Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
- 24 Kasım Öğretmenler Gününde Yapacağım Konuşma- Yaşamımızda, bizde iz bırakan olayların ve anıların çoğunun, çocukluk dönemimize veya öğrencilik yıllarımıza ait olduğuna inanıyorum.Yani, kişiliğimizin şekillendiği, insanları ve hayatı tanımaya başladığımız yıllara.....İnciten bir söz, suratta patlayan bir tokat, aşağılayan sözler; ya da tam tersine verilen bir ödül, yapılan teşvik , sarfedilen güzel sözler gibi.....İşte bunlar, çocuğun hayatında çok önemli kilometre taşları olacağı gibi; bazen de kötü başlangıçların, başarısızlıkların ilk basamağını oluşturabilir......Hepimizin çocukluğumuzda, bizde iz bırakan, bizi yaralayan ya da bizi mutlu eden birçok olay vardır mutlaka. Bu olayların bazılarını gülümseyerek, bazılarını içimiz titreyerek hatırlarız, yıllar sonra......Çocukluğumda beni işte böyle etkileyen, derinden yaralayan, zaman zaman içim burkularak anımsadığım bir anım var. Bu anımı sizinle paylaşmak isterim. Ablam, kardeşim ve ben ilkokula aynı yıl başladık. Bir köy ilkokulunda. Köy odası olarak kullanılan bir binada. Erkek kardeşim henüz beş yaşındaydı. Benim tam okul yaşımdı. Okul yaşımdı ama henüz okula gitmeye hazır değildim. Okuldan, öğretmenden korkuyordum. Çünkü büyüklerimiz, biz çocuklar yaramazlık yaptığımızda, öğretmenle korkuturlardı. ”Seni öğretmene söylerim, öğretmen döver.....” gibi sözler ederlerdi. Acaba öğretmen, dersimi bilemeyince beni döver miydi? Bir de kendime güvenim yoktu, çok sıkılgandım, korkaktım, ürkektim. Başarılı olamamaktan, okumayı sökememekten korkuyordum. Herkes okumayı öğrenirben öğrenemezsem ne yapacaktım? Nitekim korktuğum başıma geldi. Okumayı herkes gibi sökmüştüm ama; bir türlü ilerletemiyordum. Daha doğrusu sessiz okurken sorun yoktu da, sesli okurken hecelere takılıp kalıyordum. Birilerinin beni dinliyor olması, her an yanlış bir şey yapma korkusu beni ürkütüyor, telâşlandırıyordu. Okurken heyecanlanıyor, bunalıyor, kızarıyor, boncuk boncuk terliyordum. Yanlış okuduğumu farkettikçe iyice şaşırıyordum. Oysa çok güzel okuyan arkadaşlar vardı sınıfta. Ablam ve kardeşim de bu güzel okuyanların arasındaydı. Kardeşimden utanıyordum. Benden küçük olmasına rağmen çok güzel okuyordu...... Öğretmen Türkçe dersinde ilk okumayı (örnek olması bakımından) okuması çok iyi olan arkadaşlara yaptırıyordu. Ben , işte bu öğrencilerden biri olmak istiyordum. Babam bize çeşit çeşit masal ve öykü kitapları alıyordu. Onları, evde hiç kimsenin olmadığı zamanlarda okuyordum. Hiç kimsenin yanında sesli okumak istemiyor, biri bana ”Oku bakim.” diyecek diye ödüm patlıyordu. Ablam ve kardeşim bu masal kitaplarını anneme – babama, evimize gelen konuklara sesli okuyorlar, kocaman bir “aferin” alıyorlardı. Ben de, onların çok gerisinde olduğum için âdeta eziliyordum. Sadece susuyordum. Köydeki yetişkinler biz üç kardeşe, sürekli sorular sorarlardı. ”Bakalım hanginiz daha çalışkan.” veya “Bir okuyun bakalım, hanginiz daha iyi okuyacak.” diyerek bizi sınavlara tâbi tutarlardı. Çarpım tablosunu sorarlar, yumurta hesabı yaptırırlardı. ”Beş yumurta, beşi beş kuruştan kaç kuruş eder?..........Sekiz hindi yavrusu, dokuz anası, on babası. Hepsi kaç