Sevgili Peyami
Benden sana ilk satırlar, ilk dertleşme, ilk sesleniş belki de. Yorgun cümlelerin taşıyabildiği kadar hayatı, kambur harflerin sırtına vurup, öksüz kelimelere özgürlük bahşetmeye aday bir şaşkın iştiyakıyla huzuruna geldim. Bağışla ne olur. Yaşlı dünyanın hastalıklı soluğuna gizlenmiş aldanışların, bilmem kaç bininci tekrarında dönüp duran zavallı bir ruhun sersem dokunuşlarına maruz esrik bir güncenin itilmişliğinde, yolunu bulmaya çalışan bir seyyahın heybesinden dökülen ucube yalnızlıklara dair birkaç kelam kim bilir?
Ölüyoruz Peyami, öldürüyoruz. Kan yorgunu düşler, kan-ter içinde sabahlara uyanıyor, merhamet edemiyor, üzülemiyor, uzanamıyoruz acılara. Ahlarımız, kinimiz, merhametimiz bir efektten ibaret. Bir hayal âleminin ürkütücü atmosferine yenik düşen sokak itleri kadar hazza düşkün, leş peşine düşmüş sırtlanların hücumuna uğramış düşüncelerin işgaline maruz haleti ruhuyemizle nereye kadar gider bilmem.
Bazen çocukça bir oyunda kırılmış bir bebek kolu kadar anlamsız, zaman zaman yıkayıp süsleyip başköşeye koyduğumuz oyuncak arabamız kadar değerli bir kardeşlik keyfiyetiyle Sevincik delisi zamanların vitrinlik gösterilerine matuf bir biblo gibi her gelene gösterdik bazılarını Bazen tavan arasına atıp terk ettik diğer yarısını. Yapmacık, çıkarcı ve günü kurtarma kaygısıyla ne yazık. Ve her defasında hiçbir şey olmamışçasına alttan almasını bekledik bir sonraki oyuna kadar. Parlattık kullandık, incittik. Hakaret ettik, merhamet ettik, sevdik, tekmeledik. Ne dayanılmaz bir kargaşa, ne korkunç bir trajedi Ya Rabbi!
Yorulduk. Ruhumuzdaki yıkıntılar arasından bir parça sevgi aramaktan yorulduk. Unuttuk sevgiyi, sevmeyi unuttuk. Kaybolduk dehlizlerde insanlıktan kovulduk.
Duru bir düşünce dünyasında gerçeğe uyanmak, insanlığa dönüş ikliminde sevgiyle buluşmak üzere hoşça kal. 20.12.2015
Âdem