"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü |
|
||||||||||
|
Toplum ve devlet yönetimlerinde, pozitif bilimsellikten uzak yalnızca (Metafizik) düşünce doğrultusunda hareket edilip, sürekli sihirli bir yüce gücün kurtarıcılığına sığınan anlayış demektir. İşte bu mantık ve düşünce yapısı, rasyonelizmi yalnızca Metafizik düşünce çerçevesinde ele aldığından, insanın akıl gücüyle yapabileceği birçok şeyi, bilinmezlikler diyarı olan “Kaf Dağının” arkasına ya da Tanrının merhametine bırakmaları neticesinde, her zaman çağın gerisinde yaşayarak mutlu olmaya çalışırlar. Halbuki doğadaki tüm canlı ve cansız varlıklarla birlikte insan bile, ikili bir formülasyon olan “Artı- Eksi, Negatif- Pozitif, İyilik- Kötülük, Metafizik ve Materyalizm” olan temel değerlere göre varlığını sürdürmektedir. Bunların her biri duruma ve şartlara göre öncelik kazanırken, diğeri arkadan varlığını hissettirmeye devam eder. Özellikle insanın yaşamı, kesinlikle tek bir dünya bakış açısına, ya da tek bir kutup formülasyonu olan artı veya eksiyle mümkün değildir. Daha mutlu ve rahat bir yaşam için Metafiziksel düşünce ne kadar önemli ise, Materyalizm de o kadar önemli bir yaşam ve düşünce kaynağıdır. Her iki temel düşünce felsefi yapılar, insan yaşamı açısından büyük önem arz etmesine rağmen, artniyetli ve egoist yapıya sahip siyasi düşünceler, birini diğerine üstün göstermesi neticesinde, irrasyonalist siyasal ve politik yapılar dediğimiz anlayışların ortaya çıkmasına sebep olmaktadırlar. Azıcık aklını çalıştıranlar görecektir ki, Tanrının varlığı bile insanın kendi düşüncesinin bir ürünüdür. Örneğin insan olmasa, Tanrıya sen benim ilahımsın diyerek kim ibadet edecektir? İşte birçok toplumların geri kalmışlığının ya da despotlaşmasının temel yapısındaki ana kaynak, “Egoistçe” düşünüp, Metafizik ve Materyalist düşünceyi birlikte yaşatamamalarıdır. Tüm sorunların düğümü de tam burada başlamaktadır. Bu felsefi belirlemeden yola çıkılarak, özellikle Türkiye'de nasıl bir etik siyasetin egemen olduğunu anlamaya çalıştığımızda, her zaman olduğu gibi biri diğerini öldürerek ya da baskı altına alarak yaşanan irrasyonalist siyasetle karşılaşılmaktadır. Türkiye'de olduğu gibi dünyanın gelişmemiş tüm ülkelerinde, ifade edilen irrasyonalist siyasi devlet yönetimleri, şu plan ve programlar doğrultusunda yürütüldüğü görülmektedir. Kendi egolarına uygun düşmeyen ya da desteklemedikleri diğer tüm düşünce, yetenek ve iradeleri sürekli dışlayıp aşağılayarak, ya kendisine bağımlı edilgen kullar konumuna getirirler, veya yok olup gitmesine çalışılması. Bunu uygulamak için de, yalnızca Metafizik çerçeveden bakılıp tek adam, tek düşünce, üstün din, üstün ırk ve tek siyaset mentaliesine sarılıp, doğru düzgün hiçbir noktada gelişmiş bir emareye sahip olunmaması. Ve yine en büyük sloganları yüce güçler olarak gördükleri “Allah, Din, Devlet ve Ordu” kutsallığıyla, adeta insanı ve halkı yok sayıp, yeryüzünde ikinci bir Tanrı yaratmış olmaları, Şekillendirilen bu despot ve irrasyonalist siyasi devlet yönetimlerinin ahlaksızlık ve yolsuzluklarının ayyuka çıktığını dile getirip, demokratik bir yaşam için düşünce belirtip toplantı yapmak istemek, kefeni koltuğa almak demektir. Diğer taraftan kendileri açısından halkın sokaklarda boy göstermesini istediklerinde, demokrasi adını kullanarak ikiyüzlüce tüm sempatizanlarını sokaklara döküp, her istediği yeri yakıp yıkarken insanlara hakaret ve darbeleme de hiçbir ahlaki yapı tanımamaları. Çünkü mevcut yapılar, uygulamış oldukları irrasyonalist siyasetlerini, inanmış oldukları Tanrı ve onun kutsal kitabındaki metinlerden aldıklarını ve buna da herkesin boyun eğmek mecburiyeti olduğunu düşünmeleri. Egoist ve irrasyonalist bu yapıyı kendilerince meşrulaştırmak için, kutsal metinlerden yola çıkıp, çeşitli hikaye ve söylenceler icat etmeyi en büyük ilim (Bilim) ve bunu yapanları da ilim insanı saymaları. Kendi düşüncelerinin dışındakilere asla bilim insanı gözüyle bakılmadığı gibi, zorunlu hallerde görevlendirdikleri meslek ve yetenek sahibi kişileri ise, sadece ihtiyaçlarını karşılayan personel ya da kiralık şeklinde alaycı yaklaşılması. Bu sayede her zaman çok güçlü bir maneviyatlarının olduğu ve ileride dünyanın tüm gelişmiş tekniklerini yeneceklerini ileri sürüp, büyük bir hayalcilikle yaşamaya devam etmeleri. İleri sürülen hayalciliğin devamlılığını sağlamak için de, öne çıkan bazı zeki ve iradesini biraz kullanan kişilere, yüce bir maneviyat yüklenerek bu kişilerin Tanrı tarafından üstün özelliklerle yaratıldığını, bunların emirleri aynı zamanda Tanrı emirleriyle eşdeğerde görülüp, herkesin buna boyun eğmesini istemeleri. Böylece irrasyonalizmin ortaya çıkardığı “Ağa, Bey, Şeyh, Hanedan, İmparator, Kral ve Sultan” gibi feodalitenin temel dayanakları olan unvanlarla, sistemlerini ayakta tutmaya çalışırlar. Mevcut anlayışın diğer bir irrasyonalist dayanağı ise, kendileri gibi düşünüp yaşamayan herkesi düşman ve kötü olarak görüp, her an zarar vereceklerini ileri sürdürerek, bunu büyük bir korku (Fobi) siyaseti şekline dönüştürmeleri. Bu yapının daha da ilerisi, “Büyüklük (Megoloman) Komleksiyle” herkesi yeneceklerine inanmayı sürdürmeleri. Böylece fobi ve megolaman komleksi içerisinde bölge, nüfus, kültür, inanç ve etnik yapıları sürekli düşmanlaştırıcı uygulamalarla, her farklılığın nicel yapısına göre hükmeden resmi ve gayri resmi paramiliter güçlerle, derebeylik mantığında yönetim sistemlerini yüceltmeleri. Diğer taraftan düşman ve kötü olarak gördükleri çağdaş ve rasyonalist ülkelerin her türlü modern teknik ve icatlarını satın alarak kullanmaya devam etmeleri, geri kalmış ülkelerin akılsızlığının (İrrasyonalist) ne kadar sınır tanımaz olduğunu gösteren en büyük kanıttır. Geri kalmışlık ve irrasyonalist siyasetin temel ilkelerini bu çerçevede belirledikten sonra, ifade edilen kategoriye uygun Türkiye'nin nasıl bitr geçmişe ve pratığe sahip olduğunu daha yakından tanımaya çalışalım. Türk kökenli olup Müslümanlaştıktan sonra kendi öz kültür ve dilinden uzaklaşarak yaşayan Selçukluları bir kenara koyup, dünya tarihinde ciddi olaylarla adı anılan Osmanlı'dan itibaren devam edersek. Osmanlı ve bunun devamını sürdüren Türkiye, her zaman üstün ırk, üstün din, üstün ulus, düşman korkusu ve aşağılık kompleksinin vermiş olduğu duygularla, yaklaşık 300 yıldır, sürekli kendi kendine darbe yaparak yaşayan bir toplumdur. Bura da şunu da belirtmek gerekir. İç çatışma ve darbeler dünyanın her ülke ve toplumunda yaşanmıştır. Ancak daha sonraları pozitif bilimler ilkesi olan Laiklik, Sekülerizm, Demokrasi, Metefizik ve Materyalist düşünceleri kapsayan çağdaş Anayasanın (Toplum Sözleşmesi) hayata geçirilmesiyle, darbeler ve iç çatışmalar tarihin çöp sepetine atılmıştır. Türkiye'de ise irrasyonalist siyaset sistemi Osmanlı'nın Yeniçeri Ocağıyla (1367) başlayıp günümüze kadar şu şekilde gelmiştir. 1. III. Selim'in, 1808'de Osmanlı Hanedanı IV. Mustafa'ya yapmış olduğu darbe. 2. II. Mahmut'un 1828'de Vaka-ı Hayriye adıyla Yeniçeri Ocağı'na yapılan darbe. 3. 1876'da I. Meşrutiyet adıyla Abdulhamit tarafından yapılan darbe. 4. 1908'de II. Meşrutiyet'le İttihat ve Terakki liderleri olan Enver ve Talat Paşaların yapmış oldukları darbe. 5. 1920'den itibaren Çerkez Ethem ve diğerlerine karşı, Mustafa Kemal tarafından yapılan suikast darbeleri. 6. 1944'te Türkeş'in liderliğindeki Turancılar adıyla planlanan ırkçı darbe girişimi. 7. 27 Mayıs 1960'da Cemal Gürsel ve Alpaslan Türkeş liderliğinde yapılan darbe. 8. 1971 Askeri Muhtırası. 9. 1980 Kenan Evren darbesi. 10. 1987'den itibaren Olağanüstü Hal yönetimi. 11. 27 Şubat 1997 E- Muhtıra darbesi. 12. 2007 ve 2013'ten itibaren Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgesinde uygulanan yasaklı alanlar ve yerleşim yerlerine yapılan bombalı saldırılar. Ve bunu akabinde duruma göre diğer tüm illerde sürdürülen askeri operasyon, kaos ve korku yaratan yönetim hareketleri. 13. 2013 yılından itibaren Komşumuz olan Suriye'ye karşı yapılan saldırılar ve darbe planları. 14. 15 Temmuz 2016 gecesi Fetullah Gülen taraftarlarının yapmış oldukları başarısız darbe girişimi. Tüm bunların haricinde gerek Türkiye'nin her yerleşim alanında, gerekse devletin yönetim birimlerinin Hükümet talimatıyla “Arap İslam Din Milliyetçiliği” doğrultusunda direkt herkesin bu mantığa göre itaat etmesini dayatan politikaların ayyuka çıkması. Ve mevcut iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) Şef ve yöneticilerinden tutalım, bu yapının dışında kalan Türk İslam Sentezcilerinin hepsi, Fetullah Gülen gibileri ile birlikte aynı “Dini Tarikatın” içerisinde canciğer Müslüman kardeş olarak büyümeleri. Yapılan darbelerden de anlaşılacağı gibi, canciğer kuzu sarması olan bu Müslüman kesim, ne zamanki yetki ve makam gücünü ellerine geçmişlerse, önce düşman gördükleri kesimlere saldırmışlardır, sonrada kendi içlerinde birbirlerini yok etmeye başlamaları. İfade edilen bu düşüncenin en bariz örneğini, “AKP Hükümeti” vb. düne kadar Muhterem Hoca Efendi deyip Fetullah Gülen gibilerinin elini eteğini öpüp karşılarında el pençe diz çöktüklerini unutarak, bu kadar düşmanlaşmalarına acaba ne sebep olmuştur? Bilinen ve görünen en büyük sebep yetki, makam ve maddiyatın paylaşılamamasıdır. Çünkü ikisi de Arap İslam din ve kültür hayranı olduklarından, başka bir sebep bu kadar büyük bir düşmanlığı tetikleyemez. Her iki anlayışta yalnızca Metafizik dünya görüşü içerisinden gelip, birbirlerine karşı yapmış oldukları ihanet ve darbeleri, mağduriyet edebiyatına çevirerek, sözde “Demokrasi Borazanlığı” yapmak, ne ahlakidir ne insani. Çünkü gerçek demokrasinin temel ilkeleri olan “Laiklik, Sekülerizm ve Demokratik Anayasayı” hiçbir koşulda kabul etmeyip, kendi eski bildikleri Arap İslam din ve kültür milliyetçiliğinde ısrar ettikleri sürece, asla darbelerden kurtulamayacaklardır. Belki yarın ya da yarından daha erken yeni bir darbeyi yaşayacaklarından kendileri de emin görünmektedirler. Bu tür siyasi ve dini anlayışları, bizim halkımız yine çok güzel bir öz deyişle özetlemiştir. “Ne doğrarsan aşına o gelir kaşığına” bu öz deyiş fazla söze gerek bırakmamaktadır. İşte geri ve irrasyonalist siyaset kısaca bu anlayışların eseridir. Cemal Zöngür Arş. Yazar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |