Bu kitap çok gerekli bir açığı dolduruyor. -Moses Hadas |
|
||||||||||
|
Kameranın objektifini açtı.Her zamanki rahatlığı ile sıradan ama sıradışı bir iş yapıyorcasına önce uzun ve sivri burnunu sonrasında bakımsız dişlerini objektifin en yakın bölgesine sokuncaya kadar yaklaştırdı.Parmağının ucu ile az önce yediği kuru yemiş artıklarını dişlerinden temizlemeye başladı.Son olarak kocaman ağzını açarak,ciğerlerinin en derinliklerinden gelen havayı objektifi boğarcasına püskürttü.Hızlı bir refleksle elini kameranın mikrofon aksamına küçük darbeler atarak vurmaya kameranın ses kontrolünü yapmaya çalıştı.Şimdi her şey tamamdı.Kayıda geçmeden yapılacak pek bir şey kalmamıştı.Bu insanları tanıyor musun ? diye kendine sordu.Aslında hiçbirini tanımıyorum diyerek cevapladı.Sonra yüz kitabından herhangi birinin sayfasını seçerek tıkladı.Arada genzinin en derinliklerinden gelen hırıltılı bir çeşni ile ne olduğu anlaşılmayan bir mırıldanma ile rastgele seçtiği kişinin sayfasına göz atmaya başladı.Boşta kalan eli ile kameranın objektifini uzun ver sivri suratından çevirerek yüz kitabında rastgele seçtiği kişinin sayfasına yöneltti.Kamera kayıt işlemine devam ederken önce seçtiği kişinin kişisel fotoğraflarına bakmaya başladı.Görüyor musun ? dedi Sevgilisi ile elele... Digital dünyanın içersinde yer alan küçük ve büyük boyutlardan oluşan fotoğraflara bakarak gezintisine devam etti.Gördün mü ? dedi.Şimdi de sevgilisi ile deniz kenarında birasını yudumluyor.Birden ani bir karar değişikliği ile rastgele seçtii bu kişinin arkadaşlarına göz atmaya başladı.10-15 kişiyi aşmacak kadar fazla arkadaşı bulunmayan bu kişinin arkadaşlarını tek tek incelemeye devam etti.Biliyordu ki bu insanların hiç birini tanımıyordu. Sayfasına göz attığı bu kişinin kişinin kişisel fotoğraflarında ona sevgilisi kadar yakın duran bir kadının fotoğrafı ve bu kadının sayfasına gidecek linke tek tık hareketi öncesi durdu. Parmağını bilgisayar ekranına dayıyarak bu kadının fotoğrafında görülen güzel ve parlak saçlarını okşamaya başladı.Terli elleri bilgisayar ekranında küçük damlalar oluştururken,sıvazlamaya devam etti.Sen dedi... Seni tanıyor muyum? **************************************** İstanbul da yaşayan herkes için bu kocaman ve baş döndürücü şehrin en külfetli yanı dik yokuşları ve trafik karmaşası olsa gerekti. Nihal alımlı bir kadındı.Çok da güzel sayılmazdı ama kendine dikkat ettiği sürece her kadının güzel olduğuna inanlardandı.Şehrin en yüksek gökdelenlerinin yer aldığı ve plazaların ardı sıra yükseldiği bir binada Nihal için o gün yoğun bir iş günü yaşanıyordu.Uzunca bir süredir bir kaç çalışma arkadaşları ile birlikte müşterilerine özel olarak hazırladıkları sunumu başarı ile atlatmanın keyfini sürerken,pinekleme modunda çantasından çıkardığı ruju dudaklarına sürüyor, akşam kutluyacakları dogum günü partisinin nasıl geçeceğini hayal ediyordu.Bu geceye özel kutlama mekanı günler öncesinden seçilmişti. Bu özel gece öncesinde saçlarını nasıl yaptıracağını kararsızlığını yaşamakta olan Nihal aniden gelen telefon sesi ile yerinden sıçradı. Elindeki ruju bir çırpıda çalışma masasının üzerine bırakan Nihal telefonun ahizesini kaldırdığında 3 yıldır evli olduğu adam olan Ömer'in sesi ile karşı karşıya geldi. Tam üç yıldır evlilerdi.Kocası ile aynı mesleği paylaşmakla birlikte farklı şirketlerde çalışıyorlar iş dünyasının kocaman plazalarında istiflenmiş eşyalar gibi evlendiklerinden bu yana yoğun bir iş temposu altında eziliyorlardı.Tam 3 yıldır durmaksızın çalışmışlar kıt kanaat ev sahibi olmuşlardı.Zaman zaman aldıkları evin banka kredisi taksitleri üzerlerinde kabus etkisi yaratsada,sosyalleşme ve birliktelik anlamında gezip,görmeyi seven gittikleri her yerde eğlenmeyi ön planda tutup bol,bol fotoğraf çeken ve bu fotoğrafları sevdiklerine ve akrabalarına göstermeyi çok seven bir çiftiler. Ömer telefonda Nihal'e akşam kendisini kaçta alacağını soruyordu.Zaten proğram belliydi. Saat 16.30 gibi Nihal ofisten izin alacak, kuaföre gidecek oradanda ucu ucuna saat 19.00 gibi Ömerle bulaşacaktı. Kocasının telefondaki sevgi seranatlarını şımarık bir çocuk gibi dinleyen Nihal kuaförden çıkmadan önce bir kaç dakika önce kendisini arayacağını söylemişti bile. Zaman öğle yemeğini bile unutturacak tempoda baş döndürücü bir şekilde geçmişti. Telefonu kapar kapamaz kan şekerinin gittikçe düşmeye ve halsizleşmeye başladığını hisseden Nihal bir an önce kendisine insülin iğnesi yapması gerekiyordu.Çantasından ilacını ve şırıngasını çıkaran Nihal dikkatli bir şekilde ilacı şırıngaya çekmeye başladı. Karın bölgesini yine çantasından çıkardığı temiz pamuk ve alkol ile ovaladıktan sonra ilacı vücuduna zerk etmeye başlarken kalın ve tok bir sesle ikinci defa irkildi. Merhaba diyen bu sse oldukça şık giyimli bir adamdı.Daha evvel bu adamı hiç tanımıyordu. Tanımadığı bir adamında bulunduğu plazanın 15.katında karşısına dikilip ona seslenmesi hatta ona samimi bir şekilde "Merhaba Nihal..." diye hitap etmesi onu tedirgin etmişti. Üstelik ofiste şu an bulunduğu ortamda kimse de yoktu.Vücuduna zerk ettiği insülin iğnesini çekip çıkardıktan sonra "Afedersiniz..." dedi. Nihal karşısındaki bu şık giyimli adamdan korkmuştu.Korkusunu belli etmeden "Bir dakika beklermisiniz?..." diyerek karşı duvarın sağ köşesinde yer alan su sebilinden bir bardak su içmek için hamle yaptı.Korku ile yan gözle arkasını kesmeye çalışan Nihal suyunu hızlı bir şekilde yudumladı.Birden karşısında beliren adamda kibar bir o kadar da Radyo sipikerlerini aratmayan seksi bir ses tonu vardı.Ama bir o kadar da pişkin bir herifin tekiydi.Nihal, bu samimiyet ve nezaket şablonu ve küstahlığa varan şahsiyet karşısında nasıl davranacağını şaşırmıştı aslında."Merhaba..." diyen birine nezaketen de olsa "Merhaba..." demek gerekliydi.o da bunu yaptı ama hemen ardından " Siz kimsiniz? sizi tanıyormuyum?..." demeyi de ihmal etmedi.Adam bu tuhaf haline bir kompliman yaparak sürdürmeye devam etti "Öncelikle sizi korkuttuğum için özür dilerim ama Ömer'in bana bu kadar güzel bir karısı olduğundan bahsetmemesine de şaştım doğrusu..." dedi Nihal aniden gelen bu kişinin az çok neyle kiminle ilgili olduğunu anlamıştı.Onun için "Siz Ömer'i nereden tanıyorsunuz? " demek otamatik bir soru olmuştu."Ömer benim lise yıllarımdan bir arkadaşım.Aslında uzun yıllar görüşmemiştik." Tuhaf bir o kadar da nazik ve samimi bir görüntü veren bu adam akebinde kendini de tanıtmayı ihmal etmedi. "Adım Engin.Bir kaç aydır İstanbulday'ım yolum bu tarafa düştü Ömer'in bu güzel karısını da bir merhaba demeyi ve tanışmayı görev edindim." dedi. Nihal Engin kim? Ömer bana bu adamdan daha evvel niye bahsetmedi? gibi sorularla boğuşurken, en yakın çalışma arkadaşı ve ofisin seksi bombası Sevcan aniden belirerek Nihal'in kafa karışıklığını biraz daha yoğunlaştırmayı "Demek tanıştınız..." diyerek başarmıştı.Nihal olan biten den hiç bir şey anlamamıştı. Zaman öğle vaktini epeyce geçmiş bir adam çıkagelmiş, kocasını tanıdını söylemiş bir de üstüne en samimi arkadaşı bu adama referans olmuştu.Nihal yüzünde şaşkınlık dolu ve bu şaşkınlığa yakışan bir gülümseme ile "Sevcan burada neler oluyor?..." demekten kendini alamamıştı.Sevcan hiç zamam kaybetmeden makineli bir tüfek gibi konuşmaya başladı. "Hayatım,Engin Ömer'in liseden bir arkadaşı benim de aslında boy friend'im denilebilir. Seninle tanışması sadece bugüne nasip oldu o kadar" diyerek Nihal'in yüzündeki şaşkınlık dolu ifadeye bir açıklama getirerek yaylım ateşine son verdi. Nihal için şimdi herşey biraz daha belirginleşmişti.Yine de kafasında bir çok soru vardı. Belkide bu karmaşaya Sevcan'ın biraz daha açıklama getirmesi gerekiyordu.O da sözünün devamını getirmişti bile... "Yaklaşık 1 ay kadar önce Plaza'nın altındaki kafe de Engin ile tanıştık.O zaman sen yoktun.İşlerin bayağı yoğundu.Laf lafı açtı.Bana senden ve Ömer'den bahsetti. Lise yılarında Ömer'le arkadaş olduğunu söyledi.Tabii beni bilirsin...Engin'in bu tatlı sempatik tarafı ile daha çok ilgilendiğimden bu konuyu unuttuk gitti. Bugün aşağıda yemek yerken,hadi... sen yukarıya çık!... Nihal'e tanış!... bende arkandan geleceğim" dedim."Olay bu kadar basit." Bu uzun ve yeterli açıklama Nihal'i rahatlatmıştı.Ancak ortada halen kendisince devam eden tuhaf bir durum vardı.Kocası genel olarak gençliği ile ilgili ayrıntıları kendisinden pek saklamazdı.Çünkü Nihal kıskanç bir kadındı.Evlilik öncesinde kocası ömerle 3 seneye yakın flört etmişti.Nihal için bu dönem kocasının kendisinden evelki maceraları dahil hemen hemen tüm samimi arkadaşlarını didik didik etmek için iyi bir fırsattı.Ömer çevresinde popüleritesi yüksek yakışıklı bir adamdı.Geniş bir erkek arkadaş çevresi olduğu kadar bayanlarla da gönül ilişkileri elbette her erkek gibi olmuştu.Üniversite son sınıfta tanıştığı kocası ile lise yıllarına yönelik dipsel bir araştırma fırsatı maalesef yakın dönemler kadar mümkün olmamıştı. "Kafanız hala karışık biliyorum..." dedi Engin. "Siz yemek yediniz mi?..." diyerek nazik bir davete adım atan Engin bu sayade Nihal'in kafa karışıklığına bir son vermek istedi.Sevcan bu davete yarım kalmış bir ziyafetin devamı olduğu için çok sevinmişti. "Mükemmel bir fikir!..." dedi.Fiziksel olarak su içse yarayan tiplerden asla olmayan bu kadının metobolizması da vücudu kadar harikaydı.Çok sık yeme isteğine rağmen, incecik ama çok seksi bir kadındı.Masasında oturan Nihal'i kolundan tuttuğu gibi çeken Sevcan "Hadi Nihal yürüsene zaten betin benzin atmış." diyerek Nihal'i masasından kaldırdı. ****************** "Buraya niye geldin?..." diye sordu Ömer. Onun gelişinden hiç memnun kalmamamış oldukça endişelenip sinirlenmişti.Dişi ile tırnağı ile çok fedakarlıklar yaparak bitirdiği üniversite tahsilinin ardından apar topar Nihal'le evlenmiş,hayata atılan her erkek gibi büyük bir firmanın müşteri ilişkileri yönetmeni pozisyonuna kapağı atmıştı.Önemli müşterileri ve sorumlulukları vardı.Bu pozisyon ona geniş imkanlar sağlayacak, daha ilerisi için iyi bir kariyer yapmasına kapı açacaktı. Hiç ama hiç görmek istemediği birinin çalışma yerine gelerek onu gerçekten tedirgin etmesi isteyeceği son şeydi. "Aslında ..." dedi karşısındaki kişi "aslında buraya hiç gelmek istemezdim ama küçük sırrımız hakkında rahatsız edici şeyler oluyor." dedi. Ömer sıkılmaya başlamıştı.Boğazını sıkmaya başlayan kravatını gevşetme ihtiyacını duydu."Ne istiyorsun!...Ne !..."diyerek sessiz ama sınırlı bir tonla karşısındakine seslendi.Karşısındaki kişi Ömer'in bu gergin ve endişeli halinden hiç bir şekilde etkilenmemiş gibiydi.Çok sakin bir şekilde yanındaki getirdiği bir dosyanın içersinden bir zarf çıkartarak Ömer'in çalışma masasının üzerine fırlattı. "Bu zarf iki gün önce oturduğum evin adresine postalanmış." Ömer'in endişeli ve sinirli hali masasının üzerine fırlatılan gizemli bir zarf ile bir kat daha artmıştı.Zarfı açıp,açmamakla tereddüt geçiren Ömer sonunda hızlı bir şekilde zarfın zaten daha evvel açılmış olan ağzından bir kağıt parçası çıkardı. Kağıdın üzerinde bilgisayar çıkıtısı olarak büyük ve kalın puntolarla yazılmış şekilde "Küçük sırrınızı biliyorum " diyen bir mesaj yazılıydı. Bir an için çalıştığı ortamdan kopmuştu Ömer çevresinde dolanan insanların kendisine imalı bakışlar fırlattığını hissetti önce...sonrasında her biri yürüyen gölgeler haline dönüştüler,kendi aralarında sanki onu konuşuyorlar kahkalarını onun için atıyorlar gibi olmuştu.Çok geçmeden kendine geldi. Kendine gelmesi ile birlikte hesap sorar bakışlar ve tavırlar içindeki ziyaretçisi ile karşı karşıyaka geldi. "Bu sırrı başkaları ile mi paylaştın yoksa?..." dedi karşısındaki kişi. Olan bitenden habersiz olan Ömer, donuk ve anlamsız bakışlarla ziyaretçisinin bu can alıcı sorusuna bakakalmıştı. ******** Herkes işinin başına dönmüş,kafeterya da Sevcan'ın,Nihal'in ve aniden hayatına çıkıp gelen Engin'in dışında hiç kimse kalmamıştı.Asansörde birlikte aşağıya inerken bu tuhaf adamdan hiç hoşlanmadığını hisseti Nihal.Nezeketende olsa aşağı inmeli hiç değilse Sevcan'ın kırmamak adına Engin'in yemek davetini geri çevirmemeliydi.Daha sonra çalışma ofisine geri dönecek bir kaç yarım kalmış işi tamamlamasının ardından akşam ki doğum günü partisi için müdüründen erken çıkmak için izin isteyecekti.En büyük korkusu da Engin ile olan tanışmasının bu noktada kalmaması idi.Ona göre böyle bir adam her ne kadar nazik ve sempatik olsa da soğuk ve içten pazarlıklı biri idi.Bu yüzden bu tanışma "Merhaba...Merhaba..." zemininde kalmalıydı. Ancak korktuğu ne yazık ki Sevcan'ın patavatsız teklifi ile başına gelmişti. Sevcan "Biliyormusun Engin bugün Nihal'in doğum günü " deyince Nihal'in kafasından sanki kaynar sular dökülmüştü. "İnsan bence böylesine önemli ve özel günleri ömrünün sonuna kadar kutlamalı" dedi Engin. Sevcan boyfriend'i olarak tanıştığı bu adamı test edercesine sorguladı. "Bütün erkekler bekarlık dönemlerinde bu tür önemli günleri hiç atlamazlar ama evlendiklerinde iş değişir,hatırlamaları ise bir mucizedir" dedi. "Al sana içinden çıkılamayacak grift bir konu" dedi içinden Nihal. "Bak hayatım dedi Engin, "Erkekleri iki kişinin yaşadığı özel ilişki içersindeki önemli kilometre taşları bence hiç rahatsız etmez. Rahatsızlık veren bu özel günlerin bir pazarlama aracı olarak sunulması. Örneğin sevgililer günü...insan sevdiğini sadece bugüne yönelik olarak mı hatırlar?...Özel olan bir ilişkinin bir pazarlamama aracı olarak genelleştirilmesi olayı banelleştiriyor.Yani yapılması gerekenin sevgiliye karşı bir görevmiş gibi olduğunu hissettiriyor...Oysa sevgili olmak bir görev değil ki... İki insan arasında yaşanan bir aşk ise bunun günü falan olmaz.Her zaman dolu dizgin yaşanır.Süprizlere açıktır.Ne yazık ki bizim toplumumuzda süpriz yapma eylemi her iki taraf içinde çok yaratıcı değil. Böyle de olunca bir şeylerin topluca yapıldığı yada görev adledildiği günler, durumu tamamı ile sıradan bir hale getiriyor. "Ya tabi öyledir ..." dedi Sevcan sitemkar bir şekilde. "Siz erkeklerin böylesine özel günleri bu kadar basitleştirmesi içinden hemen çıkabileceğiniz klasik bir bahane..." Nihal Engin ile Sevcan arasındaki bu polemikten sıkılmış bu adamı nasıl ekarte edebileceğinin derdine düşmüş, kendince bir hamle yaparak konuyu değiştirmeye çalıştı. "Ömer sizden bana hiç bahsetmedi!..." dedi Nihal Engin Sevcan ile girdiği hararetli polemik konusundan kolayca kurtularak jet hızı ile cevabını yapıştırmıştı. "Sanıyorum lise anılarını anlatacak kadar pek derine inmemişsiniz" dedi Engin Nihal Engin'in bu sorgulayıcı tutumundan pek hoşlanmayıp aynı sertlikte cevap verdi. "Hayır!. Bilakis...lise döneminde çok samimi olduğu bir çok arkadaşınla Üniversite döneminde hem tanışmışlığım hem de duymuşluğum vardır." Engin az önce sarf ettiği sözlerden dolayı biraz geri adım atmak isteği ile sözlerine devam etti. "Asında birlikte okuduğumuz lise'ye ben Ömer 2.sınıfta iken geldim. Sadece son sınıfı beraber okuduk.Yine de yeterince samimi olduğumuzu düşünmekteyim." Engin'de bu geri çekilme kısa sürmüştü.İmalı ve sorgulayıcı tavrına geri dönüş yaparak devam etti. "Tabi herkesin hayatında unutulan ya da unutmak istediği bir şeyler oabilir.Ben de sizin gibi ciddi bulduğum her ilişkide partnerimle her şeyimi paylaşmak isterim.Netice de bu tam anlamı ile olmuyor. Herkesin kendine göre içinde bir derin devleti var." Nihal sorduğu bu kadar basit bir sorunun farklı noktalara çekilip Ömerle olan ilişkisinin sorgulanır olmasından rahatsız olmuştu.Konuyu yine değiştirmek için aynı konunun çerçevesinden Engin'in şu an Sevcan'la olan ilişkisine bağlamaya çalıştı. "Peki bu prensipleriniz benim biricik arkadaşım Sevcan'la olan ilişkiniz içinde geçerli mi?" dedi Nihal. Ağır ve sorgulamalarla dolu konuşmada yeni taraf Sevcan olmuştu. "Kuzum daha çok yeni bir ilişkimiz var.Bizimkisi sizin ki gibi seneler olmadı ki.zaman gerekli" diyen Sevcan topu taca atmıştı. "Öyle tabi." dedi Nihal. "Ancak unutmamak gerekli ki başlangıçlar her zaman çok önemlidir." Sevcan aşk meşk ilişkilerinde çok derinlemesine bir ilişki yaşamamıştı şimdiye kadar.Yaşadığı her ilişki genelde karnaval havasında başlar tarafların birbirinden sıkılması ile son bulurdu.Yani aşık olmamıştı hiç. Bu yüzden ne kendisi ile ilgili karşı tarafın çok sorgulayıcı olmasını istemişti bugüne dek,ne de partnerine yönelik bir sorgulayıcı tavrı bulunmuştu.Hoşlanma eylemi onun için daha uygun bir fiildi.Aşk ise tamamı ile kendini verebilmekti karşısındakine... "Anlıyorum..." dedi Nihal. "Siz daha birbirinizden hoşlanıyorsunuz." "Evet aslında öyle " dedi Sevcan. Engin ile yaşadığı ilişkinin miladı belkide çok uzun sürmeyecekti.Ama ondan hoşlanmış, sürdüğü kadar götürecekti. "Sevcan'dan bende hoşlanıyorum " dedi Engin. "Bu bir ilişki için yeterli bir neden " dedi "Bence aşık olmakla, olmamak arasındaki tek fark bir ego meselesinden " ibarettir diye ekledi. Sevcan'da Engin'in söylediği bu cümle farklı bir merak uyandırmıştı. Sormadan edemedi. "Ne demek şimdi bu?..." Engin sözünün arkasını getirdi. "Hayatım iki insanın biribirinden hoşlanma süreci her iki tarafında birbirlerinin egolarını okşadıkları bir süreçten ibaret.Aşk ise tamamı ile bir ego kırılmasına sebebiyet veriyor.Yani egolar bir süreliğine bloke oluyor. Eger birine gerçekten aşıksan mantığını değil kalbini dinlemeye başlıyorsun. Tabi bunun sonucunda fedekarlıklar başlıyor.Ego'nun asla yapmayacağını bildiğin bir şeyi onun için yapar oluyorsun. İstekli bir işgal başlıyor. "Gel diyor karşısındakine sınırlarımı kaldırdım" "Gel beni işgal et!..." Eğer karşı tarafta aşıksa o da bu işgale onay veriyor. Nihal Engin'in aşk'a dair benzetmelerinden hoşlanır gibi olmuştu.Öylesine bir soru sorma ihtiyacını hissetmişti. "Peki bu işgal nasıl gerçekleşiyor?..." diyerek sohbete seksüel bir muziplik katmak istedi. "Bence içimizdeki ruhsal dünyanın bir başkenti ve onu tamamlayan köyleri ve kasabaları var.Bu işgalde belkide en kolay başkenti ele geçirmek yani kalbi... Peki ya diğerleri köyleri,kasabaları işgal edebilir misiniz?... belki ama tamamını değil..." Her iki kadında Engin'in aşk' la ilgili sarf ettiği sözlerden çok hoşlanmıştı. Engin bu etkilenme sürecini bir adım öteye götürmek istedi. "Asıl kötü olan tarafa gelince...diyelim ki bu işgalde her iki tarafında içlerinde var olan en küçük kasabaya yada köye ulaştığını varsayalım. Peki ya aşk bitince ne olacak?...Aşk bittiğinde her iki tarafta işgal sonucunda yorgun ve harebeye dönmüş olarak uyanacak.Bence işin en kötü tarafı bu dedi. "Size göre bu yüzden mi bir aşk bittiğinde yeni bir ilişkiye girmemiz zaman alıyor" dedi Nihal. "Öyle tabi " dedi Engin "Çünkü işgal bitip geri çekilme başlayınca her yer ama, her yer harabeye dönmüş durumda.Yani ruhsal bütünlüğümüzün tamire ihtiyacı var. Peki bu aşk nefrete dönüşürse ?... O zaman durum çok daha vahim!... Çünkü karşımızdakini avucumuzun içi gibi bildiğimizden.En zayıf taraflarını vurmak çok kolay.Üstelik her iki tarafın iç dünyasını başkalarına açık veren bir pozisyona sokma ihtimali de çok kuvvetli." "Aşağılık ..." demek burada bu durumu gerçekleştiren taraf için her halde en somut benzetme dedi,Sevcan. "Doğru..." dedi Engin "Bloke halindeki egoların aşk sonrasındaki yıkım halini başkalarına açık etmek bu bencede aşağılıklık!... Ama bunu herkes yapmaz.Eğer iki insanın birbirine saygısı varsa, aşk bitince işgal sırasındaki en güzel kasabaları, en hüzünlü köyleri duyduğu huzuru hatırlar. "Yeter!.... " devam etme dedi Sevcan. Şaka ile karışık. "Biraz daha sürdürüsen bak sana aşık olacağım..." Hepsi birden kahkayı basmışlardı. Nihal işi gereği bir çok insanla tanışan ve onlarla dialog halinde olan bir kadındı.Her ne kadar Engin'in entellektüel birikiminden etkilendiyse de, her kadının aşk'tan bahseden bir erkekten prim göreceğine inanmaktaydı. "Güzel konuşuyorsunuz...Sevcan bu konuşmadan epeyce etkilendi herhalde? ..." dedi. "Ne yalan söyleyeyim..." dedi Sevcan "Bak sana aşk'tan bahseden bir erkek..." "Ya..." dedi Nihal. "Bence de etkilenmek ya da etkilemek için çok favori bir konu!..." Engin, Nihal'in imalı bir vurgusuna cevap verdi. "Etkilemek adına bir şey söylemek istemedim.Yoksa benim aşk hakkında anlattığım şeyler çok daha başkalarının bilmediği şeyler değil.Konu buraya götürdü." Nihal aşk'ın gelip geçici bir şey olduğuna inanan bir kadındı.Aşk sürekli olarak yenilip içilen bir şey asla olamazdı.Hayatta bambaşka daha bir çok şey vardı. "Siz burada aşk'tan söz ederken kimbilir kaç insan şu an Irak'ta,Afganistan'da, Afrika 'da açlıktan ölüyor?..." dedi. "Evet haklısın..." dedi Sevcan "Bizim burada Allaha şükür iyi bir işimiz var. Aç değil,açıkta değiliz ya onlar?..." diye atıldı. Ardından asla yapmadığı yada yapamayacağı bir temennide bulundu. "Keşke onlara yardım edebilsek..." "Haklısınız..." dedi Engin. "Allah kainat ve dünya kurulduğundan beri insanlığa bir çok peygamber göndermiş.Hepsi bir şekilde görevini yerine getirmiş.İnananlar inanmış.İnanmayanlar ise inanmamış.Ve son olarak peygamberimiz Hz Muhammed (Sav) görevlendirip.Bu süreci tamamlamış.Peki ya insanlık şimdi yalnız mı?...Hayır bence değil!... İçinde imanı olan insan inancını her zaman yeşertmekte. Ama özellikle bu çağda yaşayan bir çok insanın ben yine de çok ama çok yardıma ihtiyacı olduğuna inanıyorum." "Ne demek istediğini tam olarak anlamadım ? " dedi Nihal. "Evet Allahın Peygamberlerini insanların ona inanmaları için gönderdiği muhakkak ki doğru. Ama her insanın bu çağda yardıma ihtiyacı var demek ne demek?..." "Şu topluma bir bak!..." dedi Engin."En basit olarak eskiden çok daha eskiden kalabalık aileler içersinde yaşardık.Mutluluk kavramlarımıza bir bak!... Şimdi eskisinden daha mı çok mutluyuz?... Gün geçtikçe bireyselleşen yalnızları bol kimliksiz bir toplum oluyoruz!. Sevcan'a göre bireyselleşmenin kötü olan hiç bir yanı yoktu.İnsan ne kadar özgürleşirse o kadar kendini huzurlu ve mutlu hissederdi. "Bireyselleşmenin kötü olan yanı ne Engin? " diyerek savunma pozisyonu aldı. "Güç geçtikçe parçalanıyoruz,birbirimizden kopuyoruz,koptukça ise yalnızlaşıyoruz" dedi Engin. Nihal'in ağzından birden istem dışı bir cümle döküldü. "Allahın işi çok zor" dedi Nihal.Eskiden kalabalık kitleler halinde yaşayan insan kavramında mesajları vermek daha mı kolay dı acaba?..." "Allah her şeye kadirdir onun için zor olan bir şey yoktur." dedi Engin. "İnsan bu çağda bile ne kadar yalnızlaşırsa yalnızlaşsın kulunu doğru yola sokmak için mutlaka bir mekanizması vardır" dedi Engin. "Meknizma demek ha..." dedi Nihal. "Sence nasıl bir mekanizma bu?... Yani hepimizin peşinde bir melek mi var..." Sevcan bu sohbetten fazlası ile sıkılmıştı.Konuyu değiştirmek için Nihal'in tabağındaki yemeği bitirmediğini görerek atıldı. "Nihal, daha tabağındaki yemeği bitirmemişsin.Vır,vır konuşuyorsun. Yeter artık! bu ağır felsefi konulardan sıkıldım ama..." Engin Sevcan'ın sıkıldığına umursamadan Nihal'e cevabını verdi. "Evet bence olabilir ama sadece melekler yoktur çevremizde şaytanlarda olabilir" dedi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © erdal divriklioğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |