Diren Avrupa! Diren Dünya!

Avrupa ülkeleri küresel sömürge ve kolonizasyon düzeneğini ticaret ve siyasetle kirli işbirliği içinde olan Kilise, vakıf ve dinsel kurumlarla (misyonlar, okullar, dernekler) müşterek dayanışma ve ittifakla kurmuşlardır. Kilise ve siyaset bu ilişkiden kendilerine büyük maddi çıkar sağlamış, mazlum ulusların düşmesine ve sömürülmesine öncülük etmişlerdir. Bu durum üstü örtülü olarak günümüzde de sürdürülmektedir.

yazı resim

Bugün Avrupada başta İngiltere olmak üzere İspanya, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika, Hollanda, Vatikan gibi ülkeler hala inatla krallık olarak yönetilmektedir. Lüksemburg dükalık, Monaco, San Marino, Andorra ve Liechtenstein prenslik olarak yönetilmektedir. Örneğin, İngilterenin resmi adı Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığıdır. Lüksemburgun ise Büyük Lüksemburg Dükalığıdır.

Bu kokuşmuş hanedanlıkların en yakın müttefikleri Roma Katolik Kilisesi (Vatikan), Anglikan, Protestan ve Ortodoks Kiliseleri ticaret ve siyasetle çok yakın ilişkidedir. Örneğin, İngilterede Diyanet İşleri yerine İngiltere Kilisesi, imam hatipler yerine de bir sürü ilahiyat koleji ve papaz okulu vardır. Kilisenin başı İngiltere kraliçesidir ve Baş Kardinal kraliçeye bağımlıdır. Laik yönetim yoktur, din ve siyaset işbirliği halindedir. Fakat bunların hiçbiri bizdeki gibi gericiliğin ve şeriatın kalesi konumunda değildir. Türkiye ise zaten laik değildir, hiçbir zaman da olamadı ve olamayacaktır: Çünkü Diyanet İşleri personeli ve imamların maaşları Atatürk zamanından beri devlet tarafından ödenmektedir.

Dini temellere göre kurulmuş İsrail devleti de Musevilik ile iç içedir. Tüm hukuk işlemleri ve gündelik yaşamda Tevrat kurallarına geçiş üstünlüğü verilir. İsrail gibi olmaya özenen Müslüman ülkelerde de din ve siyaset her zaman birlikte yürümektedir. Neredeyse resmi ve milli dinler haline dönüşmüş Budizm, Hinduizm, Şintoizm gibi uzak doğu dinleri de siyaset ve ticaretin içindedir. Tibetin ruhani lideri olan Dalay Lamanın siyasetle ilgilenmediğini söyleyebilir miyiz?

Oysa gerçek demokrasi halkın doğrudan yönetimidir. Bir ülkede resmen onaylanmış ve kabul edilmiş bir aristokrat sınıf varsa o ülkede demokrasi göstermeliktir. Siyasal aktörler sahnede şov yapar halk da bunu zokasıyla birlikte yer ve yutar. Halk da saf saf geçmiş tarihiyle böbürlenir ve bu krallıkların sonsuza dek süreceğine inanır. Neden hiçbir çağdaş Avrupalı düşünür, filozof, bilim adamı bu krallıkların ortadan kaldırılmasını, laik düzene geçilmesini önermiyor? Niye Avrupa Baharı olmuyor bir türlü o ülkelerde?

Anlaşılan o ki hangi din veya inanç olursa olsun tümünün siyaset ve ticaretle haşır neşir oldukları açıktır. Peki neden bu böyle? Bu durumda bir garabetlik yok mu? Yok! Alan memnun, veren memnun! Herkes mutlu! Bu tarihin başlangıcından beri hep böyle olmuştur. Ve bu din-siyaset birlikteliği gün geçtikçe daha da çok pekiştiriliyor. Neden?

Zira, dünya devletlerinin yakın bir gelecekte patlaması muhtemel bir üçüncü dünya savaşı sırasında olan biteni fazla sorgulamadan, kanını seve seve akıtmaya hazır, cephede gözünü kırpmadan ölecek imanlı ve dindar insanlara gereksinim duyacakları kaçınılmazdır! Onun için bol bol çocuk doğurun diye tepişip duruyorlar. Ölecek kelle (!) lazım! Şehit olarak cennete gitmeyi hayal edenlerin sadece Müslümanlar mı olduğunu zannediyorsunuz? Hayır ! Hepsinde bu hayal ve umut vardır!

İşte bu nedenle dinin insanlık üzerindeki baskısının artarak sürdürüleceğine kesin gözüyle bakabiliriz. Küresel egemenler din ve siyaseti kullanarak tüm güçleriyle o son savaşa hazırlanıyorlar! Dine, yeni silahları denemeye ve kan dökmeye ihtiyaçları var! Bu durumu kabul etmiyoruz değil mi? O halde, Diren Avrupa ! Diren Dünya!

Başa Dön