Hayaller olmasaydı, umutlar dünde kalırdı. - Dolmuş atasözü |
|
||||||||||
|
Yaklaşık 15 yıldır en ağır şekilde kadın cinayetleri devam ettiği halde, iktidar tarafından veya herhangi bir resmi kurumdan bugüne kadar cinayetlerin gerek nedenleri hakkında gerekse nasıl durdurulacağıyla ilgili açıklamanın olmaması, devletin kadına nasıl baktığını göstermektedir. Öncelikle kadın katliamlarının gerçek sebebini anlayabilmek için konu bilimsel olarak ele alınmalıdır. Dikkat edilirse kadın sorunu üzerine istisna bazı kişilerin dışında, devlet yönetimi tarafından bilimsel çerçevede bugüne kadar konuyla ilgili inceleme yapılmış değildir. Bu ifadeler belirtilirken aklı uçkurunda olup, cinsel dürtüleri yükseldiğinde, elde edememenin hırsıyla kadınların giyim, fizik, davranış ve çalışmalarını yoldan çıkmışlık olarak nitelendiren din softalarının hakkını da yememek lazım. Düşünebiliyor musunuz? Bir insanın kendi anasına, çocuğunun annesine, sevgisinin Kraliçesine, evinin Lokman Hekimine, sırdaşına ve hayatı birleştirdiğine namus şeref sözü verdiği can yoldaşına, bu kadar düşmanlaşmak insan düşüncesi olamaz. Ne yazık ki böyle bir duruma gelmiş bulunmaktayız. Toplumun ailenin ve insanlığın yaratıcısı, en büyük değeri olan kadınlara uygulanan katliamın, devlet olarak bilimsel çözümlemesi yapılmadan asla mevcut durum ve zihniyet değişmeyecektir. Hani hep söylenir ya; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Medeni Kanunlarına göre, hiçbir şekilde kadın veya erkek olsun kimsenin malına, canına, aile, şeref ve haysiyetine karşı tecavüz, saldırı vb. mukavemette bulunulamaz. Burası Muz Cumhuriyeti değildir denir. Peki o zaman sormak lazım, son on beş yıldır her gün en az beş kadın öldürüldüğü halde, o meşhur medeni kanunlar, devletin hukukçuları, kolluk kuvvetleri neden yaşanan kadın cinayetlerini durdura mıyor? Ya iddia edildiği gibi medeni kanunların içi boş ya da bunları aşan farklı yasal engeller vardır. Veya devletin hukuk ve tüm düzeni birmiş, kim silahlı olarak güçlü ise onun kendisine göre yönettiği bir Muz Cumhuriyeti söz konusudur. Koskoca bir devlet; adi suç niteliğine giren kadın cinayetlerini önleyemiyorsa, siyasi çatışmalar ve uluslararası bağlantısı olan şer şebekleriyle nasıl baş edecektir acaba? Benzer soruları çoğalmak mümkün olduğu halde daha fazla uzatmadan, Türkiye'de birçok insanın canını sıkan ve kadın cinayetlerini bu noktaya getiren mantığın nasıl ortaya çıktığını bilimsel olarak şu şekilde açıklamak mümkündür. Dünyanın her yerinde ilk toplumsal yönetimler olan dini devlet ve imparatorlukların, din eğitimi sayesinde tüm bireyleri dindar ve cinsiyetçi bir bakış açısıyla şekillendirdiğini herhalde kimse inkâr edemez. Bu düşünce her üç semavi din için geçerlidir. Çünkü insanlığın tarih öncesindeki yaşam ve ilişkilerine bakıldığında, cinsiyet, namus, töre, sınıf ve makam farklılığı diye bir şeyin olduğunu gösteren en ufak bir iz, işaret yaşam bulunmuş değildir. Ne zaman ki tek ve gök tanrı anlayışıyla birlikte, din düşüncesine bağlı devletleşmeler başlamışsa, cinsiyetçi erkek egemenliği kendisini her şeyin üstünde görüp ona göre bir eğitim ve plan hazırlamıştır. Bu eğitim planı özellikle ilk ve Orta Çağdaki imparatorlukların dini ibadet ve okulları olan Ziguratlar, Tapınak, Havra, Manastır ve Medreselerdir. Çağımızda milyarlaca insanın düşünce temelini oluşturan bu din eğitimi, M.Ö.1500 yıllarında tek tanrıcılık ve tanrının yeryüzündeki temsilcileri olan peygamberlerin, din kitaplarına dayanılarak sürdürülüp gelmiştir. Ve bunun en açık tarihsel kanıtı, Havva'nın Adem'in kaburga kemiğinden yaratıldığı hikayesiyle kadını aşağılayan, erkeği üstün gören anlayışın eseri bu değilse, gerçek kaynağı gösterilmelidir. Çağımızda Hâlâ demokratik insani mantığa uygun yönetim anlayışına geçmeyen Türkiye gibi ülkelerde, din eğitimi ve dinle toplumu terbiye etme mantığı bilinenlerden daha sinsi ve derin bir şekilde sürdürülmektedir. Çünkü kadın sorunlarının devam ettiği her ülkede, kadını zayıf, geri zekalı, saçı uzun aklı kısa, korunmaya muhtaç, erkeğin namus koruyucusu, sınıfta erkek ve kız çocuklarını ayıran, belediye otobüslerinde kadınlara ayrı servis, erkek çocuğunu evin yiğidi gören düşünce, tanrının gönderdiğine inanılan kutsal emir ve ayetlerden öğrenilmiyor mu? Diğer taraftan bu düşünce ve yaşama karşı çıkan tek felsefi mantık Materyalizm olmuştur. Materyalist ya da diğer ifadeyle pozitif bilimsel yönetimlerin direkt ve dolaylı idare edip eğittiği burjuva demokratik devletlerinde, kadın ve cinsiyet sorunu tamamen bitme noktasına getirilmiştir. Türkiye gibi ülkelerde laiklik ve demokrasiden dahi ne anladığını bilmeyen anlayışlar, sözde laik eğitimle toplumu nasıl kadın düşmanı yaptığını, biraz daha yakından incelemekte fayda vardır. Şunu başından beri herkesin kabul etmesi gerekir ki, tek tanrılı dinler erkek egemenlikli bir dünya düşüncesine sahiptir. Türkiye gibi ülkelerde tek tanrılı İslam Dinine inanıp tüm yaşam ve düşünce yapısını buna göre şekillendiğine göre, kadının korunduğunu söylemek tam bir ikiyüzlülüktür. Bunun kanıtı ise T.C. Anayasası 24. Maddesinde devletin dini İslam'dır demesi ve bu yasal düzenleme ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması. 300 bin din görevlisinin devlet memuru olması,100 bini aşmış cami vb. devletin resmi kurumu niteliği taşıması, laikliğin ne kadar sahte olduğunu açıklamaya yetmiyor mu? Belirtilen yasa ve kanunlara bağlı olarak hazırlanan tüzük, yönetmelik ve eğitim programlarının hiçbirinde, kadına en ufak bir hak tanınmadığı gibi, her seferinde kadın evin içerisinde erkeğe itaat emelidir der. Sözde laikliği savunan ve gerçek laikliği bir türlü kavrayamayan düşüncelerin kadınları kısmi öne çıkarmaları, ülkenin laik olduğu anlamına gelmemektedir. Bu göstermelik olup Batıya karşı şirin görünüp, Batının nimetlerinden yararlanmak içindir. Yoksa gerçekten laikliğe inanıldığından değildir. Çünkü gerçek laik ülkelerin hiçbirisinde resmi din kurumu ve bu kurumlarda çalışan devlet memuru olarak dini personel söz konusu edilemez. Şimdi sormak gerekir bu nasıl bir laikliktir? Türkiye'de sözde laik ve anti laik anlayış var olduğu günden bu zamana kadar, erkek karısını her istediği şekilde döver, söver, sever, dışarı atar, uslanmazsa namusu temizlemek için öldürür diyen bir eğitim anlayışı, son on beş yılın işi asla değildir. Mevcut iktidar giderse kadın sorunları başta olmak üzere birçok problemin biteceğini kimse hayal etmesin. Kadın sorunları da dahil toplumda çok derin bir çürüme ve yozlaşma vardır. Bu sorunlar hayal edilemeyecek kadar derindir. Sorunların çözümünün tek bir yöntemi kalmıştır. O da askeri ve ekonomik açıdan güçlü olan bir siyasi anlayış, bugüne kadar alışılmış olan her şeyi alaşağı edip yeniden gerçek modern çağdaş bir düzen kurmaktır. Bunun dışında mevcut yapıdan kimse bir şey beklemesin. Aksine mevcut yapı sorunları daha da derinleştirme gayreti içerisinde. Çünkü ideolojileri onu emrediyor. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |