..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Umutlarým her zaman gerçekleþmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Sevgili Özbek




13 Mayýs 2012
Aþkýn Halleri I (Aðrý Daðý) Anneme Ýthafen...  
Sevgili Özbek
Anneler Günü Ve Âþk...


:AFHD:

Tüm Annelerin Anneler Günü Kutlu olsun...

Yalnýzlýðýn ifadelerinde hüzün, yok ediyor beni anne… yokluðunda, gökyüzünden topladým açlýðýmýn serinliðini. Yýldýzlardan öðrendim sana bir arþýn susamýþlýðýmý, aþýk olmuþluðum ekmek gibi nafakamdý, demli bir çay bardaðýnda, koyu, çay gibi demli, yoðundu sana olan iki cihan hasretliðim…

Taksim’de daha önce kararlaþtýrdýklarý çay evinin önüne geldiðinde, kalbi yerinden fýrlayacak gibi atýyordu Merinos’un. Öyle yorgun ve öyle bitkindi ki heyecandan, kendisini toparlayabilmek için, içini çekerek duvara yaslandý. Duvarýn buz gibi beton yüzüne sýrtýný sýrtýný dayadý ve çöküp duvarýn dibine oturdu. Gözleri uzaklara dikili öylece, bardaktan boþanýrcasýna yaðan yaðmuru izledi bir süre. Ýstanbul yaðmurlarýnýn pek yaman olduðunu duymuþtu, « söylenildiði kadar da varmýþ » dedi kendine! Duvarýn dibinde ne kadar oturduðunu hatýrlamýyordu. Yaðmur damlalarýnýn piyano tuþlarýna vurur gibi, oturduðu yerin fayanslarýna düþüþünün ahengiyle, kendisine geldi, heyecaný yatýþmýþtý! Yagmurun mutluluk olduðunu biliyordu Merinos ve tüm kâinatýn üzerine eþit yaðdýðýný da. Evet þimdi birazdan o çok sevdiði adam gelecekti, kollarýna atlayýp küçük kýz çocuklarý gibi sevinecek, yaðmurun rengi kadar mutlu olacaktý…

Bir süre düþünceler içinde her þeye kayýtsýz kaldý Merinos. Daha sonra etraftan bakanlarýn kendisini gelip rahatsýz edeceklerini ve kendisine neden öyle duvarýn dibinde oturuyor diye soracaklarýndan çekinerek toparlandý, duvara tutunarak ayaða kalkýp içeriye girmek için hazýrlandý. Zaten bayan oluþundan dolayý tek baþýna rahat dolaþamýyordu buralarda. Nedense kendisinin etrafý incelemesi, insanlarýn dikkatini çekiyor, gelip kendisine « kayýp mý oldunuz » diye sorduklarý oluyordu. Ya da tarihi yerleri, kendinden geçerek hayran hayran izlerken, veya kendisini tamamen gördüðü þaheserlerin ritmine vermiþken, birisinin yanýna yaklaþýp bir þeyler söylemek istemeleri, kendisini hem ürkütüyor, hem de korkutuyordu. Þimdi böyle duvarýn dibinde oturmasýný hele hiç normal karþýlamazlardý, dilencidir diye düþünüp para verenler olabilirdi! Gülümsedi Merinos! Ýçeri girerken okuduðu bir þiiri hatýrladý, bir zamanlar kendisini güldüren. Orhan Veli Kanýk þöyle diyordu bu mýsrasýnda:

Sokakta giderken, kendi kendime
gülümsediðimin farkýna vardýðým anlarda
insanlarýn beni deli zannedeceðini düþünüp
daha çok gülümsüyorum...

Merinos, gündüz olmasýna raðmen pembe ve mavi ýþýk karýþýmý ýþýnlarýn altýnda, yüksekçe sandalyelerden birine oturarak, garsona kendisine bir çay vermesini rica etti. Masalar ve sandalyeler alýþýlmýþlýðýn dýþýndaydý. Þimdiye dek görsede kimi yerlerde bu türleri, hiç oturmadýðýndan, þimdi oturuþunu garipsemiþti. Ayaklarý yerden yarým metre yukarda sallanarak, iki de bir sanki ayaklarýnýn yere deðmesini hissetmek istercesine, bir saða bir sola oturuþ durumunu deðiþtiriyordu! Ama baþka da oturacak sandalye olmadýðýndan mecbur kalmýþtý. Baþka yere de gidemezdi, sevdiði ile burada buluþmayý kararlaþtýrmýþlardý. Garson çayý getirdi, baþka bir þey isteyip istemediðini de sordu. Merinos, þimdilik bir isteyinin olmadýðýný söyledi. Aklý fikri sevdiði adamdaydý. «Ya kendisini burada bekletip gelmekten vaz geçerse? » Aklýna binbir soru takýldý peþ peþe, « off! - þimdi sýrasý mý bu sorularýn, hem neden ön yargýlý düþünüyorum, henüz bir þey yok ortada, henüz onunla tanýþmadýk! Mutlaka gelecektir, » kafasýndan olumsuz fikirleri atmaya çalýþýrak: « ne olacaksa olsun caným, birazdan anlayacaðýz » dedi kendine, rahatlamýþtý! Ve bitirdiði çayýn yenilenmesi için garsona seslendi. Garson, Anadolu geleneklerinden kalma ince belli, altýn kemerli bardaðýnda çayýný yenilerken, Merinos çok sevdiði vatanýnda çay yudumlamanýn zevkine vararak, yeniden daldý hayallere. Taa çocukluðuna, doðup büyüdüðü büyülü köyüne uçup gitti aklý…

Dört kýz kardeþin en büyükleriydi Merinos. Annesi bir gece babasýyla yatmýþ, tavlada zar atýlmýþ gibi düþmüþtü ana rahmine ve dokuz ay sonra da sancýlý çýðlýklar atarak gelmiþti dünyaya. Bebekler doðarken neden aðlayarak doðuyorlardý ki! Gülerek deðil de, aðlayarak! Aðlamanýn bir hikmeti mi vardý, bilemiyordu? Dünyaya kýz olarak geliþiyle anne babasýný da hüzünlendirmiþti. Mevla’nýn seçimidir diyerek annesi onu sevgiyle baðrýna basmýþtý. Acýktýðýnda emzirmiþ, sütü yetmediðinde, keçiden saðýlan sütle beslemiþti! Peþine doðan kýzkardeþleriyle oynaya güle, aðlaya sýzlaya, bazan da saç baþ kavgaya meyillenerek, köyünde her çocuk gibi doðanýn kollarýnda büyümüþtü. Annesi, her anne gibi onu temel iç güdüleriyle korumuþ ve sevmiþti. Doðal, anaç sevgisiyle titremiþti her defasýnda üzerine. Annesinin yanýk sesinden masallar ve öyküler dinlemiþti. Hayal gücünü annesinin sesiyle süslemiþti, bilmeden annesinin dertlerine ve yalnýzlýðýna ortak olmuþtu…

Uzak buzullarda penguenlerin bir filmini izlemiþti Merinos. Orada, fýrtýnaya karþý, kurda-kuþa karþý, anaç penguenler hayatlarýný tehlikeye atarak yavrularýný nasýl da koruyorlardý. Sonra tüm memeli yaratýklarýn ve kuþlarýn da bebelerini dýþ tehlikelere karþý koruduklarýný biliyordu. Onlar da, kimileri bebelerini emziriyor, kimileri aðýzlarýyla yemeklerini veriyordu. Kendisinin büyümesini penguenlerle eþ tuttu Merinos. Bir bakýma öyle büyümüþtü. Kendisinin isteði olmadan dünyaya gelmiþ, varlýðýn içinde varlýksýz, anne-babasýnýn yanýnda öksüz gibi, tabiat ananýn kucaðýnda, acýktýðýnda karný doyurulmuþ, gerektiðinde temizlenmiþ, uyutulmuþ, kardeþleriyle, kazlarla, kuzularla, danalarla oynayarak büyümüþtü. Baþaklarýn arasýnda yuvarlanarak, tarlalarda binbir çiçeklerin arasýnda kelebeklerle oynaþarak, çamurdan oyuncaklar yaparak serpilmiþti… Bütün çocukluðunu annesinin anaç güdüleri ve emekleriyle, bebekliðine paralel, bilinçsizce geçirmiþti ve bu yüzden de kendisinde var olan bir çok yetenekler görülmemiþ, imkânlar saðlanmamýþtý. Ýþin garip yani, çocukluðunda ki resim yapma gibi yetenekleri öðretmenleri tarafýndan da farkedilmemiþti! Anne babanýn görevleri doðurmakla bitmiyordu galiba? Anne-baba olmak, en çok çocuklarýný yetiþtirmedeki görevleriydi. Yoksa herkes anne-baba olabiliyordu. Anne-babasý görevlerini, sadece çocuklarýna yiyecek vermekle yükümlü kýlýyorlardý, onlar da kendilerinin görevlerinde bilinçsizdiler!
Birden irkildi Merinos, annesinin-babasýnýn ne suçu vardý ki! Onlar da kendisi gibi salýverilerek büyütülmüþlerdi. Asýrlardýr böyle gelmiþ böyle devam ediyordu çocuklarýn büyümeleri. Sanki bir aneneydi bu geliþigüzellik! Gece yat, gündüz doður, sonra da “Allah rýzkýný verir! ” Anne-babalarýn o kadar sorumluluklarý vardý ki, nerden bileceklerdi ki çocuklarýna manevi bir þeylerin de verilmesi gerektiðini! Kendilerini yaþatabilme ve ayakta kalabilme sorumluluklarýndan, ekmek parasý için didinmekten, çocuk sevgisinin eðitimle de olabileceðini nerden bilebilirlerdi ki? Acýlar, uðraþlar bitmiyordu, sorumuluklar hayatýn son nefesine kadar devam ediyordu!

Merinos hayallere öylesine kapýlmýþtý ki, garsonun kendisine bir þey isteyip istemediðini sorduðunu duymamýþtý. Garson yanýna yaklaþarak ve birazda baþýný eðip sesini yükselterek seslendiðinde, irkilerek garsona baktý, garsonun hafif öne eðildiðini görünce de gülümseyerek bir þey istemediðini söyledi. Ayaða kalkýp kapýnýn önüne çýktý, yaðmur hâlâ ayný þiddetiyle devam ediyordu. Sevdiði geç kalmýþtý. Ýstanbul’un trafiðinden ancak gelebilirdi diye düþündü, hele bir de yollar týkanýksa! Hele bu yaðmurda kim bilir trafik ne derece yoðundu. Anadolu yakasýnýn öbür ucundan geliyordu Taksim’e, yol uzundu elbet. Yoksa vaz mý geçti gelmekten acaba? -diye düþünürken elinde sýký tuttuðu telefonu çaldý. Cebine koymamýþtý, çalarsa “duymayabilirim” diye. Telefonu açtý; evet, oydu, sevdiði adam! Kalbi duracak gibi oldu, her yerini bir anda sýcak bastý. Ne güzel bir duyguydu bu ya Râbbi! Telefonu kulaðýna götürdü ve « alo » dedi. Kuzunun sesi, yarý çocuksu, yarý erkeksi. « Nerde kaldýn kuzu ya! - sabahtan beridir seni beklemekten çay oldum » dedi safca ve duygu dolu bir sesle Merinos. “Of Allah’ým onu ne çok seviyorum” diye tekrarlamaktan da kendisini alamadý. Telefonun öbür ucunda kuzu: « Merinos, ben biraz geciktim kusura bakma, ama yoldayým þu an, yarým saate kalmaz yanýndayým, bekle beni lütfen» dedi ve telefonu kapattý. Merinos, kuzunun kendisine geciktiði haberini vermesine çok sevinmiþti. En azýndan artýk þüpheli fikirler cirit atmayacaktý kafasýnda. Evet, o da kendisini seviyordu, hep öyle demiþti ya. Kendisini her haliyle kabul ettiðini, her þeyiyle sevdiðini defalarca söylemiþti. Merinos sevinçle içeri girdi ve yeni bir çay daha vermesini rica etti garsondan. Garsonda hiç itiraz etmeden böyle üst üste çay ýsmarlayan bir müþteri bulmanýn sevincini yaþýyordu. Belki daha çok çay isteyecekti bu müþteri diye düþünmüþtü kim bilir! Garson Merinos’un çayýný getirirken, dudaklarýný hafif gererek gülümsemiþti, Merinos’ta ona cevaben tebessümledi.

Merinos, çayýný yudumlarken kapýnýn önünden gelip geçen insanlarý izlemeye koyuldu bir süre. Ayný uzuvlarda olan bu insanlar birbirlerine ne çok benziyorlardý. Gidip geliþleri, nefes alýþlarý, acýlarý, göz yaþlarý, sevinçleri, kendilerince inançlarý… Ayný gökyüzünün altýnda, farklý farklý kentlerden ve çoðrafyalardan olsalar dahi, ayný güneþin sýcaklýðýnda, ayný yaðmurun altýnda, ayný þeyleri yaþýyorlardý! Bu kadar benzerlikleri olduðu halde bu insanlar neden birbirlerine kötülük yapýyorlardý? Neden birileri birilerini yok ediyor, birileri birilerine savaþlar açarak öldürüyordu? Bir an tüm insanlara kin duyar gibi oldu. Diktatörlerin hep erkekler olduðunu da düþündü. Aðýr felaketleri hep bu karþý cinslerin yarattýðýný biliyordu, ama çabucak bu fikirden kendisini uzaklaþtýrdý. Sevdiði, uðruna “ölebilirim” dediði kiþi de bir erkekti. Onu dünyadaki tüm varlýklardan, hatta kendisinden de çok seviyordu. Ve onu böylesine çok severken, neden bunlarý düþünüyordu! Bu düþüncelerin içinden çýkamýyordu Merinos, bir yerlerde yanlýþlar vardý ama ne, nerede? Ve iþte o yanlýþlar ortadan kalktýðýnda kimse kimseden korkmayacak, çekinmeyecek, kimse kimseyi yok etmek için savaþlar açmayacak, ya da kimse kimseye kötülük etmeyecekti! Kendisini bu olumsuz düþüncelerden uzaklaþtýrmaya çalýþtý, hem böyle düþünmenin ne kendisine, ne de baþkalarýna faydasý vardý! Bir gün tüm kötülükler ortadan yok olacak! Olumsuz fikirlerden uzaklaþmak için aþkýný yeniden düþünmeye koyuldu, birazdan aþýk olduðu insan, canýndan çok sevdiði, kalbinin yarýsý olduðuna inandýðý kuzu gelecekti. Merinos kendi adýna uygun olsun diye ona hep kuzu derdi. Gür ve dalgalý saçlarý ve koyu kara gözlerine öylesine yakýþýyordu ki bu isim! O da benimsemiþti kendisine kuzu denilmesini: «tamam bana kuzu diyebilirsin Merinos’um » demiþti.

Aþkým;
Dün gece seni rüyamda gördüm, yüreðimde tohumdun, sýký sýký sarýldým sana. Sonra bir bahar düþtü yaþamdan sana dair, çok uzaklardan bizlere, sevgiye dair…

Onunla bir bahar günü, Ankara-Ýstanbul havayolu servis otobüsünde tanýþmýþlardý. Kuzu, Merinos’un bir koltuk arkasýnda, cam tarafýnda oturmuþ, elinde: « Aþk antolojisi» adlý kalýnca bir kitap okuyordu. Merinos’un dikkatini çekmiþti okuduðu kitap ve bir kaç kez geri dönüp onunla konuþmak istemiþse de, kitaba o kadar dalgýn bulmuþtu ki onu, rahatsýz etmekten çekinerek ses etmemiþti. Ýçinden: “belki de ayný uçaða bineceyiz, o zaman sorabilirim” diye düþünerek susmuþtu. Fakat yurtdýþý terminaline geldiklerinde þoförün anonsu üzerine inen yolcular ayaða kalkmýþ, o kalkmamýþtý. Merinos, onu tanýmak için geç kaldýðýný anlamýþsa da, tam ineceði sýrada, bir eliyle kitabý tutarak, eðilip kitabýn yazarýna bakmak istemiþti. Kuzu baþýný kaldýrmýþ ve hemen durumu anlayarak, karþýsýnda gülen bir bayan yüzü görünce de kitabý göstermiþti kendisine. Böylece bir kaç dakika da olsa konuþabilmiþler ve yeniden görüþmek için birbirlerine elektronik adreslerini vermiþlerdi. Merinos inmiþ, kuzu yolculuðuna devam etmiþti. Tanýþmalarý böylesine bir kaç dakikalýk acilen olmuþtu ve böyle baþlamýþtý bir aþkýn serüveni…

Bir müsterinin içeri girerek sesli konuþmasý üzerine düþüncelerinden uyandý Merinos ve kuzuyla o bir kaç dakikalýk tanýþlarýný hatýrladýðý için mutlandý. Her þey bir rüya gibi, öyle ani geliþmiþti ki, bir baþkasý anlatmýþ olsaydý inanýlmayacaktý. Ama bu rüya gerçekti ve iþte rüyalarýnda gördüðü o aþk adamla buluþmak için gelmiþti Taksim’e. Ayaða kalktý, her yaný uyuþmuþtu, bir bacaðý sandalyede, bir bacaðý yerde durmaktan. Üstünü düzelterek, saçlarýný arkaya atarak kapýya çýktý. Yaðmur dinmiþti. Serin bir hava vardý dýþarda. Yosun kokusunu hissetmeyi ne çok istedi birden. Büyük kentlerde yaðmurdan sonra ot kokusu ve toprak kokusu almak ne zordu. Etrafýna bakýndý, acaba sevdiði adam buralarda mýydý? Telefonu çaldý. Heyy! -arayan oydu. Telefonu açtý, kuzu: «arkana bak Merinos » dedi. Merinos birden öylesine heyecanlandý ki, arkasýna bakmak yerine, bir topaç gibi dört bir yanýna döndü, bir þey göremiyordu! Kendi ekseninde bir iki kere dönmüþtü ki, gözlerini elleriyle kapatýp kulaðýna fýsýldadý kuzu: “sakin ol Merinos, yanýndayým.” Sesi ve ses tonu o kadar teskin ediciydi ki; “Tanrý’m bu o mu, o aþýk olduðum insan yanýmda mý? Gözlerine inanmýyordu, sanki saatlerdir onu bekleyen kendisi deðildi gibi! Kuzu Merinos’un gözlerini býrakýp karþýsýna geçti. Bakýþtýlar…

Ellerinin sýcaklýðýndan, bir hâr yayýldý alev alev bedenime, varlýðýma dair. Sen oldum sevdiðim, sensedim seni, bir yangýn gibi nârlandým, yandým kül oldum ve sen büyüdün ben de devleþtin, kalbime durdu adýn…

Aþk adam, aþkýn dili, aþkýnýn kâbesi, sevdiði erkek iþte gözlerinin önündeydi nihayet. Ýki yýldýr hasretine yandýðý, özlemine tutuþtuðu adam. Genizlerinde sigara dumaný gibi tüten adam. Bu anýn gelmesi için ne çok dualar etmiþti Râbbine. Ýþte karþýsýndaydý, esmer yâri, “kalbim burada.” Elini tuttu inanmak için! Her ikisi de heyecandan hiç bir þey diyemez oldular birbirlerine, yarý þaþkýn, gülerek bakýþtýlar bir kaç dakika. Aðrý Daðý eteklerinde, bir buðday tarlasýndaydýlar ikisi de. Baþaklar biçilmeye ramak, sarý tenleriyle maðrur maðrur, rüzgârýn alýmlý esiþine eþ, salýnarak, el ele tutuþan âþýklarýn dizlerine dokunuyordu. Güneþ kendilerine yakýn, tam baþlarýnýn üzerinde, sýcacýk aþk ýþýklarý yolluyordu. Baþaklarýn arasýnda yürümeye, onlarýn, ayaklarý altýnda ezilmelerine aldýrmadan koþmaya baþladýlar. Her ikisi de bu vakur topraklarda doðmuþ, bu bereket kokan topraklarda büyümüþlerdi. Daha sonra da biri Ýstanbul’a, diðeri yurt dýþýna göçmüþtü. Bir türlü göçüp geldikleri bu yerlere alýþamamýþlardý her ikisi de. Ruhlarý doðduklarý yerde, bedenleri yaþadýklarý topraklarda yaþýyordu. Birbirlerinin gözlerine bakýþýrlarken iþte doðduklarý topraklarýn üzerindeydiler. Doðanýn mis gibi kokusu esiyordu genizlerinde. Ne güzel, ne pâk kokuyordu! Bu Aðrý Daðý’ndan, Eleyez’den kar kokusu, nâr kokusu, yâr kokusu, ana kokusuydu…

Merinos hissettiði bu kokuyla kendine geldi. Sevdiði adamýn saçlarýndan, çeketinin yakasýndan taþýp geliyordu bu koku. Týraþtan sonra kolonya sürmüþtü oralara özgü. Kendisini toparladý Merinos, tokalaþarak, birbirlerinin yanaklarýndan utangaç, bir edayla öperek selamlaþtýlar. “Hadi içeri oturalým bir çay iç” dedi Merinos. Kuzu’da kendisine gelmiþ olmalýydý ki: “dur bir sigara yakayým öyle geçelim içeri” dedi ve bir sigara yaktý. Merinos: “hatýrladýn mý sevgipayým, seninle karþýlaþtýðýmýzda, ben de senin nefesinden, içeceðim sigara dumanýný ve sen de kabul etmiþtin.” Kuzu bu sözler üzerine sevgi dolu gözlerle, sevdiði kadýna bakarak güldü: “söz içeceksin ama burada deðil” dedi…

Devam edecek…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Seyr-i Sefer
Güneþin Üvey Çocuklarý
Sevgili

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sevgi Nedir [Þiir]
Nevruz Bayramý (Aný) [Þiir]
Bahar-ý Düþ Lütfen [Þiir]
Baþ Öðretmen Atatürk [Þiir]
Feodal Kýrýntýlar [Þiir]
Kars"ý Yaþamak [Þiir]
Ýnsan Olmak [Þiir]
Dar Aðacýnda Üç Fidan [Þiir]
Dünden Kalma Aþk Bu [Þiir]
Dýþarýda Kar Var [Þiir]


Sevgili Özbek kimdir?

Siir yaziyorum, ve hikaye denemelerim var. Amacim gerçekten yazabilmek.

Etkilendiði Yazarlar:
Nazim Hikmet Ran ve gerçekten yazan her yazar


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Sevgili Özbek, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.