Bilinç ruhun sesidir, tutkular ise bedenin. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Bizim milenyumdan, teleskopla 1950,60 yada 70'li yıllara bakma hevesimiz var sadece.Oysa zaman değişti.Kendi kendimizle oynadığımız.Ve hatta kendimize yapay ve yalan küçük cennetler kurarak saklandığımız bir dünyadayız. Ve bazen geçmişten,güncele saftan,şeytana doğru uzayan bu insanlık öyküsünde toptan yapılan gizli bir deneyin parçası olduğumuza inanmamak için hiç bir neden kalmıyor. Çünkü insanların dna'sıyla oynamak için illaha da onları fiziksel anlamda canavara dönüştürmenize gerek yok. Pekala insanların zihni'nde evrimler gerçekleştirerek değer yargılarından kopararak onu bir canavara dönüşterebilirsiniz. Kaldı ki şu ana kadar aramızdan hala bir süperman çıkmadığına göre ilgilenilenin beden kapasitesinden daha çok zihinsel ve ruhsal tarafta olduğunu söyleyebiliriz. Beden kapasitesi de belki peşi sıra gelecektir. Çevrenize bir bakın, şaşırmak için artık herhangi bir nedeniniz kalmadı.Herşeye kulak aşinalınız var.Hatta eskiden Ahlaki çöküntü olarak algıladığınız herşeyi bir hap gibi yutmaya her an hazır gibisiniz. Yaşama rehin alınmış canlılar gibi yaşıyor.Sırf yaşamak için, yaşatmaktan vazgeçmeye başlamışınız. Yaşamak ve ayakta kalmak düşüncesi ile arkanızı her an dönmeye hazırsınız. Ormandaki vahşi hayat bile daha masum duruyor yanımızda.Oradaki yasa mağlup ve galip üzerine kurulu iken,kalanlar daha tutarlı ve net bir şekilde yaşamlarına devam ediyorlar.Markalarınız vahşi çığlıklarınız naralarınız olmuş, ideolojileriniz en tepedeki zümrenin önünüze yem olarak attığı sanal rahatlatıcı bir marmelat.Her birimizin arasına teftişe çıkan gizli bir gölge salınmış gibi.Ya şimdi, ya sonra ne zaman beni küçük kutumdan çıkartacaklar diye düşünürken, Çıkartanın "İşte gerçek bu küçüğüm" demesinden korkar olmuşuz. Kalabalıklara karışmak,tekil ve durgun bir zamanın kırınganlığında acı veriyor.Tek başına kalmanın büyüsü ile yanıp tutuşurken yer bildirimlerimizle varolduğumuzu kanıtlıyoruz. Nostalji kendi zihnimize kısa ve rahatlatıcı bir yolculuk gibi. Zihnimize asılı kalan ve yanıp sönen görünmez dev tabelalardan sesleniyor bize hayat.Değişim diye yutturulan masaldan asıl gerçek dünya cehenneminden bahsetmiyorlar bile.Değer yargılarınızın üzerinde tepiniyorlar,zorluyorlar soru işaretleri ile kalkıp,ünlemlerle yatmaya devam ediyoruz.Sınırsızlığı vaad ediyorlar,sınırsız haz,sınırsız tüketim ve boş bir çöp kutusu olarak yaşaman gerektiğini söylüyorlar.Bilançolar kahkalarınıza kilitli.Yeni hedefler sersereme çevrilen yüzde ile eş değer.Öte yandan her yerde kan akıyor.İnsancıl olan ne varsa hepsini akıtıp,içini boşaltmak için çabalıyorlar. Sizce zaman akıyor mu? Yoksa suyun altında mıyız?...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © erdal divriklioğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |