Özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. -Philip Guedella |
|
||||||||||
|
Birinci Bölüm ‘’Türk Edebiyatında Sonbahar ‘’bahsine geçmeden önce bir şarkıyı hatırlayalım birlikte. Ben yaşlardakilerin ya da benim yaşıma aşağı yukarı yakın olanların unutamadığı Yıldırım Gürses’e ait bir şarkı: Düşen bir yaprak görürsen Beni hatırla demiştin Biliyorsun ben seni Sonbaharda sevmiştim Her sonbahar gelişinde Sarı sarı yapraklarda Kuru dallar arasında Sen gelirsin aklıma Öyle ya güfteler de edebiyatın bir parçası. İnsan duygularını biçimlendiren zaman, mekan kavramlarının yanı sıra, yaşadığı olayların bıraktığı psikolojik etkileşim de zamanı ve mekanı değerli/ değersiz kılar. Yıldırım Gürses’in şarkısında Sonbahar, sevgiliyle güzelliklerin yaşandığı mutlu bir mevsimdir. Bu nedenle sonbaharın bıraktığı duygular, özlenen ve hatırlanan güzelliklerdir. ‘Sonbahar ‘ deyince Türk edebiyatının önemli romanlarından söz etmeden geçmek olmaz. Örneğin ‘’Eylül’’… Mehmet Rauf’un edebiyatımıza kazandırdığı ilk psikolojik roman olarak kabul görür. Romanın ana kahramanları Suat ve Süreyya’nın mutluluk arayışları; Suat’la, Süreyya’nın en yakın arkadaşı Necip arasında başlayan platonik aşk; Eylül ayında Suat’ın Necip’ten uzaklaşıp, sonbaharla özdeşleştirilerek yaprak dökümü yaşadığı bir acıya dönüşür. Zamanın ‘’Eylül’’ olarak belirlenmesi tesadüfî değildir. Bildiğiniz gibi, bu büyük aşk köşkte çıkan yangında, Necip’in canı pahasına kendini alevlerin arasına atmasıyla sonlanacaktır. Bir başka roman, Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü… Ali Rıza Bey’in hazin sonunu anlatmaya gerek yok sanırım. Teker teker hüsrana uğrayan çocuklarının ve ailesinin sonbahar yaprakları gibi dökülüşünü Ali Rıza Bey’in yavaş yavaş tükenişiyle anlatır roman. Tuna Kiremitçi’nin son günlerde adından çok söz edilen’’Selanik’te Sonbahar’’ adlı romanı, bir ulusun doğmasını engelleyecek bir suikastı işler. O suikasta uğramasa lider olacak bir asker ve gerçekleşmesi ölüme bağlı bir aşk... Atilla, Fikriye ve Lütfiye…’Dışarıda bulutlu, ruhları ezen bir sonbahar. İçinde mektuplar, dışında elma, i-pod ve ıvır zıvır olan çantamla babamın canlı halini son kez gördüğüm yere doğru hızlı hızlı yürüyorum.’ Tuna KİREMİTÇİ, ‘Selanik’te Sonbahar’ romanında Sonbahar temini postmodern bir bakış açısıyla tüm kahramanlarına yükler.. Paşa da dahil olmak üzere üzerlerinde dolaşan bulutlar bunaltıcıdır. Romanda Atatürk’süz bir Türkiye’nin ve Cumhuriyeti inşa edememiş bir ulusun geri kalmış bir Osmanlı olarak sürdüğünü, bir müddet manda yönetimi ile yönetildiğini ve sonra kendi haline bırakıldığını ve kendini yönetemez bir ülke haline geldiğini görüyoruz. Pınar Kür’ün ‘’Sonuncu Sonbahar’’ adlı romanı; Erhan Bener’in denemelerini topladığı ve ince bir mizah anlayışıyla yazdığı ‘’Sonbahar Yaprakları’’; Yılmaz Karakoyunlu’nun Şeyh Bedrettin’i anlatan ‘Serçe Kuşun Sonbaharı’; 6-7 Eylül Olayları’nı, Rum, Ermeni, Yahudi azınlıkların ülkelerini terk etmek zorunda kalışlarını, kendine has üslubuyla roman kurgusu içinde anlattığı ‘Güz Sancısı’ Sonbahar temasını içselleştiren eserler arasında sayılabilir. Sait Faik Abasıyanık, ‘’Bir Sonbahar Akşamı’’ öyküsüne: ‘’ Nedir bu kuş, bilmem ki? Sonbaharda bulutlar turunç renklidir Sonbaharda yapraklar konuşur Lodoslu İstanbul denizi ne baş döndürücü şeydir! ‘’diyerek başlar. Maksadı sadece bir bıldırcını anlatabilmektir. Bir bıldırcına olan sevdasını, tutkusunu… Öyküsünü şöyle bitirir:’’Sensiz sonbaharın ne tadı olabilir? Bir adamın, onları iplere dizmiş götürdüğünü gördüğüm zaman, içimde ürpertiler belirir "Milyonla geride bıraktıkları fedailere rağmen, acaba gidecekleri yere gidebilirler mi?" derim’’ Sonbahar, Sait Faik için bıldırcına olan tutkusuyla güzelleşir; Sonbahar, hüzne değil, tutkuya işarettir. Tüm bu eserlerin ‘Sonbahar’ temine yaklaşımında yazarın kişisel bakışıyla biçem kazanan bir farklılık arz ettiğini görüyoruz. Roman ve öykünün durum ya da olay perspektifinde hüzün, ölüm, yaşlılık, çöküş anlamına gelebileceği gibi mutluluk, özlem, güzellikler, yaşama aşkı gibi anlamlar taşıyabileceği anlaşılıyor. Bir imparatorluğun, bir ailenin, yaşamın, fikrin, aşkın giriş- gelişme- sonuç bölümlerinden, gelişme bölümünün sonundan sonuca varan ince bir çizgidir Sonbahar… Düşen kızıl ve sarı yapraklarsa bu anın resmedilmesinde, sembolleştirilmesinde can alıcı bir im olarak karşımıza çıkar. Tıpkı akşamın gelişini ifade eden tan vakti gibi… ************************************************************ İkinci Bölüm Halk Şiirimizde ve Divan Şiirimizde Sonbahar Şiire gelince; Sonbahar temasının Halk Şiirimizden çok Divan Şiirimizle içselleştiğini ve daha çok kullanıldığını görüyoruz. Karacaoğlan’ın şu dizelerinde gördüğümüz gibi: ‘Aşam dedim, karlı dağlar başından Yüce dağlar koç yiğide dağ m’olur Ağrır bedenim, sızlar yaralarım Bu yarayı çeken yigit sağ m’olur’ ….ya da: ‘İncecikten bir kar yağar Tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş Gezer Elif Elif diye’…. gibi dizelerinden de gördüğümüz gibi kış teması; acının, sıkıntının, mutsuzluğun, umutsuzluğun sembolüdür. Erzurumlu Emrah’ın şu dizelerinde: ‘’Gene bahar oldu, açıldı güller Bülbülü Şeydalar bağlarda gezer Bir saçı Leyla’ya meyil verenler Elbet mecnun olur, dağlarda gezer…’’ Ya da Gevheri’nin şu dizelerinde: ‘’Tazelendi âlem nevbahar oldu Gel sevdiğim senin ele gidelim Açıldı her taraf sebzezar oldu Gel efendim Şam’a doğru gidelim’’ gördüğümüz gibi ilkbahar ve yaz mevsimi umuda daha açıktır. Bülbülün güle tutkusu ancak bu mevsimlerde dillenir, şair de bülbülle hemdem olmanın zaman zaman hüznünü zaman zaman mutluluğunu bu mevsimlerde yaşar. Erzurumlu Emrah’ın: ‘’Hazan ile geçti gülşeni butsan Eyler dertli bülbül zâr garip garip Haraba yüz tuttu bezmi gülistan Ağla şimden geru var garip garip…’’ gibi bazı örneklerinde işlenen ‘hazan’ konusu çok yaygın olmamakla birlikte yine hüznü, acıyı ve ayrılığı anlatır. Divan Şiirimize gelince, ‘hazan’ yine hüznün sembolüdür. Özellikle kasidenin nesip bölümlerinde ‘Hazaniye’ adını alan Hazan, betimlemelerle canlılık kazanır. Örneğin Fuzulî: Kat’ edip fasl-ı hazân âb-ı revân şirâzesin Nüsha-i gül-zârın evrakın perişan eylemiş (Hazan mevsimi, akarsuyun gidişatını bozup gül bahçesi kitabının yapraklarını perişan etti.) derken Sonbahar yağmurlarının gül bahçelerini dağıttığını söyleyerek farklı ve suçlayıcı bir bakış açısı geliştirir. Bağdatlı Ruhî de şu beytiyle hak verir Fuzulî’ye: Âşiyânsuz n ’eylesün gülşende bülbül Rûhiyâ Derd-mendün eylemiş bâd-ı hazân evin harâb (Ey Ruhî bülbül gül bahçesinde evsiz barksız ne yapsın? Zavallı, dertli bülbülün evini hazan rüzgârı harap etmiş) Çünkü Divan şiirinde gül ve bülbül, olmazsa olmaz mazmunlardandır. Gülün ve bülbülün perişan olması hazana karşı duyulan öfkenin nedenini oluşturur. Zaman zaman ‘köhne bahar’ diye adlandırılır Sonbahar. Keçecizâde İzzet Molla: ‘’Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin Bülbül hamûş, havz tehî, gülistan harâb’’ ( Bu alemin öyle bir bahar mevsimine geldik ki, bülbül suskun, havuz boş, gül bahçesi harap.) diyerek zamandan şikayetini köhne bir baharla açıklar. Nabî’nin: Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem baharın görmişüz Biz neşâtın da gamın da rüzgârın görmişüz (Biz bu dünya bağının hem hazanını hem baharını görmüşüz, biz sevincin de kederin de zamanını görmüşüz.) diyerek hazanla, hüzün ve acıya işaret etmesi Sonbahar mevsimine yine aynı anlayışla baktığının ifadesidir. Halk şiirinin doğaya açık, yalın ama derin felsefi bakışı içinde kış ve yaz aylarının daha keskin çizgileri ortaya koyması; Divan şiirinin ise sevgiliye, aşka, tasavvufa, sosyal olaylara bakışındaki ince, zaman zaman karmaşık, zaman zaman aşikâr bakış açısını sonbahar, köhne bir bahar oluşuyla daha güzel ortaya koyar. ***************************************************************** Üçüncü Bölüm Belki de Türk şiirinde Sonbahar teması Batı Edebiyatı etkisinde gelişen Türk şiirinde gerçek değerini Sembolist ve Empresyonist anlayış içinde bulur. Sembolistlerin hayata bakışlarındaki karamsarlık, sembollerle dış dünyayı betimleme ve algılama arzusu için sonbahar en uygun mevsimdir. Paul Verlaine, Orhan Veli Kanık’ın çevirdiği şiirinde sembolizmin Sonbahara bakışının en güzel örneklerinden birini verir: ‘Hâtıralar, ne istersiniz benden?… Sonbahar… Durgun gökte ardıç kuşları uçuşmadalar .Güneşten ölgün ve soluk bir ışık vurmada. İçinde poyrazlar esen sararmış ormana. Yapayalnızdık, yürüyorduk, türlü hülyalarda, Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgârda. Çevirip güzel gözlerini bana: “Hangisi? En güzel günün” diye sordu o billur sesi. Bir melek sesi kadar tatlı, o kadar derin. Hafif bir gülümseyiş cevap verdi sesine, öptüm ellerini, ibadet edercesine.’ — Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları vardır! Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır! Sevilen dudaklardan çıkan ilk evet’lerin! Sembolizm edebi akımının önemli isimlerinden Charles Baudelaire, ‘’Alıp Götüren Koku’’ adlı şiirinde: ‘Gözlerim kapalı, bir sonbahar akşamında Sıcak göğsünün kokusunu içime çeker Dalarım, gözlerimden mesut kıyılar geçer Hep aynı günün ateşi vurur sularına’ … derken sonbaharın ve akşamın gizemini büyülü bir atmosfere çevirir, sözcüklerle resmeder. Paul Verlaine: ‘ŞİİR SANATI Musiki, her şeyden önce musiki; Onun için tekli mısradan şaşma. Kıvrak olur, erir havada sanki; Ağır aksak söylenişe yanaşma. Kelime seçerken de meydan senin; Bile bile bir nebze aldanmalı. Dumanlısı güzeldir türkülerin; Öyle hem seçik olsun hem kapalı. Güzel gözler tül ardında görünsün Gün ışığı titremeli şiirinde Ak yıldızlar maviliğe bürünsün Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde… ‘ şiirinde flu bir resimden, derinden ruhumuza işleyen bir musikinin büyüsünü sonbahar mevsiminin sisli ve bulutlu havası içine yerleştirir. Bizim edebiyatımızda Sembolist akımdan etkilenen; Ahmet Haşim, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar v.b. isimler bu konuda en çarpıcı örnekleri verirler: Ahmet Haşim’in: ‘Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller; Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...’ şiirinde Sembolistlerin hayata bakışı ve gizemi sonbahar ve akşam sembollerini kullanarak en çarpıcı biçimiyle ortaya çıkar. Ahmet Muhip Dranas: Yağmur, Gül, Eller, adlı şiirinde: ‘Yel yapraklarımı savurur, Dört yanım yağmurla örtülü; Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur!’ diyerek yağmurla sonbaharı özdeşleştirir. Cahit Sıtkı Tarancı’nın Otuz Beş Yaş şiiriyle Sonbahar, acıtır içimizi: ‘Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar?’ Ahmet Hamdi Tanpınar Sonbahar adlı şiirinde: "Durgun havuzlara işlesin bırak Yaprakların güneş ve ölüm rengi, Sen kalbini dinle,ufuklara bak. Düşünme mevsimi inleten rengi Elemdir mest etsin ruhunu yeter Eser rüzgarların durgun ahengi. Yan yana sessizce mevsimle keder Hicrana aldanmış kalbimde gezin Esen rüzgarlara sen kendini ver." diyerek hüzünden ve melankoliden uzaklaştırır Sonbaharı. Sonbahar gelse de hayat hissettiklerimizden ibarettir. Duygularımız ve yüreğimiz güzelliklerle dopdolu olursa mevsim bu güzellikleri etkileyemeyecektir. Şu ana kadar olan tespitlerimizin içerisinde altını çizmemiz gereken bir söylem bu. Tabiatı algılayış biçimimizdeki öznellik de buradan kaynaklanmaktadır. Parnasizm’in temel ilkesi gerçekçiliktir. Şairin bütün amacı doğada var olan güzellikleri gerçekçi şekilde aktarmaktır. Bu nedenle Sonbahar Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Sonbahar’ şiirinde gördüğümüz gibi aşikâr gözlerimizin önünde resmedilir. ‘Fani ömür biter,bir uzun sonbahar olur. Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur. Mevsim boyunca kendini hissettirir veda; Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ. Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir. Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir; Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere. Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere.’ 1940 sonrası şiirimizin önemli isimlerinden biri de Bedri Rahmi Eyüboğlu’dur. Bedri Rahmi, aynı zamanda bir ressam olduğu için şiirlerini yazarken bol renkli, canlı betimlemeler kullanır. Biçim ve konu yönünden Garipçilere yakın bir anlayış içinde; ancak bir resim estetiğinde şiirler yazar. Doğa ve insan doğal ve yerli bir atmosferde birliktedirler şiirlerinde. Sonbahar onun şiirlerinde şöyle biçimlenir: ‘Önde zeytin ağaçları arkasında yar Sene 1946 Mevsim Sonbahar Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim Dalları neyleyim Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim Yâr yâr ….Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar’ ‘Sonbahar Geliyor’ adlı şiirinde ise Cahit Külebi serçe için duyduğu endişeden söz ederken, somutla soyut arasında lirik bir anlayışla şairane bir gezinti yapar: Sonbahar geliyor serçe Yuvanı ne yapacaksın? Ayva çiçek açmadan önce. Meyvelerin içi geçecek Rüzgâr başka çeşit esecek Yağmurlarla ıslanacaksın. Halbuki ne kadar sıcaksın! Edebiyatımızda Maviciler adı verilen grubun en önemli ismidir Atilla İlhan. Atilla İlhan’ın sosyal realizminin egemen olduğu şiirlerde duygu ve romantizm ön plandadır. ‘Adım Sonbahar’ bunlardan biri: ‘Nasıl iş bu her yanına çiçek yağmış erik ağacının ışık içinde yüzüyor neresinden baksan gözlerin kamaşır oysa ben akşam olmuşum yapraklarım dökülüyor usul usul adım sonbahar’ Sosyal Gerçekçi’lerin en önemli ismi olan Nazım Hikmet, gerek manzum öykülerinde gerekse destanlarında, Türkçenin olanaklarını zorlamış, eski ve yeni edebiyatın tüm öğelerinden yararlanmış, özellikle son dönem şiirlerinde insan sevgisine ulaşan, özümlenmiş bir şiir anlayışı geliştirmiştir. ‘Güz’ şiirinde: Günler gitgide kısalıyor, yağmurlar başlamak üzre. Kapım ardına kadar açık bekledi seni. Niye böyle geç kaldın? Soframda yeşil biber, tuz, ekmek. Testimde sana sakladığım şarabı içtim yarıya kadar bir başıma seni bekleyerek. Niye böyle geç kaldın? Fakat işte ballı meyveler dallarında olgun, diri duruyor. Koparılmadan düşeceklerdi toprağa biraz daha gecikseydin eğer... Bir bunaltı ve sıkıntı edebiyatı olan Varoluşçuluk da Sembolizm ve Empresyonizm kadar konu ve duygu itibariyle sonbaharı işlemeye ve imge olarak kullanmaya müsaittir. (Demir Özlü’yle ilgili tespitlerini Sayın Metin Turan dile getirecekler.) Ben İkinci Yeni şiirinin sonbahara bakışından kısaca söz etmek istiyorum: Egzistansiyalizmin yani Varoluşçuluk akımının izlerini taşıyan özellikle İkinci Yeni şiirinde de Sonbahar temi farklı biçimlerde işlenir: Cemal Süreyya kendi biçemiyle anlatır Sonbaharı : Sevdiğin kentlerin selamı sanki Sülüs kamyon şoförleri Kufi hamallar Anılar hep sonbaharda gibidir astrakan gecede süt yıldızlar Ne varsa yarım kalmış, geleceğindir Bir kez girilmiş sokaklar Açılmamış kapılar Bilir misin iki kökeni var hüznüniyetinin: çiçek durumu aşklar, yaprak düzeni siyasalar. Turgut Uyar’da ölümü çağrıştırır Sonbahar: Bir gün, bir parkta otururken, biliyorum Bir el yağmurla dokunacak omuzuma Bir çift göz, bir davet, bir kalp Çoluğu çocuğu terk edeceğim. Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak Toprak ve insan kokularıyla, Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için Başımı alıp gideceğim. Sezai Karakoç Hz. Muhammed’e seslenişinde ömrün son günlerini benzetir sonbahara : yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında çatı katlarında bodrum katlarında gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba hep kanlıca’da emirgan’da kandilli’nin kurşuni şafaklarında seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim af dilemeye geldim affa layık olmasam da Şiirimizde konusu, imgesi ‘Sonbahar’ olan o kadar çok örnek var ki… Bu isimlere ekleyebileceğimiz o kadar çok isim… XXI. Uluslararası Kıbatek Edebiyat Sempozyumu/ Edebiyatta Sonbahar 17.11.2011
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |