Umutsuzluğa düşmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
Geçen yıl, Malatya’da katıldığı bir program da aynı şeyleri konuşmuştu. Bahsettiğim programda konuşmasının ilk cümlesinde; “sempozyum” kelimesini eleştirmişti. Sempozyumun; Latince kökünden geldiğini ve ‘içki içmek’ anlamına geldiğini falan söylemişti. Bu nedenle “Sempozyum” kelimesinin yerine; kelimenin Türkçe karşılığı olan (bilgi şölen) ifadelerini kullanmak gerektiğini söylemişti. Ben o gün, Kenan Işık’ı dinlerken gözlemlerimi şu paragrafla ifade etmiştim/aynısı bir kez daha veriyorum: Salonda ‘çıt’ çıkmadı, izleyiciler onu nefes nefese dinlediler. O da, kendisine tanınan zamanını en iyi şekilde kullandı. Belli ki konuya hazırlıklı değildi ama konuşmasına hâkimdi. Doğaçlama konuşuyordu ama önemli konulara değiniyordu. Konuştukları tamamen sanat ve kültür kokuyordu. Bir sanatçı olarak yozlaşan kültürümüze hayıflanıyordu, değişen, asimile olan gelenek ve göreneklerimize adeta ağıt yakıyordu. Sanatçı olması hesabıyla ses tonları, mimikleri ve verdikleri anekdotlarla; dinleyiciyi en az “Kim 500 milyar ister” programı kadar duygudan duyguya, heyecandan heyecana sürüklüyordu. Hâsılı Kenan Bey, Malatya kültürünü, sanatını bizden çok daha iyi biliyor ve anlatıyordu… Üç gün önce de, Malatya Tabipler Odası’nın konuğu olarak Malatya İl Özel İdare Toplantı Salonu’nda “Sanat Üzerine Söyleşi” programda da ‘çıt’ çıkmadı, izleyiciler onu nefes nefese dinlediler. Ben de pürdikkat dinledim. Düne kadar; “Kim 500 milyar ister” programı hariç, ilgi alanıma girmeyen Kenan Işık’a gayri ihtiyari ilgi duymaya başladım. Oysa şimdiye kadar, ‘komünisttir’, falandır, filandır, diyerek art niyetle bakmıştım… Daha doğrusu; “akıllı biri olsaydı önce Allah’ı gereği gibi tanır ve itaat ederdi” şeklinde düşünmüştüm. Malatya Tabipler Odası Başkanı Dr Ali Yalçın, Kenan Işık’ın konuşmacı olarak katılacağı programa beni davet ettiğinde; kendisiyle bir kez daha yakından görüşüp sanatla ilgili görüş ve düşüncelerini daha açık ve net öğrenirim, düşüncesiyle çok sevindim. Öyle de oldu… Kendisini tam bir saat dinledim. Acil bir telefonun azizliğine uğrayarak final konuşmasını dinleyemedim ama -sanırım anlatmak istediklerinin hepsini dinleyebildim… Bir yıl öncesi dinlediklerimin aynısıydı konuşulanlar ama o tatlı üslup, o sesteki renk ve ahenk dinletiyordu kendini. Anlayacağınız Kenan Bey sanatçı kimliğiyle konuşuyordu… Ama fantazi yapıyordu… Hem Anadolu kültürünün saf, temiz ve inanç işi olduğunu söylüyor hem de; program öncesi; “Kenan bey, Malatya’mıza hoş geldiniz” diyen birine, örf adetlerimizde saygısızlık olarak algılanan bir tavırla, yüzüne bakmadan, sırtı dönük cevap veriyordu. Hem Anadolu kültürüne bağlı olduğunu bir şeref sayıyor, hem de Anadolu kültürüyle bağdaşmayan bir tavırla; güneş gözlüğünü alnın ortasına kaldırarak sanatseverlerin/ekranların karşısına geçip öyle konuşma yapıyordu. Amerikan filmlerini eleştirirken bile; -belki de farkından olmadan- reklâmını yapıyor, sevimli cazibeli gösteriyordu. Bir taraftan tasavvufu yanlış gösteren “Aşk-Meşk roman” yazarlarını eleştiriyor diğer taraftan Yaşar Kemal ve Aziz Nesin’i Anadolu kültürüne örnek gösteriyordu. (Haydi, Yaşar Kemal’i anladık da Nesin’in nesi Anadolu kültürü oluyor?) Amerikan filmleriyle yozlaşan kültürümüzü anlatırken; -isim vererek- “Amerikan filmlerini, en çok Samanyolu ve Kanal7 televizyonları yayınlar” diyerek muhafazakâr bilinen televizyonlara da çakmadan edemiyordu hemşerimiz Kenan Işık… Her şeye rağmen, hemşerimiz “sanat üzerinde söyleyişi” sohbetinde biz dinleyicilere hoşça vakit geçirdi. Kendine göre sanat tarifini yaparken: hayvanlar âleminde bile, zıplayıp oynamalarla çıkan ses ritimlerinin bir sanat olduğu, ahenk içresinde çıkan her türlü ses ve ritimlerin sanat olduğunu, şeklinde konuşurken Kenan bey, bana Kuran-ı Kerimin şu ayetlerini çağrıştırdı… “Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı. (ANKEBUT/64)” “Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. (HADİD/20)” Evet, sizce de dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibaret değil mi? Ve en büyük sanatçı; sanatın âla küllü sahibini tanımak ve ona teslim olmak değil mi?...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |