðý solu nerden bilecek. Acaba onun þu veya bu görüþü savunduðunu söylemek, ufaktan ufaktan atmak mý oluyor. O veya benzer çocuklarýn problemi ne... Acaba Mak Carthy amcanýn hala etkileri mi sürüyor... Öðrenciliðimizde, hep klasik þablon ile karþýlaþtýk. Bir adam ya saðcýdýr, ya da solcu... Hayýr kardeþim, benim sorunum farklý. Ben okuyup adam olacaðým. Ülkemi seviyorum, insanlarý seviyorum, bilimi, sanatý seviyorum, sporu seviyorum. Üretici olmak istiyorum. Her ne iþ yaparsam yapayým, baþarýlý olmak güzel þeyler yapmak istiyorum. Birþeyler yapmak için 35 yaþý beklemeye gerek olmadýðýna inanýyorum. Ve sonra kendime soruyorum “otuz beþ yýl yaþadýn, baþka ne yaptýn”. Gördüðüm kadarý ile, yaþama savaþý dýþýnda, elle tutulur, gözle görülür bir þey yok. Komik bir durum elbette. O yüzden belki de maddenin komik hali. Hayali düþmanlar yaratýp, onlarýn üzerine Don Kiþot gibi saldýrýlmasý, gerçek sorunlardan, asýl yapýlmasý gerekenlerden uzaklaþma sonucu doðurmuþtur. KÖY ENSTÝTÜLERÝ NEDEN KAPANDI Komünist yetiþtirdikleri için galiba. Sayýn Mac Carthy amcanýn felsefesi sayesinde, komünizmin önü kesildi. Türkiye, Amerika ve Avrupa’dan ithal eðitim programlarý ile müthiþ bir atýlým yaptý.(1923 ile 1950 arasý dönemi kastetmiyoruz. ) Türk Dili dersinden sýnýfta kalýp, bir yýl öðrenciliðini uzatan kahraman arkadaþým þu anda Ýzmir’de avukatlýk yapýyor. Çocuk Türkçe bilmiyor. Nasýl olup da üniversite sýnavýný kazandýðýný, Türk Dili Dersi dýþýndaki derslerden nasýl sýnýf geçtiðini merak etmiyor deðilim. O ve benzer durumdaki pek çok kiþinin bir veya iki... ders nedeniyle, bir yýl, iki yýl, oniki yýl üniversitede zorunlu ikamete zorlanmasýnýn etik, bilimsel amacý ne...Bu oyunun kahramanlarý yeni Amerikalar mý keþfediyor, yeni virüsler mi tanýmlanýyor, bilimsel çalýþmalarý ile çað mý atlýyor ya da ne atlýyor.... Yine merak ettiðim bir þey, üniversite, günün anlam ve önemini bu denli belirten bir olay sonrasý ne yaptý. Koca üniversite, hava, su kadar bize yakýn olan Türk Dili’ni, nasýl oldu da öðretemedi bu kahraman öðrenciye... Ve, ve...bir yýl sýnýfta kalmanýn faturasýný kim veya kimler ödedi. Yüzbinlerce insan, okul, üniversite diye aðaca çýkarken, siz olanlara bakýn... Þirin bir arkadaþýmýz, Týp Fakültesinin ikinci sýnýfýnda, fizik dersini veremediði için okuldan atýldý. Þimdi bu hocanýn da, üniversitenin de anýtýný dikmek gerekmez mi... Týp fakültesini kazanacak ve diðer tüm derslerden geçecek kadar akýllý, çalýþkan vs. vs. olan bir kiþiye, nasýl olur da birkaç fizik problemi öðretilemez. Hata nerde dersiniz. Çalýþanlar nasýl da geçiyor mu...Siz bu GEN kardeþinizin külahýna anlatýn bu martavallarý. Panik halinde, korku halinde, insan adýný dahi unutmaz mý. Sizin insanlarý korkutmak ile ne iþiniz var. Öcü müsün yani... Okuldan atarak, kimler cezalandýrýldý. Ulusal ekonomi mi, ilgilisi öðrenci mi, üniversite diye aðaca çýkan yüzbinlerce genç mi , saðlýk hizmeti bekleyen koskoca bir toplum mu. Topu öðrenciye attýnýz. Soran eden yok nasýlsa. Ýnþallah bu hoca, doktor, doçent veya profesör olur. Belki de olmuþtur. Ve övüne övüne anlatýr öðrencilerin nasýl canýna okuduðunu. Oysa ben, yapýlmýþ bilimsel çalýþmayý, üretimi, dostluðu ve sevgiyi, dostça bir iþbirliðini görmek isterim. Zor diye bir þey yok, zorlaþtýrýlýp, rezil edilen þeyler var. Þimdi ahlak dersinden zayýf alýp (sýnýfta kalma tehdidi geçiren) öðrenci ile (maalesef fizik, matematik ve Türkçe 10 iken bunlar oluyor), fizik dersinden, týp fakültesinden atýlan öðrenci arasýnda ne fark var... Cevap süresi sýnýrsýz... Cin gibi bir arkadaþým. Eczacýlýk ikinci sýnýf öðrencisi... Çok zorlanýyoruz, durum tehlikeli... dediðinde, “sana güveniyorum” demiþtim. Ýnsan ne kadar saf oluyormuþ. Arkadaþýma güveniyorum da... Ýþ onunla bitmiyor ki. Sonradan 4 yýllýk okulun, 5, 6, 7..12 vs yýllarda ancak bitirildiði gibi garip eðitim çalýþmalarýný gördükçe, arkadaþýma karþý mahçup oluyorum. Kendisini on yýldýr görmüyorum ama... bu benim iç dünyam iþte. Özür dilerim arkadaþým, hem de çok... Sana Allah yardým etsin demeliydim.(Aslýnda herkese, toplumumuza, eðitim sistemimize vs. vs. Allah yardým etsin.) Biz Köy Enstitülerinden baþlamamýþ mýydýk. Eðitim sisteminin ne kadar modernleþtiði gibi bir yolda devam ediyoruz. Biz neyle uðraþýyoruz, hukuk... Eþitlik, insan haklarý, eðitim ve öðrenim hakký , vs. vs. Eþitlik, eþit þekilde sýnýfta kalma, eþit þekilde okuldan atýlma, eþit þekilde dalga geçilme, eþit þekilde adam yerine konmama gibi þeyler midir. Üniversitelerin bilimsel sorumluluklarý sadece makale yayýmlamak mý. Ne olacak bu öðrencilerin hali. Eðitim ile, ölçme ve deðerlendirme ile ilgili birimlerin var mý. (Kastýmýz eðitim fakülteleri deðil) Sýnav denilen þeyler ne kadar güvenilir, ne kadar bilimsel... Ve bu sýnavlar neye hizmet ediyor. Klasik bir sýnavýn sonucu ne anlama gelir. Öðrenciyi, onun zekasýný, çalýþkanlýðýný, dürüstlüðünü, baþarýsýný yansýtýr mý. Ayný zamanda, hocanýn, üniversite’nin, ders araçlarýnýn (buna ýsýnma ve ýsýtma sistemleri ile, kantinleri ve hatta kantindeki çay kalitesini dahi ekliyorum) eðitim sisteminin, eðitim yönteminin baþarýsýný yansýtýr mý... Öðrenciye verilen not kýrýk. Bu ölçme güvenilir mi. Olumsuzluklarda kimin ne kadar katkýsý var. Öðrenci sýnýfta býrakýlýp, okuldan atýlabilir. Hani eþitlikten söz ediyorduk. Belki de hocanýn sýnýfta kalmasý, okuldan atýlmasý gerekiyor. Belki de üniversite yanlýþlýk yapýyor. Belki de ezberci sistemin günahý bu. Hoca iþini iyi yapmýþ mý. Üniversite iþini tam yapýyor mu. Öðrenci, ders görürken, kantinde çay içerken, sýnava girerken, bahçede gezinirken, bir hocasý ile görüþürken hoþnutluðunu belirtebiliyor mu, mutlu olabiliyor mu...Bilim aþký ile yaþama sevinci duyabiliyor mu... Yaþama sevinci ve yaþama sevinci...Beyefendi yanlýþlýkla Avrupa’da üniversiteye gitmiþ. Orada iþler zormuþ (?) Neyse bizimki orada eðitimi tamamladýðýna göre, zor iþler yapmýþ demek ki. Sonra bizim üniversitemizde hoca olmuþ. O kadar iyi bir hoca ki, hukuk ve hukukçu kalitesini bayaðý yükseltmiþ. Öðrenci, alacaðý dersi ve ders alacaðý hocayý seçme , deðiþtirme hakkýna sahip olmalýdýr. Yine öðrenci, eðitim gördüðü dalda, ne oranda baþarýlý olduðu, ne gibi eksiklerinin olduðunu tespit etmek amacýyla, dilediði zaman sýnava girme hakkýna sahip olmalýdýr. Yine sýnav teknikleri, geliþmiþ ülkeler tarafýndan uygulanan modern yöntemler olmalý, her fakülte bilimsel temele dayalý ölçme ve deðerlendirme birimini kurmalýdýr. Öðrencilerin sýnýfta kalma vs. oranlarý, örneðin bir Almanya’dan daha yüksek olmamalýdýr.Bunu söylerken, elimde bir istatistik yok. Ancak öðrencisini bizim kadar kolay harcayan bir geliþmiþ ülke düþünemiyorum. Öðrenci ile üniversite bir bütün olmak zorunda. Yoksa birbirinin gözünü þiþirmeye çalýþan düþman taraflar sözkonusu olamaz. Olumlu ve geliþmiþ yöntemler örnek alýnmalý, ancak geliþmeye sýnýr koymamalýdýr. Öðrencileri bol bol baþarýsýz yapan veya sayan, öðrenci tarafýndan sevilip taktir edilmeyen hocalar geri hizmetlere alýnmalýdýr. Sarýyurt’ta vekil öðretmenlik yapýyorum. Fakültenin 4. sýnýfýndayým ve iki dersten sýnýfta kalmýþým. Vatana millete hayýrlý olsun. Bak çalýþanlar nasýl geçiyor. Sen de çalýþsan ve sen de sýnýfýný geçsen olurdu. Ýzmir gibi, bir ilde vekil öðretmenlik... inanýlýr gibi deðildi aslýnda. Sonra öðrendim ki, Bayýndýr’da, pek çok okulda tek öðretmen, bilemedin iki... Beþ tane sýnýf var. En fazla bir yýl öðretmenlik yapacaktým. Ben burada ne yaparým, ne yapmam gerekir diye derin derin düþündüm. Köyün daðýlma aþamasýndaki kooperatifini toparladýk. Ýyi baþladýðýmý düþündüm. Bu GEN kardeþiniz, meyve aþýlamayý, fidan yetiþtirmeyi, biraz olsun bilir. Köyde tavukçuluk yapýlýr mý diye bile yoklama yapýyorum. Binlerce kestane fidaný yetiþtirmeyi, binlerce ceviz yetiþtirmeyi yapabileceðimizi düþünüyorum. Hatta, iklim uygun olursa, fýndýk bile getirebileceðimi düþünüyorum. Ýdealist bir GEN. Bazý öðrencileri yatýlý okula göndermeyi , sýnavlara hazýrlamayý düþündüm. Bir koþu takýmý çalýþtýrýp, 27 Aralýk’ta Bayýndýr’a götürmeyi planladým. Gayet iyi sporcularým vardý. Birlikte, köyden, Bayýndýr yolundaki dereye kadar koþup geri geliyorduk. Daðlýk arazide çalýþan sporcularýn, Bayýndýr’da ve gerekirse dýþarýda baþarýlý olacaðýný tahmin ediyordum. Þu andaki kadar ziraatçi arkadaþým olsa, kiraz da yapardým üzüm de... Ve aslýnda yapýlacak çok þey var. Köy Enstitülerini bu dönemde öðrenmeye baþladým. Bir gün okul bahçesinde bulunan yýkýlmýþ binadan kullanýlabilecek tuðlalarý ayýrdýk. Bayaðý bir tuðla vardý. Onlarý düzgün olarak kenara istif ettik. Öðrencilerle birilikte çalýþýyoruz. Ben azýcýk inþaattan anlýyorum. Neyse..bana göre güzel bir çalýþma oldu. Hafta sonu idi. Mesai bittiðinde, giysilerimi deðiþtirip, Bayýndýr’a gittim. Vizeler gelmiþti ve izin almam gerekiyordu. Kaymakam ile pek dostane bir iliþkimiz olmadý. Benden, kravat takmam ve saçlarýmý kestirmem gibi küçük istekleri oldu. Ondan sonra izin verebileceðini söyledi. Okul ile, eðitim ile ilgili en ufak bir söz dahi geçmedi. Hayal kýrýklýðýna uðradým. Ne yapýp ne yapmadýðýn hiç önemli deðil. Kravatýn düzgün mü... Hepsi bu. Hayal kýrýklýðýna uðrayýp istifa ettim. Vatana millete hayýrlý olsun. Yapýlacak çok þey vardý. Okula devam edebilecek öðrenciler, baþarýlý olabilecek sporcu adaylarý, köyün kalkýnmasý için çalýþmalar... kimin umrunda. Köy Enstitülerini böyle bir ortamda araþtýrmaya baþladým. Elimdeki Bilim Felsefesi adlý kitabýn yazarýnýn Köy Enstitüsü çýkýþlý olduðunu sonradan öðrendim. (Cemal Yýldýrým) Kaymakamýmýz bir gün vali olur inþallah. Sonra inþallah bakan olur, milletvekili olur... Yaþam garip sürprizlerle doludur ve bunlar tuzu biberi olur beklentilerimizin. Yarýn ne olacaðýný bilemeyiz, ama mutlaka birþeyler olacaktýr. ULUSAL ARPALIKLAR VE ÜRETÝM Her türlü Bakanlýk, her türlü dernek, her türlü –eski adýyla cemiyet- ve meslek kuruluþlarý, KÝT’ler, BÝT’ler vs.nin birer hizmet kurumu, vatan millet aþkýyla çalýþýlan birimler olduðu zaman, acaba kaç babayiðit bakan olmak, koltuða gelmek isteyecek. Caným olacak þey mi. Adam onca çabalayýp bakan olmuþ, milletvekili , müdür olmuþ....olmuþ. Ne yapsýn yani, emeðinin karþýlýðýný almasýn mý... Bir ata sözü, çürük ata saðlam arpa vermekten söz ediyor. Demek ki arpa önemli bir besin. At ve benzeri dostlarýmýzýn beslenmesinde büyük önemi var. Arpalýk sözü nerden geliyor acaba. Dostlarýmýzýn besin temin ettiði bir yerden mi söz ediliyor. Vatan millet aþký ile, arpalýklara mý hücum ediyor bazý dostlar. Aslýnda, hayvan haklarýný savunan dostlarýmýzýn, arpalýklarý korumak için yoðun çaba harcamasý da gerekmez mi. Sonuçta hayvanlarý koruyup ve besleyeceðiz. Þu yönetim kurulu üyeliði, yok huzur hakký ývýr zývýr kamuflajlarla daðýtýlan rüþvetlere bir yerde son vermek gerekmiyor mu. Adam bilmem hangi þirkette, bilmem hangi kuruluþta, bilmem hangi holdingte yönetim kurulu üyesi. Ne iþ yapar bu kardeþimiz. Aslýnda kendisi de bilmez. Bazen, biryerlere imza atar lütfen. Bitti. Bu insan süs biberi mi, deðil. Bir iþ yapýyor mu...deðil. Yok mu bu iþleri yapacak yetiþmiþ personel. Ne demek bir bankanýn bir siyasi parti yönetimine verilmesi, yada bankalarýn paylaþýlmasý. Babandan mý kaldý kardeþim. Devlet bankanýn sahibi olacak. Sonra da, bankalarý hortumlamasý için siyasilere verecek. Devlet kimin...bizim. Bu hortumculara ne borcumuz var. Hangi dürüst politikacý bu çürük sisteme dokunmak ister. Yiyorlar kardeþim göz göre göre. Banka kendisine baðlanan siyasi kardeþler, bankacýlýk uzmaný mý, ekonomi uzmaný mý. Ne gibi bir düþünce ile banka ona baðlanýyor. Bir þey daha. Ýstanbul, Fatih’te bir semt. Sene 1974 falan. Mahalle pazarý kurulduðu günün akþamý , her taraf çöplük oluyor. Hem Pazar artýklarý, hem de evlerden atýlan çöpler...Sonra çöp arabalarý geliyor. Arkasýnda fil gibi –ama daha kalýn- hortumu olan çöp arabalarý, ne var ne yok topluyor. Klasik elektrikli süpürge benzeri bir tarzda çöpleri içine çekiyor. Hortumlama denince, benim aklýma bu çöp kamyonlarý geliyor. Ne bulursa içine çekiyor. Biraz da nostalji takýlýyorum bu arada. Neydi o hortumlar. Kör olasý çöpçüler, aþkýmý süpürdüler. Acaba Ýstanbul Belediyesi’nde hala çalýþýr mý bu kamyonlar. Ya da baþka yerlerde. Bilmeyip de merak eden varsa, gidip görsünler istiyorum. Görevi çöp toplamak olan emektar kamyonlar ile bankalarýn içini boþaltan hortumcular arasýnda ne gibi bir benzerlik olduðu ya da olmadýðýnýn yakýndan görülmesi için... TRABZON- ÝZMÝR Annem ve babamým doðduðu, büyüdüðü ve evlendiði yer Trabzon. Benim doðduðum yer Samsun. Þu anda yaþadýðým ve evlendiðim yer Ýzmir (Bayýndýr). Benim çocuklarým da Ýzmir’de doðdu. Ýzmir ile Trabzon’un yakýnlýðý yada uzaklýðý yaklaþýk 1500 km. Elinize bir pergel alýp, Ýzmir merkezli ve yarýçapý 1500 km olan bir daire çizin. Ne demiþtik günün birinde... aslýnda ülke sýnýrlarý yapaydýr. Kuþlar sýnýr tanýmaz. Almanya’da doðan yeðenlerim de hesaba katýlýnca... Ukrayna, Moldavya, Romanya, Bulgaristan, Çekoslavakya,(ben bu yazýyý yazdýðým tarihte Çek’ler ile Slovaklar ayrýlmýþtý.) Avusturya, Macaristan, Bosna Hersek, Yugoslavya, Ýtalya, Yunanistan, Sicilya, Kýbrýs, Suriye, Mýsýr, Libya, Lübnan vs. vs. Hepsi bambaþka ülkeler ve hepsi memleketim kadar yakýn. Aslýnda ülke sýnýrlarý yapay. Kuþlar sýnýr tanýmazlar. Hangi leylek, hangi devletin vatandaþý. Sonra tüm insanlarda ayný yürek, ayný sevgi, ayný dostluk. Ülkeler savaþmaz, insanlar savaþýr. Bu savaþlarda ülke sýnýrlarý aldatýcý. Savaþmak için baþka bir coðrafi bütün aranmaz. Ýnsan önce kendisi ile, sonra en yakýnýndaki ile savaþýr. Ülkeler kendi içinde savaþýr. Düþmana gerek yok. Hayvani tutkular uðruna, diðer insanlar köle yapýlmaya çalýþýlýr. Kendi ülkesinde, kendi bölgesinde, kendi ilinde, kendi mahallesinde... Diðer insanlar köle yapýlmak, istismar edilmek istenir. Ekonomik açýdan, toplumsal açýdan, cinsel açýdan, hep baþkalarý köle yapýlmak istenir. Ülke insanýnýn, bölge insanýn, yada mahalle komþunun genleri, kan grubu, saðlýk durumu hiç ilgilendirmez baþkalarýný. Hep ben ön plandadýr, biz deðil. Akdenizin temiz olmasý, tüm dünyayý ilgilendirir aslýnda. Doðal ve kültürel varlýklarýn korunmasý –hangi ülke sýnýrlarý içinde olursa olsun- herkesi ilgilendirir. Ülke sýnýrlarý insanlýðýn tapusu deðildir. Uzay hepimizin uzayý, ay hepimizin, dünya hepimizin. Amerika’daki hiç bilmediðim uygarlýk kalýntýlarý benim geçmiþimin izleridir. Ýnsanlýðýn yarattýðý tüm güzellikler benimdir ve herkesin. Sokaða diktiðim fidan herkesin. Anadolu Kültür Tarihi kitabýný inceliyorum Ekrem Akurgal’ýn. Bulunduðum ovada pek çok uygarlýðýn kurulduðunu biliyorum. Küçükmenderes Ovasýnda yolculuk yaparken kendimi, tarih rüzgarýnýn içinde hissediyorum. Lidya ve öncesi ve sonrasý hakkýnda sezgisel çýkarýmlar yapmak, zamaný hissetmek istiyorum. Efes yakýnýmda. Attýðým her adýmýn tarih koridorunda olduðunu hissediyorum. Bunca uygarlýklar benim, bizim, hepimizin... yani tüm insanlýðýn. Nemrut Daðýndaki kalýntýlar kimin olabilir, ya da Nizip’teki... Adým adým Anadolu ve tüm Asya, tüm Avrupa, Afrika, tüm dünya ve dünyadaki uygarlýklar.... Yenisi ve eskisi ile kimin olabilir.Hepsi benim, hepsi bizim, hepimizin. Bu gen kardeþiniz Anadolu uygarlýklarý konusunda Bilge Umar hocamýzýn kitaplarýndan ve görüþlerinden yararlanmak için azýcýk kitap alýmý yaptý. Ýçiþleri bakaným tarafýndan kibarca eleþtirilip faturayý ödedikten sonra yola devam ediyoruz. Bilgisayar kayýtlarýnda araya girme operasyonu yapýyorum. Bugünkü Cumhuriyet Bilim-Teknik Dergisinde, Anadolu’nun ilk süper gücü olarak Hititlerden söz ediyor. Hititler ve Bizler baþlýðý altýndaki yazý, (GÜNDEM) anlatmaya çalýþtýðým, tartýþýp düþünce üretmeye çalýþtýðým konularý benim yerime özetlemiþ. Hititler bir süper güç. Peki o uygarlýðý kuranlar bu gen kardeþinizin ne kadar atasý oluyor dersiniz. Ya da bu insanlar nereye gitti. Anadolu Selçuklularý kendilerinden önceki Bizans toplumunu oluþturan insanlarý ne yaptý. Belki de Osmanlý’nýn kendisine yaptýðýný. Yani hiçbir þey yapmadý. Ondan daha öncesi, Bizans öncesi dönem.... Hitit Dönemi,Luwi dönemi, Frigya dönemi ve þu anda adlandýrmadýðýmýz sair dönemler. Önceki dönem kültürlerini kurmuþ ve yaþatmýþ olanlar yok edilmedi ya.... Peki Türkiye halký (bugünkü halk) tamamý Asya’dan gelmiþ bir halk mý. Ya da Orta Asya’dan gelip, Türk devletini kuran insanlar, anadolu insanýn yüzde 10’u kadar oluyor mu. Yoksa daha mý az. Bir dönem Anadolu’ya hakim olan Perslerin hiç mi izi yok. Timur Türk mü, Moðol mu.. Osmanlý Padiþahlarý genetik olarak belli bir soyu mu temsil ediyor... Ne demiþtik.. Aslýnda ülke sýnýrlarý yapay. Düþman, sýnýrýn ötesinde kalan deðil. Düþman kendi içimizde. Daha çok kazanmak, daha çok tüketmek, daha çok insaný sömürmek için çýlgýn bir saldýrý hep yapýlýr. Þekil deðiþtirir, ad deðiþtirir, görüntü deðiþtirir, ama özü deðiþmez. Belki de devlet insan bencilliðinin örgütlenmiþ bir halidir. Hedef sýnýrýn ötesi mi, yoksa heryer ve herkes mi, tartýþýlýr. (Lütfen tartýþalým) Reklamlar olacaksa, iki balina, iki karabatak, bir kedi, bazen haber olur. Ciddi yardýmlar görür. Kim için... Reklam yapacak beyler için. Toplumu ve insanlarý istismar etmek için. Doðaya sevginiz ve saygýnýz mý var, buyrun birlikte yapalým ne yapýlacaksa. Peki sayýn kardeþim, 35 yýl yaþadýn (belki daha fazla, belki daha az) doða için ne yaptýn, insanlýk için ne yaptýn. Ne yapmaya çalýþtýn da olmadý. Yoksa faize para yatýrýp, bedavadan mý geçindin. Çok para kazanmak için çýlgýnca sahtekarlýklar mý düþündün. Bunun küçüðü büyüðü olmaz. Otobüs kuyruðunda, çay veya yemek kuyruðunda, seninle ayný özellikleri taþýyan insanlarýn önüne geçmek uyanýklýk, ya da bir diðer adý ile sahtekarlýk yaptýn mý. Hukuk öðrencisi tanýrým, sýraya girmek, yani baþkalarýnýn hakký konusunda son derece sahtekar. Fakülteyi derece ile bitirdi. Hukukçu olarak yaþamýný sürdürdüðü ve adalet daðýtmaya çalýþtýðýný sanýyorum. Asla sýraya girmeyen hukukçu... Bu hukukçu kardeþimizin adalet daðýtacaðýný sanýyorsunuz. Hep beraber sanmaya devam edelim. MAKAM ARABALARI Gerekli olana da olmayana da, memur maaþýný Ýller Bankasý parasýyla ödeyen Belediye Baþkaný’na da makam arabasý... Gideceði en uzak mesafe 500 metre olan bilmem hangi beldenin, hangi ilçenin veya ilin belediyesinden söz ediyoruz. Makamýn ehemniyet ve önemine göre, son model bilmem ne... O makam ve mevkiye gelene kadar yapýlan yoðun çalýþmalarýn ödülü mü desem, ne desem acaba. Fatura vatandaþa çýkýyor nasýl olsa. Kaymakam beyin ikametgahý ile kaymakamlýk arasý l5 metre. Son model bir bilmem ne otomobil. Buna zenginlik deðil, baþka bir þey demek gerekiyor. Ekonomik kriz falan dizboyu iken, insanlar yaþamaya çalýþýyorken, Avrupa ve Amerika kapýlarý para diye aþýndýrýlýyorken..Olmaz böyle þey diye düþünmüþ olmalý ki yönetim, makam araçlarý konusunda bir yasal düzenleme yapýldý . Ayrýntýsýný bilmiyorum, umarým güzel olur. Kaynaklar üretimde deðil tüketimde kullanýldýðý sürece ekonomik ve toplumsal sorunlar bitmez... Bilgisayar karþýsýnda geçen zaman, üretime yönelik olarak kullanýlabilir. Ýnternete girip, tavla oynama, kaðýt oynama , çetleþme imkaný da var. Eðlenceye biraz zaman ayýrýp, zamaný ve teknik araçlarý, ekonomik gücü üretimde kullanma olanaðý var. Üretim dev çaplý olmak zorunda deðil. 65 milyon insanda, 65 milyon tane beyin var. Beyin ise, sýnýr tanýmayacak kadar geniþ bir hacme sahip. Bu konuya döneceðim. 65 milyon beyin nasýl üretici olarak çalýþabilir. Herkes kendi iþini,kendi görevini gerektiði gibi yaparsa, korkunç bir potansiyel açýða çýkmaz mý. Öðrenci ile öðretmen arasýnda çeliþki yoktur. Dostça bir iþbirliðinin eðitime katkýsý büyük olacaktýr. Ayný þekilde üniversite öðrencisi ve hocasý arasýnda bir çeliþki yoktur. Dostça bir iþbirliði ve dayanýþma çok olumlu sonuçlar verecek, bilim ve bilim adamý kalitesini, sayýsýný artýrabilecektir. Ancak, öðrencinin sýnýfta kalmasý ile, üniversite gelirleri arasýnda doðru orantý olmasý, cinayete davetiye çýkarmaktýr. YÖK Yasasýnda öðrenimi tamamlamak için belli bir süre öngörülmüþ. Daha fazla sýnýfta kalýrsan, okuldan atarým mantýðý ile kullanýlýyor. Ve fakat, daha fazla sýnýfta býrakýrsan ne olur konusu pas geçiliyor. Bakýyorsunuz, falanca dersten yüzlerce öðrenci bekliyor. Yani sýnýfta kalmýþ. Bunun adý sýnýfta kalmak mý, sýnýfta býrakýlmak mý. Benim yaptýðým da iþ mi. Hocanýn iþi yok da tanýmadýðý insanlarý sýnýfta mý býrakacak. Öðrencisini bol bol sýnýfta býrakan hoca “arkadaþ amma da beceriksizim. Bunca insana þu üç kuruþluk þeyi öðretemiyorum, bu iþ bana göre deðil” dediði gün, belki de pek çok sorun çözülmüþ olacak. (Birþeylerin tartýþýlmasý ve çözümlenmesi gerektiði anlaþýlacak belki de) FÝDAN DÝKELÝM MÝ Yukarýda sözü geçen 65 milyon kiþi birer tane fidan dikse, kaç tane aðacýmýz olur. Peki ya 10’ar tane fidan dikse kaç tane aðacýmýz olur. Peki 100’er tane fidan dikse... Hop hop hop... dendiðini duyar gibi oluyorum. Onca fidan nereye dikilecek. Sonra bu 65 milyonun bir kýsmý bebek, bir kýsmý çocuk ... gibi çekinceler olacak. Bunlar önemsiz ayrýntý. Karadeniz’de bir dað köyünde doðmak ve ormanýn içinde büyümek var serde. Ormanlarýn tükeniþini görmek var. Birileri birkaç kuruþluk ekonomik yarar saðlayacak diye, yok olur gider orman, yok olur gider toprak. Çözümsüzlük yok. Ancak her þey tepeden inme oldukta ve tepenin de böyle küçük ayrýntýlarý düþünecek zamaný (?) olmadýkta, böyle olur. Böyle m’olur çekip gitmek, seni seveni terk etmek... YASA ÖNÜNDE EÞÝTLÝK Yasa önünde eþitlik vardýr da, kimse bana dolarýn aniden yükseleceðini, 5 milyar dolarlýk döviz satýlacaðýný ve bu dövizleri alanlarýn bir günde dört köþe olacaðýný söylemedi. Hem benim bir bankam bile yok. Hortumum da yok. Hiçbir yeri ve hiçbirþeyi hortumlamadým. Hortum deyince aklýma neyin geldiðini yukarýda söylemiþtim ya bir kez daha tekrar etmekten zarar gelmez. Özetle çöp arabalarý aklýma gelir. Herkese döviz olayý haber verilmediðine, ancak bazý kiþilerin güçlü duyumlarý olduðuna göre, eþitlik yalnýzca bir sözcük, adýmýz gibi. Sayýn bakanlar kurulu, döviz vurguncusu muhteremleri açýklar inþallah ve bu uygulama yasal olmadýðý için, ilgililer dava edilerek, eski halin iadesi saðlanýr. Eylem kanunsuz olduðundan.... Yukarýdaki dilek ve temennilerimiz az sonra kendini imha edecektir... Düþünün bir kere, hazine Ziraat Bankasý’ndan borç para almýþ. 380 bin dolar falan. Sonra geri ödemeler falan olmuþ ama, bankanýn bakiye alacaðý 7-8 milyar dolarmýþ. Bunu banka, hizmet zararý gibi bir þey olarak kayýtlarýna geçmiþ. Ondan sonra bu gen kardeþiniz avukatlýk yapacak, hukuk, guguk vs. þeyler terennüm edecek. Ulan biraz daha okusaydýn da bir tefeci olsan olmaz mýydý. Olmaz tabi, nerde sende o yürek. Sen daha alman gereken vekalet ücretlerini alamýyorsun. Kendi alacaklarýn þu ve bu kiþilerde dururken, kitabýný yayýmlayacak para bulamýyorsun. Elbette senden baþkasýnýn böyle þeylere inanmasýný bekleme ama... olsun gerçekler olduðu yerde duruyor. Adam devletin parasýný devlete satýp, korkunç faiz alýyor. Çok kazanýyor. Sonra da ekonomi neden düzelmiyor... Kardeþim neden düzelsin ki. Bankacýlýk dediðin sektör devlete para satmak için var. Ve biz Küçükmenderes Ovasý’nda tefeciye elini verip kolunu kaybeden pek çok insan tanýyoruz. Bazen bu insanlara kýzýyoruz, niye bu hatayý yapýyorsunuz diye. Devlet kolunu tefeciye kaptýrmýþken, köylü vatandaþ Ali’nin, Hasan’ýn kolunu kaptýrmasý, kendini kaptýrmasý çok mu önemli.(Ya da daha mý vahim) Yukarýda sözünü ettiðimiz 65 milyon beyin var ya... Atýl kapasite olarak kenarda duruyor da, bir küçük grubun himayesinde yol bulmaya çalýþýyoruz. Adam, Sarýyurt Köyü’nün kalkýnmasý için bir þey yapýlýp yapýlmayacaýðýný deðil, öðretmenin kravatýný düþünüyor. Ne kadar ince ve nazik bir düþünce... Gerçekten kravat çok önemli... (ilgilisine savurma hakký tanýnýr) Devlet Bankalarý bazý bakanlara baðlý... Be kardeþim, bankacýlýðý çok seviyorsan, niye bakanlýkla falan uðraþýyorsun. Git bankacýlýkla, bankalarla uðraþ. Yoksa bankalarý kontrol altýnda tutmanýn ekonomik, psikolojik ve sosyoloji yararlarý mý var. Lütfen açýk sözlü olun. Yaptýklarýnýzý kitap haline getirin. Görelim bakalým siz bakan iken neler oldu. Çýktýk açýk alýnla, on yýlda her savaþtan, on yýlda onbeþ milyon genç yarattýk her yaþtan.... demir aðlarla ördük ana yurdu dört baþtan... diyor. On yýlda çok þey yapýldý. Sayýn siyasiler ve sayýn bakanlar... siz savaþtan çýkmadýnýz. On yýllarda neler yaptýnýz. Kitap haline gelecek eserlerinizi görmek istiyorum. Görmek ve eðer olumlu birþeyleriniz varsa yaptýðýnýz, sizinle gurur duymak istiyorum. Dev bir devleti zorda býrakmak için yapýlan ince manevralarý, manivela görevi yapan, kendini maydanozdan saydýran siyasileri , eserleri ile tanýmak isteriz. Biliyorum ki benim insaným çalýþkan, benim insaným özverili, benim insaným saf (temiz anlamýnda), benim insaným çok þeye layýk... Ve biliyorum ki, iyiniyet ve saflýk çakal nitelikli birileri tarafýndan kullanýlýr. Bu birileri, birilerinin kuklasýdýr, oyuncaðýdýr. Kendi adýna hiçbir þey deðildir. Ancak kukla olarak iþlevini iyi yapar. Mantar, kendine benzer mantarlar oluþturur. Yaþam sürer gider böylece. FUSARÝUM DENÝLEN ÝLKEL YARATIK Aslýnda avukatlýk yapan bu gen kardeþinizi zerre kadar ilgilendirmez, fusarium denilen ilkel mantar. Ne zamana kadar... bir davada, kahramanca ortaya çýkýp, hukuka ve bana meydan okuyana kadar. Alt tarafý zavallý bir mantarsýn sen...diyen kendini beðenmiþ edalarla yola koyulmuþken, bir de baktým ki davayý kaybetmiþiz. Konumuz aslýnda hukuk felsefesi deðil görünüyor ama, görüntü yanýltýcý. Konu konuyu açar, birden bire bilirkiþi raporunun içine dalar insan. (Yani þekil A’da görülen gen kardeþiniz) Kavunlar, küçük, garip þekilli ve tatsýz çýkýp, beþ para etmeyince, bir kýsým çiftçi arkadaþlarýmýz avukatlýkla iþtigal eden bir gen kardeþinize baþvurmuþ. Bu gen kardeþiniz, tarlalarda ve toplanmýþ kavunlarýn bulunduðu yerlerde, mahkeme heyeti ve bilirkiþi katýlýmý ile tespit yaptýrmýþ. Ayný kiþiden, ayný tohumu satýn alan 8 ayrý çiftçinin(Dava açan 8 kiþi açmayan belki 18) tarlasýnda hep ayný olumsuzluk meydana gelmiþ, þekil sakatý, küçük boy, tatsýz ürünler meydana gelmiþ. Bilirkiþi demiþ ki, sorun tohumda... çiftçiden kaynaklanan bir sorun yok. Davalý tohum satýcýsý firma, yaklaþýk bir ay sonra, ayný tarlalarda, yine bilirkiþiler aracýlýðý ile tespit yaptýrmýþ, bu defa Ýzmir’den gelen bilirkiþiler, tarla bakýmsýz, sulama yetersiz, ilaçlama yetersiz, çapalama yapýlmamýþ, zararlý otlar çok fazla... bütün suç çiftçide. Ayný zamanda fusarium denilen zararlý vs. tarlada tespit edilmiþtir. Çiftçilere ver yansýn... Bu arada, tespit sýrasýnda, kavun tarlasýnýn kenarýndaki kabaklara bakan bir bilirkiþi “olur mu caným, böyle de kavun ekilmez ki” diye deðerli fikrini beyan etmiþtir. Neyse, bunlar fani þeyler. Uðranýlan zarar nedeniyle açýlan tazminat davalarýnýn dosyalarý Ýzmir’e yeni bilirkiþilere gönderilmiþ. Yeni bilirkiþiler, önceki bilirkiþileri fazla eleþtirdiði gerekçesiyle, avukata kýzmýþ, önceki tarihli tespitleri, tespit bilirkiþilerinin akademik kariyerlerini dikkate alarak sýraya koymuþ ve tohum satýcýsýný kusursuz bulmuþtur. Bilirkiþi raporlarý, Hukuk Yargýlama Yöntemi Yasasý’nýn ilgili maddelerine ve Yargýtay kararlarýna açýkça aykýrý ve çeliþikmiþ. Yargýtay der ki, bir rapora itiraz edilirse, bir diðer rapor aldýrýlýr. Bu olmazsa, bir diðeri, yine olmazsa, yine bir diðeri... Her bilirkiþi incelemesi yeni bir masraf demek. Zaten sonucun ne olacaðý konusunda kuþkulu olup, yaptýðý üretim masraflarýný dahi kurtaramayan çiftçi, içinden avukata kýzar.... niye bu davayý açtým diye gözleri dolar ve saçlarýný yolar. Bu arada zaman su gibi akar. Dava biter. Mahkeme çiftçiyi haklý bulur. Ýþ Yargýtay’a gider. Yargýtay da, bilirkiþi raporlarý çeliþkili... yeniden rapor alýnmasý gerekir diye kararý bozar. Vatana millete hayýrlý olsun. Davacý çiftçi dava açtýðýna piþman... Masraf vermek istemez. Sonra, dosyalardan bir tanesi Ankara’ya bilirkiþiye gider. Bilirkiþi heyetinin aðzýndan bal damlar... Davacý çitçiye kusur yüklemek mümkün deðil. Sorun tohumdan kaynaklanýyor diye rapor gelir. Sonra bir diðer dosya, yine Ankara’ya, bir baþka bilirkiþiye gider. Bu bilirkiþi de, sorun çiftçide, sorun bakýmsýzlýkta, sorum fusariumda , satýcýnýn bir kusuru yok diye raporunu verir. Sonra, diðer dosyalardan biri yine Ankara’ya gider. Bu defa bilirkiþi, taraflar birbirlerini suçluyorlar ama, aslýnda davacý çitçinin hiçbir kusuru yok. Ancak davalý satýcýnýn da hiçbir kusuru yok. Kusur fusariumda... diye belirtir. Sonra bir diðer dosya, yine Ankara’ya gider. Bu bilirkiþi heyeti de, meydana gelen garip ürünlerin, tatsýz ürünlerin sebebinin fusarium olduðu, satýcýnýn hiçbir kusuru bulunmadýðý görüþünü bildirir. Bir diðer dosyamýz da yanlýþlýk sonucu, önceki bilirkiþilerden birine gönderilir. Bu bilirkiþi kardeþimiz de, bilgisayarýnda kayýtlý önceki raporunu, sanki bu dosya için düzenlenmiþ gibi, isimleri deðiþtirerek Mahkeme’ye gönderir. Bu gen kardeþiniz, Amerika’yý keþfetmiþ gibi , raporun diðer dosyaya gönderilen raporun aynýsý olduðunu, rapor tarihinin deðiþtirilmesinin unutulduðunu keþfeder. Ancak bu keþif, önceden kazandýðýmýz davayý kaybetmemizi engellemez. Mahkeme bilirkiþi raporlarýna bakarak, çiftçinin kusurlu olduðu, satýcýya hukuki sorumluluk yüklenemeyeceði sonucuna varýr. Karar temyiz edilir. Bozma kararýna uyulmuþ olmasý vs. nedenlerle, karar onanýr. Bir Ýsrail firmasýnýn ambalajýný, markasýný taklit eden firma kusursuz bulunur ve davayý kazanýr. Adamlar o kadar haklý ki, sormayýn gitsin. Ciddi hatalar olduðuna inanabilirsiniz. Her þeye inanabilirsiniz. Kalkýp insan haklarý mahkemesine bile gidebilirsiniz. Havanýzý alýrsýnýz. GÖZDEN KAÇANLAR Raporlarýn hepsini yanyana ve alt alta koyunca, zararýn gerçek nedeninin fusarium olduðu görüþü aðýr basmakta... Ancak unutulan bir þey... davacýlarýn arasýnda fusarium diye birisi yok. Ýþte, fusariumun hukuki önemi ortaya çýkmýþ oldu. Davacý, kendisi fusarium deðilse, fusariumun meydana getirdiði zarar niye çiftçinin sorumluluðunda olsun. Bu hastalýk öyle kötü imiþ ki, tarlanýn ve kavunlarýn canýna tek baþýna okurmuþ. Ýlaçlý mücadelesi yok. Kültürel önlemler fazla etkili deðil. O zaman ne olacak... Davalý satýcýya yargýlama masrafý ve vekalet ücreti ödenecek... Beceriksiz çiftçi etiketi taþýnacak, zaten avukatýmýzda da iþ yoktu... olacak. Þu soruyu gönül rahatlýðý ile sorabilirsiniz... Neden yalnýzca ve yalnýzca, davalý tarafýn sattýðý kavunlarda fusarium var da, baþkalarýnda yok. Neden ayný parti çekirdeðin tamamý hastalýklý. Üretici Ahmet hatalý, Mehmet hatalý, Hasan hatalý... el insaf yahu... O tohumu alan herkes mi üretim hatasý yaptý. (neden olmasýn) AVUKATIN HATASI Avukat, kusurun fusarium denilen ilkel mantardan kaynaklandýðýný bilmeli ve davayý bu mantara karþý açmalý idi. Günahsýz insanlara karþý dava açmak... ne ayýp, ne ayýp. Çok paramýz ve çok zamanýmýz olacak, yeniden bilirkiþiye gidip, o ilkel mantara husumet yöneltmenin mümkün olup olmadýðýný soracaðýz. Ýþinin uzmaný bilirkiþi de, iyi be kardeþim haklýsýn da, adres tespiti yapman mümkün deðil. Hem adresi tespit etsen bile, dava dilekçesini fusariumcaya kim çevirecek diye raporunu gönderecek. Not olarak da bilirkiþi ücretinin yetersizliðinden söz edecek... Bilirkiþi raporu yeterli görülmezse, ne yapýlacak... yeniden bilirkiþi. vazgeçtim sevdadan þiir yazmaktan ve seni düþünmekten þimdi yalnýz modern bir sera ve kýþýn ortasýnda domates yetiþtirmek gibi basit hayallerim var yok vallahi bu þiirin aþkýmla bir ilgisi yok. ÞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR MI Neden yararlanmasýn ki. Þüpheler içinde, boðazýna ilmek geçirilmez sanýðýn, sanma hakkýnýz var. Aslýnda her dileyen dilediði gibi düþünebilir. Kalkýp da beyninden ne geçiyor, düþünmek kimyasal bir olay mý yoksa fiziksel bir olay mý, diye tartýþmanýn anlamý yok. Bu nokta kimseyi ilgilendirmez. (konumuz itibarý ile, ayrýntýya da girmiyoruz) Her ne kadar maktule tecavüz edildiðine dair bir bulgu yoksa da, bu durum tecavüz edilmediðini kanýtlamaz. Bundan þöyle bir sonuç çýkar... ya bu adamlar hukuk bilmiyor, ya da dalgýnlýktan bir hal oluyorlar. Ortada kelle var. Dalgýn dalgýn yapýlacak iþ deðil bu. 10 Haziran 200l tarihli Hürriyet Gazetesinin 16. sayfasýnda, küçük bir haber... “Hollanda’da savcýnýn itirafý”... Savcý aslýnda cinayetle suçladýðý kiþinin masum olduðunu biliyormuþ. Kamuoyundan gelen baskýlar sonucu, bile bile, cinayet zanlýsý kiþi hakkýnda tutuklama kararý çýkartmýþ... Bunu itiraf ediyor.( Zaman mahkemesi bazýlarýný öyle çarpacak ki... kendileri de anlayamayacak neden çarpýldýklarýný) Böyle bir davranýþ Hollanda’da oluyorsa, yani insan haklarý kahramanlarý bunu yapýyorsa, bizde neden olmasýn. Bile bile adam ipe gönderilir mi.. Neden gönderilmesin ki elin oðlu. Kimsenin kendi caný acýmaz. Asýlacak kiþi de oðlu ya da kýzý deðil.. Ne gerek var avukat bey baþkaca delil araþtýrmaya... Zaten sanýk suçunu itiraf etmiþ diyen yargýç, yeri geldiðinde bu gen kardeþinizden daha iyi hukuk bildiðini bile iddia eder. Ortalama vatandaþ da öyle sanýr. HUKUK TARÝHÝNE DEÐÝÞÝK BÝR YAKLAÞIM Hukuk Fakültesine henüz baþlamamýþ iken, yani yaklaþýk 1983 yýlýnda elime geçen bir gazete parçasý, bana göre ilginç görünen bir olayý anlatmakta idi. Bu da þu : “Ýki kardeþ, arazide gezerken, kenarda bir ceset olduðunu fark ediyorlar. Hemen koþup jandarmaya haber veriyorlar. Jandarma, olaya el koyuyor ve iki kardeþi (bel ki de yalnýzca arkadaþ) þüpheli olarak alýkoyuyor. Bir kýsým sorgulama ve sair iþlemden sonra kardeþlere suç itiraf ettiriliyor. Haklarýnda ceza davasý açýlýyor.(Suçu itiraf ettirme becerisi gösteren yaratýklarý zaman mahkemesinin acýmasýzca cezalandýrmasý, boylarýnýn ölçüsünü göstermesini diliyorum) Katil ya bunlar....Yargýlama sonucu idam cezasý alýyorlar. Ýki kardeþ ceza evinde idamý beklerken, ölü olarak bulunan kiþinin babasý, ta Almanya’dan kalkýp geliyor. Bu çocuklar katil olamaz diyor ve ölen oðlunun gerçek katilini tespit ediyor. Katil, oðlunun bir arkadaþý ve bir Avrupalý....Hollanda’lý olabilir. Bu özverili ve deðerli insan, yani öldürülen çocuðun babasý, iki genç insaný kurtarmak için, kalkýp ta nerelerden ülkemize geliyor, iþkencelere ve iþkencecilere raðmen, oðlunu öldürmekle suçlanan iki insaný kurtarýyor. Adana’ya duruþmaya giderken bu gazete küpürü gözümün önünde canlanýyordu. Yine bir cinayet sözkonusu...Ve suçunu itiraf eden iki genç.... Acaba tarih tekerrürden mi ibaretti...Yoksa olay gerçek miydi... Kendisini savunma görevini üstlendiðim Yaþar’ý önceden tanýmam. Aslýnda ailesini de tanýmam. Ortak bir yakýnýmýz aracýlýðý ile olayla karþýlaþmýþ oldum. Olayý bilimsel olarak düþünmek zorundasýnýz. Anlatýlanlar, söylenenler gerçek de olabilir, gerçek dýþý da....Gazetenin herhangi bir þekilde yazmasý, emniyette herhangi bir þekilde ifade verilmesi, suçun savcýlýkta ve mahkemede itiraf edilmiþ olmasý , gerçek durumu deðiþtirmez. Siz yasa çýkararak yer çekimi yasasýný deðiþtirebilir misiniz... Olmaz...Neyle karþýlaþacaðýmý bilmeden ama kesinlikle önyargýsýz olarak gittim. Duruþma günü belli olmadan, Adana’da bulunan bir arkadaþýmdan –Av.Eþref Çiftçi’den- bana dosya örneði çýkartmasýný rica ettim. Kendisine vekalet gönderdim. Benim için bayaðý bir emek vererek bu iþi halletti.Kendisine teþekkür borçluyum. Yaklaþýk yüz sayfalýk dosya elime geçtiðinde, Ýzmir’den bir meslektaþýmýn da dosyada vekaleti olduðunu, sanýklardan Cüneyt’in vekili olduðunu gördüm. Kendisini aradým, telefonla görüþtük. Dosya örneði verebileceðimi söyledim. Bir zaman sonra bir bayan avukat arkadaþ dosya örneði almak için Bayýndýr’a geldi. Bu meslektaþým –adýný bilmediðim için üzgünüm- sanýklarýn atýlý suçu iþlediklerini, onlarýn yalnýzca TCK. m.59’un uygulanmasýný isteyerek savunulabileceðini anlattý. Bu meslektaþým diðer avukat arkadaþýmýz Nejat ile birlikte çalýþýlýyor . Acaba benim bilmediðim veya dosyada yazýlý olandan fazla bir þey mi biliyorlar diye aklýmdan geçti. Dosya örneðini benden alan ve henüz hiçbir evraký incelemeyen meslektaþým nasýl olur da böyle bir þey söylerdi. Dedim ya ön yargý yok. Ýzmir’e gittik. Tabii ki Nevin’le. Av. Nejat Bey’le görüþtük. Kendinden çok emin olan bu meslektaþým., sanýklarýn bu suçu iþlediðini, kendisinin Mersin Orduevi Müdürü ile görüþtüðünü, asýl elebaþýnýn Yaþar olduðunu, ve TCK ..m.59’un uygulanmasýný talep etmek dýþýnda bir savunmanýn olamayacaðýný, kendisinin emekli hakim albay olduðunu, daha önce basýna yansýmýþ çuval cinayeti olayýna avukat olarak girdiðini, yani kürsünün iki tarafýný da iyi bildiðini söyledi. Ayrýca, ben hakimin ne düþündüðünü tahmin eder ona göre savunma yaparým diye ilave etti. Görüþme bitti. Olumlu bir sinyal alamadýk. Biz nispeten genç avukatlar olarak Nejat Beyi dinlersek, aslýnda savunma yapmaya dahi gerek yok. Ancak benim tekrar tekrar okuduðum dosyayý okuma gereði bile duymadan, yargýsýný belirten meslektaþýma katýlmýyordum. Ona göre, sanýklar gençti, iddia edilen suçu iþlemek için potansiyel tehlike idiler ve suçu iþlediler.... Olay ne kadar basit deðil mi...Deðil elbette. Duruþmaya gittik, yani ilk duruþma. Adana 6. Kolordu Askeri Mahkemesi. Sanýk ifadeleri alýnmaya baþladý. Duruþma salonu tam dolu. Güvenlik önlemleri yoðun. Nerdeyse kiþi baþýna bir asker var gibi. Sanýk Yaþar emniyette ve savcýlýkta verdiði ifadenin doðru olduðunu, suçu Cüneyt ile birlikte iþlediklerini, diðer sanýðýn-adýný dosyaya bakarak yazarým- olaya karýþmadýðýný anlattý. Sanýk vekiline yani bana, ne diyorsun diye sorulduðunda, SANIK SERBEST ÝRADESÝ ÝLE ÝFADE VERECEK DURUMDA DEÐÝLDÝR, HÝÇBÝR ÝFADESÝNÝ KABUL ETMÝYORUM diye belirttim. Mahkeme Baþkaný emniyetteki ifadeyi mi, mahkemedekini mi kabul etmiyorsun diye sordu. Ben de her ikisini de kabul etmediðimi söyledim. O sýrada salonda bulunan kiþilerin bana kýzdýðýný hissediyorum. Yanýmda bulunan diðer sanýk vekillerinin tavrýný ise þimdilik netleþtiremiyorum. Sanýk Cüneyt de suçunu itiraf etti. Biraz Yaþar’ý suçladý. Onun biraz daha suçlu olduðunu falan anlattý. Sanýk Cüneyt’in vekili, hukuk dehasý meslektaþým, müvekkilinin suçu itiraf ettiðini, savcýlýk aþamasýnda da ayný þekilde itiraf ettiðini, kendisine hiçbir maddi ve manevi cebir uygulanmadýðýný, müvekkilinin savunmasýna katýldýðýýný, duruþmada ve tüm aþamalardaki iyi hali dikkate alýnarak, yine suçun ortaya çýkmasý ve aydýnlanmasýna yardýmcý olduðu için TCK .m.59’un uygulanmasýný talep etti. Birisi hata yapýyordu ama kim...Ýdamla yargýlanan iki insan ve onlarý engellememekle, onlara yardýmcý olmakla suçlanan Zafer... Zafer adlý üçüncü sanýk da olaylarý doðruladý. Yine Savcýlýk yaptýðýný biraz övünerek anlatan sanýk Zafer vekili de, müvekkilinin savunmasýna katýldýðýný, müvekkilinin aktif olarak eyleme katýlmadýðýný, asýl cevizi kýranlarýn Yaþar ve Cüneyt olduðunu, onlarýn da suçlarýný itiraf ettiklerini, kendi müvekkilinin olaya katýlmadýðýný diðer sanýklarýn bu durumu doðruladýklarýný falan söyledi. Duruþmaya ara verildiðinde, salondan çýkarken bana sataþmalar oldu. Senin karýn öldürülse idi.....gibi bir dizi bana göre anlamsýz sözler. Güvenlik önlemleri yoðun olmasa saldýrý bile olabilecek. Belki de deðil. Ne ben o insanlarý tanýrým, ne onlar beni....Ama onlara göre bir katili savunuyorum. Yine hukukla ilgisi olmayan bazý insanlara sorulsa, sanýklar derhal asýlmalýdýr. Görüntü bilmem yeteri kadar net mi. Sanýklar dahil, olayýn oluþuna itiraz eden tek kiþi benim. Diðer meslektaþlarýma göre ben þov yapýyorum.. Duruþma bitip mahkemeden ayrýlýrken, arabasý ile gelen Zafer vekili savcýlýktan ayrýlma meslektaþýma, , sizinle gelebilir miyim...dediðimde, yollarýnýn farklý olduðunu söyledi. Ayný yöne giden Nejat Beyle birlikte gittiler. Sanýrým benimle ayný arabaya binmek istemediler....Görüntü o. Nejat Bey “meraklanma sana saldýrý falan olmaz” demeyi ihmal etmedi, diðer savcýlýktan ayrýlma meslektaþým da onu doðruladý. Ben de öyle bir endiþem yok. Zaten yanýmda silah var....diye söyledim. Birileri bana saldýracaðý için deðil. Gerilimli ortamlarý yaratmamak gerek. Ordan uzaklaþmýþ olmak pasif ve olumlu bir davranýþ. Ama olur mu...ya bizi birlikte görürlerse. Onlar müvekkillerinin suçu iþlediðini kahramanca itiraf eden, kahramanca kabul eden hukukçular...Benimle olmak onlarýn prestijlerine bile dokunur... Ben, yani Av.Ahmet, hiçbir þeyin önyargý ile çözülemeyeceði inancýndayým. Baþlangýçta anlattýðým, gazetede okuduðum olay gözümün önünde. Çocuklar herþeyi itiraf ediyor ama, bazý belirsizlikler var....Ýtiraf herþey olmadýðý gibi, hiçbirþey de olmayabilir. Suçunu itiraf etti,cezalandýrýlsýn mantýðý kabul edilemez. Suç iþleyen kiþinin veya kiþilerin yasanýn öngördüðü cezayý çekmesi gerektiði inancýndayým. Öldürülen 35 yaþýnda, genç bir insan...Katili savunmak baþka þey, sanýklarý savunmak baþka. Sanýklarýn katil olduðunu peþin olarak kabul eden hukukçu, hukukla ve hukuk mantýðý ile ilgisi olmayan bir kiþidir. Mesleðini deðiþtirmesinin insanlýða ve hukuka büyük yararlarý olacaðý inancýndayým. Kural, sanýðýn suçsuzluðu.... Ben hukuk okudum diyen herkes bunu bilmek zorunda... Bu iþi azýcýk bilen için bu tekrarlar anlamsýz bile kalabilmektedir. Ben en azýndan böyle düþünüyorum. Mahkemeye bilirkiþi uzman doktor çaðrýldý. Sanýklarýn olay tarihindeki ehliyet durumu soruldu. Sayýn uzman, bir sorun olmadýðýný þýp diye anladý. Bu anlamanýn nasýl bir anlamak olduðunu ben anlayamadým ya neyse... Kelebek Býçaktaki Bayan Saç Teli Suçta kullanýldýðý iddia edilen ve mahkeme kararýna göre de tartýþýlmasýna dahi gerek görülmeyen kelebek býçak, sanýk Yaþar’a ait. Onun çekmecesinde bulundu . Bu kadarla da yetmedi. Býçaðýn üzerinde kan izleri ve bir adet bayan saç teli bulundu. Anlatmaya çalýþtýk. Sözde býçaðýn üzerinde bulunduðu iddia edilen saç telinin, gerçekten saç teli olup olmadýðý, bir bayana ait olup olmadýðý, böyle olsa bile maktule ait olup olmadýðýný anlamak mümkün deðildir. En azýndan böyle bir tespiti iddia edebilmek için laboratuvarda uzmanlar tarafýndan inceleme yapýlmasý gerektiðini belirttik. Söylediklerimiz dikkate alýnmadý. Suçta kullanýldýðý iddia edilen býçaðýn, otopsi raporunda belirtilen boyutlarda yara açamayacaðý, kelebek býçaðýn aðýz geniþliðinin(namlu geniþliði) bazý noktalarda 2 cm. olduðunu, bu veya benzer bir býçaðýn ölü muayenesi ve otopside belirtilen l.5 cm boyutlu kesiyi oluþturamayacaðý, yaranýn namlu geniþliðinden fazla olmasý gerektiði, o býçak suçta kullanýlmýþ olsa en az yara geniþliðinin 2 cm olmasý gerektiði, normalde bundan dahi fazla olmak zorunda olduðunu savunduk. Ýsteðim basit ve masumdu. Bilirkiþi incelemesi.... Ýstemin reddi gerekçesi þu: Sanýklar zaten suçlarýný itiraf ettiler....Sanki bana, “sana ne oluyor avukat bey” der gibi bir yol izlediler. Anlayamadýðým birþeylerin olduðunu sanmýyorum. Bilgi ve zeka düzeyimin tartýþýlmasýný gerektirir ciddi bir problem görünmüyor. Buna raðmen her þey ters gidiyor. Hukuk mantýðý, evrensel hukuk bilmem ne, bilmem ne...Takan kim... Tel Örgü Problemi Sözde, maktül sanýklar tarafýndan, baygýn bir halde, sahile doðru taþýnýrken, elbisesinin bir parçasý –ki bayaðý büyük bir parça-tel örgüye takýlmýþ ve yýrtýlmýþ. Yýrtýlmakla kalmamýþ, orada kalmýþ, niye kalmýþ diye sorarsanýz, delil olmasý için kalmasý gerektiðini söyleyebilirim. Efendim kolay mý iki delikanlýyý ipe göndermek. Sonra, yargýlama sýrasýnda olay mahalline gidiliyor. Orduevi komutaný diyor ki, olay tarihinde bu tel örgü yoktu. Bu tip olaylarýn meydana gelmemesi için olaydan sonra bu örgüyü yaptýrdýk... Þimdi sýký durun...Olay tarihinde var olmadýðý sabit olan bir tel örgüye maktulün elbisesi takýlýyor., yýrtýlýyor ve orda kalýyor. En azýndan büyük bir parça kalýyor...Demek ki bu delil, yani beþ-altý kiþinin birlikte düzenleyip imzaladýðý ve sanýklarýn idamýný saðlamak görevi üstlenen tutanak gerçeðe aykýrý...Savunma olarak ileri sürüldü. Temyiz Mahkemesine durum anlatýldý. Devletin polisi ve baþçavuþu yalan tutanak düzenlemiþ olamaz ya...Gerekçe bile gösterilmeden savunma talepleri geri çevrildi. Burada adý geçen tutanak, ilk aþamada polis ve daha sonra savcýlýk tarafýndan tutulan tutanaklarla da çeliþiyor. Savcý hiçbir suç delilinin bulunmadýðý, cesedin çýplak olduðunu tutanak ile tespit ediyor. Bu tespiti dikkate alan mý var. Delici-kesici Alet Azýcýk adli týp bilgisi olanlar ,delici-kesici aletin ne olduðunu ve ne olmadýðýný bilir. Mersin’de soruþturma yapan kardeþlerimiz belli ki bu kavramla ilk defa karþýlaþmýþlar ve düz mantýk, delici alet tornavida, kesici alet de býçak olur diye düþünmüþler. Böyle olunca, otopsi raporundaki kesici-delici alet bulunmuþ oldu. Bir adet býçak ele geçirilmiþ, yine bir adet kontrol kalemi bulunarak suç aleti olarak alýkonulmuþtur. Adana’daki duruþmada, sanýklardan Zafer’in kendisine tornavida sorulduðu zaman “tornavida deðil , kontrol kalemi” diye yaptýðý düzeltme çok samimi bir ifadeydi ve taktire deðerdi. Bildiðiniz bütün kontrol kalemlerini düþünün... Hangisi 1.5 cm lik yara açabilir. Balta mý bu , olur mu...Kontrol kaleminin kullanma amacýna aykýrý bir büyüklük. Neyse, emniyet görevlisi bilemedi ise, savcý ve hakim de bilemeyecek deðil ya. Basit bir durum çünkü. Ama öyle oldu. Mahkeme kararýnda, kesici alet býçak, delici alet tornavida (yani kontrol kalemi) olarak yerini aldý. Hata olabilir elbette, ancak böyle ciddi bir hatanýn Yargýtay’dan geçmesi beklenemez. Diye düþünerek hata yaptýðýmýzý da öðrendik. Oysa kesici-delici alet iki ayrý alet deðil tek alettir. Hem kesme hem de delme özelliðine sahiptir. Örneðin bu bir býçaktýr...Hem keser, hem de deler. Karar: Bu geliþmeler birþeylerin olumsuz gittiðini gösteriyor. Sanýklarýn çeliþik ve tutarsýz, gerçeðe aykýrý olduðu bangýr bangýr baðýran ifadeleri gerekçe gösterilerek mahkumiyet kararý veriliyor. Kararýn hukuka uygun bulunmamasý kaçýnýlmaz sonuç. Biz de kararý temyiz ediyoruz. Ben ve Nevin Ankara’ya duruþmaya gidiyoruz. Zaten yazýlý olarak belirttiðimiz çeliþkileri, hatalarý özetliyoruz. Durum kararýn bozulmasýný zorunlu kýlmakta. Ancak, hiçbir sonuçtan kesin emin olunabileceðini düþünmüyoruz. Duruþma bitiyor ve ayrýlýyoruz. Kararýn bozulmasýný bekliyoruz ancak, sonuç olumsuz. Gerekçe: Maktüle tecavüz edildiðine dair bir bulgunun olmamasý, ona tecavüz edilmediði anlamýna gelmez. Aynen böyle diyor. Hani þüpheden sanýk yararlanýrdý, hani suçsuzluk karine idi...Bir an düþünüyorsun, olay tarihinde var olmayan bir tel örgüye elbise takýlarak yýrtýldýðý kabul edildiðine göre, varsýn þüpheli durumlar sanýk aleyhine yorumlansýn...Hukuku bir kere delmekten zarar olmaz ...Eðer gerçekten hukuk tarihimiz yazýlýr ve böyle olaylar incelenirse, hukuk tarihimize skandal olarak geçecek bir durum karþýsýndayýz. Ýki genç insanýn çektiði eziyetin faturasý ödenemez. Hukuk hatasý demekten öte, hukukun canýna okunmasýna örnek bir durum. Ýþin en vahim tarafý, ben bu yazýyý yazýyorken, iki adet suçsuz idam mahkumu, demirkapýlar ardýnda çile çekiyor ve onlarýn aileleri, anlayamadýklarý bir oyunun sonunu bekliyorlar telaþla. Bir bilen varsa elbette bana da anlatsýn. Yok, tarihte garip vakalar var ya.... iþte öyle bir þey. Yasa Yollarý Tükenince Yasa yollarýný tükettikten, yani temyiz ve karar düzeltme aþamalarýný geçtikten sonra, Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne baþvurabileceðimizi öðrenmiþtik. Ýþin içine Avrupa sözcüðü ve insan haklarý kavramý eklenince akan sular durur. Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi bir temyiz mahkemesi deðildir. Kesinleþen kararý bozmak veya deðiþtirmek yolunda karar veremez. Ancak, devleti kusurlu bulursa,(yani bir hak ihlali görürse) tazminata mahkum edebilir. Yargýlamanýn yenilenmesi olasýlýðý var. Yapýlmasý gereken her þeyi, her savunmayý yapmak zorunluluðu hissederek, Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne baþvurduk. (12 Eylül 1997) Aradan epey bir zaman geçti. Bir kýsým karþýlýklý yazýþmalar oldu. Sonra. Apo’nun yakalanmasý, yargýlanmasý ve mahkum olmasý süreci yaþandý. Bizimle doðrudan olmasa da dolaylý olarak ilgili geliþmeler yaþandý. Sanýklar Yaþar ve Cüneyt’in dosyalarý Meclis’te ve idam kararýnýn onanmasý beklenmekte iken, Apo dosyasý Meclise gönderildi –veya bu aþamaya gelindi-Ýnsan Haklarý Mahkemesi, Apo’nun idam edilmemesi için tedbir kararý aldý.Böyle bir kararýn alýnabileceðinden haberi olmayan Av. Ahmet, yani ben, (diðer anlatýmla bu gen kardeþiniz) Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne faks çekerek, tedbir kararý talep ettim. Gerekçem ise, baþvuru dosyasýnýn daha eski tarihli olmasý, idam cezasý uygulandýðý taktirde, öncelikle Yaþar ve Cüneyt’in idam edileceði...Bu nedenle, idam cezasýnýn uygulanmamasý için tedbir kararý verilmesi... Baþvurumuzun yakýn bir gelecekte görüþüleceðine dair 25 Ocak 2000 tarihli yazýyý gönderdiler. Sonra, 5 Nisan 2000 tarihli üst yazý ile, Mahkeme kararý gönderildi.Mahkemenin baþvurunuzu kabul edilemez bulan kararý kesindir....diye belirtildi. Karar metnini Türkçe’ye çevirme gereði duyulmamýþtýr. Sonra, elimizde hazýr bir ÝHM kararý da varken, gazetenin birine, “bakýn, þöyle bir olay ve böyle belgeler var, zamanlama ilginç gelebilir” dedim. Gazeteci arkadaþ, “her baþvurunun kabul edilmesi mi gerekir” gibi çok bilmiþ bir soru sordu. Ýþin ilginç yaný iþte burada dedim. Adamlarýn umrunda deðil insan haklarý...Ýþte kanýtý...Ýnsan Haklarý Mahkemesine gönderdiðim dosya tam bir hukuk faciasý...ama gördüm ki bu durum onlarý ilgilendirmiyor.Gazeteci arkadaþýn ne düþündüðünü de anlamýþ deðilim... Peki onlarý ilgilendiren ne...Bölücülük yapmak, etnik ayrýmcýlýk yapmak falan gibi gibi....Sanýklar PKK lý olsaydý, böyle bir balon ortaya atýlsa idi. onlarý daha çok ilgilendirirdi gibi geliyor. Yanýlmak istiyorum. Yanlýþ düþündüðümü düþünmek istiyorum. Ama veriler iyimser deðil.neyse. DÝLEKÇE HAKKI Dilekçe hakký güzel bir haktýr. Ýlgili kiþi veya kuruma derdinizi bir dilekçe ile anlatabilirsiniz. Avukatlarýn iþi dilekçe yazýp, istek ve dileklerini belirtmektir. Sonrasý avukatýn ne olduðunu ve ne yaptýðýný düþünmek ve tartýþmak gerek. Bazen, aslýnda rol yaptýðýmý, her ilgilisinin bu oyunu izlemekle yetindiðini, yapýlan rollerin izleyenleri bazen güldürdüðü, bazen hüzne boðduðu, bazen çýlgýnca alkýþ, bazen yuhalamalar içinde... oynamaya devam ettiðimizi düþünüyorum. Bunu belki þu anda düþünüyorum, az sonra veya yarýn sabah ne olacaðýný bilmiyorum. Þimdiki zaman sahnesine býrakýp/ yaþadýklarýmý/ gelecekten bakýnca/ kendime/ garip bir komedinin orta yerinde/ görüp yaptýklarýmý/ eðleniyorum. Belki gerçekten eðlenebilsem, nöroloji, yok kas gevþetici, yok yatýþtýrýcý... ilaç falan kullanmam gerekmeyecek., doktora gitmem gerekmeyecek. Demek ki biraz da kendimi kandýrýyorum. Eðlenmiyorum belki tümüyle, ancak gülünecek halde olduðum düþünülebilir. ÜNÝVERSÝTELER ÖÐRENCÝLER ARASI BARIÞ ANTLAÞMASI Bu kýsa zamanda yapýlacak bir antlaþma yada anlaþma olmayacak. Çünkü iþin ucunda para var. YÖK Yasasýnýn ilgili maddesi, masum görüntü altýnda, tehlikeli. Yasa koyucunun iþin bu boyutunu düþündüðünü sanmýyorum. Öðrencinin sýnýfta kalmasý, bir diðer adýyla sýnýfta býrakýlmasý ile üniversite gelirleri arasýnda bir iliþki var. Bu iliþki tehlikeli sonuçlar doðurabilecek bir iliþki. Ýliþki þu, sýnýfta kalan öðrenci için devlet tarafýndan yapýlan harç ödemesi aynen devam eder. Öðrenci payý ise zamlý yani cezalý olarak alýnýr. Kardeþiniz uzun süre kafa yorduðu konuda, kafa bulandýrmak istemiyor. Lütfen üþenmeyelim. Harç tarifesini ve sýnýfta kalan ve/veya tek ders sýnavýna kalan öðrenciler nedeniyle üniversite kasasýna giren parayý hesaplama zahmetine katlanalým. Üniversite gelirleri içinde, sýnýfta kalan öðrencilerin payýný hesaplamaya çalýþalým. Sonra da iþin bilimsel , felsefi ve etik boyunu tartýþalým. Ya da “ bana ne kardeþim” diyebilirsiniz. Kuvvetler ayrýlýðý prensibi her hangi bir kiþi veya kurumu suçlayýcý nitelikte deðildir. Ancak gereklidir, zorunludur. Her ne kadar para musluklarýný kontrol edenler yargýyý da kontrol etmeye çalýþýyor, yargýyý zayýf býrakmaya çalýþýyorsa da, olumlu bir dengenin kurulacaðý inancýndayýz. Olmasý gereken bu. Öðrenci derse girer, öðrenci sýnava girer, öðrenci zayýf not alýr ve sýnýfta kalýr. Bu arada adalet ve bilimin, bilimselliðin nerede olduðu, veya olup olmadýðý tartýþýlmaz. Bütün cevizleri öðrenci kýrar. Bütün faturalarý ödemesi gereken öðrencidir. Öðrencinin üniversite açýsýndan önemi, ödediði harçtan öteye deðildir. Öðrenciler bilim fukarasý sýnavlara endeksli olarak bilim adamý adayý vs dahi olurlar. Ama hiçbir mekanizma öðrencinin zeka düzeyini, dürüstlüðünü, çalýþkanlýðýný bilemez. Böyle ince ölçmeleri yapacak bir düzenek de yoktur. Hoca istediði notu verir, hoca seçer, hoca þöyle ve böyle yapar...bitti. Sýnavlar, olumlu olarak kullanýlacak bir eðitim yöntemi olabilecekken, tam aksine bir iþkence aleti olarak kullanýlmaktadýr. Kendini bilime adamýþ hocalarýmýza sevgi ve saygýlarýmý sunuyorum. Sözüm onlara deðil. Eðitimi holding ve/veya iþletme yönetimi ile karýþtýran kiþilere atýf yapýyorum. Eðitim adýna, bilim adýna ne yaptýnýz. Ýnsanlýk adýna ne yaptýnýz. Çalýþmalarýnýzý ve ürünlerinizi görmek isteriz. Baðýmsýzlýðýn önkoþulu deðil mi eðitim. Deðerli arkadaþlarým, Sýnav denince içim ürperiyor diyen arkadaþlarý görür gibi oluyorum. Meslekte 8-l0 yýlýný , hatta 20 yýlýný , belki daha fazla yýllarý doldurmuþ arkadaþlarý görür gibi oluyorum. Lütfen bir düþünelim. Çoðumuz ayný veya benzer sýkýntýlarý çekmedik mi...Ama neden. Yaptýðýmýz iþin teknik hukuk boyutunun zor olduðunu, bu iþi yapamadýðýný söyleyecek bir meslektaþým var mý...Öyle olsa, zaten burda olmazlardý. Demek ki biryerlerde, bir problem gizli. 4 yýllýk okul 5-6...l0 yýlda bitsin. On yýldan sonrasýna kalsýn...Olur mu böyle. Hukuk biryerlerde ya da çoðu yerde güçsüz mü kalýyor. Bir insanýn veya bazý insanlarýn adaletsiz uygulamalarýný sürekli sindirmek zorunda mýyýz. Bu insanlarýn denetlenmesi gerekmiyor mu. Peki neden denetlenmiyor.Hukukçu arkadaþlar, lütfen kendimize soralým, ne yaptýk, ne yapýyoruz ve ne yapmýyoruz. Bizler pasif birer izleyici miyiz. Avrupa þöyle, Almanya böyle, Amerika þöyle...diyorken, bizde farklý olan ne...Kendimize soruyor muyuz. Bir çalýþmamýzý aktarýyorum, izninizle: Þimdiki zaman sahnesine koyup yaþadýklarýmý gelecekten bakýnca kendime garip bir komedinin orta yerinde görüp yaptýklarýmý eðleniyorum Aslýnda hep komedileri oynuyoruz. Kendi adýmýza bir þey yapýyorsak namerdiz. EKMEÐÝN HASI Dün bir þiir okudum Nazým Hikmet’ten. Paris’ten söz ediyor, sonra ekmeðin en hasýndan ve börekten. Paris’te yediðini anlatýyor ve Þehzadebaþý’ndaki fýrýndan sanki diye özlemini belirtiyor. Pariste’ki ekmek, börek... Þehzadebaþý’ndaki ekmeðe, böreðe benzediði için þiirleþiyor. Bir insan memleket özlemini bunca güzel özetleyebilir. Sonra, yine bizim aklýevvel politikacýlarýmýz, Nazým Hikmet hakkýnda olumsuz tablolar çizer. Sayýn politikacý kardeþ, vatan ve millet için, insanlýk için ne yaptýn. Hani senin özlem kokan, duygu dolu dizelerini de görelim. Þair olmanýzý beklemiyorum. Hani bir iþiniz var ya... Ýþinizi ne denli güzel yaptýðýnýzý öðrenmek istiyorum. Mak Carthy amcanýn Türkiye þubesi olmak dýþýnda yaptýðýn herþeyi merak ediyorum. Ekonomi neden bu rezil halde. Eðitim neden eksi puanlarda geziyor. Saðlýk hizmetleri, adalet hizmetleri ne alemde... Anlak kardeþim anlat.. heyecanlý oluyor. Çok yerde ister istemez adaletten, eðitimden söz edeceðim, söz ediyorum. Hukuktan söz edeceðim, insan haklarýndan söz edeceðim... Ne yapalým bizim iþimiz bu. PAPATYALARI YOLMA Kalkmýþ nerelerden gelmiþ sevdiðin, yakýn olmak için. Sen ise, seviyor sevmiyor diye papatya yoluyorsun. Aslaným daha ne bekliyorsun, Beyazýt ya da Taksim Meydanýnda miting mi düzenlesin, seviyorum diye. Azýcýk coðrafya biliyorsan bir düþün... Trabzon nire, Ýstanbul nire... Saf olmak para ile deðil. Hepimizde azýcýk var galiba. Her þeyin, açýk ve net ve anlaþýlýr þekilde söylenmesini bekliyorsun. Seni boþ kafalý gen parçasý. Annem derdi ki “sözün tamamýný deliye söylerler”. Yani azýcýk kafaný çalýþtýr. Yoksa, þüpheli konumuna düþersin. Bu gen kardeþinizi anlamakta ben bile zorlanýyorum. Ard niyetli olamayacak kadar saf. Siz hemen puanýnýzý verin. Benim 35 yýl 9 aydýr çözemediðim bir genetik þifreyi þýp diye çözüverin. Akýllý olmak baþka þey , ne diyelim. Bu gen kardeþiniz, Ýstanbul’da, çiçek pasajýnda içtiði birayý, sýrf nostalji olsun diye anlatýyor. Yine Kadýköy’de, çay içmenin verdiði tadý... Ýstanbul sokaklarýnýn neden bunca anlamlý, neden bu kadar sevimli olduðunu... Peki ya Galata Köprüsün son döneminde, köprüde balýk nasýl gider... Yanýnýzda sizi dört köþe eden, yamultan bir güzel varsa ve mevsim baharsa –Ýstanbul’da her mevsim bahar- olaðan üstü olur her þey. GALATA KÖPRÜSÜ VE AYÞEGÜL Soyut bir Ayþegül ile söyleþi yapmanýz, ona aþýk olmanýz güzel bir davranýþ. Bu Ayþegül somutlaþýrsa daha güzel olur. Galata Köprüsü’nde (dubalar üstünde iken) bira çok güzel gidiyordu, ve balýk. Alkolü sevdiðimden falan deðil. Þimdi Ayþegül Olmalý adlý veya benzer baþlýðý taþýyan þiirimi orada yazdým. Adam papatya yolmaktan, yaþamýn gerçeklerine zaman ayýramamýþ. Saf çocuk iþte. O yazýmýn daha doðal olduðunu sanýyorum. AMERÝKA VE AVRUPA’DA YAÞAMANIN ÖNEMÝ Avrupa ile Asya’da yaþýyor almak arasýndaki fark, saniyelerle ölçülecek kadar küçük. Boðaz Köprüsü veya Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin uygun yerinde durursanýz, bir saniye içinde iki tarafa da geçebilirsiniz. Bu da farkýn büyüklüðünü açýk ve net olarak gösterecektir. Ýyi de, neden Almanlar çabuk kalkýnmayý baþarabiliyor da, bizler aslanlar gibi olduðumuz yerde sayýyoruz. Ýki ülkede de bugün tüm sanayi ve þehirler vs. yok sayýlýp, yeniden oluþum süreci baþlasa... kim önde gider sizce. Ýkinci Dünya Savaþý Almanya’yý haþat etti. Biz savaþa girmedik. Onlar neden fýrlayýp gitti de, biz buralarda geziniyoruz. Ýþimiz gücümüz, bir torpil bulup, biryerlere kapak atmak. Çalýþmak ve üretmek kaygýmýz yok. Kendimizden baþka dünya da tanýmýyoruz. Bir de padiþaha damat olduk mu, oluruz Damat Ýbrahim... Burda bile aþkýmýz, sevdamýz ve kara gözlü yarimizden önce, köþe kapmaca... Bu bedava yaþama sevdasý insan doðasýna aykýrý. Ama bedava yaþamaya çalýþýyoruz. Ben ülkem için, insanlar için, insanlýk için, dostluk ve güzellik için çalýþmaya hazýrým diyen arkadaþlarý arýyoruz. Ve uzaktan bir ses... “bizim partiye gel”. Ulan be kardeþim, sizin partiye, seni milletvekili ve/veya bakan yapmak için geleceðim. Baþka bir emrin var mý. Ýnsanlýk için ne yaptýn bu güne kadar. Ve yarýn ne yapmayý düþünüyorsun. Güzel þeyler düþünüyorsan, gel beraber yapalým. Ýyi ve güzel olan her þeyi destekliyorum. Yaþamýn yalakalýk olmadýðý konusunda uzlaþmamýz gerek. KENDÝSÝ ÝÇÝN YAÞAMAK Benim yukarýda geçen iki adet idam mahkumu müvekkilim var ya... Düþünün ki, onlardan biri, baþbakanýn oðlu ve bakanlardan birinin oðlu... Belki yeðen, yada yüksek rütbeli bir askerin çocuðu. Hayýr varsayýn ki o dönemdeki ABD baþkanýnýn çocuðu... ABD li çocuk niye Türkiye’de askerlik yapsýn demeyin. Türkiye çapýnda veya dünya çapýnda etkin birinin çocuðu olsa idi... Masal ya bu. Dava bu þekilde sonuçlanýr mýydý. Biz, Türkiyeli insanlar, kaçýncý sýnýf insanýz. Ya da insanlar arasýnda birinci, ikinci.... onbeþinci diye sýnýflar var mý. Model bir a insaný, herkesin oðlu veya kýzý veya her þey olabilirdi. Bu insana karþý davranýþta, güç kullananlarýn ölçütü ne... Örneðin bu iki insan Amerikan, Alman, Ýngiliz veya Hollandalý, Japon falan olsa, kendilerine ayný þekilde mi davranýlacaktý. Bir Amerikan vatandaþýna Türkiye’de iþkence falan yapýlsa, zorla bir suç yüklense vs. durum ne olur. Sizce böyle bir kahramanlýk (?) yapýlabilir mi... Peki, iþkenceci kiþiler kaçýncý sýnýf insan. Bu insanlarýn, yani iþkencecilerin Amerikan vatandaþýna karþý tutumlarý ile Türk vatandaþlarýna karþý tutumlarýný belirleyen ölçüt ne. Ýþkenceci zavallýlara duyrulur... Siz, güçlüden korkan, zayýf bulduðunu ezen, sadist ve aþaðýlýk kiþilersiniz. Aynaya bakýn lütfen ve kendi kendinize sorun “ben kaçýncý sýnýf insaným, ben kaç paralýk adamým, benim efendim kim” ÝNEKLERDEKÝ ZEKA PARILTILARI 1980’li yýllarda, Samsun, Ayvacýk’ta çobanlýk yapýyorum. Birkaç tane büyükbaþ hayvaný otlatýyorum. Ýþim, otlak arazinin doðu ve güney yönlerindeki mýsýr tarlalarýna girilmesini önlemek. Otlak, zaten mevcut hayvanlara fazlasý ile yetecek kadar büyük. Hayvanlarýn doðasýndan olsa gerek, her zaman mýsýr tarlalarýna sokulma gereði hissediyorlar. Belki de mýsýr diðer otlardan daha taze, daha lezzetli gelmektedir. Bu konu ziraatçiler ve ilgili kiþilerin sorunu. Benim gözlemlediðim nokta þu oldu... Hayvanlarýn iki yönden mýsýr tarlasýna girmelerini engelliyorum. Onlar, bir zaman otladýktan sonra, (tahminen karýnlarý biraz doyunca) oynamaya baþlýyorlar, her defasýnda, benim bulunduðum noktadan uzaklaþýp, bir yay çizerek, mýsýr tarlasýna doðru koþuyor ve mýsýrlarý yemeye çalýþýyorlar. Olay yerine gidip, mýsýra zarar verilmesini önlüyorum. Bu defa biraz beklendikten sonra, ayný hareket, ters yönde tekrarlanýyor. Oyun bahane, hedef mýsýr tarlasý... Yýllar önce hayvanlarda gözlemlediðim davranýþ þekillerini, hareketin amaca uygunluðunu, insanlar üzerinde gözlüyorum. Ýnsanlar da birbirlerini kandýrmak için, basit oyunlar sergiliyorlar, ýsrarla ve tekrar tekrar. Avukat olarak birçok iþini takip ettiðim, bana ödeme yapmasý gereken ve ekonomik durumu da gayet iyi olan müvekkilim, paraya ihtiyacý olduðundan söz ederek, benden borç para istiyor. Bir miktar para alýp, sonra ödüyor. Tekrar ayný ödünç alma iþi ve ödeme. Üçüncüsünde, aldýðý parayý ödemiyor. Para aldýðý dönemlerde çok sevdiði avukat abisinden kaçmaya, onunla karþýlaþmamaya çalýþýyor. Tekrar karþýlaþtýklarýnda ise, çok paraya ihtiyacý olduðunu söyleyerek , biraz daha para ödünç istiyor, hatta daha da ileri giderek, çek defterimi ödünç istiyor. Taleplerini ileri sürerken, yaðcý, yalaka ve adeta benim pazarlama müdürüm. Amaç birþeyler koparabilmek. Kendisinden para istemeyeyim diye hep ayný numarayý yapýyor. Týpký, hayvanlarýn oyunu bahane edip, mýsýr tarlasýna ulaþmak isterken yaptýklarý davranýþ. Yine bir baþka müvekkil... zavallý, dolandýrýlmýþ, mallarý elinden alýnmýþ, biraz da parasýz kalmýþ rolleri takýnarak, benden hukuki yardým istiyor. Masraflarý bana ödetip, parasýný icradan aldýktan sonra, avukata para ödemediði gibi, bir de savcýlýða, Baro’ya þikayet ediyor. Sözleþmemizi tahrif etti, bozdu... diyor. Sonuçta, soruþturmalar vs. Ne masraf, ne de ücret ... TOHUMLARIN ÇÝMLENME ÇABALARI Tohum, aðaçtan veya bitkisi her ne ise ondan yere düþerken, topraða saplanacak bir donanýma sahip. Sedir tohumu böyle, fýstýk çamý dýþýndaki pek çok çamda, yani iðne yapraklýlarda durum böyle. Adýný tam olarak bilmediðim bir kýsým aðaçlarda durum böyle. Yine bu tohumlarýn rüzgarda savrulmasý, yine sivri ucu yere gelecek þekilde düþmesi için kuyruk kýsmý var. Bir çeþit zardan oluþan kuyruk. Bu þekilde tohumu sperm hayvancýðýna benzetebiliriz. Görev olarak ayný amaca hizmet eden baþ ve kuyruk kesimleri var. Hedef baþ kýsmýnýn, yani tohumun uygun ortama ulaþmasý. Bir kýsým aðaç ve ot tohumlarý, uçma ve savrulma amacýna uygun donatýlmýþ. Rüzgar ile çok uzak mesafelere gidebilirler. Çekirdek çevresindeki antenimsi iplikler uçmaya, havada savrulmaya olanak tanýyor. Ve canlýlýk devam ediyor böylece. Bir dut aðacýnýn meyvelerinin tohum içerdiði ve bir aðacýn, binlerce ve milyonlarca tohumu her yýl yere döktüðünü biliyor musunuz. Ayný þekilde bir okaliptüsün binlerce, milyonlarca tohumu her an yere dökülüyor. Meyve veren bütün aðaçlarda durum böyle. Ancak, yere düþen her tohum çimlenme olanaðý bulamýyor. Uygun çimlenme ortamýný bulamýyor. Çimlenme için uygun ortam saðlansa, binlerce, milyonlarca fidan yetiþtirmek iþten bile deðil. Bu GEN ya da DNA veya bir baþka deyiþle enerji kardeþiniz, topladýðý birkaç kg. dutu, hem de yaz mevsiminde ekerek, hayal edilmeyecek kadar çok tohumun çimlenmesini saðladý. Bunca fidaný ne yapacaðým ise baþtan düþünülmedi. Ayný þekilde, bir avuç okaliptüs tohumunu yere ektim. Pek çok tohum çimlendi ve hayal etmesi zor miktarda fidaným oldu. Oysa ben bir tane, iki tane fidaným olsun diye çok heyecanlanýrdým. Samsun’a fýstýk çamý tohumu götürmüþtüm. Birkaç yüz tane vardý. Onu da maydanoz eker gibi sýk olarak (sonradan þaþýrtma düþüncesi ile) ektim. Çimlenen tohumlar, bu GEN kardeþinizin saçlarý gibi özgürlük tutkunu idi. Ben Ýzmir’e geldim. Kardan zarar gören fidanlar kurudular. Zaten çok sýktýlar ve þaþýrtýlmalarý gerekiyordu. Neyse. Bu giriþim baþarýsýzlýkla sonuçlandý. Ancak bu arada þunu öðrendim, uygun çimlenme ortamýný ve uygun bakým ortamýný saðladýðýmda, Ýç Anadolu Bölgesinin o solgun yüzünü ormana çevirebilirdim. Uzaða gitme be kardeþ. Bayýndýr için ne yaptýn, ya da ne yapabilirsin. Karþýdaki solgun daðlarý Karadeniz’e benzetmenin hiç de zor olmadýðýný hissediyorum. Canlý Belediye Baþkaný’na, bir duruþma arasýnda, yer göster aðaçlandýralým... dedim. Doðal bir park yapalým. Her arkadaþýma, nazým geçecek kiþilere, üç, beþ, on fidan diktirsem, biliyorum onlar zevkle dikecekler. Sonuçta ciddi bir park oluþturabileceðiz. Koruma ve gözetme görevini, tüm insanlar, ama öncelikle kamu kurumu Belediyenin saðlamasý gerek. Ortada yapýlmýþ bir iþ yok. Ancak yapýlabilecek çok þey var. Kendime soruyorum bazen... Patlýcan, biber, domates ve sayýlmayacak güzelliklerle, seni büyüten, koruyan, seni besleyen, bahçende çiçek, arýnda bal olan doða için sen ne yapýyorsun. Ne yaptýn. Soyut olarak iyi insan olmak, iyi þeyler düþünmek falan, ayaklarý yere basmayan þeyler. Ben insanlarý seviyorum, ülkemi seviyorum, doðayý seviyorum demek soyut, elleri ve kollarý olmayan sözcükler deðil mi... Peki sevdiklerin için ne yaptýn, ne yapýyorsun. Bulduðun her þeyi ilkel bir tek hücreli gibi mideye indirmek, iþine yarayanlarý fizik yasalarýna uygun olarak bünyene almak, iþine yaramayanlarý yine ayný yasalara uygun olarak dýþarý atmak ne kadar anlamlý. Tek hücreli de yaþýyor, ot da yaþýyor, mikroplar belki virüsler de yaþýyor. Yaþamak tek baþýna her þey deðil. Eþekten biraz farklý olmalý insan. Yaþamýn cinsellik boyutunda, çoðu insanlara dudaklarýný ýsýrtabilir iki kulaklý dostlarýmýz. Kaplumbaðalar da öyle. Ve otlar arasýnda, hiçbir þeyi takmadan, çýlgýnca seviþirler. Ýnsanlarýn kimi ölür, kimi de nutuk söyler, Orhan Veli’nin dediði gibi. Lütfen aynanýn karþýsýna geçip, karþýnýzdaki doða harikasý yakýþýklýya veya güzele... ne yaptýðýnýzý anlatýn. Kendinizi sorgulayýn azýcýk ve kendinize karþý dürüst olmaktan korkmayýn. Yine unutmayýn, hiçbir zaman geç deðildir. Her gün ve her an yeniden baþlamak þansýnýz var. Gelin oluþturacaðýmýz koruya birkaç aðaç da siz dikin. Doðaya olumlu yönde katkýmýz olsun. Gelin birlikte çay içip, söyleþelim. Ýnsanlýk için birþeyler yapmaktan korkmayýn ve kaçýnmayýn. Doða ve tarih hepimizin, kültür hepimizin. Meraklanmayýn kimsenin babasýnýn malý deðil. MASUM GEN (DNA) KARDEÞÝMÝZÝN ÝLK GENÇLÝK YILLARI Senenin kaç olduðunu bilmiyorum. Babam yolculuða çýktýðýnda 8 aylýk ile 12 aylýk arasýnda olmam gerekiyor. Babamýn da 1964’teki yolculuðu, benim 1963’te doðduðum gibi bir sonuç çýkarýyor. Ot kazma zamaný imiþ. Tarlada mýsýrlarý býrakýp, annem beni doðurmak için eve gelmiþ. Sonra bu gen kardeþiniz 9 aylýk ön çalýþma sonrasý ortaya çýkývermiþ. Anýmsadýðým evimiz, tabaný toprak olup, penceresiz bulunan, kalýn taþ duvarla örülü bir yer. Babamlar evi iki kat olarak planlamýþlar, birinci kat dam (bizim deyiþle tam) olacak ve hayvanlara tahsis edilecekmiþ. Ýkinci kat da bizim evimiz... Ancak babamýn öbür tarafa gitmekte acele davranmasý ile, inþaat yarým kalmýþ. Sonradan amcamlar evin üzerine çatý yapmýþlar. Benim anýmsadýðým ev orasý... Yani aslýnda dam olarak düþünülen yer. Evin tabaný toprak. Bir gün çok yaðmur yaðdýðý bir anda evimizin ortasýndan su çýktý. Hem de ciddi miktarda. Ark yapýp, suyu dýþarýya baðladýk. 1970’li yýllar olsa gerek. Henüz okula falan baþlamamýþým. Evimiz, iki bölüm, daha doðrusu iki hanelik olarak planlanmýþ. Bitiþikte de ayný özellikte bir ev planlanmýþ. Tek temel üzerine, sanýrým iki ev.. Damlar o hali ile kalmýþ. Biz birini kendi evimiz, diðerini de dam olarak kullandýk. Çok zor anýmsadýðým dönemlerde keçimiz bile vardý. Ben ve Bayram, koyun çobanlýðý yaptýk. Topu topu iki-üç tane koyunumuz vardý. Sahi, burasý neresi... Samsun ili Ayvacýk ilçesinin bir mahallesi. Bu yazýyý yazdýðým zaman böyle. O zamanlar, Samsun ili, Çarþamba ilçesi, Keskinoðlu Köyü idi. Köy tanýmý bölgelere göre deðiþiklik gösterebilir. En yakýn komþumuz olan Zülfiye’lerle, 5-10 dakikalýk bir yürüyüþ yolumuz var. Arazi, daðlýk bir Karadeniz. Evimizin önünden bakýlýnca, Yeþilýrmak görünüyor mu, yoksa, baraj yapýldýktan sonra göl mü görünmeye baþladý emin deðilim. Þu anda manzara güzel. Okul öncesi döneme iliþkin anýlarýmda, daha geniþ ve daha heybetli ormanlar vardý. Biz mýsýr aðýrlýklý olarak, kara lahana, fasülye, domates, biber, patates vs. tarýmý yapýyoruz. Üç tane koyunumuz, bir veya iki ineðimiz, bir çift öküzümüz, güzel bir köpeðimiz var. Galiba bir adet kedi... Adý geçen tarým ürünleri satým için deðil, yaþamak için gerekli. Bu arada tavuklarýmýz var. Yað satýp, yumurta satýp, tuz ve gaz alýyoruz. (Ortada elektrik falan yok o zamanlar. aydýnlatma gaz ile. Bu gen kardeþiniz üniversite sýnavýna gaz ýþýðýnda hazýrlandý, tam sýnavý kazandýðým anlaþýlýnca, köye elektrik geldi. Sene 83 mevsim yaz). Bu gen kardeþiniz salyangoz toplayýp satmýþ ve galiba 12 lira para kazanmýþ... Yýlýný tam anýmsayamýyorum. Ancak, okul öncesi dönem olduðunu biliyorum. Biz, annem, üç aðabeyim, bir ablam olmak üzere birlikte yaþýyoruz. Hüsamettin aðabey, bizimle fazla kalma þansý olmayan bir gezgin. Babam döneminden itibaren, amcamlarda (Trabzon’da) kalýp, dini eðitim görmüþ. Çok küçük, belki þimdiki Barýþ gibi. O yaþta bir çocuk, annesinden, babasýndan ayrý olur mu... Olmuþ iþte. Duygularýný ona sormak gerek. Sonra, biraz büyüyünce, Ayvacýk’ta kur’an kursuna gitti. Oradan, gurbet elde gýymatýmýz ya bilinir ya bilinmez deyip, gurbetlere gitti. Ýstanbul’lara yolu düþtü. Bu arada biz köyde yaþýyoruz, büyüyoruz, bazan salyangoz toplayýp, genel olarak koyun çobanlýðý yapýyoruz. Zamaný gelince, dirmit, elik ekmeði, guguak gibi mantarlar, gýrçan, kazayaðý, mendek, ofran gibi sebzelerle haþýr-neþir oluyoruz. Bizim ofrana Ýzmir bölgesinde turpotu diyorlar. Ama itiraf edeyim, Karadeniz’deki otun lezzeti çok çok daha iyi. Hele ondan turþu bile yapýlýyor. Bir içim su. Bu arada kaldýrýk da unutulmamasý gereken bir Karadenizli...Gýrçan’ýn ne olduðunu bilmeyen var mý.. ya da dirmit’in. Ordu tarafý tirmit diyor olabilir. Bir laksinimiz var, sözlüklerde olup olmadýðýný bilmiyorum. Ben þu anda sözlük çalýþmasý yapmadýðým için, ayrýntýlar üzerinde durmayacaðým. Evinden su çýkan kaç tane babayiðit var. Belediye hizmeti olarak gelen su deðil elbette. Baþka bir yerde anlattýmsa, önemli deðil. Tekrarlayarak, bilgilerimizi tazeliyoruz. Evin içinden ark yapýp dýþarý baðlamýþtýk. Yaðmurun çok yaðdýðý ve Çarþamba’yý selin aldýðý 70’li yýllarýn baþý. Güzel günlerdi... BEN GERÇEKTEN NE’YÝM Karmaþýk olaylar,dava dosyalarý ve salyangoz toplama seanslarýndan sonrasý, asýl konumuz olan ben konusuna geldim. Ben tam olarak otuzbeþ yýl dokuz ay önceki ben deðilim. Biraz fark var. O zamanki kütlem, hacmim mikro düzeyde. Gram bile deðilim. Ama þimdiki ben 90 kiloluk bir ufaklýðým. Tire’ye geldiðim 1975 yýlýnda 40 kg vardým, yoktum. Be o genetik þifreyim ama, beni oluþturan maddeler, yediðim patlýcan, biber, domates, içtiðim su, vs. den toparlanmýþ. Domates ile bir iliþkim olduðu açýk. Bu konu her ne kadar tartýþmaya açýksa da, burada biraz duralým. Bu güne kadar kaç kilo domates yemiþimdir. Salata olarak, salça olarak ve benzer þekillerde, yýlda 25 kg domates tüketsem, 20 yýlda 500 kg domates yapar. Fazlasýný boþver. Yarým ton domates ve domates ürünleri tüketmiþ olabilirim. Domates suyu votka ile kokteyl yapýlabilir... Peki , günde ortalama 3 litre su içen biri (yani ben), otuzbeþ yýlda kaç litre su içmiþimdir. Yaklaþýk 38.325 litre. Hasan Çapuk amcanýn petrol tankeri kaç litrelik... yani kaç tanker su içmiþim bugüne kadar. Dört tanker olabilir. Peki günde ortalama 10 bardak çay için bu DNA kardeþiniz, bu güne kadar ne kadar çay içmiþ olabilir. On çay bardaðý, beþ su bardaðýna karþýlýk gelir ve beþ su bardaðý da bir litre olursa, günde bir litre çay içmiþ olurum. Yýlda 365, otuz yýlda ise 10.950 litre çay içmiþ olurum. (Su ihtiyacýmýzýn ciddi bir kýsmýný çay ile giderdiðimiz gibi bir görüntü de var ortalýkta) Ciddi bir konuyu az daha atlýyordum. Kaç kg. hamsi, kaç kg mýsýr, kaç kg. dirmit mantarý, ne kadar lahana... Sayýlacak çok þey var da, bir Karadenizlinin bünyesindeki hamsi azýmsanamaz. Mýsýr ayný þekilde. Zamaneler bizim kadar mýsýr tüketmez ama bulabilen yine hamsi ile iyi iliþkiler içinde. Sonuçta biz, özde enerji olan, DNA çatýsý yada temeli üzerine kurulu bir varlýðýz. Þekil almýþ enerji yumaðý denebilir. Þekli belirleyen de DNA. KISA DÖNEM TÜRKÝYE TARÝHÝ Toprak reformu ve Köy Enstitüleri Yasalarý, Türkiye’ye komünizmi getiririyorlar savulun mantýðý ile yerle bir edilip, dini duygularý sömürmek amacý ile, Ýmam Hatip Liseleri açýlmaya baþlandý. Bu liselere maddi ve manevi destek veren ensesi kalýn ard niyetli kiþiler, kendi çocuklarýný kolejlere ve yabancý okullara, Avrupa’ya ve Amerika’ya gönderirken, duygularý ve inançlarý sömürülen yoksul çocuklarýn, Ýmam hatip liselerine gönderilmesi teþvik edilmiþtir. Böylece, hem yöneten hem de sömüren kendi takýmlarýný kurmuþlardýr. Ayrýntýsý bir ara tartýþýlýr umarým.Lütfen bedavacýlýk yapmayalým. Araþtýracak çok þey var, ama yapýlacak daha fazla . Sonra, 1960’larda Adnan Menderes idam edilmiþtir. Olayýn hukuk boyutu çok ama çok tartýþýlmasý gereken bir konu. Hukukçu olan da olmayan da, siyasi nedenler vs. bilim dýþý düþüncelerle amma da kolay ipe gönderiyorlar insanlarý. Ýþin hukuk boyutunu tarafsýz ve önyargýsýz olarak masaya yatýrmak ve olayý tartýþmak zorundayýz. Sonra 1970’lerde Deniz Gezmiþ ve arkadaþlarý yargýlandý ve idam edildi. Gencecik insanlar. Bu idamý isteyen savcý ile idam kararýný veren sonra da kalem kýran yargýçlarý tanýmak isterim. Hukuki gerekçelerini ve vatan ve millet için yaptýklarý sair hizmetleri bilmek isterim. Bu olay da önyargýsýz ve tarafsýz bir gözle masaya yatýrýlmasý ve tartýþýlmasý gereken bir konu.... Kendilerini o gencecik insanlarýn yerine koyarak, ben bu cezayý hak ettim mi, ya da hak ettiðim bu mu diye sorabildiler mi kendi kendilerine. Elbette kendini baþkasýnýn yerine koyup, o baþkasýnýnýn gözleri ile kendini görebilmek aþama gerektiren bir psikolojik süreç. Sonra, 1980’li yýllardaki idamlar. Masaya yatmasý gereken bir hukuk problemi. Sahi yasalarýn dili neden bir türlü sadeleþmiyor. 1926’dan beri hatta daha eski yýllardan, Osmanlý’dan kalan yasalar neden hala eski dilde. Ýnsanlarý idam etmek için yasa çýkaran Meclis, neden yasalarýn dilini sadeleþtirmiyor. Ne ilgisi var diyenlere , istenen yasanýn kolayca çýktýðýný anýmsatmak istedim. Deniz Gezmiþ ve arkadaþlarý Türkiye Büyük Millet Meclisinin çýkardýðý bir yasa sonucu idam edildi. Hangi ulusal sorun çözülmüþ oldu. Yoksa ünlü Mac Carthy beyfendinin felsefesi dikkate alýnarak, hayali düþmanlarla mý savaþýldý. Ýdam kararý için evet oyu veren vekillerimiz, kendilerini Deniz’lerin yerine koyabildiler mi, ayný konumda kendi çocuklarýnýn olabileceðini düþündüler mi. Bu söylediðim derin düþünülmesi gereken psikolojik bir süreç. Sonra bir ekonomik kriz, çeteler, çatýþmalar, ölenler öldürülenler derken, bir baþka kriz, bir baþka kriz. Türkiye’nin dýþ borçlarý 120 milyar dolar... Sayýn deðerli milletvekilleri, deðerli hukukçular, deðerli ekonomi uzmanlarý .... Atatürk sonrasý Türkiye’de ne yapýldý. Siz ne yaptýnýz. Veya kim ne yaptý. Ýdamlar ve borçlar dýþýnda ne yapýldý. Niye asýldý insanlarýmýz. Paralar ne oldu. Bu ülke insaný yeteri kadar çalýþmýyor mu. Yoksa, deðiþik hortumlama yöntemleri ile, malý birileri mi götürüyor. ÝMF ve sair kuruluþlara faiz ödemek, borç ödemek dýþýnda ne yapýyoruz. Yargý sistemi neden zayýf býrakýlýyor. Yeteri kadar hakim, savcý mý yok. Neden personel sýkýntýsý çekiliyor. Yokluk deðil, politika gibi geliyor. Yargý kuvvetlenirse olur mu. Kuvvetlerin birbirini denetlemesi sonucu doðar. Ama bazýlarý denetim falan istemiyor. EN DEMOKRATÝK SOL Sayýn Sema Piþkinsüt, Demokratik Sol Parti Baþkanlýðý’na aday oldu. Genel kurulda konuþmasý çok demokratik solcu kardeþlerimizce engellendi. Çocuðu tartaklandý . Sayýn Ecevit yeniden genel baþkan oldu. Ben solcu yada demokratik solcu falan deðilim . Ben bir arkadaþýmýn medeni ve cesur davranýþýný kaba kuvvetle durduracak, ona savaþ açacak düþünceye sahip deðilim. Yalnýzca kendisi için yaþayan, kendisini dünyanýn merkezi sanan gen kardeþlerimiz ile benzer düþünceye sahip deðilim. Bir eksiklik yok mu ortak düþüncede. Ya hep beraber, ya da hiçbirimiz. Türkiye nüfusu 65 milyon. 65 milyon beyin korkunç büyük bir servet deðil mi. Düþünün ki dünyanýn en geliþmiþ bilgisayar donanýmý var elinizde ve siz onu kullanmayý bilmiyorsunuz. Senin parti mi yapar, benim parti mi... Ne partisi be gen kardeþim. Sen önemli bir varlýksýn, sen deðerli bir varlýksýn. Sen, senin gibilere deðer verdiðin ölçüde varsýn. Sen bütünün bir parçasýsýn. Yoksa, þu veya bu partinin deðil. Partiler yapay organizmalar. Ama insan doðanýn en has, en üretici varlýðý. Ýnsanlýðýn bir parçasý. Uygarlýklar insanlýðýn eseri, yoksa partilerin deðil. Partiler de insan ürünü ama olgunlaþmamýþ... Birkaç yýl sonra, 2005 yýlýnda yapýlan olaðanüstü CHP kongresini de gördükten sonra, en demokratik sola gülümsedim. Biraz da kendime gülümsedim. Partilere gülümsedim. Yorum yok. Lütfen olaðanüstü kongre sonrasý gazeteleri bir tarayýn. Siz de biraz þaþýrýn. YAÞAM SÜREMÝZ Çok yaþayan yüze kadar yaþýyor. Nedir bu telaþýn ey deli gönül. Bir gün 86.400 saniye. Bir ay 2.592.000. saniye. Bir insan yaþamý ortalama 60-70 yýl. Biz iyimser ortalamayý alýp 70 kabul edelim. 2.207.520.000. saniye (yaþam süresi)....Burada 17.5 gün, yani 1.512.000. saniye, yani 4 yýlda bir 29 olan þubat ayý farký eklenmemiþtir. Bu iki rakamý toplarsak, yaklaþýk insan yaþamýnýn kaç saniye olduðunu görebiliriz. Uzunluk ve kýsalýk tartýþmasý saniyelerle ölçülen bir durum göstermiyor mu. Hadi gözünüz aydýn. Yaþanacak kaç saniyeniz daha var... Olayýn, yani yaþamanýn mantýðýný çözmeye çalýþabilirsiniz. Ýyi ama neden.... Canlýlar neden var olmuþtur. Enerji dengesi saðlamak için mi... sonra devam etmek üzere ara veriyorum Aslýnda, ölen genler deðil. Yalnýzca aracý kurumlar. Tüm canlýlýk yok olmadýkça, genlerin öldüðünden söz edilemez. Ýnsanlar doðar ve ölür. Ama genler bir yolunu bulup göreve devam eder. Biz anne ve babamýzýn genlerini taþýyoruz. Çocuklarýmýz bizim genlerimizi... vs.vs. KENDÝNE AYRILAN ZAMAN Kendimize ne kadar zaman ayýrabiliyoruz sizce... Yada yaþamýn ne kadarý bizim kontrolümüzde. Aslýnda kendimizi düþünmek için yeterli zaman ayýrmýyoruz gibi geliyor. Kaç insan aynanýn karþýsýna geçip, “ben neyim, ne yapýyorum, neden yapýyorum” diye sorar. Ve kaç insan kendisine karþý dürüst davranýr. Neyse. Bunlar fani þeyler. Olup gider. Zaten olup gidiyor. Evimin ortasýndan sularýn çýktýðý ve balýkçýlýk yapmaya karar verdiðimin üstünden otuzbeþ yýl geçti. Galiba yaþlanýyoruz. Diðer deyiþle morukluyoruz. Ne demiþ Cahit Sýtký... “Nerde 18 yaþýndaki cevher”. Otuzbeþi çeyrek geçe, bir yaz günü Bayýndýr’da... Ýnsan bu yaþta da aþýk olur mu... Neden olmasýn. Kendimize zaman ayýrmakta cimri davranýyoruz. Falanca dava, filanca icra takibi, yok IMF’nin kendine faydasý olmayan, bize zararý olan reçeteleri... Çýlgýn bir kandýrmacanýn ortasýnda, bol laf salatasý... Bu yazý konsantre olunamadan yazýlýyor. Baþý ve sonu karýþabilir. En iyisi ara vermek.Hele bir de aylardan temmuz ise... bambaþka, sahilde insanlar kolkola, sýmsýcak, coþmamak elde mi, böyle bir akþamda. Ýþte ben böyle akþamda aþýk oldum (Haluk Levent) Oysa bu kardeþiniz, bu gen kardeþ nisanlarýn hep özel günler olduðu, aþýk olunacak günler olduðu inancýnda. Kuzey yarým kürenin nisaný ile güney yarým kürenin nisaný ayný þey mi. Güneyin þubatý ile kuzeyin þubatý ayný mý. Deðil, deðil. Ýsimler ayný olabilir. Aþk da öyle, güzel de öyle, güzellik de. Herkes kendine göre bir yol tutturmuþ gidiyor. TAHSÝL CEHALETÝ GÝDERÝR MÝ Ziya paþa, tahsil cehaleti giderir, eþeklik bakidir... diyor. Tahsil gerçekten cehaleti giderir mi. Belki, bazen. Baki, kalýcý demek oluyor biraz. Bizi izlemeye devam edin... 16 Temmuz 2001 ARABIN DERDÝ Arabýn derdi kýrmýzý pabuç. Baþka ne olmasýný bekliyordunuz. Çalýþmamýzýn içinde bol bol dilekçe bulunmasý þaþýlacak bir þey mi.. Deðil elbette. Dedik ya, arabýn derdi kýrmýzý pabuç. Yaþam hukuk ile fazla yoðrulursa, yatar kalkar hukuktan söz edersiniz. Filozof olmak iþten bile deðil. Ancak bu þekilde para kazanamazsýnýz. En fazla, düþünür, düþünür durursunuz. Belki güzel, orijinal çözümler üretebilirsiniz, ancak, bunlar para etmez. Siz en iyisi bol kazançlý bir meslekte karar kýlýn. Aslýnda zengin bir haným bulunmasý kolay çözümlerden biri olabilir. Bayanlar da zengin bir bey bulsunlar. Ekmek elden, su gölden, yaþar giderim. Seni bu diyardan alýp kaçamam. Alýp kaçamama gerekçesi, þiirimizde ayrýntýlý olarak anlatýlmýþtýr. Aramýzda kalsýn, þiiri bulamadým. Ama olsun. Yazmýþtým. Sen vefasýz sevgili... ben garip aþýk. Bu özellikleri nasýl hamur yapýp, nasýl þekil vereceðiz. Anlaþýlan o ki, biz ayrý tellerden çalýyoruz. Orhan Veli’nin dediði gibi, sen ciðercinin kedisi misin, ben sokak kedisi... Hayýr ama biz kedi deðiliz. Aþkýmýz sandýðýn gibi deðil. Ama yine de güzel. FUSARÝUMUN FAYDALARI Mantar veya mikrop olmak ille de insanlýk için zararlý olmak deðildir. Hoþ insandan daha zararlý mikrop olup olmadýðý da tartýþma götürür. Nerde kalmýþtýk. Fusarium. Bu macera son hýzla devam ediyor. Davalar teker teker reddeliyor. Seni gidi çiftçi seni. Ne demek ben tohumdan zarar gördüm. Sen doðarken ölmüþsün de haberin yok. Dava reddedildi. Gerekçe yazýlmadý ama, ortada bir karar var. Yargýtay da bu gerekçesiz kararý, gerekçesiz olarak onadý. Vatana millete hayýrlý olsun. Bu gen kardeþiniz, karar düzeltme yoluna baþvurdu ve dedi ki:... en iyisi dilekçenin tam metnini buraya aktarmak. O da diðer bilgisayarýn beyninde. En kýsa zamanda olur temennisi ile gündemi deðiþtiriyorum. (Tüm kayýtlar silindi. Geçmiþ olsun) Niðde'nin Ulukýþla Ýlçesinde, Orman Ýþletme Þefi beyfendi, yaklaþýk 6 ton sedir kozalaðý toplayýp, fidan yetiþtirmek için araziye ekmiþ.Kendisi ile hemen görüþmem gerekiyor. Bugün telefon edecektim. Duruþmadan zaman ayýramadým. Aslýnda ayýrabilsem iyi olurdu. Þimdi biraz sedir kozalaðý da benim elimde olsa, ekmez miyim. Nerde bulacaðýmý bilemiyorum. Ýstanbul'dan getirdiðim sedir tohumlarý, ciddi ciddi aðaç oldular. 4 metre civarýnda olan var. Ben onlarý "asker arkadaþým" diye tanýtýyorum. Anlayan anlýyor, anlamayana açýklama yapýyorum. Belki Ulukýþla'ya ulaþsam, tohum temin edebileceðim. Belki de bir baþka yolu var bu iþin. Ama olmalý. Saksýya ektiðim okaliptüs tohumlarý çimlendi. Zarar görmeden þaþýrtma iþlemini yapsam, yüzlerce fidan olacak. Yapmam gerekiyor. Yine demir çamlarý da ayný durumda. Onlarý da þaþýrtmam ve büyütmem gerekiyor. Deðiþik süs bitkilerinden biraz var. Fýstýk çamlarý henüz çimlenmedi. Neyse, olur gider.Belki de olamaz. Kargalarýn ciddi zararlarý oldu. ANADOLU UYGARLIÐININ MÝRASÇISI KÝM Ben tabi ki, ben birtanem. Kim olacak. Bu genç yaþta mirasyedi takýlacak deðiliz ya. Olaný tüketmek yerine, olaný büyütmek, yaþatmakla görevli deðil miyiz. Birisi kalkýyor, ben o uygarlýðýn mirasçýsýyým, diyor. Bir baþkasý da onu onaylýyor. Önce usulü dairesinde, bir arzuhal hazýrlar, Sulh Hukuk Mahkemesi'ne baþvurursun. Ýstediðin þey mirasçýlýk belgesi. Hangi uygarlýktan baþlanacak. Luvilerden mi, Hitit'lerden, Lidyalý'lardan mý, yoksa, Fenikeliler, Romalý'lar, Ýonlar, Frigler... Persler'den n'aber. Ya Arabý, Türkü, Gürcüsü, Ermenisi, Yahudisi, Çerkezi, Afrikalýsý... Ortaokul birinci sýnýfta çözemediðim bir "modern bilmece" vardý. Sonucunu öðrenmeden, ortaokul bitti, lise baþladý ve terk edildi. Sonra okul dýþýndan lise bitirilerek, üniversite sýnavýna girecek hale geldim. Yaklaþýk 6 yýl aradan sonra, problemin ya da bilmecenin çözümü bulundu. Kendi kendime gülümsedim. Anýmsadýðýn kadarýyla, çocuk bir teksir makinasý alýyor. Tüm akraba, eþ dost ve tanýdýklara bayram kartý hazýrlýyor. Baskýsýný yapýyor. Elindeki listede 100 kiþi bulunmasýna raðmen, hazýrladýðý kartlar 90 tane oluyor. Kimse açýkta kalmýyor, yani herkese kart gönderiliyor. Bu nasýl olur. Yýllar sonra, soruyu bu þekilde veya benzer olarak anýmsýyorum. Yýllar sonra aklýma gelen çözüm ise, matematikteki, kümelerin kesiþmesi , yani ortak eleman ile olayý açýklayabiliriz. Adý üstünde, "modern bilmece". Teyzeniz ve amcanýzýn evli olduðunu düþünün. Amcanýz tarafýndan baktýðýnýzda, amcanýz ve amcanýzýn eþi vardýr. Teyzeniz açýsýndan baktýðýnýzda, teyzeniz ve onun kocasý vardýr. Ýki bir yanda, iki diðer yanda, toplam dört kiþi olarak düþünebilirsiniz. Oysa gerçekte, yalnýzca iki kiþi vardýr. Bu bir bilmece. Çok doðru veya az doðru olarak açýklanmasý fazla önemli deðil. Ama açýklama mantýklý... Anadolu uygarlýðýnýn mirasçýsý kim diye tartýþmýþtýk. Daha doðrusu, ben tartýþtým, siz dinlediniz. Benim büyük aðabeyimin eþinin baba annesi (kendisini anýmsýyorum) rum kýzý imiþ. Köyde, þimdiki konumu ile ilçede, rum kökenli olduðu bilinen kiþiler, onlarýn çocuklarý ve torunlarý var.Ayný dili konuþuyoruz, ayný dine mensubuz, her þeyimiz ayný. Geçenlerde, Diyarbakýr'lý Kürt vatandaþlarýmdan birkaçý ile sohpet ettik. Benim soyadým Odabaþ, onlarýn soyadý Odabaþý. Yalnýzca bir kalem oynamasý fark var. Onlar Abbasi hükümdarlýðýna kadar gittiklerini, sülalenin fazla asi olmasý nedeniyle yýllar önce sürgüne gönderildikleri gibi birþeyden söz etti. Ben de hayal meyal, bir söylence olarak benzer þeyler duymuþtum.Yani biraz araþtýrsam, belki de akraba çýkacaðýz. Ama onlar Kürt, ben ise Türk'üm. Benim yeðenlerim, yani büyük aðabeyimin çocuklarý da Odabaþ soyadýný taþýyor. Eðer odabaþ soyadýný taþýyanlar ayný soydan ise, onlar da Kürt vatandaþlarýmýzla akraba. Genlerde, Türk, Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi.... aklýnýza gelebilecek bütün uluslar var. Yok diyeni ispata davet eder, kendilerine çay ikram ederim. Odabaþ soyadýný taþýyan Türk ve Kürtlerin akraba olduðunu kanýtlasam, yine Arap akrabalarýmýz olduðunu kanýtlasam, bu matematik bir ispat olur. Gönül rahatlýðý ile hepimiz kardeþiz þarkýsýný söyleriz. Böyle bir ispat, modern bilmeceyi çözüp, gülümsemek kadar bir hoþnutluk verir. Yoksa tüm canlýlýðýn ortak bir geçmiþi olduðuna inanan bu gen kardeþinizin, insanlarýn kültürleri ve kafataslarý üzerine söz cambazlýðý yapmayacaðýný taktir edersiniz. Ben rum deðilim ama rum akrabalarým var, Arap deðilim ama Arap akrabalarým, Kürt akrabalarým, Ermeni akrabalarým.... var. Anadolu uygarlýklarýný kurup, kültür farklýlaþmasý sonucu farklý adlar alan insanlar bizleriz. Ýnsanlarýn tümü ayný soyun mirasçýsý deðil mi. Öyleyse, terör yaratmanýn ne anlamý var. Amerika'daki veya Çindeki uygarlýk hepimizin deðil mi. Uygarlýðýn mirasçýsý olmak, mirasyedi olup, onu tüketmek deðildir. Uygarlýk temeli üstüne saðlam yapýlar kurduðumuz sürece o bizim. Dünyanýn uzak bir köþesinde dikilen aðaç, yetiþen çiçek, yapýlan her güzel þey , aslýnda benimdir, bizimdir, hepimizin.Ve Anadoluyu gezen Dünyalý kardeþim, bu uygarlýk benim olduðu kadar, sizin. Alýcý gözle ve dostça bakýn lütfen. Ben sizin ülkenize geldiðimde, kendi kültür varlýðýmý incelemiþ olacaðým. (Biraz atýyorum elbette. Türkiye sýnýrlarýndan dýþarý çýkmýþlýðým yok. Þimdilik o kadar param da yok. Olsun, paranýn ne önemi var...) Aslýnda ülke sýnýrlarý yapaydýr. Kuþlar sýnýr tanýmazlar. Ve güneþ, ay, yer çekimi, mevsimler, aþklar... sýnýr tanýmazlar. Aslýnda insan bencilliðinin çizdiði yapay þeylerdir ülke sýnýrlarý. Biliyorum, beni seviyorsun. Ben de seni. Ancak, tedavül kabiliyeti olmayan böyle bir aþk, þiir yazmama bile yardýmcý olmuyor. Asker arkadaþlarým olan sedirler ve dikmeye çalýþtýðým tüm aðaçlar, tüm çiçekler, hiç tanýmadýðým Afrikalý, Kore'li, Alman , Rus... özetle tüm insanlarýndýr. (Bu arada asker arkadaþým Saba'nýndýr ayný zamanda) "Her þeyde hepimizin biraz payý var tüm adilikleri insanlar yarattý" Olumsuz açýdan bakýlarak yazýlmýþ dizeler. Bu gen kardeþinizin marifeti. ADALET Adaletsizlik içinde adalet olmaz. Kurdun yaþama hakký kuzu ile sürer. Siz haklý olduðunuz davayý kazanacaðýnýzdan emin misiniz. Öyle sanmaya devam edin. Ýyiniyetli bir yaklaþým. Ýki adet suçsuz idam mahkumu adlý þiire gönderme yapýyorum. Onu okurken, avukatlýk yapan bu gen kardeþinizi yanýnýzda hissedin lütfen. Ve eðer beni beklerseniz, biraz da çay hazýrlayýn. Hem siz mutlu olursunuz, hem ben. Bu arada paralarý da Karadeniz'e göndermiþ oluruz. Haklý olduðun davayý kazanacaðýndan emin gibi görünüyorsun. Bakalým bilirkiþi senin gibi düþünüyor mu... Bakalým yargýç sana mý inanacak, yoksa çok þey bilen kiþiye mi... Davada haklý olabilirsiniz. Þimdi bir fýkra arasý... Adamýn biri kendini mýsýr tanesi sanýyormuþ. Doktora gitmiþ, uzun bir tedavi sonrasý, kendisinin mýsýr tanesi olmadýðýný, tüm diðer insanlar gibi bi insan olduðunu öðrenmiþ ve kavramýþ Doktor, son kontrollerini yapýp, normale dönmüþ olan hastasýný taburcu etmiþ. Adam kapýdan çýkar çýkmaz, panik halinde geri dönmüþ. Yüzü kýpkýrmýzý, hýzlý hýzlý nefes alýyor...Doktor ne olduðunu sorduðunda, bahçede üç-beþ tane tavuk gördüðünü, çýkamayacaðýný söylemiþ. Doktor, iyi ama sen mýsýr deðilsin ki, onlar seni yiyemezler... dediðinde: Ýyi ama doktor bey, mýsýr olmadýðýmý ben biliyorum, ama acaba tavuklar da biliyor mu... diye sormuþ. Sizin haklý olmanýz, iþinizi iyi bilmeniz, davalarý çözmeye yetmez. Karþý taraf avukatýnýn sizin lehinize olarak birþey düþünmesini bekleyemezsiniz. Ýþiniz kanýtlara, bilirkiþi raporuna ve hakimin yorumuna kaldý. En tehlikeli olan bilirkiþi raporu. Çoðu zaman sabit olan eylem ve durumlar açýk olarak yazýlmadan, adeta karar verilmek üzere dosya bilirkiþiye gider. Bilirkiþi de, bildiði ve bilmediði, sorulan ve sorulmayan birçok konuda görüþünü bildirir. Davayý çözümler, haklýyý ve haksýzý ayýrýr... "Hatta davacý taraf öyle haklý ki..." gibi, kesin hükmünü verir. Sizin bilmeniz yetmez. Baþkalarýnýn da sizin mýsýr olmadýðýnýzý bilmesi gerekir. (Fýkrayý bilmeyenler öðrensin lütfen) Yerel mahkemenin "ispatlanamayan davanýn reddine" þeklinde verdiði hüküm, Yargýtay tarafýndan onanýr. Ve denir ki: Yerel mahkemenin bildirdiði gerektirici nedenler, bozma kararýna uyulmuþ olmasý, delillerin tartýþýlmasýnda bir isabetsizlik olmamasý nedeniyle, temyiz itirazlarýnýn reddine..." Olmaz böyle þey, yoksa rüya mý. Yerel mahkeme kararýnda neler varmýþ neler. (Yok elbette) Peki n'olcak þimdi. Kahraman avukat, Don Kiþot müsvettesi gen kardeþiniz karar düzeltme yoluna baþvurdu. Verilen karar þu, þu, þu anlamlara geliyor. Lütfen gerekçeli karar yazýn ki içtihat oluþsun. Yazmazsanýz hakkýnýzda suç duyurusunda bulunacaðým. Çünkü yasa gereði bunu yapmanýz gerekiyor. Þuç duyurusunu inceleyecek arkadaþlar size çok yakýn, ama olsun. Bazen taciz ateþi de iþe yarayabiliyor. Buna gülünecek. Olsun. BAYINDIR VE BEN Bayýndýr tarihini anlatamam sanýrým. Bilmiyorum çünkü. Coðrafyasý, bitki örtüsü, ünlü ve ünsüz insanlarý...Bayýndýr’ýn ta Lidyalý’lara, Luvi’lere, Hitit’lere dayanan bir geçmiþi var. Ancak, ovayý kazýyýp, antik kentlere þimdilik ulaþamýyoruz. Tire, Ödemiþ,Turgutlu, Kemalpaþa ve Torbalý ilçeleri ile çevrili, Küçükmenderes Ovasýnýn bir tarafýnda kurulu bir ilçe. Yalnýzca ova deðil, daðlarýmýz da var, Sarýyurt Köyü’nün Demirciköy mahallesi enterasan bir yer. Oradaki tarihi kalýntýlar yüz yýllarý aþar, bin yýllara varýr. Gittim, gördüm ve fotoðrafçý Hüseyin Aðýrman arkadaþým sayesinde fotoðraflarýný arþivime koydum. Ulaþýmý bir hayli zor olan ancak yaþamaya uygun bu yerlere kimler geldi, o orijinal yapýlarý kimler yaptý. Bir arazide görüntülediðimiz mermer sütun ayaðý, doðru yoldasýnýz, devam edin diyordu sanki. 1978’de Bayýndýr ile tanýþan ben, aslýnda Bayýndýr hakkýnda fazla bir þey bilmediðimi görüyorum. Temmuz 2004’lerde, Birgi’ye gittim. Aydýnoðlu Mehmet Bey tarafýndan yaptýrýlan camiyi incelerken, duvarda, baþka bir yapýdan söküldüðü anlaþýlan mermerler ve bir aslan heykeli gördüm.. (Camiinin adý yanlýþ yazýlmýþtýr. Yaptýranýn adý bu) Aslan denilince, benim aklýma hep Hititler gelir. Tarihçiler lütfen fazla çalýþma yapsýn. Bayýndýr Kýzýlcaova Köyü, Örentepe mevkiinde de yaklaþýk 15-20 yýl önce bir arslan heykeli bulunduðunu, güvenilir kaynaklardan öðreniyorum. Adý geçen heykelin nereye gittiðini henüz tespit edemedim. Ancak, þu anki bilgi ve gözlemlerim, Kýzýlcaova-Çiftçigediði-Arýkbaþý-Havuzbaþý ve Çýrpý civarýnda, büyük olasýlýkla Örentepe’de bir antik kentin varlýðýný gösteriyor. Bir zaman sonra Tire Müzesi’nin bahçesinde gördüðüm arslan heykeli beni sevindirdi. Doðru yol üzerinde olabilirim. Mermer sütunlar, tarlalara zarar verdiði için, muhtemelen kýrýlýp, atýlýyor. Bayýndýr’ýn neyi ünlü diye soruyorlar bazen. Ödemiþ’in köftesi, Tire’nin köftesi, urganý... gibi bazý þeyler sayýlýyor. Bir zaman Bayýndýr’ýn baklavasýndan söz edildiðini duydum. Bu görüþe pek katýlmýyorum. Bayýndýr’ýn tarihi dokusu ünlü olabilecekken, bu bilinmiyor. Sard ile Efes arasýndaki Kral Yolu’nun, Bayýndýr’dan geçmesi coðrafi bir zorunluluk. Kanýmca, Sard kentinden yola çýkan konvoylar, Bayýndýr’ýn kuzeyindeki daðlarýn üzerinde oluþturulan yol boyunca ilerlemiþ, Ýzmir’in örnek köyü seçilen Çýnardibi Köyünden geçerek, Karabel Mevkiine ulaþmýþtýr. Bayýndýr’ýn Kral Yolu ünlüdür ama bilinmiyor. ÝNSANLAR ve ÝNSANLAR Mirasçýlýk belgesi çýkarmak için mahkemeye baþvurmayý düþündüm. Miras býrakan Adem ve Havva büyüklerimiz. Bir kýsým mirasçý gen kardeþlerimizin çok aç gözlü ve çok vahþi davrandýklarýný, diðer mirasçýlara bir þey vermemek için þeytanýn bile aklýna gelmeyecek kurnazlýklar sergiledikleri görülmekte. Hepimiz kardeþiz diye baþlayan þarký ile ilgili küçük bir deðerlendirme yapalým. Kardeþler ve anne ve babalar arasýndaki uyuþmazlýklar olmasa, bize tapu iptali davalarý çýkmayacak. Adem ve Havva’nýn çocuklarý olduklarýný söyleyen kardeþlerimiz, bütçelerini gariban ülkelere ve insanlara silah satarak, iþkence aleti satarak, onlarýn eðitimini çelmeleyerek , bilmem ne bilmem ne yaparak denkleþtiriyorlar. Elbette vatana ve millete hayýrlý olsun. Küçücük Bayýndýr’daki parti içi çekiþmeleri izliyorum. Gülmekten kýrýlýrsýnýz demiyorum. Mizah kalitesi düþük olunca, gülmek yerine,...olmaz böyle þey demekle yetiniyorsunuz. Olmaz diye bir þey var mý. Düþünülen her þeyin uygulama imkaný olabilir. Yerel yönetime, yani belediyeye talip olan partiler basit oyunlar peþinde koþuyorlar. Partililer birbirine kelek atmaya çalýþýyor, kendi adamý kabul ettikleri kiþileri etkin ve yetkin görevlere getirebilmek için yapabilecekleri yasal ve yasa dýþý her þeyi yapýyorlar. Amaç, miras bölüþümünde eþitsizliði saðlamak, sözde pastadan daha büyük pay almak. Kimse hizmete talip olmuyor. Talip olunan þey pasta. Seçim dönemleri öncesi, yoksul mahallelere, pirinç, bulgur, yað ve biraz da para daðýtma görevini üstlenen yaratýklar, seçim bitince, kendi pastalarý etrafýnda, koparacaklarý payýn çekiþtirmesini yapýyorlar. Ýnsanlar ve insanlarýn sorunlarý kimsenin problemi deðil. Oy almak için küçük hediyeler daðýtan kiþiler, yaptýklarýnýn rüþvet vermek olduðunu biliyorlar. Ýnsanlarýn yoksulluðunu, çaresizliðini sömürmenin kiþiliksiz bir davranýþ olduðunu biliyorlar. Bilseler de böyle, bilmeseler de... Azýcýk zeka ürünü küçücük iþleri dahi yapamayan bu kiþiler, her þeyin deðerini para olarak gören kiþilerdir. Seçim sonucu hangi komik sonucun çýkacaðý beklenir. KAN GRUBU SORUNU Bugün için dünyada 6-7 milyar kadar insan yaþadýðý söyleniyor. Bu insanlarýn birkaç renge bürünmüþ olduklarý, beyaz, sarý, kýrmýzý ve mor veya baþka renklerin olduðu kabul edilmektedir. Bu durum bazý bencil ve zeka özürlü, kýsmen de saygýsýz tiplerde, benim rengim daha güzel gibi aslýnda ne anlama geldiði bilinmeden söylenmiþ görüntülere neden olmaktadýr. Bilinen kan gruplarýný ben anlatsam komik olur. Yalnýz, A,B,AB ve O gibi gruplarýn varlýðýný duymuþtum. Genel alýcý, genel verici gibi daha çok týbbý ilgilendiren konulara girmem olasý deðil. Peki siz bu kan gruplarýnýn belli renkleri temsil ettiði gibi bir görüþ duydunuz mu. Ben duymadým. Duyanlar lütfen not alsýn, sýnavda çýkabilir.Sanýrým kan gruplarý hiçbir rengin tekelinde deðil. Lütfen ilkokul, ortaokul ya da lise bilgilerinizi, üniversiteye gidenler de burada edindikleri bilgileri biraz toplayýp, kafalarýnda bir canlý hücresi tasarlasýnlar. Bir adet bitki hücresi ve bir adet de hayvan hücresini yan yana koysunlar. Bu hayvan hücresi hangi hayvana ait. Ýnsanlara ait özelliði olan bir hücre var mý. Yoksa yüzeysel olarak bu ayrýmýn yapýlamayacaðý, insan hücresinin de herhangi bir hayvan hücresi olduðu sonucu mu ortaya çýkacak. Ýnsani bilgilerin hücrelerin derinliklerinde, kromozom ve genlerde saklý olduðunu mu duyduk yoksa. Elimizdeki hayvan hücresi insani bir görüntüyü içermemekte mi. Biraz öyle gibi. Bu gen kardeþiniz, iþin sýrrýnýn genlerde saklý olduðu gibi, kendi boyunu ve boyutunu aþan tahminlerde bulunuyor. Peki, bir hayvan hücresi bulduk, bunun bir insana ait olduðunu haricen öðrendik. Hemen araya biraz hukuk þýkýþtýrýyoruz. Anlayan ve fark edenlere önemle duyrulur. Bu insan hücresi hangi renk insana ya da hangi kan grubundaki insana ait. Bunu bilmek için Medyum Memiþ Beyfendiye baþvurmak mý gerekiyor. Aslýnda insan insan. Bunun baþka açýklamasý var mý. Afrika’dan ya da Çin’den aldýðýnýz bir insan kalbi, karaciðeri ya da böbreði ve sair organlarý Avrupa, Amerika, ve Avustralya’daki insana uymaz mý. Peki bu bölgeler arasýnda, kan nakli gerçekleþmez mi. Koyu renkli, zenci bir gen kardeþimiz, açýk renkli, sarýþýn bir Avrupalý, bir Amerika’lý ile aþk yapsa, çocuklarý olmaz mý. Neden olmasýn. Beyaz üstüne, dikine siyah ya da kareli çocuklar beklemiyoruz elbette. Sonuçta bir insan meydana gelecek. Peki, sarý ýrktan biri ile, beyaz ýrktan birinin çocuklarý olup, bunlar da sair ýrklarýn (varsa böyle bir þey) birleþmesi ile oluþan çocuklar aþk yaparlar, seviþirler ve/veya evlenirler, ya da evlilik dýþý beraberlik sonucu bir çocuk yaparlarsa, bu çocuðun hücre yapýsýnda bir deðiþiklik olacak mýdýr. Ýnsanlýðýn Adem ve Havva’dan yani ortak bir geçmiþken geldiðine, ibadet yaparken veya dini kitaplarý okurken inanan sevgili gen kardeþlerimiz, dünyayý kullanmaya, bölüþmeye sýra gelince birden bire bu inceliði unutuverirler. Dünya üzerinde, bu güne kadar yüzlerce devlet kurulmuþ, binlerce savaþ yapýlmýþ, milyonlarca insan, bu savaþlar sonucu ölmüþtür. Peki, bölüþülemeyen ne. Ayný oyuncak için kavga eden iki kardeþten, kardeþlerden ne kadar fark var. Bir ülkenin refahý ürettiði ve sattýðý silahlarla orantýlý. Silahlar pasta, ekmek vs. üretiminde kullanýlan þeyler deðil. Ýnsan öldürmek için kullanýlýyor. Övünülen üstün teknolojiler, geliþmiþ silahlar, hep ne kadar insaný, ne þekilde öldürdüðü ile bir deðer ifade ediyor. Ortak bir insanlýk, ortak bir doða, canlýlýk, dünyalýlýk veya uzaylýlýk adýna neden birþeyler düþünülmüyor. Hasta ruhlar savaþ çýkartýp silah satmazsa rahat edemiyor mu. Biraz öyle. Sahip olduðumuz fizik gücü, beyin gücünü, ortak amaç için, insani deðerler (?) için daha güzel ve olumlu bir dünya için kullanmak din, ahlak ve felsefe kitaplarýnýn sayfalarý arasýnda gizleniyor gibi... Uyuyan bir güzel yada yakýþýklý bir delikanlý bulundu. Bunlarýn dinleri, dilleri, milliyetleri vs. konularýnda hiçbir bilgi yok. Uyandýlar ve gülümseyerek çevreye bakýyorlar. Bu insanlar hangi soydan geliyor, hangi milleti veya milliyeti temsil ediyorlar. Bu insanlarý Türk olarak kabul ederseniz, bir kýsým . zeka özürlü kiþiler, bu insanlara Ermeni soykýrýmý gibi aslýnda kendilerinin de inanmadýklarý bir suç yükleyecekler . Yok bu kiþiler Ermeni olarak kabul edilirse, soykýrýma uðramýþ insanlar olarak ilan edilecekler. Bu insanlar, Yahudi olsa, Alman olsa, Ýngiliz olsa... onlara bakýþ da aptalca bir deðiþiklik gösterecektir. Peki hangi bilim adamý, hangi teknoloji ile, bu insanlarýn, dilleri, dinleri, ýrklarý, kan gruplarý ve saðlýk durumlarý hakkýnda bilgi edinecektir. Bu insanlarý yapay coðrafi sýnýrlar ile hangi sýnýra koyacaksýnýz. Hiçbir yere... ÖLEN ÝNSANLARIN GENETÝK HARÝTASI Kendini akýllý sanan bazý gen kardeþlerimiz, tarihle hiç ilgileri olmadýðý halde, 1915’lerde Birinci Dünya Savaþý yýllarýnda ölen insanlarýn genetik haritasýný çizmeye çalýþýrlar. Efendim falanca insanlar katledilmiþ, yani öldürülmüþ. Soyut ölüm olaylarý gerçekleþirken, falancalardan arta kalan insan yok muydu. Onlar ölmedi mi, onlar öldürülmedi mi. Çeteler konusunda ne kadar bilginiz var. Niye kuruldular ve ne yaptýlar Birinci Dünya Savaþýnda, kaç tane Osmanlý askeri öldü, kaç tane osmanlý vatandaþý öldü. Arap çöllerine giden asker sayýsýný kaç kiþi biliyor. Doðuda ölen insanlar, Osmanlý’nýn kendi vatandaþlarý deðil mi. Þu veya bu þekilde ölen veya öldürülen insanlarýn genetik haritasý var mý. Yani þu gen kökünden gelen, þu kadar insan öldü diyebilecek kaç babayiðit var. Þu gen kökünden gelen insanlarý, bu gen kökünden gelen insanlar öldürdü diyecek üstün teknoloji var mý. Yoksa, anlatýlmak istenen baþka þey mi. Hangi kör dövüþü sürdürülmek isteniyor. Rastlantý sonucu daha zengin daha geliþmiþ konumda bulunan bazý gen kardeþlerimiz,terör uygulamayý kendilerine hak görüyorlar. Bunlar bizimle ayný mirasý bölüþmesi gereken bencil gen kardeþlerimiz. Farklý milliyetlerin farklý Adem ve Havva’larý olduðunu sananlar, acaba düþünerek mi konuþuyorlar. Yoksa, hesaplar mý farklý... DEVLETLER MÝLLÝYETLER VE FUTBOL TAKIMLARI “ Yukarý Küçükmenderes Havzasý’nda tarih boyunca inançlar” adlý, yazarý Behiç Galip Yavuz olan bir kitabý inceledim. Þu anda benim bulunduðum ve bu yazýyý yazdýðým yer, o kitabýn anlattýðý çevrede kalýyor. Yine bir baþka kitapta, Anadolu Uygarlýklarý adlý ansiklopedinin, Hititler’i anlatan bölümünde, Ekrem Akurgal’dan alýnma bazý fotoðraflar var. Hititler’den kalan ve izmir ve Manisa’da bulunan kaya kabartmalarý... O gen kardeþlerimiz ve adýný bilmediðimiz birçok kültür, þu anda benim çalýþmakta olduðum masaya yakýn alanlarda yaþamýþ, uygarlýklarýný kurmuþlardýr. Buralarda yüzlerce insan yaþamýþ, savaþa gitmiþ, aþýk olmuþ çocuk yapmýþlardýr. Aþk dünyaya yeni gelmedi. O insanlar da, yaþamak ve yaþamýn devamlýlýðýný saðlamak için aþýk olmak, çalýþmak vs. iþlerle görevli idiler. Ve bunu yaptýlar. Þimdi bu gen kardeþiniz, tarih koridoru’nun kenarýna oturmuþ, geçmiþi ve geleceði izliyor. Þimdiki zaman sahnesinde býrakýp yaþananlarý, gelecekten bakýnca kendime, garip bir komedinin orta yerinde, görüp yaptýklarýmý, eðleniyorum. Belki bundan yüzlerce, binlerce yýl önce, bir Hitit veya Luvi , Bizans veya Yunan delikanlýsý (tam benim yaþlarda), yine bu tarih koridorunun kenarýna oturmuþ ve birþeyler yazmaya, çizmeye çalýþýyordu. Belki de yazý bulunmamýþtý. Ama aþk ve aþýk mutlaka vardý. Ela, mavi ya da kara, güzel gözlü kýzlara dizeler yazýlýr, þarkýlar söylenirdi. Bir dünyalý, yýllar sonra (belki de yýllar önce), aþkýmýz sandýðýn gibi deðil, zaman ve yerde yakýnlýk ve hormonlar arasý dostluk ve kardeþlik kutlamasý... diye kendini ve aþkýný özetlemeye çalýþacak. Hiçbir teknoloji ve/veya üstün zeka, benim yani bu yazýyý yazan gen kardeþinizin, bu tarih koridorunda, binlerce yýl önce ve devam eden zamanda yaþayan gen kardeþlerimin doðal mirasçýsý olduðum konusunda , olumsuz tek bir sözcük söyleyemez. Kendisini akýllý ve ayrýcalýklý sanan kuþ beyinli gen kardeþlere küçük bir anýmsatma. Aslýnda, ne olduðumuzu düþünmeden, ezbere yaþayýp gidiyoruz. DÝK ÜÇGEN PROBLEMÝ Problem deyince, öyle zor þeyler gelmemeli akla. Öyle yazmak geldi içimden. Günün birinde, Ýzmir’den Bayýndýr’a gelmek için, Bayýndýr Belediye Otobüsü’ne bindim. Kafamda, pisagor baðýntýsý, dik üçkenin özellikleri geziniyor. Dik üçkende, dik kenarlarýn karelerinin toplamý, hipotenüsün karesine eþit... Güzel. Matematik kitabýndan aklýmda kalan þekil, dik kenarlarý kare þeklinde çizmiþ, yine hipotenüsü kare þeklinde çizmiþ. Aradaki iliþkiyi göstermiþ. Peki, dik kenarlar ve hipotenüs, birer dairenin çapý olsa, küçük dairelerin toplamý büyük daireye eþit olur mu... Bunu düþünüyorum. Belli ki aþýkým ve kafamý aþk ve dik üçken problemi arasýnda çalýþtýrýyorum. Gerçekten, hipotenüs yarýçaplý dairenin alaný ile, dik kenarlar yarýçaplý dairelerin alanlarý toplamý birbirine eþit. Amerika’yý bulmuþ kadar sevindim. Mutlu olmak için büyük þeyler gerekli deðil. Sarýþýn veya esmer, 1.70 bal gibi olur... BAÞLARKEN Feuerbach’ýn “Bizim üniversitelerimiz, sadece bir dinleme ve yazma kurumudur” deyiþinin üstünden yaklaþýk 190 yýl geçmiþtir.(1) O eleþtiri, belki de bugünkü üniversiteler için yapýlmýþtýr. Hem de bizim üniversitelerimiz için. Köy enstitüsü, medrese, imam hatip lisesi ve hukuk fakülteleri arasýnda ne gibi bir iliþki, ne gibi çeliþkiler vardýr. Eðitim konusundaki tercihlerin, bilimsel deðil, siyasi olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz. Ýmam hatip liselerinin parasal kaynaðýný saðlayan, ama kendi çocuklarýný bu okullara göndermeyen insancýklarý görmemek elde deðil. Yöntem bakýmýndan okullarýmýzda medrese geleneði sürmektedir. Yazýk ki hukuk fakülteleri Feuerbach’ýn yukarýdaki tanýmýna tam olarak uymaktadýr. Her þey ezberletilmek istenmektedir. Burada kasýtlý bir “düþünmeyi engelleme çabasýnýn” olduðu düþünülebilir. Hukuk fakültelerine sosyal puan ile öðrenci almanýn siyasi bir tercih olduðu açýktýr. Amaç imam hatip çýkýþlýlarýn bu okullara yerleþtirmektir. Köy enstitülerinin açýlmasý bilimsel bir tercih, ancak kapatýlmasý siyasi bir manevradýr. Ýmam hatip liselerinin geçmiþi ilgi çekicidir. Bu okullarý toplumsal gereksinmeler yaratmamýþtýr. Köy enstitülerinin kapatýlmasý ile imam hatip liselerinin yaygýnlaþmasý ayný döneme denk gelmektedir. Bu ülke bizim ülkemiz, insan bizim insanýmýz. Devlet bizim devletimiz. Eðitim toplum içindir, bizim içindir, herkes içindir. Hepimiz en iyiye en güzele en çaðdaþ olana ulaþmak istiyoruz. Amacýmýz ortak. Ortak amaca ulaþmak için dostça bir iþbirliði gerekir. Türk dili, inkilap tarihi gibi derslerden sene kaybeden öðrencileri düþününce, “bu ne biçim dostluk, ne biçim iþbirliði” demekten kendimizi alamýyoruz. Herhalde gereksizliðine karar verildi ki, artýk YÖK dersleri sýnýf geçmeye etkili olmuyor. Hukuk eðitimi, hukuk fakültelerinde baþlamaz ve hukuk fakültelerinde bitmez. Ýlkokul, ortaokul ve liselerimizin ilkel bir uygulamasý vardýr. Öðrencilere dayak atýlýr. (2) Akýllarý sýra öðrenci döverek ortak amaca hizmet ederler. Oysa dayak, ilkel ilkel tutkularýn tatmini, aþaðýlýk duygusunun bastýrýlmaya çalýþýlmasýndan baþka bir þey deðildir.Bunun öðrenciler üzerindeki etkisi ise , genç fidanlarýn taze sürgünlerini kýrmaya benzer. Dayak ve ezbere dayalý eðitim, medrese geleneðinin devamýdýr. Düþünme, söyleneni tekrarla, ezberle ve geç. Öðretmen gelince ayaða kalk, ceketini düðmele, aman bir soruya yanlýþ yanýt verme. Yoksa tekme tokat eðitime devam edilir. Öðretmen ne söylemiþse onu bileceksin. Dayak yemek istemiyorsan sus, ya da özgün düþüncen olmasýn. Büyükler düþünmüþ, sen onlarýn düþündüðünü ezberle. Kiþilik geliþmesini engelleyecek, baðýmlý insan yetiþtirmeyi amaç edinmiþ bir sistem. Baskýnýn her türlüsü var. Bir öðrenci duvara “savaþa hayýr” yazdý diye aylarca göz altýnda tutulmuþtur. O öðrenciyi ise kendi müdürü þikayet etmiþtir. (3) Büyük bir iþ baþardýðýný sanan müdür bey, hala görevine devam ediyor. Bu gibi kafalarla, bir yanlýþlýk olmazsa, çaðdaþ uygarlýðý yakalayacaðýz. Akýllý geçinen bazý çokbilmiþler, her þeyin en iyisini ve en güzelini bildiklerini sanýyorlar. (4) Kafalarýndaki o parlak düþünceleri herkese ezberletme sevdasýndalar. Bu gibiler “körpe zekalarý söndürmek” (5) için ellerinden geleni yapýyorlar. Ben herþeyi bilirim” sanan tipler, bütün eðitim kurumlarýnda yaygýndýr.(6) Hukuk profesörü kendini eðitim uzmaný sanabilir. Ama deðildir. Bir dedikodu dolanýyor fakültede. “Falanca hocanýn bütün öðrencileri sýnýf geçmiþ, o biraz zor doçent olur” Zor hoca olacaksýn, sonra da gelsin doçentlik, gelsin gelsin profesörlük.” Zor hoca olmak ise, kýyma makinasý gibi çalýþmaktýr, asla iyi eðitimci olmak deðil. Eðitim kalitesi düþüyor, ezberci kuþaklar geliyor, öðrenciler çalýþmadan sýnýf geçme çabasýnda. Eskiden böyle deðildi.(7) Bu söylediklerim benim düþüncem deðil. ve kesinlikle de katýlmýyorum. Bilim adamý olarak yetiþtirmek için bir Avrupa ülkesinde eðitim görmek zorunlu görülüyor. Türk üniversitelerinden bilim adamý çýkmayacaðý gibi, saplantý var (8) Kemikleþmiþ bir düþünce. Daha önce görülmüþ olün pasivize edici eðitimin sonuçlarý. Bazý teknik alanlarda, geliþmiþ ülkeler en iyisini en güzelini yapýyor olabilir. Eðitim olanaklarý çok geniþ olabilir. Sosyal bilimci, hukukçu yetiþtirmek içinlaboratuvar eksiðimiz olduðunu kimse iddia edemez. Önemli olan Avrupalýnýn eti kemiði, ya da Avrupa’nýn kaldýrým taþlarý deðil herhalde... Avrupa ülkelerinde hukuða baþlayan bitiren öðrencilerin oraný, baþarýsýzlýk durumlarý, sýnýfta kalma ve geçme, sýnavlar ve benzer konulara açýklýk getirilmelidir. Avrupa’ya gitmiþ olmayý ayrýcalýk sayan kasaba düþüncesi terk edilmelidir. Öðrenciyi suçlamak savunma mekanizmasýný çalýþtýrmaktan baþka bir þey deðildir. Kaç tane hoca, ders verdiði öðrencinin zeka seviyesini, kapasitesini, ilgi alanlarý, yeteneði, bilimsel düþünmeye elveriþli olup olmadýðý, ya da dürüstlüðü konusunda bilgi sahibidir. Acaba asistan olarak seçilen öðrencilerde, ne gibi nitelikler aranmaktadýr. Hocalar kendi sezgileriyle en doðru seçimi yaptýklarýný mý sanýyorlar. Öðretim görevlileri , öðrencileri hakkýnda hiç bir þey bilmiyorlar. Ön yargýlý olarak öðrencinin, asi olduðu, anarþist ruhlu olduðu , çalýþmadan sýnýf geçmek istediði gibi þeyler düþünüyorlar ki, bu düþünce bilim adamlýðýna ve bilim felsefesine aykýrý bir düþüncedir. Türk Dili dersinden , dinamik ve baþarýlý bir öðrenciyi sýnýfta býrakan fakülte, hangi akla hizmet etmiþtir. Bu olaydan, öðrenci, öðrencinin ailesi, ulusal eðitim ve devlet zarar görmüþtür.Peki, kim, ne kazanmýþtýr. Baþarýsýzlýk duygusunu bastýrmak isteyen bir sadistten baþka, kim ne kazanmýþtýr? Yukarýdaki olay, ancak ve ancak, Türkiye’nin geliþmesini istemeyen güçlerin yararýnadýr. Eðitimin verimsizliði ve gelecek için yetiþtirilen eðitimcilerin, bilimsel esaslara göre seçilmemesi, toplumun geliþmesine büyük engeldir.Medrese geleneði ve bu geleneðe baðlý bilim adamcýklarý yetiþtirmekte ve bu geleneðe zeka, yetenek ve baþarýlarý ile uyum saðlayamayan öðrenciler harcanmaktadýr.(9) Bazý akýllý hocalar kendi öðrenciliklerini kriter alarak, öðrencileri deðerlendirmeye çalýþmaktadýr.Kendi deyimleri ile büyük bir gaf yapýyorlar. Ýnsanýn kendi zekasýný, kendi çalýþma yöntemlerini ideal kabul etmesi, doðal ve fakat ilkeldir. Bazý hocalar zamansal yetersizlikten yakýnmaktadýrlar. Gidip bakýn, zamanlarýný öðrencilere yazý yazdýrarak harcýyorlardýr. Haftalýk ders saatlerinin artýrýlmasý sakýncalýdýr. Ders süreleri de kýsaltýlmalýdýr. Öðrenci “bugün ne öðrendim” diye düþünebilmek için, zamana sahip olmalýdýr. Yoksa düþünmeyi engellemek için, öðrenciye ot yoldurmaya gerek yoktur. Ve bunu yapmaya kimsenin hakký olamaz. Önemli olan çok ders yapýlmasý deðil, verimli ders yapýlmasýdýr. Eðitim kurumunda, eðitim ile ilgili bir birim olup olmadýðýný hiç merak ettiniz mi? Benim böyle bir birimden haberim yok. Belki “eðitim araþtýrma merkezi” hiç düþünülmedi bile. Hocalarýmýz, birer bilimadamý, eðitimciden öte, kendi savaþlarýnda, kendi kariyer ve ekonomik amaçlarý için savaþan kiþiler. Eðitimci yetiþtirme konusunda, bilimsel bir çalýþma yok. Seçilen asistanlarýn kapasitesi, bilime yatkýnlýðý, dürüstlüðü konularýnda hiçbir bilgiye veya gerçekçi bir ölçmeye baþvurulmamaktadýr. Hocalar yalnýzca kendi yaptýklarý sýnavlarý ölçü olarak alýyorlar ki, o sýnavlarýn hiçbir bilimsel deðeri yoktur. Yalnýzca þekli bir anlatýmdýr deðerlendirme sonuçlarý. Hukuk eðitimcisi yetiþtirmek için, fen ve matematik puaný esas alýnarak, öðrenci alýnmalýdýr. Bu öðrencilerin bilim adamý olarak yetiþmeye eðilimli olmasý gerekir. Fen ve matematik puaný ile hukuk arasýndaki ilgiyi merak edenler çýkabilir. (10) Siz bana sosyal puan ile hukuk arasýndaki iliþkiyi açýklayabilir misiniz.? Fen ve matematik puaný yüksek olan öðrencilerin, tamamýnýn Türkçe ve sosyal puanlarý da yüksek. Ama bunun aksini kimse iddia edemez. Þimdiki uygulama ile, hukuk fakültelerine sosyal puan ile öðrenci alýnmaktadýr. Bu mantýða nasýl ulaþýldýðýna akýl, sýr ermez. Ýþte bu noktada, bilimsel deðil, siyasi bir tercih vardýr. Ýmam hatip çýkýþlý öðrencilere kolaylýk saðlanmýþtýr. Liseyi ilk üç derece ile bitiren öðrenciler ile, lise baþarý puanlarý da bilimsel bir deðer taþýmaz. Sonucu dikkate alýndýðýnda ise, adaletsiz bir uygulamadýr. Üniversite öðrencileri, öðretim üyelerinin yetersizliðinden yakýnmaktadýrlar. Üniversite düzeyinde eðitim veremediklerini belirtiyorlar.(11) Eðitim zaten ezbere dayalý. Öðrenciler çaðdýþý bilgilerle bunaltýlmaktadýr. (12) Öðrencilerin üniversitedeki fonksiyonu, not tutmak, sýnava girmek ve harç ödemek gibi þeylerdir. Düþünmek ya da araþtýrma yapmak, öðrenciye göre bir iþ deðil.(13) Bazý çokbilmiþler, hemen “öðrenci psikolojisi” diye teþhis koyabilirler. Böylece liseden kalma, kýrýk-dökük ve ezberlenmiþ psikoloji bilgilerini göstermiþ olurlar. Öðretim üyelerine göre de, öðrenci kalitesi hýzla düþüyor. Çalýþmadan sýnýf geçmek isteyen, ezberci kuþaklar geliyor (14) Bu görüþe katýlmak olasý deðil. Ezberlemeden sýnýf geçmeyi baþaran kaç kiþi var sanýyorsunuz. Öðrenci kalitesini, kalitedeki düþüþü, soru sormamanýn nedenini , ezberciliðin gerekçesini nasýl açýklýyorlar. acaba. Sayýlan olumsuzluklardaki kendi rollerini biliyorlar mý? Öðrenciler öðrenmek yerine, sýnýf geçmek ve diploma peþine koþuyorlarmýþ. (15) Bu doðru, çünkü, öðrenci buna zorlanmaktadýr. Sýnava girerken, hocanýn yazdýrdýðý notlarý, ezbere bilmeniz gerekir. Aksi taktirde, çok þey bilseniz, konuyu kavramýþ olsanýz bile, sýnýfta kalabilir, okuldan bile atýlabilirsiniz. Bilim kimsenin tekelinde deðildir. Fakat bu durum, sýnýfta býrakýlmaya veya okuldan atýlmaya engel deðildir.Haklý olabilmeniz için güçlü olabilmeniz gerekir.Hoca istediði öðrenciyi baþarýlý, istediðini baþarýsýz sayabilir. Buna hiçbir engel yoktur. Öðrenci, zor sayýlabilecek bir sýnavý kazanarak geldiði fakültede, yarýn sabahýný düþünememektedir. Yýllardýr kapasitesini aþarak çalýþmak, ama kapasitesinde baþarý gösterememek durumundadýr. Siz bana Türk Dili dersinden bir yýl bekleyen öðrencinin durumundaki mantýðý açýklayabilir misiniz.? Olaylarý kavrayamayan bir insan, pek çok þeyi ezberleyip tekrarlayabilir. Bu öðrenmek deðildir. Çünkü, tekrarlama yeteneði olan papaðan, tekrarladýðý sözcüðün anlamýný bilmez. Ýnsan, rastgele yapýlan bir sýnavda, ezberlediði þeyleri yazarak baþarýlý gözükebilir. Ne seviyede eðitim görmüþ olursa olsun, hemen herkes, Medeni Yasa7nýn baþlangýç hükümlerini, hatta tamamýný bile ezberleyebilir. Anayasa’yý da ezberleyebilir, hem de kenar baþlýklarý ile. birlikte. Peki bu insan hukuk öðrenmiþ olur mu Hocanýn ders notlarýný sýnav kaðýdýna aynen aktaran öðrenci, hukuðu iyi mi öðrenmiþtir.? Üniversiteye seçilerek alýndýklarý halde, pek çok öðrenci hocalar tarafýndan niteliksizlikle suçlanmaktadýr. (16) Tek yanlý ve önyargýlý bir suçlamadýr bu. Gerçekleri de yansýtmaz Çünkü objektif deðildir. EÐÝTÝM Eðitimi okuma yazma öðrenmek diye tanýmlayamayýz. Okuma yazma öðrenmek eðitimin bir parçasýdýr ama küçük bir parçasý. Ýnsanlarýn diðer canlýlardan ayýra en önemli özelliðin düþünebilme yeteneði olduðunu övüne övüne anlatýrýz. Oysa böyle olmasýnda , yani dünyaya insan olarak gelmemizde ve insanlarýn düþünebilme yeteneði olmasýnda bizim bir rolümüz yoktur. Hiçbir canlý, dünyaya nasýl gelmek istediði konusunda tercih yapmamýþtýr. Bunun yanýnda düþünme yeteneðinin yalnýzca insana özgü olduðunu söylemek de acele verilmiþ bir karardýr. Ýlk insan, kolunda Japon yapýmý saat ile dünyaya gelmemiþtir. Eskiden, yani ilk insanlar döneminde, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite gibi eðitim kurumlarý yoktu. Demek ki o insanlar diplomasýz kiþilerdi. Doktor, doçent ya da profesörleri yoktu. Ýþte o insanlar, bilgi ve deneyimlerini sonraki kuþaklara aktararak, bugünkü seviyeye ulaþmamýzý saðlamýþlardýr. Demiri ilk olarak kullanan insan mühendis deðildir. Tarihte Akdenizin en güçlü filosunu sahip olan türkler, acaba savaþ gemilerini sanayileþmiþ batýlý ülkelerden mi satýn almýþtýr. Piri Reis yurt dýþýnda, denizcilik ve haritacýlýk eðitimi mi görmüþtür? Eðitim çeþitli þekillerde tanýmlanabilir.(17) Kýsa bir tanýmla, “eðitim, kültürün bireye aktarýlmasýdýr” diyebiliriz. Peki kültür nedir? Kültür ya da uygarlýk, bir toplumun üyesi olarak insanoðlunun kazandýðý bilgi, inançlar, sanat, ahlak, yasalar, görenekler ve öteki beceri ve alýþkanlýklarý içeren karmaþýk bir bütündür.(18) Bizim üniversitelerimizde bilim adamý yetiþir mi , kaliteli araþtýrma yapýlabilir m (19) gibi güvensizlik dolu yargýlarý tartýþmak istemiyorum. EÐÝTÝM POLÝTÝKAMIZ Eðitim kurumlarý ve eðitimciler belli amaçlarýn gerçekleþtirilmesi için vardýr. Ýþlenmek üzere fabrikaya giren hammaddenin sonuçta ne olacaðý bilinmektedir. Çünkü fabrikalar bu bilinen amaçlar için kurulmuþlardýr. Ayný þey eðitim fabrikalarý için de geçerlidir.Hammadde iþlenecek ve nitelikli hale getirilecektir. Ýþte, eðitim politikasý, varýlmak istenen amaç ile, bu amaca varmak için izlenen yöntemi anlatýr. Belirlenen amacýn akýlcý olmasý gerekir. Yani bilimsel bir temele dayanmalýdýr. Böyle bir amaç saptandýktan sonra, bu amaca ulaþmak için en pratik, en güvenilir ve en saðlam yol seçilmelidir. Eðitim toplum yaþamýnýn olmazsa olmaz koþuludur. Çünkü eðitim olmazsa toplum da olmaz. Herþeyden önce eðitim, üretime yönelik ve yaratýcý olmalýdýr. Ama montaj sanayine yönelik olmalýdýr demiyorum. Önemli olan modern oyuncaklarý söküp takmak, bilgisayar tuþlarýyla dalga geçmek deðil, problemleri çözebilmek, gerektiðinde oyuncaðýný topraktan yapmak, üretmektir. Atatürk dönemi Türkiye’sinde oldukça cesur adýmlar atýlmýþtýr., eðtim alanýnda. Yenilikler sihirli deðnek ile yapýlan kolay þeyler deðildir. Osmanlý Tarýhý’nde, medreselerin yenileþmeye karþý büyük bir direnme gösterdikleri bilinmektedir.(20) Elbette bu direnme eðitim felsefesinden deðil, çýkar çatýþmalarýndan kaynaklanmaktadýr. Sanýlmasýn ki, Osmanlý Devleti’nin sona ermesi ile bu direnme sona ermiþtir. Þu anda içinde yaþadýðýmýz 1991 yýlýnda, medrese geleneði hala sürmektedir. ve inatla yaþatýlmaktadýr. Yukarýda söylediðim gibi, sorun, eðitim felsefesi sorunu deðil, çýkar dengesi sorunudur. (21) Ýlkokul yetiþtirilmek üzere, 1924 yýlýndan itibaren ilköðretmen okullarý açýlmasýna karar verilmiþtir. (22) 1927-1928 öðretim yýlýnda, köylerde yetiþmiþ çocuklarý alýp, ilkokul üstünde, üç yýllýk bir sürede, günün yarýsýnda genel bilgi derslerine, yarýsýnda da, tarým, kooperatifçilik, el iþleri uygulamalarýna, yer veren programlarla, köy öðretmeni yetiþtirilmek üzere, Denizli ve Kayseri-Zencidere’de iki köy öðretmen okulu açýlmýþtýr.(23) Bugün yaný, 1991 yýlýnda, köye gönderdiðimiz öðretmenlere ne veriyoruz, ve onlardan köy ve köylü için ne yapmasýný bekliyoruz ? Bu okullardan beklenen sonuç alýnamadýðýndan, 1933 yýllarýnda kapatýlmýþtýr. 1937 yýlýnda, konu tekrar ayrýntýlý olarak ele alýnmýþ, nüfusu öðretmen göndermeye elveriþli olmayan köyler için, eðitim ve öðretim iþlerini görmek, tarým iþlerinin çaðdaþ bir þekilde yapýlmasýný saðlamak amacý ile köy öðretmenleri görevlendirilmiþtir.Deðiþik köylerden zeki ve yetenekli çocuklar alýnarak, iki yýl ilkokul, üç yýl ortaokul öðrenimi veren , fakat tarým, demircilik, inþaatçýlýk, kooperatifçilik konularýna aðýrlýk veren bir programla çalýþmak üzere, köy enstitülerinin ilk denemesi niteliðinde olan, Eskiþehir-Mahmudiye, Ýzmir-Kýzýlçullu köy eðitim yurtlarý açýlmýþtýr.(24) 17.4.1940 tarihli ve 3803 sayýlý, köy öðretmeni veya köye yarayan diðer meslek erbabýný yetiþtirmek üzere , tarým iþlerine elveriþli arazisi bulunan köylerde, 5 yýl öðretim süreli köy enstitüleri açýlmýþtýr.(25) Enstitülerde gerekli sanat dallarý için atölyeler, hayvancýlýk için ahýrlar kurulmuþ, buralara geniþ tarým arazisi , meyvecilik, sebzecilik bahçeleri saðlanmýþtýr. Üç-dört yýl içinde, 21 köy enstitüsü kurulmuþtur. Buralarda eðitmen kurslarý da açýlmýþtýr. Buna paralel olarak, 1924’te bir ilahiyat fakültesi, 29 ilde de imam hatip liseleri açýldý. Ýmam hatip okullarýnýn sayýsý öðrencisizlik yüzünden yýldan yýla azalarak, 1930 yýlýnda tamamen kalkmýþtýr.(26) 1950’li yýllar köy enstitülerinin kapatýldýðý ve imam hatip liselerinin parlamaya baþladýðý yýllardýr. Türkiye’de çok partili düzene geçilmiþ, politika, eðitimi ucuz bir malzeme olarak ve acýmasýzca kullanmýþtýr. O dönemde eðitimin baþýna gelenleri, genel siyasi durum içinde deðerlendirmek gerekir. Ulusal nitelikli bir eðitim politikasý, yazýk ki uygulanamamýþtýr. Çeþitli Avrupa ülkeleri ve Amerika tarafýndan önerilen paketlerin ulusal çýkarlara uygun olabileceðini mantýk kabul etmez. Hiçbir devlet, kendisine rakip olacak bir güce yardým etmez. Köy enstitülerine yapýlan saldýrýlarýn baþýnda “komünist yetiþtiriyor” iddiasý vardýr. (27) Bu iddialarýn ne denli isabetsiz olduðu, bugün daha iyi anlaþýlmaktadýr. Ýddianýn temelini, çýkar çatýþmalarý, politik hesaplar oluþturmaktadýr. Geliþmiþ ülkelerin, güçlü bir Türkiye’ye temel olacak bir eðitime destek olmalarý beklenemez. Ama köstek olmalarý kaçýnýlmazdýr. Ýçerde oy hesaplarý, dýþarýda ekonomik ve askeri hesaplar Türk eðitiminin yüreðine saplanmaktadýr. OKULDAN ÖÐRENCÝ ATMANIN YASAL VE BÝLÝMSEL YÖNÜ Pek çok kiþi öðrenci psikolojisini iyi bilir. Yazýk ki bu bir saplantýdýr.Bu saplantý, yani iyi bildiðini sanma saplantýsý, pek çok meslek grubunda yaygýndýr.(28) Öðrenciler de pek çok þey bilirler. Daha önceden az çalýþtýðý için baþarýsýz olduðuna inanan öðrenci A, çok çalýþmaya baþlýyor ve okuldan atýlýyor. Böylece, baþarýnýn sýrrýnýn çalýþmak, çalýþmak, çalýþmak.... olup olmadýðýný öðreniyor. Yükseköðrenim Yasasý, öðrencilere, öðrenimlerini tamamlamasý için belli süreler öngörmüþtür. Bunun uygulamadaki anlamý þudur: Eðer öðrenci belli sürede okulu bitiremezse, okuldan atýlýr. Buradan anlýyoruz ki, eðitimdeki baþarýsýzlýðýn tüm sorumluluðu öðrenciye yüklenmektedir. Oysa olmasý gereken bu deðildir. Öðrenci dýþýndaki unsurlarýn da dikkate alýnmasý gerekir. -Yeterli eðitim verilmiþ midir ? -Hocalar sayý olarak yeterli midir ? -Hocalar nitelik olarak yeterli midir ? -Hocalar eðitimci olarak baþarýlý mýdýr ? -Ders araçlarý yeterli midir ? -Eðitim yöntemi baþarýlý mýdýr ? -Öðrenciye yeterli rehberlik hizmeti verilmiþ midir ? -Yapýlan sýnavlar güvenilir midir ? Daha sayabileceðimiz pek çok etken var. Öðrencinin yeterli kapasiteye sahip olup olmadýðý, yeteri kadar çalýþýp, çalýþmadýðý, haklý olarak merak edilir. Ama unutulmamalýdýr ki, hiçbir üstün zekalý, anasýndan doðarken otomobil ehliyetine sahip deðildir. Yüzme, okuma-yazma ve hesap bilmez.Bu yetenekleri de, kendi kendine kazanmaz. Baþarý ve baþarýsýzlýðýn tek sorumlusu öðrenci deðildir. Zaten okullarýmýzdaki ilkel yöntemlerle yapýlan sýnavlarla ölçülen þey baþarý deðildir. Eðer baþarýsýz sayýlan öðrenci okuldan atýlacaksa, baþarýsýz hocalar da okuldan atýlmalý, baþarýsýz üniversiteler kapatýlmalý, yetersiz ders araçlarý imha edilmeli, sýnavlar, dürüst ve güvenilir bir ölçme olmadýklarý için, tümden kaldýrýlmalýdýr. Saplantý ve alýþkanlýklarý bir tarafa býrakýp, olayý gerçekçi olarak deðerlendirmeliyiz. Hoca ders anlatamýyor, ders kitabý yok., derslikler soðuk hava deposu gibi. Okul yönetimi ile öðrenciler arasýnda buzdan duvarlar. Rehberlik diye bir þey yok. Bunlar yetmiyor gibi, bilimsel bir deðer taþýmayan, aksine keyfi bir sýnavla, sýnýfta býrakýlacak, okuldan atýlacaksýnýz. Her ne kadar, sýnýfta býrakma ve okuldan öðrenci atmanýn yasal bir kýlýfý bulunuyorsa da, bu durum hukuða aykýrýdýr.Yukarýda belirttiðim gibi, baþarýsýzlýðýn –ki buradaki baþarý gerçek deðildir- sorumlusu olarak, yalnýzca öðrenciyi görmek ve onu cezalandýrmak akýl iþi deðildir. Üniversite, sýnýfta býraktýðý ve okuldan attýðý öðrenciye karþý, haksýz fiil hükümlerine göre sorumludur. Hiç kimse baþkasýnýn eðitim hakkýný kýsýtlayamaz. Kendi baþarýsýzlýðýný baþkalarýna ödetemez. Uygulamada, üniversiteler ve bazý hocalar kýyma makinasý gibi çalýþmaktadýr. Eðitimin iyileþtirilmesini amaç edineceklerine, bilimsel esaslara göre çalýþmayý ilke edineceklerine, aksine öðrenciye yüklenerek, kendilerini aklamaya, baþarýlý göstermeye çalýþýyorlar. Yeri gelmiþken, eðitim konusunda Avrupa’nýn neresindeyiz diye kendi kendimize soralým. Örneðin Almanya’da bir lise düþünün. Öðretmen sýnýfa geldiðinde, öðrenci ayaða kalkmak zorunda mýdýr. ? Bu öðrencilerin ceket ve kravat giyme zorunluluklarý var mýdýr.? Ceket giyen öðrenciler, öðretmenlerini görünce veya onlarla konuþurken, ceket düðmelemek zorunda mýdýr? Öðretmeni ile konuþan öðrenci elini cebine sokabilir mi ? Alman öðretmen “Sen bana niye selam vermiyorsun” diye öðrencisini dövebilir mi ? Orada ne olduðunu gidip görmedim. Bildiðim bir þey var. O da eðitimcilerimizin asker özentisi olmalarý. Sözde disiplin ile baþarý saðlayacaklarýný sanýyorlar. Bizim lise eðitimimizin Almanya veya Amerika’dan daha mý iyi olduðunu iddia ediyorlar.? Buna gülünür iþte... Almanya’da, profesörlerin, öðretim ve araþtýrmalarýyla ilgili konularda, akademik özgürlükleri tamdýr. Öðrenciler de, aþaðý yukarý ayný özgürlük içinde, öðrenme özgürlüðüne sahiptir. (29) Alman öðrenciler programlarýný kendileri düzenler ve seçtikleri ihtisas alanlarýnda, derecelere ve diplomalara götüren sýnavlar için, ne zaman, nasýl ve nerede, hazýrlanacaklarýna kendileri karar verirler. (30) Bizim öðrencilerimiz hiçbir þeye karar veremezler. Çünkü büyükler ve hocalar, her þeyin en iyisini bilirler?... Öðrenciler, gözetimleri altýnda çalýþmak istedikleri profesörleri seçmek amacý ile, üniversiteden üniversiteye dolaþtýklarý i için, her sömestr kayýt yaptýrmak zorundadýrlar. (31) Hoca seçmek, ders seçmek, istediði zaman sýnava girmek... Bunlar bize çok yabancý. Biz toplum olarak geleneklerimize baðlýyýz, hem de sýký sýkýya. (32) Eðitim ait bulunduðu ülkenin siyasi ve sosyal eðilimlerini izlemek zorundadýr.(33) HUKUK EÐÝTÝMÝ Hukuk eðitiminin amacý, toplumda hukukçu olarak görev yapacak kiþilerin yetiþtirilmesidir. Hukuk, toplum düzeninin saðlanmasýnda büyük önem taþýr. Temel hak ve özgürlüklerin korunmasýnda ve geliþtirilmesinde, hukukçunun rolü önemlidir.(34) Hukukçu, toplumun kendisine yüklediði rolü gereði gibi yapabilecek niteliklere sahip olmalýdýr(35) Dürüst, çalýþkan , belli bir zeka ve yeteneðe sahip ve hukuðu seven kiþilerin seçilip hukukçu olarak yetiþtirilmesi gerekir. Bu kiþiler, bilimsel bir deðer taþýmayan , “ezberle-geç “ modeli sýnavlarla belirlenemez. Çünkü sözkonusu sýnavlar güvenilir olmadýðý gibi, eðitimin kalitesini de düþürmektedir.(36) Ýyi bir hukukçu, insaný ve toplumu iyi tanýmak ve kendini aþmak zorundadýr. Öðretim görevlisi, ayrýcalýklý ve dokunulmaz bir kiþi deðildir. Ýnsanlar yapýlarý gereði güçlerini kötüye kullanma eðilimindedirler. Öðrenen-öðreten iliþkisindeki eþitsizlik, öðretim görevlilerine, keyfi davranabilecekleri geniþ bir alan býrakmaktadýr. Öðrenci ise savunmasýzdýr. Düþünmekten ve düþüncesini söylemekten korkan genç insan, geleceðin yöneticisi, yasa koyucusu, hakimi, savcýsý, avukatý olacaktýr, bilim adamý olacaktýr. Bu insanýn kendine güveni olmasýn, düþünmesin, düþündüðünü söyleyemesin. Acaba bu genç insan, babasýna, amcasýna, dedesine, ya da tanýdýklarýna danýþarak mý karar verecektir. Bilimsel bir çalýþma için icazet mi alacaktýr. Ve eðer öyle ise bu icazeti kim verecektir. Okuldan atýlma tehditleri ve notlarla boðazý sýkýlan , dernek üyesi oldu diye anarþistlikle suçlanan insan, nasýl kendine güvenecektir. Yaþamý yüksek not almak aferin almak, ileride zengin bir kýz veya erkekle evlenerek köþe dönmek veya paralý bir iþe kapak atmak olarak algýlayan insan, nasýl objektif düþünecektir; nasýl iyi bir hukukçu olacaktýr. Bir milyona yakýn öðrenci adayý üniversite sýnavýna girecek, ve bunlardan seçilecek üç-dört bin kiþi hukuk fakültelerine girecek (38). Fakülteye giren bu þanslý öðrencilere gelecek garantisi verilememektedir. Öðrencilerin çoðu yarýn sabahýný bile düþünebilecek durumda deðildir. Üniversite sýnavýný kazanan öðrenci, bir anda kendini, kurallar, hocalar ve yurt yöneticilerinin karþýsýnda bulur. Tabi eðer yurda girme þansý olmuþsa... Öðrenci, baba ekmeði yiyen bir kiþidir.(39) Yaþamýný buna göre düzenlemek zorundadýr. Yurt personeli, en alt kademedeki, temizlikçi-bekçisinden, üst düzey müdürüne kadar, öðrenci ile dalgasýný geçmekte, onu küçümsemekte ve keyfine göre fýrçalamaktadýr. Böylece kendini tatmin eden personel, öðrencinin her hareketine, her þeyine karýþmakta ve “yurttan atma” ile tehdit etmektedir. Yurda yeni giren öðrencilere daha fazla baský uygulanmaktadýr ki, öðrencinin gözü baþtan korksun. Þu anda avukatlýk yapan bir bayan arkadaþ, “yurt kantinindeki temizlikten þikayetçi olduðu için” nasýl azar iþittiðini anlatmýþtý.Ve o yalnýzca bir örnekti. “Kimi kime þikayet ediyorsunuz” diyorlardý. EÐÝTÝMDE BAÞARI VE ÖLÇME Eðitimde baþarý, eðitim sürecine katýlan öðelerin varýlmak istenen hedefe ne oranda yaklaþtýðýnýn sayýsal anlatýmýdýr. Ne kadar insanýn eðitimi planlanmýþtýr. Eðitim sonunda ne kadar insan baþarýlý olmuþtur. Bu insanlar,toplumsal rollerinde ne denli baþarýlý olmaktadýr. Baþarý denildiðinde akla ilk gelen öðrencilerin aldýklarý notlardýr.Doðaldýr ki, baþarýlý ya da baþarýsýz sayýlan da öðrencidir. Bir hukuk öðrencisinin yazýlý sýnavlarda aldýðý notlara bakarak, onun planlanan hedefe ne oranda yaklaþtýðýný anlayamayýz.Yine sözkonusu nota bakarak, eðitim sisteminin, eðitim programýnýn , öðretim görevlilerinin , fakülte yönetiminin baþarýsý konusunda bir fikir edinemeyiz.Peki not denilen bu sayýsal anlatým ne anlama gelir? Hoca sýnav kaðýdýna bakmýþ ve “ben bu kaðýda....” not veriyorum demiþtir. Hepsi bu kadar. Buna ölçme diyebilir miyiz...Bir diðer anlatýmla, ölçme bunun neresi...Uzaktan bir cisme bakýyor ve bu cisim 1 metre çapýnda, 3 metre uzunluðundadýr ve 2500 kg.dýr diyorsunuz.Ýþte yapýlan sýnavlar bundan farklý deðil. Öðrenciye verilen not öðrencinin baþarýsýný yansýtmaz. Öðretim gibi karmaþýk bir olayý deðerlendirmek isteyen bir kimse, bu olayý analiz ederek iþe baþlamalý ve ne gibi niteliklerin gözlenebilir olduðunu, bunlarýn hangi boyutlarda ölçülebileceðini ortaya çýkarmaya çalýþmalýdýr.(39 ?) Eðitim kurumlarýnýn amacý nitelikli ürünler meydana getirmektir.O halde, eðitim kurumlarýnýn baþarýsýný ürünlerinin kalitesi ile ölçebiliriz.(41) Ölçme bilimsel bir deðer taþýmalýdýr.Bu da ancak yöntemin objektifliði ile olasýdýr.(42) Öðretimin deðerlendirilmesi açýsýndan yararlý olan bir analizde þu üç öðe önem kazanýr. Program, öðretim ve ürün(43) Ortaya çýkan ürünün kalitesi, öðretimin kalitesini gösterir.(44) Hukuk eðitiminde, öðrenciler sýnavlar altýnda ezilerek yetiþir. Sýnavar vererek hakim olur, savcý olur, kaymakam olur. Þimdi, eðitimin ve sýnavlarýn güvenilir sonucu mu, bilmem ne kadar tarikatçý kaymakam, bilmem ne kadar vali... ve bir türlü bitmeyen adli sorunlar, bir türlü bitmeyen davalar.Eðitimin kalitesini adliye koridorlarýnda, kaymakamlýklarda vs. aramak durumundayýz. Ve hocalara, yetiþtirdikleri öðrenciler için taktirname verilmeli, mesleðe giriþ sýnavlarýný organize eden, deðerlendiren beylerin gözlerinden öpülmelidir. Uygulamada ölçme amacýyla, yalnýzca öðrenciler sýnava sokulmaktadýr.Her hoca içinden geldiði gibi sýnav yaptýðý ve kafasýna göre deðerlendirdiði için , bu sýnavlar hiçbir bilimsel deðer taþýmaz. ve öðrenciyi ezberciliði zorlar. Hocanýn ne istediðini tahmin etmek ve hocanýn notlarýný aynen kaðýda aktarmak zorundasýnýz. Aksi durumda mezun falan olamazsýnýz. Birçok okul sisteminde, Ýngiliz eðitimcisi J.F. Wolfenden’in dediði gibi, “sýnav boynuzu öðretim kulaðýný geçmektedir”(45) Illich’e göre “ okulda notlar ve diploma esas olduðundan , öðrenme ve adaletten sözedilemez.”(46) Öðrenme, yeni bir beceri ya da görüþ kazandýrma anlamýna gelir, sýnýf geçmek ve baþarmak ise baþkalarýnýn görüþüne ve taktirine dayanmaktadýr.(47) Okullardaki ölçme yanýlgýlarýnýn temelinde, öðrencinin pasif ve savunmasýz olmasý ve buna karþýn öðretim görevlilerinin kendi baþlarýna buyruk olmalarý vardýr.(48)Baþarýya ulaþmak için dostça bir iþbirliði yerine , sýnavlar ve notlar gibi adaletli olmayan yöntemlerle öðrenciye baský uygulanmaktadýr. Böylece kiþilik geliþimi olumsuz yönde etkilenmektedir. Baþarýyý ölçmeye çalýþanlar, belirledikleri baþarýsýzlýktan kendilerine pay çýkarmazlar. Bu davranýþ, insan doðasýnýn “kusurlarý baþkasýnda arama” eðilimidir.(49) Asýl yanýlgý, yalnýzca öðrencilerin baþarýlý ya da baþarýsýz diye deðerlendirilmesi ve bu deðerlendirmenin keyfi olarak (bilim dýþý yöntemlerle) yapýlmasýdýr.Sanýldýðý gibi, baþarýnýn sýrrý “çalýþmak, çalýþmak, çalýþmak” deðildir. (50) Öðretimi, ürünün kalitesi ile deðerlendiriyoruz.(51) Baþarýsýzlýðý öðrenciye mal etmek, alýþýlmýþ ve ucuz bir yöntemdir.Eðer baþarý varsa, bunu öðretimin baþarýsý, üniversitenin baþarýsý olarak kabul ediyoruz. Bu da tek sözcükle “haksýzlýktýr”. Sonuç bilimsel bir deðer taþýmaz ve adaletsizdir. Kimi insanlar, kendi iþlerinin boyutunu unutup, her þeyin en iyisini bildikleri ve yaptýklarý inancýna kapýlýrlar. (52) Böyle bir düþünce, bir bilim adamýna ait olamaz. Bilim ürettikleri, hukuk teknisyeni yetiþtirmeyip, gerçek hukukçu yetiþtirdikleri iddiasýnda olan bazý bilim adamlarý, yetiþecek bilim adamlarýnýn önünü týkamakta, çantasýný taþýyýp, kendisine hayranlýðýný belirtecek yaðcýlarý asistan olarak alýp, beslemektedir. Bunca baþarýlý olmuþlardýr ki, hukuk eðitimi bilimsellikten oldukça uzaklarda, ilk günkü gibi, pýrýl pýrýl durmaktadýr. Hukuk doktoru, eðitim uzmaný deðildir. Hele hele ölçme ve deðerlendirme uzmaný hiç deðildir. Eðitim konusunda eðitim görmemiþtir. Eðitim konusunda yetersiz bir hocanýn objektif ve güvenilir bir deðerlendirme yapabileceðini sanmak, iþi þansa býrakmaktýr. Sýnavlarýn çok aðýr sonuçlarý vardýr. Baþarýsýz sayýldýðý için okuldan atýlan, baþarý ve sýnav stresi ile saðlýk durumu bozulan, ve hatta intihar eden pek çok öðrenci vardýr. Bu rum, görüldüðü gibi maddi ve manevi birçok aðýr sonuç doðurmaktadýr. Hem öðrencinin kendisi, hem ailesi, hem de ulusal ekonomi, ulusal eðitim zarar görmektedir. Baþarýsýzlýkla suçlanan yalnýzca öðrencidir, ama gerçek hiçbir zaman böyle deðildir. Hukuk fakültelerinde sýnavdan söz edilince, hemen yazýlý sýnavlar akla gelmektedir. Test sýnav bir alternatif olabilir mi sorusu ise genellikle olumsuz yanýtlanmaktadýr.(53) Test sýnavdan söz edilince “ne kadar safsýnýz” der gibi gülümseyen hocalar var. Fakat test sýnavlar konusunda çalýþmalar da yok deðil.(54) Sýnav konusuna gerçekte uzak olan kiþilerin, babadan ve dededen kalma yöntemlerde ýsrar etmesi yadýrganmamalý. Ancak, týpta uzmanlýk sýnavý gibi bir sýnav yapýlabildiðine göre, hukukta test sýnavýn olmayacaðýný söylemek dar görüþten ibaret kalmaktadýr. En çok kullanýlan yöntem yazýlý sýnavlardýr. Bu sýnavlarda net yatýt diye bir þey yoktur. Özü ne olursa olsun, sýnava giren kiþi sayýsý kadar farklý anlatým ve yorumlar olacaktýr. (55) Yanýtlarýn tamamen doðru veya yanlýþ olduðu söylenemeyecektir. (56) Bu durum puanlama güçlüðüne neden olmaktadýr. Yanýtlarýn doðruluðunu deðerlendiren kiþi tayin edecektir. Bu deðerlendirme ise hiçbir zaman objektif olmayacaktýr. Deðerlendiren için çoðu zaman , öðrencinin ne yazmýþ olduðu deðil, kendisinin ne istemiþ olduðu önem taþýmaktadýr.Pek çok öðretim görevlisi “ben söylediðimi isterim” diye anýmsatmada dahi bulunmaktadýr. Yani öðrenci, hocanýn istediðini yazmýþ mýdýr, yazmamýþ mýdýr? Öyle ki biçem farklýlýklarý bile deðerlendirmeyi etkilemektedir.(57) Ayný anlamda olan iki sözcükten hocanýn istediði sözcüðü yazmayarak zayýf alabilirsiniz. Bu konu fiilen test edildi ve zayýf not alýndý.Hatta sýnýfta bile kalýndý. Deðerlendirilen sýnav kaðýtlarýnýn çok olmasý , deðerlendiriciyi içerik deðerlendirmesinden çok , görünüm deðerlendirmesine zorlamaktadýr.Yani programlanmýþ bir makine gibi çalýþmaktadýr.Sýnav kaðýdýnda ne yazýldýðýndan çok, bazý sözcük yada tümceler deðerlendirmeye esas olmaktadýr. Ýlk bakýþta bu aranýlanlar görülürse, olumlu, görülmezse olumsuz not verilmektedir. Bu arada sayfa düzeni ve yazý güzelliðinin de not üzerinde büyük etkisi olduðu bilinen bir þey. Halen uygulanmakta olan sýnavlarýn pek çoðunun sýnav yönergesinde , yazý güzelliðinin deðerlendirmeyi etkileyeceði yazýlmaktadýr. Hatta yazý güzelliðinin notu da peþinen verilebilmektedir. Yazý güzelliði 10 puan...gibi notlar düþülmektedir. Deðerlendiren kimsenin, deðerlendirme anýndaki psikolojik durumu sýnav notunu önemli derecede etkilemektedir.(58) Ýnsanlarýn ruhsal durumlarý ise,iklim, hava durumu, ay ve yýldýzlarýn konumu, dahil pekçok þeyden etkilenmektedir. Aþýrý sýcak ve soðuklar, insan düþüncesini allak bullak etmeye yetmektedir. Çeþitli kompleksleri olan, hayal kýrýklýðýna uðrayan, istediði yere ulaþamayan-engellenen- çevresi ile ilgili sorunlarý olan, fiziki bir rahatsýzlýðý, görünüm bozukluðu olan, aile içi sorunlarý olan ve/veya cinsel sorunlarý olan deðerlendirici, içinde bulunduðu karmaþayý sýnav notlarýna yansýtacaktýr. Çünkü sýnav kaðýtlarýný deðerlendiren insan kendisinden baðýmsýz deðildir. Kendini beðenmiþ bir kiþi, baþkasýnýn baþarýsýzlýðýndan zevk bile alabilecektir. Pek az öðrenciye geçer not vererek, kendine “zor hoca” dedirten kiþi, bastýrýlmýþ baþarýsýzlýk duygusunu tatmin edebilecektir. Bunun yanýnda, verdiði notlarýn diðer hocalar ve okul yönetimi üzerindeki etkilerini de dikkate almak durumundadýr. Sýnav kaðýtlarýný belli bir süre içinde okumak zorunda olan kiþinin eli ayaðýna dolaþacaktýr. Böyle olunca da rastgele notlar yazabilecektir. Sýnavlardaki dengesiz baþarý grafiklerinin mimarlarý çoðu zaman öðrenciler deðildir. Yazýlý sýnavlarda, sorulacak soru sayýsý sýnýrlý olduðundan, konulara göre eþ-daðýlým saðlanamamaktadýr. Hatta bu durum çoðu zaman dikkate alýnmamakta, tüm sorular bir konu içinden ve hatta konunun ayrýntýsýndan seçilerek, sorulmaktadýr. Bir Arapça ya da Osmanlýca tamlamayý hocanýn istediði gibi ezberlemediðiniz için zayýf not alýp sýnýfta kalabilirsiniz. Oysa, ÖSS sýnavýnda, çoðu zaman bir soruyu, bazý sorularý atlayabilirsiniz, atlamanýz gerekir. Yanlýþ yapabilirsiniz. Ama bir soru sýnavýn her þeyi deðildir. Açýkça anlaþýlmayan sorular çok farklý yanýtlara neden olmaktadýr. Deðerlendiren ise, kendi benimsediði, önceden hazýrladýðý yanýtý doðru kabul etmektedir.Pek çok sýnav kaðýdýnda, “soruyu anlamak sýnav sorumluluðuna dahildir” þeklinde garip bir not bulunduðu gözlenmektedir.(59) Bu not, ben neyi istiyorsam onu yazýn demektir. Ýkinci olarak da bu sorunun anlaþýlmaz bir soru olduðunu kanýtlar.Bir türlü önlenemeyen ezbere dayalý eðitimin nedeni bu tip uygulamalardýr. Ezbere dayalý eðitimin engellenmek istediðine de inanmýyorum. Bu yolda atýlmýþ somut bir adým, somut bir çalýþma görmek istiyorum. En kolay yol topu öðrenciye atýp, yan gelip yatmaktýr. Öðrenci hocanýn ne istediðini tahmin etmek, ve o konuda kitapta yazan ve hocanýn söylediði her þeyi eksiksiz olarak yazmak zorundadýr. Yazýlý sýnavlarda alýnan not öðrencinin baþarýsýndan çok, deðerlendirme zamanýna deðerlendiren kiþiye, hava durumu, iklim ve ay ve yýldýzlarýn konumuna göre deðiþebilecektir. (61) Bu durumda objektif bir deðerlendirmeden söz etmek olasý deðildir. (62) Objektif olmayan bir sýnavýn da güvenilirliðinden söz edilemez.(63) Anlattýklarým yazýlý sýnavlarýn güvenilir olmadýðýný ispatlar. Peki sorun test sýnav uygulamakla çözümlenebilir mi...Yapýlan test sýnavlara baktýðýmýzda, deðiþen bir þey olmadýðýný görebiliriz. Hukuk fakültelerindeki öðrenci sayýsý 20.000’lere ulaþtýðýndan (64) sözlü sýnav yapmak da olanaksýz hale gelmiþtir. Yazala sýnav veya test sýnavda objektif olmayan hoca, sözlü sýnavda da olamaz. Sonuç olarak, sýnav olayý çok bilinmeyenli bir denklem haline gelmiþtir. Sorunlarý saymak kolay. Önemli olan çözüm yollarýný bulabilmektir. Öðretim üyelerinin ve diðer üniversite mensuplarýnýn üniversitelerde olup bitenler hakkýnda basýna açýklama yapmalarý yasa ile engellenmiþtir. (65) Ama öðrenci aleyhine atýlýp, tutulabilir. Öðrenciye anarþist diye hakaret edilebilir. Bu arada bilim adamlarýný eleþtirebilecek bir basýndan da söz edemiyoruz. (66) Çünkü bilim adamlarý her þeyin en iyisini yaparlar.? Amacým þu veya bu teknikte yapýlan bir sýnavýn savunmasýný yapmak deðildir. Öncelikle sýnavýn amacý iyi belirlenmelidir. Deðerlendirme ya da sýnav öðrenimi engelleyici bir rol oynamamalýdýr. (67) Öðrenci sýnavý amaç edinmemeli ve sýnav sýnav ona karþý bir tehdit aracý olarak kullanýlmamalýdýr.(68) Öðretmek insan beynine zorla bir þeylerin sokuþturulmasý olmadýðý gibi, yarým saatlik bir sýnav ile ölçülen þey de öðrencinin baþarýsý deðildir. Sýnav boynuzu eðitim kulaðýný geçmemelidir.(69) Not sistemi, öðrenciyi , öðrenmek yerine iyi veya geçer not almaya zorlamaktadýr.(70) Sýnav tekniklerinin niteliði, öðrenme tavrýný da etkiler (71) Gerçek bir deðerlendirme, bilgi düzeyinden baþka, sorunlarý ölçme yeteneðini de ölçmelidir.(72) Ustaca hazýrlanmýþ bir test sýnavý ile, öðrencinin bilgisi yanýnda, bilimsel düþünme yeteneði (73) yani objektiflik, dürüstlük, çalýþkanlýk, kuþkuculuk ve hoþgörü (74) nitelikleri de kolayca ölçülebilir. Sýnavýn amacý iyi bilinmelidir. Eðer yalnýzca bir öðrenci yüzdesinin sýnýf geçmesi veya sýnýfta kalmasý, amaçlanýyorsa, sýnav yapmak yerine kara çekmek daha uygun olur. Sýnav, sýnýf geçmeye veya sýnýfta kalmaya esas olan bir baský aracý olmaktan çýkmalý ve eðitime katýlan tüm öðelerin baþarýsýný ölçen bir deðerlendirme olmalýdýr. Böyle bir deðerlendirmenin amacý da eksikleri belirlemek ve eðitim yönteminin geliþtirilmesine katkýda bulunmak olmalýdýr. Böyle bir deðerlendirmenin amacý da eksiklikleri belirlemek ve eðitim yönteminin geliþtirilmesine katkýda bulunmak olmalýdýr. STAJ TEZÝ HAKKINDA Staj tezinde, kaynak gösterdim ve metinde hiçbir deðiþiklik yapmadým. Ancak denemelerden oluþan kitapta, gönderme yapýlan kaynaklarýn belirtilmesi bana doðru deðil gibi görünüyor. Kitabýn yapýsýný bozmamak için numaralandýrdýðým halde kaynakça belirtmeyeceðim.Ýzmir Barosu’na verdiðim staj tezinde ayrýntýlý bilgi var. Ben oraya gönderme yapmakla yetiniyorum. Ne kadar doðru yaptýðýmdan emin deðilim. ÝÇÝNDEKÝLER 1. Ben neyim (Masum bir genin itiraflarý) 2. Annem ve babam nerden geldi 3. Mac-Carhy’nin anýlarý 4. Liseli gencin anýlarý 5. Yunanistan’a tank satma savaþý 6. Ýnsan haklarý 7. Mobutu ve Lumumba 8. Çanlar kimin için çalýyor 9. Çanakkale içinde aynalý çarþý 10. Üniversite ve ben 11. Hukuk felsefesi 12. Sýnav terörü 13. Zeytin ve aslan 14. Barýþýn günlüðü 15. Sað sol, penaltý gol 16. Köy enstitüleri neden kapandý 17. Ulusal arpalýklar ve üretim 18. Trabzon-Ýzmir 19. Makam arabalarý 20. Fidan dikelim mi 21. Yasa önünde eþitlik 22. Fusarium denilen ilkel yaratýk 23. Gözden kaçanlar 24. Avukatýn hatasý 25. Þüpheden sanýk yararlanýr mý 26. Hukuk tarihine deðiþik bir yaklaþým 27. Dilekçe hakký 28. Üniversiteler ve Öðrenciler arasý barýþ antlaþmasý 29. Ekmeðin hasý 30. Papatyalarý yolma 31. Galata Köprüsü ve Ayþegül 32. Avrupa’da ve Amerika’da yaþamanýn önemi 33. Kendisi için yaþamak 34. Ýneklerdeki zeka parýltýlarý 35. Tohumlarýn çimlenme çabalarý 36. Masum gen (DNA) kardeþimizin ilk gençlik yýllarý 37. Ben gerçekten ne’yim 38. Kýsa dönem Türkiye Tarihi 39. En Demokratik Sol 40. Yaþam süremiz 41. Kendine ayrýlan zaman 42. Tahsil cehaleti giderir mi 43. Arabýn derdi 44. Fusariumun faydalarý 45. Anadolu Uygarlýklarýnýn mirasçýsý kim 46. Adalet 47. Bayýndýr ve ben 48. Ýnsanlar ve insanlar 49. Kan gurubu sorunu 50. Ölen insanlarýn genetik haritasý 51. Devletler milliyetler ve futbol takýmlarý 52. Dik üçken problemi 53. Eðitim (Staj tezi) 54. Ýçindekiler
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ahmet Odabaþ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |