Bir sanatçı başarısız olamaz; sanatçı olabilmek bir başarıdır. -Charles Horton Cooley |
|
||||||||||
|
Bilindiği üzere bazen siyaset insanların canını sıksa da o olmadan bir toplumun ve ülkenin idare edilmesi mümkün değildir. Herhangi bir ülke siyasetinin en az sorunlarla sürdürülebilmesi için, siyasetin temel ilkeleri olan anadil, nüfus renkliliği, coğrafi, ekonomik ve kültürel yapıya göre belirlenmesi gerekir. Buradan baktığımızda Türkiye siyasetinin dayandığı kaynaklarda çok büyük sıkıntı ve yanlışlıkların olduğu ortaya çıkmaktadır. Örneğin Anadolu’da yaşayan halkların dil ve kültürleri ne kadar ilkeselleştirilmiştir? Ya da toplumsal çeşitlilik ile devletin yapısı birbiriyle kaynaşıp kaynaşmadığı en önemli soru işaretleridir. Dikkat edilirse mevcut siyasi partilerin hemen hemen hepsi sürekli yüce Türk milleti, kutsal devlet, halkçılık ve milli irade şeklinde popülizm yapmalarına rağmen, Türkiye toplumunu bir türlü huzurlu yaşama kavuşturmamışlardır. Yaşanan bu huzursuzluk ve siyasi tıkanıklığın gerçek sebebini dönemsel olarak yapılan yanlış politikalarda değil, asıl devletin temel almış olduğu dil ve din yapısını belirleyen siyasi anlayışta aranmalıdır. Bunun içinde tek bilimsel yol, kendisini devlet olarak ilan eden toplumsal siyasi yapıların, nitelikli insan ve millet (ulus) olmanın temel dayanağı olan Anadil üzerinde nasıl bir sahiplenme ve metot uyguladıklarına derince bakarak anlamak mümkündür. Tabi ki anadilin dışında diğer birçok etkenlerde söz konusudur; ancak hem yer bakımından hem de toplumların asıl kimlik ve kişilik karakterlerini Anadilleri belirlediği için, Türk ve Türk kökenli Müslümanların ilk millileşme dönemlerinde sahiplendikleri dillerin ve din yapısının, Türklüğe ne kadar hizmet edip etmediği önemlidir. Malum herkesin bildiği gibi Türkler ilk olarak dünyaya gözlerini Orta Asya’da açmışlardır. Ve Göktürk Alfabesiyle kullanmış oldukları dil yapısının yanında Şamanist din kültürü, Türklüğü kanıtlayan tek ve en önemli kaynaktır. M.S.700 yıllarından itibaren Göktürk devletinin dağılmış olduğu bu döneme kadar, Türkler bu bölgede kendi öz Türkçe anadilleriyle en az 1500 yıl yaşamışlardır. Ve tüm dünyada Türkleri bu dil yapısıyla Türk olduklarına inanıp tanımışlardır. Türklerin bu döneme kadar ki yaşamış oldukları tarihlerinde anormal görünecek herhangi bir ize rastlanmamaktadır. Ancak M.S. 750 ila 800 yıllarından itibaren göçe başlayan Türk Boyları, Ön Asya olarak bilinen İran’ın iç ve dış sınır boylarına yerleşip uzun süre çobanlık yaparak dağınık şekilde yaşarlarken, içlerinden Müslümanlaşarak devlet olan Büyük Selçuklu, Türk dili ve kültürünü tamamen mezara gömmüştür. Çünkü miladi 1037 yılından itibaren bu Türk Boyu, kurmuş olduğu devletin resmi dilini Acemce (Farsçanın bir diyalektiği) ilan edip İslam din kurallarına göre yaşamaya başlamıştır. Türk kökeninden gelmiş olan bir halkın, kendi devletini kurmasına rağmen, öz dili olan Türkçeyi terk edip Acemce ile yaşamasını, Türk İslam Milliyetçileri bunun bir Türk milli kültürü olduğunu nasıl açıklaya bilirler? İnsan ve ulus olmanın temeli Anadile dayandığına göre, Büyük Selçuklunun bu özünden kaçışı, Fars ve Arap milli kültürüne hizmet etmek değil midir? Aynı şekilde 1177’de kurulan Anadolu Selçuklu devleti de resmi devlet dili olarak Farsçayı kabul edip İslam din kurallarına göre yaşamıştır. Ve 1299 yılından itibaren büyük bir İmparatorluk olan Osmanlı ise, bu defa hanedanlığının dilini Arapça yapıp, İslam din kurallarına göre yaşamasıyla, Arap İslam milli ve ulus yapısını yüceltip büyütmüştür. Her üç Müslüman Türk kökenli devlet yapısı, tam olarak 800 yıl boyunca kendi öz dili olan Türkçeyi terk ederek Farsça ve Arapça diliyle birlikte, İslam din kurallarına göre yaşaması demek, en açık ifadeyle kendi özüne ihanettir. Ve bu da Müslümanlaşan Türk kökenlilerin, Türk değil, yarı Arap ve yarı Fars oldukları net olarak açığa çıkmaktadır. Tek hedefi Fars, Arap ve İslam milli yapısını büyütmek olan, Selçuklular ve Osmanlı’nın bu anlayışına sahiplenip Türk milliyetçiliği yapanlar, aslında insanlıktan, dilden, dinden ve kültürel değerlerden nasibini almamış cahil sürüleri demektir. Bunun başka bir izahı varsa lütfen birileri çıkıp açıklasın. Çünkü Dil (lingustik) ve Psikoloji biliminin emrettiği gibi insana doğru ve gerçek kişilik kazandıran tek kaynak, Anadil eğitimi ve bu dille geliştirilmiş olan diğer kültürel değerlerdir. Bilimsel gerçekler bu şekilde iken, Anadiline sahiplenmeyip 800 yıl boyunca yabancı dille yaşayan bir toplumsal yapının kazandığı karakterse yalancılık, özenti, taklitçilik, ciddiyetsizlik ve yeri geldiğinde güçlüden yana olan hastalıklı bir ruh halidir. Psikoloji biliminde buna Patolojik durum denmektedir. Bunun da Türklükle ve Türk kültürüyle uzaktan yakından en ufak bir bağı bulunmamaktadır. Müslümanlaşan Türklerde bu şekilde devam eden kimlik, ulus ve kültürel yozlaşma, Acaba Türkiye Cumhuriyeti döneminde nasıl bir hal almıştır? 1923’te kurulan Türk devleti her ne kadar Türkçe Dilbilgisi (Gramatik) yapıyı resmi olarak kabul edip, Türkçe dil eğitimine geçmiş olsa da Türkçe kelimeleri araştırıp geliştirmek yerine, eskiden olduğu gibi mevcut hazır olan Arapça, Farsça ve diğer yabancı dillerden oluşan kelimelere Türkçe ekler yaparak Türk Dili oluşturulmaya çalışılmıştır. Ve bu mantık anadille sınırlı kalmayıp aynı şekilde sanayi, ekonomi, sanat ve giyim alanında da sürekli başkalarının icat ettiği şeyleri taklit ve takip ederek yaşayan bir Türkiye gerçeği ortaya çıkarmıştır. Böylece Cumhuriyet döneminde yarı Arap, yarı Fars, yarı Türk ve yarı Avrupai sosa bulanmış devşirme bir toplumsal siyasal karakterin varlığı söz konusudur. Örneğin Hukuk, Edebiyat, Ekonomi, siyaset ve birçok kültürel alanda kullanılan kelimelerin %86,13’ü tamamen yabancı kökenlidir. Bu nokta da şöyle bir ifade kullanılabilir. Farklı dillerden kelimeler her toplumun dilinde vardır, Türkçede de olması gayet normal gibi görülebilir. Ancak Türkçedeki durum tamamen anormal seviyededir. Çünkü yapılan araştırmaya göre Türkçenin dışında diğer dünya dillerinin birbirinden kelime alma oranları %30’u geçmemektedir. Türkçede ise bu oran net %86,13’dür. Böyle bir dile Türkçe demek akıl sınırlarını tamamen zorlamaktadır. Bu yüzdendir ki, başta Türkler olmak üzere diğer etnik kökenden halkların çocukları okumayı ve yazmayı daha geç ve zor öğrendikleri gibi, kültürel gelişimi sağlayan kitap okuma ve araştırma noktasında sürekli yılgın ve uzak duran bir ruh yapısına sahiptirler. Çünkü devletin çocuklara öğrettiği kültürel yapı, daha çok basma kalıp Arapça ve diğer yabancı kelimelerden oluşan İslam ağırlıklı olması, hem çocukların kendi ana kültürlerine tamamen terstir, hem de ezbere dayanması neticesinde, sorgulayıcı ve sürükleyici bir nitelik taşımamaktadır. Türklerin bu şekilde ulus, millet ve siyasal karakter kazanmaya çalışmaları, bozuk temel üzerine inşa edilmiş binaya benzemektedir. İfade edilen örneklerden de anlaşılacağı gibi bir toplumu ya da devleti doğru ve sağlam temellere göre oturtup en az sorunlarla yaşatmak için, o toplumun kendi öz dil ve bu dille gelişen kültürel değerlerin üzerine şekillenmesi gerekir. Müslüman Türkler ne yapmışlar? Kendi anadilleri ve kültürlerini bırakıp sürekli Farsça, Arapça dil ve İslam din kurallarına göre şekillenmiş olmaları yüzünden, gerçek Türk ulusal ve dil yapısının varlığından neredeyse bahsetmek mümkün değildir. Kültürel gıdasını aynı mantıktan almış olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) şefleri ve yöneticileri ise, “Milli İrade” popülizmini kullanarak yeniden Arap İslam bataklığının içerisine girmek için her türlü oyunu tezgahlamaktadırlar. Bunun en canlı örnekleri, AKP Hükümetinin müfredat başta olmak üzere, her yerde sürekli Arap İslam din, dil ve yaşam şekline geçiş provalarını yapmasıdır. AKP’nin tüm bu uygulamaları Arap İslam Şeriatına geçişin bir ön hazırlığıdır. Aynı şekilde sözde Türk Milliyetçisi olduğunu söyleyen Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ise, diğerlerinden geri kalmayacak şekilde eskiden olduğu gibi yine Arap İslam dil ve din kültürünü, Türk kültürüymüş gibi göstererek, yarım yamalak kalmış olan Türk değerini de yok etme çabası içerisindedir. Diğer bir siyasi anlayış olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ise, bu her iki dinci ve milliyetçi anlayışın aksine, kendisini en iyi çağdaş ve modern Türk ulusal milliyetçisi olarak gösterip, halkçılık popülizmi yapmasına rağmen, bugüne kadar halkın temel hiçbir sorununa doğru düzgün bir cevap bulmuş değildir. Tüm bu yaşananlardan dolayı Türkiye toplumu dil, kültür, siyaset, ekonomi ve askeri nokta da tamamen çaresiz ve alternatifsiz bir noktaya gelip tıkanmış durumdadır. Bundan kurtulmanın tek yolu, her siyasi ve kültürel anlayışın kendi öz eleştirisini verip, eski Türk İslam Milliyetçi yapıdan tamamen arınarak, demokratik bir felsefi anlayışla yola çıkılmalıdır. Ve bunu yaparken de farklı tüm dil, din, kültür ve düşünceleri kabul etmeleri şarttır. İfade edilen bu siyasi anlayışın meşruluk kazanması için de demokratik, seküler ve laik bir Anayasa ile mümkündür. Böyle bir anlayış gelişmediği sürece, Türkiye toplumunun yarısı tamamen Araplaşacağı gibi diğer yarısı ise sağa sola savrulup arada eriyerek yok olacaktır. Durum bu kadar ciddi ve tehlikelidir. Herkesin bir an evvel aklını başına toplaması gerekir. Türkçe dil üzerine yapılan araştırma kaynağı ise aşağıdaki gibidir. Dil ve Kelimelerin Genel Toplamı: Türkçe---------------------------------------------------------------------------------------428 Arapça--------------------------------------------------------------------------------------1305 Farsça----------------------------------------------------------------------------------------464 Fransızca------------------------------------------------------------------------------------502 Latince-----------------------------------------------------------------------------------------31 İtalyanca-------------------------------------------------------------------------------------111 Yunanca---------------------------------------------------------------------------------------79 İngilizce---------------------------------------------------------------------------------------72 İbranice-----------------------------------------------------------------------------------------5 Sanskritçe------------------------------------------------------------------------------------15 Grekçe-----------------------------------------------------------------------------------------29 Ermenice---------------------------------------------------------------------------------------5 Almanca----------------------------------------------------------------------------------------8 Moğolca---------------------------------------------------------------------------------------14 Çince----------------------------------------------------------------------------------------- -10 Rumca------------------------------------------------------------------------------------------8 Rusça-------------------------------------------------------------------------------------------6 Sümerce---------------------------------------------------------------------------------------3 Pehlevice--------------------------------------------------------------------------------------3 Ceneviz----------------------------------------------------------------------------------------4 Tibet---------------------------------------------------------------------------------------------2 Tatar----------------------------------------------------------------------------------------- ---2 Macar-------------------------------------------------------------------------------------------2 Amerikanca----------------------------------------------------------------------------------3 Haramice--------------------------------------------------------------------------------------3 Bulgarca---------------------------------------------------------------------------------------1 Ülke Toplamı = 26 Kelime Toplamı = 3169 Sayı ve Yüzdesi Tablodan da anlaşılacağı gibi, Türkçe kökenli kelimeler: Adeti: 428- %13,86 Yabancı Kelimeler sayısı ve yüzdesi: Adeti: 2741- %86,13 Bu tablo Selçuklulardan, Cumhuriyetin son günlerine kadar getirmiş olduğu Dil ve Kültür anlayışlarının ne kadar yavan ve yanlış olduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. Kaynaklar: Muharrem Ergin- Türk Dili Ders Kitabı Ali Kemal Meram- Padişah Anaları Yalçın Küçük- Türkiye Üzerine Tezler Ali Püsküllüoğlu- Türkçe Sözlük İ.Zeki Eyupoğlu- Türkçe Sözlük Kemal Kara- Osmanlı Tarihi Ders Kitabı. Lise 1-2-3 Cemal Zöngür- Türkçe Araştırma Notları Cemal Zöngür Arş. Yazar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |