Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann |
|
||||||||||
|
Ozan Kin-yeh1, Me-ti2’ye doğadan kaynaklanan izlenimler konusunda şiirler yazıp yazamayacağını sordu. O’da kendisine evet karşılığını verdi. Me-ti bir süre sonra onunla karşılaştığında bu şiirleri yazıp yazmadığını sordu. O “hayır” dedi. Nedenini sorduğunda “düşen yağmur damlalarının sesini okur için zevkli bir yaşantıya dönüştürmeyi kendime görev edindim. Bu konuda düşünürken birkaç satır çiziktirirken yağmur damlalarının sesinden herkesin, bu arada başlarını sokacak evi bulunmayanların, uyumaya çalışırken yağmur damlaları yakalarından içeri süzülen kişilerin de zevk almasını sağlamam gerektiğini düşündüm. Bu görev gözümü korkuttu dedi.”3 Me-ti, Kin-yeh’i denemek için”sanat yalnızca bugüne ilişkin değildir” dedi. Bu tür yağmur damlalarının her zaman olacağından böyle bir şiirinde kalıcı olabileceğini söyledi. Kin-yeh üzgün bir ifadeyle “evet” dedi, yağmur damlaları insanların yakasından içeri akmadığında böyle bir şiir yazılabilir.4 Kapitalist bir toplum içinde, bu toplumun yarattığı haksızlık ve adaletsizliklere suç ortaklığı yapmadan yaşamanın olanaksızlığını ileri süren ve bundan ötürü sanatçının halkı, hayâller ve aldatmacalarla avutacak yerde; içinde bulunduğu hayatın sorunlarını bildirecek ve sorumluluğunu duymasını sağlayacak yapıtlar vermesini ileri süren Brecht 5, özellikle tiyatro için söylemiş olsa da genel olarak sanatta; gerçek dünya ile ilişkiyi kesen yapıtlar yerine sarsıcı, rahatsız edici; sorumluluk ve bilinç aşılayıcı yapıtlar verilmesi gerektiğini savunur 6. Düşünülmesi gereken insan ve şiirse bu düşüncelerle örtüşerek iki dizemle giriyorum su gücüyle bir incelemeye. iki gece çok gündür götürdüğün nereye/düşlerinden yorgun/umutlu döndüm güneşe Mevsimin iliklerimi kurutan zorba sıcağında “düş lekeleri”yle ürperen ruhum,” bir uçurumun arka çıktığı” garip bir yalnızlık içinde “su vakti” şairinin düşleri ıssızlığında geçirdiğim “çiçek” kokulu birkaç gecenin sonunda beni benimde bilmediğim bir yerlere götürdü. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte “şiirden daha derin bir deniz ve yüksek gökyüzü olmadığını” şair Geçkin gibi düşünerek, bu bizden biri şairin, bilinçaltında insan yüzlü şiirlerinin yangını söndürecek suyun “ yaşam “ olduğu kanısına vararak, sorumluluk erbabı düş sahibinin rahat uyusun diye yağmur damlaları altında ıslanan insanlara şemsiye oluşunu görüyor ve dizelerinin tanıklığına sığınıyorum. “ Günümüz şiirinde anlamın bir türlü yakalanamadığı düşüncesinin bir noktadan sonra paradoksal ve trajik bir oyuna, açmaz bir kadere ve onulmaz bir kedere dönüştüğü 7 “ tezi okuyucusuna da aynı kader ve kederi uygun gördüğünden, bu saptamanın dışında kalan ve ilk bölümde konu edilen yağmur damlalarının insan yakasından içeri akmadığı bir ortamın düşlendiği şiirler daha çok ilgimi çekiyor. Evet aynen öyle olmalı ki bu tür düşlerin yer aldığı, sorumluluk ve bilince yaslanan Hayrettin Geçkin şiirlerini elimden geldiğince defalarca okudum ve onları bütün olarak incelemeye çalıştım. Amacım şiirden öte birlikte düşündüğümüz kardeşçe göründüğümüz gerçek bir dünyanın varlığındaki yerimiz(!) Düş vardır kurulduğuna mutlak değer, düşler vardır varlığı da yokluğu da beş para etmez. İkinci maddeyi bir tarafa atarsak, dört kitabını incelemeye çalıştığım şair Geçkin’in yaşamından, yazdıklarından ve yaptıklarından damıtılmış gelişmiş insan, yaşanır ülke ve barış içinde bir dünya düşü somutlaşmış imgeler halinde gözlerimin önünde duruyor. Sayfaları her çevirişimde hep aynı düşe hizmet eden imgeleri farklı boyutlarda farklı sözcükleri ona has kaygılar ve umutlar içinde okuyorum. Salt bir sanattan, özelinde şiirden söz ediyorsak; sanatçı öznenin yaratı kaynağından yola çıkarak anlama ya da anlamsızlığa ulaşmamız gerekir. Bu konuda iki esaslı yaratı kaynağından söz edebiliriz. İlki insanı dışlayarak bu dünya düşünü bilerek veya bilmeyerek atlayan, farklı bir öteden bahsedenlerle; gerçekte bu dünya ve yaşayan insan düşü kuranlar. İki eksen arasında tamamen anlamsızlığa düşenler ile yapmacık bu dünya düşü kurarak yine anlamsızlığa yenik düşenleri konu dışı bırakıyorum. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; Geçkin bu dünya ve yaşayan insan düşünü gerçekçi kurarak, bu soydan gelen sanatçılara eklenen bir şair. İsterseniz şimdi şiirlerine ve kitaplarına dönelim. İncelemeyi yaparken şairin ilk kitabı elimde olmadığından mevcut dört kitabı üzerinde çalışılmış, ağırlıklı olarak son iki kitabı üzerinde durarak şiirlerinin tümü hakkında bir kanıya varmaya çalıştım. “ Düş Lekeleri”8nde duyguların doğrulardan daha gerçek olduğu yan metinsellik olarak okuyucuya yön gösterirken, duyguların niçin doğrulardan daha gerçek olduğu sorgusu okuyucuya kalıyor. Özellikle çocuklara, yarısı ısırılmış dünyayı tazelemek için yeni bir yaşam kurmak adına gerçekleşmesi mümkün düş kurma mirası bırakıyor, Öfkesine doğru büyüyen çocuklara acılarına inat barış dağıtırken, kağıt gemiler kaldırmayı ihmal etmiyor çocukluğuna. Şairin çiçeklere olan düşkünlüğünü şimdilik (Yurdunu yitiren çiçekler / çiçek ağrısı / kinde çiçek yetişmez…) saklı tutabilirim. “Bir uçurum arka çıktı bana”9 lekeler içinde kalan şiir dervişinin günlüğü sanki. Duygular gerçekte doğrulardan daha yüksek boyutlara yükselerek trajik bir hal alıyor. Bal arayan kanatları kırık bir arının dağlara ve çiçeklere sessiz itirafını duyuyorsunuz. Öznenin, düşünü kurduğu dünyanın varlığını unutarak bir yabancı gibi gecenin sakinliğine yalnız inişini şaşkın gözlerle izliyorum. Mümkün bir dünya için davetiyeler gönderdiği çocuklara, hayattan intikam aldığını imlerken, düşünü kurduğu dünyadan zaman zaman uzaklaşarak güncelin tuzağına düştüğü de oluyor. Oysa kinde çiçekler yetişmiyordu. “Su vakti”10 şairin önceki kitaplarından ayrı bir yere koyduğum seçkin yapıtlarından. Niçin su vakti? Yanan nedir, kim neyi niçin yakmaktadır. Bu kitap içindeki şiirler üzerinde derinleşeceğim için değişik bir bakışla girmek istiyorum aslında konuya. Sebebine gelince Geçkin şiirlerini okurken kendimi de aşmam gerekiyor. Ne de olsa” İnsan aşılması gereken bir varlıktır” Nazım Hikmet’in “bu bahçe” rubaisini yeniden okumak isimli incelemesinde Hasan Akay, metinler arası bağlamda rubainin asıl kaynağına ulaşarak şairi nasıl etkilediğini göstererek çok çarpıcı bir şekilde rubaiyi yeniden okur. İlginç bulduğum derin bir incelemedir/çözümlemedir. Örneği vermemin nedeni sadece deneysel bir okumada yararlanma ilkesini önemsemek açısındandır. Bu inceleme çok kapsamlı olduğundan konuyu fazla uzatmadan Geçkin’in “su vakti”ni yeniden okumaya geçiyorum. bakma sen/bir gün başka döner dünya/aşk kazanır/insan kazanır… İnsan ve aşkın kaybettiği endişesini duyduğu bir dünyada, başka bir şekilde dünyayı döndürmeyi tasarlayan özne, basit gibi görünen ancak suyu metafor olarak kullanarak bir umuda yaslanmaktadır. Geçkin’in “Su vakti” kavramsal zamanı düşündüğümüzde Haşim’in “akşam vakti”ne karşılık gibidir. Akşam vakti ile Su Vakti’nin ilintisi yoktur ama “vakit” sözcüğü Haşim şiirinde öte olanın sesiyken Geçkin şiirinde dünyanın dönerken çıkardığı sesi imlediğini düşünmekteyim. Haşim Parıltı Şiirinde11; âteş gibi bir nehr akıyordu/ruhumla o ruhun arasından/bahsetti derinden ona halim/aşkın bu unutulmaz yarasından İki ruh arasında akan ateş gibi bir nehirden bahsederken aşk acısını bir nehre dönüştürerek “su” ile konuşuyor ve yok edici ateş halini su gibi yaşamsal bir kaynağa dönüştürmeyi başarıyordu akşam vaktinin şairi Haşim. “Şairin eşyaya ve insana bakış açısı zaman zaman sözcüklerin ardına gizlenir ve evrene ait nesneler, günlük dilde kullanıldıkları anlamlardan başka anlamlara göndermede bulunabilirler. Pek çok şairde görülen ortak imgelerin dışında, her şairin kendi algılayış tarzını, evreni ve eşyayı yorumlama ve duyumsama biçimini yansıtan bireysel imgeler vardır.“12 su vakti düşme yollara/bir yaprak bir yaprağa sürtünür/düş olur geceye sürtünür bir deli rüzgâr/yüreğin tutuşur/durduk yere iş olur ellerin unutur seni, gider/yaşanmadık bir dünya sevincine dokunur/bir başına yollarda/başına bir aşk gelir Yalnızlık, bedenin kendini terk etmesi, yüreğin tutuşması, iki yaprağın sürtünmesi, “su vakti” yollara düşen öznenin yaşanmadık bir dünya sevincine dokunmasına kadar sürüp gider. Yorumlanmaya gerek olmayan tek sözcük olarak geriye aşk kalır. Burada dikkatimi çeken sıradışılık (!) bireysel aşk acısını yüreğinin yangınından yaşam kaynağı evrensel olan “su” ya ve sonrada onu çiçeklere dönüştürecek öznenin, bilincinde olağanüstü bir durum ilan ettiğidir. Bireysel olanı evrensel yaşamın kaynağı suya dönüştürmeyi başarıyor şair Geçkin. Niçin su vakti? Ağzım tuz isimli şiirde şöyle sesleniyor şair; iklimine uyamadım dünyanın/bir diken gibi kaldım/kanamalı her yarada üşüdüm kentler yandıkça/ateş aldıkça tüfekler/köprü oldu bedenim/gerçekle düş arasında ağzım tuz/saçım mavi/yüreğim hala çiçekte “Dünyanın iklimine uyamamak” gelişmiş insan düşü(…) kuran şair özne için uyumsuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Metinsel bir bağlılık kurularak Nietzsche’ye gönderme yapan şairin “bedeninin gerçekle düş arasına köprü olması” bu uyumsuzluğa örnek ama uyumsuzluğu sanata ve sonsuzluğa çevirmek için başvurulan yöntemlerden en önemlisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Nietzsche uyumsuz estetiğinden en aşırı sonuçları çıkarmış biri olarak bilinir. Onun açıkça gördüğü şey “gökte ve yeryüzünde uzun zaman ve aynı yönde itaat etmektir. Bu durumdan insan; sanat gibi, erdem gibi, musiki, dans, düşünce gibi uğrunda yaşamak zahmetine değen bir şey değiştiren bir şey, incelmiş, çılgın ya da tanrısal çıkardır”13 demektedir. Nietzsche’nin değerleri ölçüsüne gelince; Hüseyin Avni Cinozoğlu’yla yaptığım bir söyleşide; Nietzsche’nin o çok güçlü bir tür aristokrasiye yaşama hakkı tanıyan güçsüz yığınları, garipleri, mazlumları harcanmaya değer gördüğü üst insan kavramını yadırgadığından söz eder.14 Oysa metinsel düşünsel bir bağ kurulmakla birlikte gelişmiş insan kavramında özne, harcanmaya değer varlıkları yadırgamak bir tarafa, onlarla dünya arasına bedenini köprü yaparak bir tür kendisini kurban eden şair görüntüsü vermektedir. Onunda uğrunda yaşama zahmetine katlandığı şey, tasarladığı insan ve dünyadan yana olmasıdır. Niçin su vakti? Çünkü bir gün; bir tek canlının bile kalmayacağı dünya kaygısını taşıyan özne, kentler yandıkça üşürken, alev alevdir her yer ve bunu söndürecek nesne sadece“su” dur. “yaşım su” şirinde ki şu dizeler öznel kaygısını açıkça ortaya koymaktadır. önüme düşüyor/dünyanın dönerken çıkardığı ses/sonra bir mümkün kapısında/birdenbire kayboluyor/ve bütün hızımla üşüyorum. seninle sevişirsem geçer diye/düşünmem neye yarar/anlıyorum ki öğrenememişim/bir nehrin neresinden akacağımı/ve bir bulut tam o sırada/şaşkınlığıma dökülüyor yaşım su/dağlardan geliyorum/belli ki daha geçmemiş acemiliğim/fakat seni çılgınca seviyorum “Beni Nereye Götür“15 dünya ve insan kirlendikçe şiddet arttıkça öznel kaygısı yaraya dönüşen Geçkin’in son yapıtı. 21 Mart 2007 Dünya Şiir Günü için hazırladığı „ Şiir Nereye“ isimli bildiriyi kitabının önsözü yerine koymuştur. Kurduğu düşlerle önce dünya sonra da kendi arasında kalan benliğin; öfkeyle huzursuzluğa doğru kopuşunu izliyorum. Dünyayla insan arasında bedenini köprü yapan öznenin bu noktadan sonra insanla ruhu arasına acı perdesi çekerken, evrenle ruhu arasına kendini koyarak ikiye bölündüğünü düşünüyorum. Onu bu yaklaşıma götüren düşünce ise öteki gözüyle gördüğü gerçeğin „geleceğin beklenen bir şey değil, yapılan ve yaratılan bir şey“ olduğu gerçeğini kavramayan, ortak akıl ve sıradanlaşan ortak egemenliğin dışında hiç kimsenin başka bir boyutta kendini yakalamaması durumudur. Bunu sadece ozanlar yapabilmektedir çünkü. Sıradanlaşan dünyanın onu ayartan oyunlarından zaman zaman çocukluğuna saklanarak kurtulan özne, kendisinin bile susması gerektiğini önerecek kadar benliği önünde diz çökmüştür artık “sizsiz” isimli şiirdeki şu diziler söze anlam katmamızı gereksiz kılıyor. dersimi çoktan aldım/okuduklarım, huysuzluğum artsın diye/yazdıklarım size benzememek için/dünyayla iyi geçinmek niyetinde değilim/huzursuzluğum altına odun atmışsam size ne Nietzsche gönderme yaptığı aynı adlı şiirde ise; başın belada/durduk yere günaha girdin/nasıl karşı gelirsin diyerek kabul görmüş (!) genel bir ahlakı eleştirmektedir. … Gerçeğin ve aklın denetiminden kaçarak/bilinçdışının özgürlüğüne varmak/giyinmek başkaldıran insan yalnızlığını dilin çok ötesini denedim/ama dille,susarak/bana bir ölünün sessizliği kadar/derin gelen bir şey olmadı meğer birçok şey /anlaşılmadan da güzel… “beni nereye götür” isimli kitaba adını veren şiir yukarda ki alıntı Hayretin Geçkin Şiirinin “bir şey” “birçok şey” olarak imlediği fizikötesi bir kırılmayı işaret etmektedir. Özellikle bu kitabın içindeki şiirlerde çocukluktan başlayan yaşamla ilgili, mitolojik ilgi, zaman ve mekan kavramlarının sıkça kullanıldığı, ölüm sorgusu yapılırken onun sorun edilmediği imge ve dizelere rastlamaktayız. bir çiçeğe yürüyeceksek/su olmalıyız/birbirimizin ateşinde eriyerek Kitabın sonunda aslında nereye gittiğini bilen şairin “öteki çelişkiler” sonunda son önerisini görmekteyiz. Bireysel olandan sonra yol arkadaşlığına giden birlikte su olma hali bu. Çünkü gelecek bir dünya için su bekleyen çok tomurcuk, açacak binlerce çiçek vardır daha. Çok eksiğiyle son bölümüne geldiğim yazımın sonunda; Hayrettin Geçkin şiirlerine bütün olarak bakmaya çalıştım. Şiirlerini incelerken birçok anlamlandırmalar yaptım. Onun şiirindeki kozmik alana girme cüretinde bulunarak, dalgıç davranışı göstermeye çalıştım. Eğer bir şair suyun şiirini yazıyorsa girdapları onun doğallığındandır. Diyalektik bir yöntemle dünyayı yaşanabilir bir çiçek bahçesine dönüştürme düşü kuran, evrensel barış ve aşkın şiirini yazan hayrettin geçkin’in yüzü insana dönük bilinçaltı umuda yaslanmaktadır. Genel sorunlu bir ahlak yerine gelişmiş bir insan ahlakını öneren tutumundan rahatlıkla söz edebiliriz. Bireysel olanı üst kavram ve anlamla zenginleştirerek, anlaşılabilir olması için güncellediğini görmekteyiz. Şiirlerindeki olağanüstü anlamlar, bilinçli olarak anlaşılabilir dil olarak karşımıza çıkar. Belirsiz olma durumundan uzaktır. Bu haliyle kendi dilini ve şiirini yaratmıştır. Kullandığı ses iç sesinden daha çok dünyanın müphem sesi ve sessizliğidir. Yaşamda karşılık bulmayan imgeleri, karşılığı olmamasından değil, yaşamın imgeleri karşılayamamasının sonucu kanısına da varılabilir. Bu değerlendirmelerle suyun gücüyle yazdığım bu incelememi bitirirken Türk Şiir tarihinin kendisini nereye koyacağını bilmiyorum. Bunu gelecek gösterecektir. Şiir adına yaptıkları yazdıklarından fazla olan Geçkin’in beni ilgilendiren kozmik yanı daha çok yazmadıklarıdır. Şiirleri hakkında yazdıklarım nesnel olmakla birlikte şimdi yangın vaktidir, onu söndürmeye su gerektiğini bilmem ile “ ey şair beni de götür gittiğin nereye” diye içten ve korkusuz haykırabilmem öznel nedenimdir. Nihayet kim bilir kimi nereye götürür su vakti, bir şairin gerçekten fazla kendinden çok düşe olan inancı, İşte onu hiç bilmiyorum. Not ve kaynaklar 1.Ozan Kin-yeh,İ.Ö 5.yy.da yaşamış Çin Ozanı 2.Me-ti İ.Ö 5.yy.da yaşayan Çin düşünürü. Mutlak insan sevgisinin ve toplumlar arasında koşulsuz barışın önderliğini yapmıştır. Mohizm akımının kurucusu.Toplumun esenliğini sağlamak ve kötülükle savaşmak Mohizm akımının savsözüdür. Yüzyıllar önce şu ünlü ilkeyi koymuştur.”Herkes, başka ülkelere ve ailelere bunlar kendisinmiş gibi, başka insanlara da kendine karşı nasılsa öyle davransın”demiştir. 3-4.Brecht, Bertolt, Me-ti’nin Özdeyişler Kitabı (Çev:Ahmet Cemal)Alan Yayıncılık 1982 İst. Syf 90-91 5.Bertolt Brecht; 1898-1956 Alman piyes yazarı ve şairi,1929-1930 Yıllarında Çin Felsefesiyle yoğun ilgilenmiş Me-ti ye özel bir ağırlık vermiştir. 6.Me-ti nin özdeyişler kitabı giriş. 7.Akay,Hasan Şiiri Yeniden Okumak, Bir Yapıçözümleme Girişimi, Kitabevi Yayınları 2003 İst. 8.Geçkin,Hayrettin- Düş Lekeleri Şiir, Yayıncı Yayınları 2001 Kocaeli 9.Geçkin, Hayrettin- Bir Uçurum Arka Çıktı Bana-Şiir-Yeni Defterler yayıncılık 2004 İst. 10.Geçkin,Hayrettin Su Vakti –Şiir Yüzyüze Yayınları 2007 Kocaeli 11.Altınkaynak, Hikmet Çağdaş Türk Şiiri- Toroslu Kitaplığı 2003 İst.syf.55 12.Kanter,Beyhan, Ahmet Haşim’in Şeb-i Nisan Şiirine bir yaklaşım İnceleme Ay Vakti Dergisi Sayı 79. (Ay Vakti internet sitesi) 13.Camus,Albert,Sısyphe Efsanesi Uyumsuz üzerine deneme ( Çev:Tahsin Yücel) Ataç Kitabevi İstanbul 14.Cinozoğlu, Hüseyin Avni, Lirika’ya Akan Irmak-Şiir ve Edebiyat Üzerine Düşünceler ( Söyleşi:H.İhsan Sönmez) Yalın Ses Yayınları 2007 İst. Syf 83-92 15.Geçkin, Hayrettin, Beni Nereye Götür-Şiir-Artshop yayınları İst 2007 İnceleme: H.İhsan Sönmez
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © H.İhsan Sönmez, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |