..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Aşk Romanı > Kemal Yavuz Paracıkoğlu




29 Ocak 2013
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/36. )  
Kemal Yavuz Paracıkoğlu
Polis minibüsü, cadde boyunca gelerek birahane önünde durdu. Direksiyonda oturan, Halil’e; “Burası mı?” diye sordu. “Evet.”


:BAIC:
Polis minibüsü, cadde boyunca gelerek birahane önünde durdu. Direksiyonda oturan, Halil’e; “Burası mı?” diye sordu.
“Evet.”
Direksiyondaki, bu defa diğer polis memurlarına, “Alıp gelin şu meyhaneciyi!” dedi. Halil Kaya’ya da, “Siz minibüste bekleyin,” dedi.
Birahane de öğlenkinden daha çok müşteri vardı. İki polis memuru birahaneden içeri girerek doğruca tezgah arkasında ki garsonun yanına gittiler. “Buranın sorumlusu sen misin?”
“Evet.”
“Hakkında şikayet var. Karakola kadar geleceksin!”
“Hayırdır, memur bey? Ne yapmışız?”
“Karakolda öğrenirsin. Yürü!”
Garson, “Alaettin, ben yokken idare et…” diye dükkanı Alaettin’e emanet ederek polislerin peşi sıra dışarı çıktı.
Alaettin, “Tamamdır patron!” diyerek uğurladı onu.
İki polis memuru, aralarında garson olduğu halde birahaneden minibüse doğru gelmeye başladılar.
Halil, “Hah, bu adamdı işte…” dedi.
Polis memurları ile garson minibüsün kapısından girerlerken garson ile Halil göz göze geldiler.
Garson, “Memur bey, bu arkadaş mı şikayetçi?” diye sordu.
Polis memuru onu azarlayarak, “Çok konuşma, bin arabaya!” dedi.
Garson, minibüse binmemekte direnerek, “Bi dakka memurum… Bu arkadaş, bugün birahanemizde kafayı çekerken, yankesiciler cüzdanını çekip bizim tuvalete atmışlar. Anlıyor musunuz? Bir müşteri bulmuş tuvalette cüzdanı, getirdi, bana verdi. Şu an, dükkanda, anlıyor musunuz? Dükkana kadar dönüp, vatandaşın cüzdanını alayım isterseniz. Sonra karakola da gideriz evvel Allah….” diye ısrar etti.
Direksiyondaki yaşlı polis, oturduğu direksiyon başından, “Gidin şunla da, alsın cüzdanı!” dedi.
İki polis memuru ile garson minibüsten ayrılarak yeniden birahaneye döndüler.
İki polis memuru ile garson birahaneye geri döndüğünde üzerlerine çevrilen bakışların arasında tezgahın önüne gittiler.
Garson, “Alaettin! Lavaboda bulduğun şu cüzdanı ver oradan bakayım!” diyerek girdi içeri.
“Nerede abi?”
“Orada, tezgahın altında, bir yerde olacak.”
Alaettin, tezgahın arkalarında aranarak cüzdanı bulup verdi. “Tamam. Buyur abi.”
Garson, ona fısıldayarak, “bugünkü sarhoş çektiriyor karakola… Gideyim bakalım, ne olacak.” dedi.
Polis memuru onun fısıldanmasına müdahale etti. “Aranızda fısır fısır ne konuşuyorsunuz siz öyle bakayım?”
Garson, “Yok bi şey memur bey. İşle ilgili tembihler yaptım sadece…” diyerek onların yanına geldi.
Polis memurları ve garson gelip binmelerine müteakiben, minibüs hareket ederek uzaklaştı.
*
Garson, iki polis memuru ve Halil Kaya birlikte bürodan içeri geldiler.
“Şahsı getirdik komiserim.” Garsondan aldığı cüzdanı da teslim ederek, “Bu cüzdanla beraber…” dedi.
Komiser Yardımcısı cüzdanı Halil’e göstererek,
“Bu cüzdan mı sizin beyefendi?” diye sordu.
“Evet.”
Komiser yardımcısı cüzdanı Halil’e vererek,
“Alın, bakın, içinden bir şey alınmış mı, diye,” dedi.
Halil Kaya, cüzdanı karıştırdıktan sonra,
“Kimliklerim tamam, ama paralarım alınmış,” dedi.
“Ne kadar?”
“Elli dolar ile onluk ve beşlik halinde iki yüz liram vardı ama, alınmışlar.”
Komiser yardımcısı, garsonu sıkıştırarak,

“Ne arıyor bu cüzdan sende? Sen mi çalmıştın?” diye sordu.

Garson,

“Bu zat-ı muhteremden çekenler, içindeki paraları aldıktan sonra bizim lavaboda atmışlar. Bulduğumuzda boştu. Sahibi gelirse teslim ederim diye tutuyordum… Sizin söylediğinizi yapmış olsam tutar, sonra memur beylere teslim eder miyim? Atardım çöpe… Allah, bize haram rızk nasip etmemiştir…” diyerek kendisini savunmaya başladı.
Komiser Yardımcısı,

“Ya, ne demezsin. İçki satarak helal para kazanan dört başı mamur müslüman bir vatandaşımız olduğun nurlu suratından okunmakta zaten,” diyerek onunla alay etti. Halil’e garsonu göstererek, “Kol saatinizi gasp eden, bu muydu beyefendi?”

“Bu.”

Garson, gasp sözcüğünü duyarak telaşlandı.

“Ne kol saati? Ne gaspı? Sayın komiserim, ticarethanemizden apar topar alınıp getirildik. Niçin getirildiğimizi ise bilmiyoruz…”

Komiser yardımcısı, Halil’i göstererek,

“Beyefendiler senden şikayetçiler. Bu arkadaşın, bugün, meyhanede içkili vaziyetteyken cüzdanı çekilince hesabını ödeyemediği gerekçesiyle kol saatine paraya çevirmek üzere el koymuşsun.”
Garson, inkar etmeyi sürdürerek,

“Kol saati, filan görmedim ben komiserim. Bu arkadaş, bugün meyhanemizde içki içti. Hesabı ödeyeceği vakit de cüzdanını çektirdiğini fark etti. Dolayısıyla yüz liralık hesabını da ödeyemedi. Ben, asıl bu arkadaştan şikayetçiyim. Bana yüz lira borcu var.”

Komiser yardımcısı, garsonun, inkar etmeyi ısrarla sürdürmesinden hoşnut,

“E, beyefendi? İsnadınız bir delile veya şahide de dayanmıyor. Siz de iyi bilirsiniz ki, eksik isnat ile kimseyi mahkemeye sevk edemeyiz.”

Cemal,

“Evet,” dedi. “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Bu durumda şikayetimizden vaz geçmemiz gerekiyor.”

Garson, yüz bulunca,

“Ben, komiserim, bu arkadaşın, bugün içtiklerinin parasını ödemesini talep ediyorum. Yüz lira… Aksi taktirde, ben geçmiyorum şikayetimden,” diye atıldı.

Komiser yardımcısı, garsona kızarak,

“Cüzdanı çalınmış adamın. Onun için ödeyememiş. Üstelik kaşla göz arasında saatini de yok ettiniz. Adamlar, buna rağmen şikayetçi de olmadılar, bak. Kapat bu meseleyi…” diye söylendi.

Garsonun bir şey kapatacağı yoktu.

“Ama komserim. Benim günahım ne Allah aşkınıza… Tamam, içtiklerinin maliyetini versin. Versin bir altmış, yetmiş lira, helalleşelim.”

Cemal, cebinden bir miktar kağıt para çıkartıp adama verdi.

“Al sana elli lira! Eğer sahtecilikle alıyorsan, Allah yemeni nasip etmesin, inşallah!”

Garson,

“Varsa bi namussuzluğumuz, dediğiniz olsun, sayın beyefendiciğim,” diyerek, sinsice gülümsedi. Aldığı paraları cebine sokuşturdu.
*
Garson, birahaneden içeri gelir gelmez Alaettin’ in yanına giderek,

“Var mı bi durum?” diye sordu.

“Yok abi. Asayiş berkemal. Topladığım hesapları koydum çekmeceye, anladın mı…”

“İçinden aşırmadıysan tamamdır.”

Alaettin, pişkinlikle,

“Beş kuruşu bile aşırmadım ama, senden bir bira içtim tezgahın arkasında…” diyerek sırıttı.

“Öyle olsun. Şimdi de fırla git, bana Çingen Selahattin ile Tilkiyi kap da gel. Söyle onlara bugünkü sarhoştan çektikleri ikiyüz lira ile elli doları helaya attıkları cüzdanla karakolda ben ödedim adama. Alıp getirsinler paramı, yoksa Allahım’a kitabıma ben polis götürürüm kapılarına…”



“Onlar çekmiş, değil mi abi?”

“Sen git, dediğimi yap… Para miktarını aynen söyle gavatlara tamam mı?”
Alaettin,

“Elli dolar, bi de iki yüz kayme…” diye tekrarladıktan sonra meyhaneden koşarak çıkıp gitti.
*

Apartmana giren Cemal, Halil ve Hülya evin kapısına geldiklerinde, Cemal anahtarıyla kapıyı açarken, Halil Kaya söylenmeye başladı.

“Karakola marakola gitmeseydik keşke. Kendimizi madara ettik.”

Cemal,

“En azından kimliklerine kavuşmuş oldun, sayemde, nankör herif!” diyerek onu açtığı kapıdan içeri doğru ittirdi.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk romanı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/40)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/37)
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/10. (1. Bölüm Sonu)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/39)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/35. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/38)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/34. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/32. )
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/7. )
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/6. )

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bizim Köyün Ayıları
Paşazade... 2
Paşazade…1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/3.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/9.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/4.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/2.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/8.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/6.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Part - Time Sevişmeler [Şiir]
Bir "Hiçbir Şey" Olmak [Şiir]
Deliler Bayramı [Şiir]
Nazlı Nazlı Karılar... [Şiir]
Gülbahar'ım; Can Çiçeğim! [Şiir]
İkimiz İçin [Şiir]
Hayatım [Şiir]
Halepçe [Şiir]
Senden Önce, Sensiz [Şiir]
Çapkın Kız... [Şiir]


Kemal Yavuz Paracıkoğlu kimdir?

Okur yazar, okuduğunu anlar, yazdığı okunur, emekli büro memurluğundan devşirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiştir, kendine özgü bir yazı dili kullanır...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.