hindi eder?” gibi...... O yumurta ve hindi hesaplarının içinden bir türlü çıkamıyordum. Erkek kardeşim, bunun gibi sorulara hemen cevap verebilirdi. Bunu nasıl yapıyordu, şaşıyordum. O zaman büyükler; ”Erkek adamın hali başka.” diyerek, kardeşimin başını okşuyorlardı. Demek ki, erkek çocukları kızlardan daha akıllı oluyor. Keşke ben de onun kadar akıllı olsaydım.....Ya da ben de erkek olsaydım diye düşünüyordum. Hiç okuma yazma bilmeyen kişiler tarafından bile sık sık imtihan ediliyorduk. Bu ayaküstü sınavlardan nefret ediyordum. Çünkü sınavları kaybeden hep ben oluyordum, utanıyordum, eziliyordum........ İlkokul üçüncü sınıfa gidiyordum. Bir gün evimizde ödevlerimizi yaparken komşumuz Nuriye Nine geldi. Üçümüze şöyle bir göz gezdirdikten sonra “Çocuklar! Bir kitap getirin, sizi okutayım. Bakalım hanginiz daha güzel okuyacak.” Dedi..... Eyvahlar olsun! Ben şimdi ne yapacaktım. Ablam ve kardeşim hemen bir kitap alıp, komşumuzun önünde sıraya girdiler. Çok mutlu görünüyorlardı. Çünkü okumalarına güveniyorlardı......Çaresiz, ben de sınav kuyruğuna girdim. Son sırada olmak beni biraz rahatlatmıştı. Sıra bana gelinceye kadar okumam sanki hızlanacakmış gibi. Derken sınav başladı. Kardeşim ve ablam tıkır tıkır okudular. Hatta sınavı birincilikle kazanmak için, kelimeleri âdeta yuttular okurken. Okumaları -kendisi okuma, yazma bilmeyen- Nuriye Nine tarafından çok beğenildi. Onlara kocaman birer “aferin” verildi, her ikisinin de başı okşandı. Sıramı beklerken, kalp atışlarımın hızlandığını farkettim. Dizlerimin bağı çözülür gibi oldu. Nefes almakta zorlanıyordum. Daha okumaya başlamadan beni bir titreme, bir korku, bir heyecan aldı. Heyecandan ve okuyamama korkusundan , kalbim daha da hızlı çarpmaya başladı. Sanki göğsümde bir kuş vardı da, dışarı çıkmak için çırpınıp duruyordu. Terlemiştim. Odanın sıcaklığı sanki yükselmişti. Yüzüm cayır cayır yanıyordu. Üzerimdeki giysiler dar gelmeye başlamıştı.. Başladım okumaya. Ama ne mümkün! Sesim titriyordu. Yutkunmak istiyor yutkunamıyordum. Kelimeleri bir çırpıda söyleyemiyordum. Hecelere takılıyor, aynı heceyi tekrarlayıp duruyordum. Okuyamadığımı, takıldığımı farkettikçe iyice şaşırıyordum. Saç diplerimin yandığını, terden ıslandığını farkettim. Nuriye Nine, bir hışımla çekti aldı kitabı elimden. Anneme dönüp; “Cemileeeee! Bu kıza heva yere (boş yere) masarıf etmen. Bu kız okumaaaaz, tövbeler hakkı için okumaz.” Dedi.. Beni de, “Tembel seniiii! Gardaşından utan, utan.” Diye azarladı. O anda ne istedim, biliyor musun? Yok olmayı istedim. Hani derler ya: ”Yer yarılsa da, içine girsem.” diye, onu istedim. Çok utandım. Sanki küçüldüm küçüldüm, bir nokta kadar kaldım...Bir ara Nuriye Nine'ye baktım. O çok sevdiğim kadın gitmiş, onun yerine çirkin, buruşuk, patlıcan burunlu bir kadın gelmişti. Onun bu kadar çirkin bir kadın olduğunu şimdiye kadar nasıl farketmemiştim! O günden sonra Nuriye Nine’yi hiç sevemedim. Hatta nefret ettim. Sokakta karşılaştığımda yolumu değiştirdim. Beni yine okutur korkusuyla, ondan hep kaçtım. Evimize gelmesini hiç istemedim. Ya da Nuriye Nine bize geldiğinde, bir bahane bulup, kendimi sokağa attım.........O günden sonra, okurken daha çok heyecanlandım, daha çok terledim. Okumaktan, kitaplaradan iyice korkmaya başladım. Ve eskisinden daha kötü okur hale geldim. Oysa ki ben, Nuriye Nine’nin “okumaz” dediği ben; başarılı bir öğrencilik hayatı geçirdim. Her sınıfta okuması, sözlü anlatımı, kompozisyonu çok iyi birkaç öğrenciden biri oldum. Şiirler, öyküler yazmaya başladım. Bunu nasıl mı başardım?.......Ne zaman ki, ortaokul yıllarımda, dersimize Şükrü Yazıcı adında Türkçe öğretmeni geldi, işte benim hayatım, o zaman değişti. Çünkü ben, kendime güven duymayı, cesareti o öğretmenimden öğrendim. Benim edebiyata olan yeteneğimi, eğilimimi, o öğretmenim farketti. Beni okumaya, yazmaya teşvik etti. Münazaralarda, sınıfımızı temsil etme görevini bana verdi.Tezlerimi iyi savunduğum, düzgün konuştuğum için birinci sözcü seçildim, her münazarada. Değerli öğretmen arkadaşlarım, özellikle genç öğretmen arkadaşlarım!....... Başarılı olamayan öğrencilerinizi, yanlış davranışlar gösteren öğrencilerini incitmeyiniz. Onları yanlış yapmaya, başarısız olmaya iten nedenleri düşününüz. Her öğrenciden, aynı başarıyı beklemek gibi bir hataya asla düşmeyiniz. Unutmayınız ki, her çocuğun bedensel, ruhsal, zihinsel düzeyleri birbirlerinden farklıdır. İşte bu farklılıklar; onların başarılarına farklı oranda etki eder...Ve bir eğitimcinin söylediği şu sözü unutmayınız: ”Yaratıcılık özenle korunması gereken bir çiçeğe benzer. Sevgi ve ilgi onun gelişip serpilmesine; yergi ve ilgisizlik ise, henüz gonca iken onun kurumasına yol açar.”.........Kısacası; çocukları kazanmak istiyorsanız, onların yapamadıklarından değil, yapabildiklerinden eğitime- öğretime başlayınız. Onları yanlışlarından dolayı cezalandırmak yerine, yapabildikleri şeylerden dolayı ödüllendiriniz.Yapabildiklerinden yola çıkan ve başarabilen öğrencilerin; yapamadıkları şeyleri yapmak, başarmak için gayrete geldiklerini, kendilerine güven duyduklarını göreceksiniz.....Hiçbir zaman, beni inciten, hırpalayan bir Nuriye Nine olmayınız. Şükrü Öğretmenim gibi olunuz. Bir öğrencinin şu sözlerine kulak veriniz: Ben bir gülüm, sen bahçıvan Çok açarsam, eser senin Mis kokarsam, hüner senin Ama bir de kurutursan Günah senin, günah senin öğretmenim. Ben tohumum, çiftçi sensin Çok sularsan, ürün senin Bol olursam, verim senin Ama bir de çürütürsen Hata senin, hata senin öğretmenim. Ben elmasım, sarraf sensin Pırlantaysam, emek senin Parlıyorsam, yaldız senin Ama bir de parçalarsan Kırık senin, kırık senin öğretmenim. Ben boş defter, kalem sensin Doğru yazarsan, yarın senin Güzel yazarsan, ikbal senin Ama bir de karalarsan Vicdan senin, vicdan senin öğretmenim. Ben öğrenci, sen öğretmen Başarırsam, hüner senin Kazanırsam, zafer senin Ama bir de kaybedersem Yok diyecek başka sözüm: Yorum senin, yorum senin öğretmenim. Selda Murat - Hatice Kültür Değerli arkadaşlarım! Mesleki tecrübelerimden, emekli öğretmen kimliğimden, dolayısıyla yaşımdan ve daha da önemlisi duyarlı bir vatandaş olmamın bana verdiği sorumluluk duygusundan cesaret alarak, sizin de çok iyi bildiğinize inandığım bazı noktaları sizlere hatırlattım. Çizmeyi ve haddimi aştıysam, hepinizden özür dilerim........Saygılarımla. Kâmuran ESEN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |