Tüm insanlık bir tutkudur; tutku olmadan din, tarih, romanlar, sanat, hepsi etkisiz olurdu. -Balzac |
|
||||||||||
|
Din başta olmak üzere ekonomi, siyaset, yönetim ve demokrasi konusunda yüzyıldır doğru düzgün bir düşünce ve sisteme oturmayıp, sürekli fikir değiştirerek toplumla alay eden bir devlet örneğine, Türkiye'den başka bir yerde rastlanmamaktır. Tüm gerilik ve bağnazlıklarına rağmen Arap ülkeleri dahi, bu konuda Türkiye'den daha ciddi ve inandırıcıdır. En azından İslam şeriat ve kurallarına inanıp, ileri ya da geri, fazla bir akıl karışıklığına düşmeden bildikleri yolda yaşamaya devam ederler. Türkiye devlet yönetimi ise, en az bin yıldır İslam'a inandığı halde kadınların camiye bu zamana kadar neden gitmediklerini bilmemiş şekilde ifade edip, yeni bir İslam sömürücülüğü arayışı içerisine düşmüştür. Kadınların neden aşağılanıp camiye sokulmadıklarının mantıklı ve kesin cevabını verebilmek için, hiçbir fark gözetmeden “Tek Tanrılı” dinlerin var oluş hikayelerine bakmak yeterli olacaktır. İnsan doğası gereği yaşamın temel noktalarına hep ortak pencereden baktığı için, kültürlerin büyük bir kısmında bu özellik görülür. Söz konusu ortaklık dinlerde daha belirgin şekilde göze çarpmaktadır. Çünkü dünya, siyaset ve dinler tarihini objektif şekilde inceleyenler bilir, özellikle tek tanrılı dinler birbirinin içerisinden çıkıp, temel mantalitelerinde en ufak bir farklılık göstermezler. Sadece uygulama ve toplumsal farklılıktan kısmi değişiklikler mevcuttur. Bu da tek tanrılı dinlerin birbirinden ileri ya da geri olduklarını asla göstermez. İslam dini İle Yahudilik ve Hristiyanlık'ta hissedilen farklılık, Avrupa ve Batlı ülkelerinin burjuva demokratik yapıya geçmelerinden kaynaklanan bir durumdur. Dinler tarihi ve kültürü üç ayrı kuşak, üç farklı dönem olarak ele alınıp incelenmelidir. Bunlardan ilk dinsel yapıya kısmi şekilde benzerlik gösteren Çok Tanrılı (Poloteist) dinlerdir. İkinci sıradakiler Çift Tanrılılar, (Dualist) üçüncü kuşak dinlerse, Tek Tanrılı (Monoteist) olanlarıdır. Çok Tanrılı ve Çift Tanrılı dinler, Tek Tanrılı dinlere göre ne kadar eski ve ilkel koşullarda yaşatılmış olsalar da, dünyaya temel bakış mantaliteleri, Tek Tanrılı dinlerden tamamen farklılık taşır. Bu önemli farklılıksa güneş, ateş, su, toprak (Doğa) ve kadının gücüne inanıp insanı daha iyi şekillendirmektir. Irk, cinsiyet ve kültür milliyetçiliği peşine asla koşmamışlar. Çok Tanrılı ve Çift Tanrılı dinlere inanan tüm toplum ve kültürlerde bölge, kabile, ekonomik ve çevreye sahiplik ve korumacı bencil tutum katı şekilde mevcuttur. Fakat bu toplumlar inanç ve ibadet etme noktasında, diğerlerinin inançlarına karşı en ufak bir saygısızlık göstermemişlerdir. Bunun temel nedeni, dinsel olarak dünya sistemini değiştirme gibi bir düşüncelerinin olmayışıyla birlikte, esas düşünce yapısı insan olabilmektir. Temel bu yapı ilkel dinleri, tek tanrılı dinlerden daha mantıklı ve insancıl olduğunu ifade eder. Göksel saplantılı tek tanrılı inanışta, dünyayla birlikte tüm canlı cansız varlıkları Allah'ın yarattığı... İstediği zamanda yok edeceğini hatta kendi mantıklarına uymayan tüm olumsuzlukları, tanrının bir cezalandırması şeklinde ifade edip kanıt ve teselli bulurlar. Bilindiği gibi ilk Tek Tanrılı Dinlerin başlangıç tarihi, Hz. İbrahim'in Fravun'un Kral Tanrıcılığına ve haksızlıklarına karşı, Gök ve Tek Tancılığı icat etmesiyle başlamıştır. Daha sonra Hz. Musa öncülüğünde Yahudilik, Hz. İsa'yla Hristiyanlık ve Hz. Muhammed'le İslam dini yeni bir dünya görüşüymüş gibi ortaya çıkarlar. Her üç dinin en büyük ve hiçbir zaman değişmeyen ortak düşünce yapıları Allah'ın Adem'i - Havvadan üstün görüp, insan soyunu çoğaltığı... Havva'yı da Adem'in kaburga kemiğinden yaratığına inanılması. Ve Yılan ya da Şeytanın oyunuyla Havva'nın yasak edilen cennet meyvesini yediği için, cennetten kovulma suçunu Havva'ya yüklemeleri, derin ve iğrenç bir erkek hakimiyetinin egemenlik başlangıcıdır. Bu Tanrısal temel düşünce her üç dinde o günden bu zamana kadar en ufak bir değişime uğramadan aynı şekilde yaşatılır. Sadece Yahudi ve Hristiyanlığa inanan toplumların yaşadığı devletlerde, laik, seküler ve demokratik yapıya geçmesi, bu dinlerin toplumun siyasal, ekonomik ve yaşam biçimlerine karışmadan, yalnızca manevi inançlarını yaşatma şartı getirilmiş olmasıdır. Avrupa ve Batı ülkelerinde reform ve rönesans dönemine kadar, Yahudilik ve Hristiyanlık'ta kadınlar erkekten aşağıydı ve bu mantık günümüzde dolaylı şekilde yine sürüyor. Cinsiyetçi ve egoist bağnazlık, İslam'da açıktan daha katı şekilde her şeye karışarak sürdürülmektedir. Yahudilik ve Hristiyanlığın İslam'dan tek farkı, eskiden beri kadınların Kilise ve Havralarda, erkek Papaz ve Hahamlara hizmet etmeleri amacıyla Rahibelik görevi verilmesi. Bu daha çok yaşlı kilise görevlilerine ve dini eğitimi alan çocuklara hizmet içindir. Hâlâ Yahudi ve Hristiyan kadınlar ne Papaz ne de Haham olamazlar. Her şey erkek Haham ve Papazların egemenliğinde yürür. İslam'da; kadının evin dışında kendi başına herhangi bir yerde gezmesi veya ibadet etmesi kesinlikle haram olarak görülmüştür. Bunları kanıtlayan onlarca Sure ve yüzlerce Ayet mevcut. Ve Kuran-ı Kerimde en büyük çelişkilerden birisi de çoğu Sure ayetlerinde, kadını şeytan ve her türlü günah işlemeye meyilli (İdrakı Bitrak) akılsız görürken, farklı ayetlerde ibadet eden ve erkeğin emrinde olan kadının mümin olduğunu yarım ağızla destekler. Erkeğin akılsızlığıyla ilgili eleştirel en ufak bir ifade bulunmaz. Bazı Hadislerle Peygamberin karıları ve asabelerinin üstünlğüne işaret edilsede, Hadisler gerçek dışı uydurulan hikayelerden ibarettir, kanıt olarak gösterilemez. Zaten İslam'ın kadın üzerindeki tüm uygulama ve aşağılaması her şey daha net ifade ediyor. Bu yüzden istisna Müslüman toplumların dışında, kadını camiye sokmayan zihniyetin bazı İslami cambaz tüccarları, sıkıştıkça yeniden kadını camiye sokmak istemeleri gericiliklerini asla gizlemez. Tek tanrılı dinler ve bunlar içerisinden özellikle İslam'ın cinsiyet düşmanlığı, tek tanrılı dinlerin özünden gelen bir durumdur. Bu anlayışın canı kadın isterse kadını minarenin sivri ucuna bile çıkarır. Yok eğer istemezse her şeyi kadına yasaklayıp, bunu da Allah emri diye topluma yuttururlar. Bu düşünceleri kanıtlayan Kuran sure ve ayetleri şunlardır. Nisa 4, 34 - Nisa 3 – Nur 4, 23, 24, 31,- Nisa 11, 19 – Bakara 282, 223,221 – Ali İmran 19,83, 85 – Yusuf 2 – Rad 37- Taha 113 – Şura 7 – Nahl 103 – Talak 1- Ahzab 50, 51, 52, 53 ve diğerleri. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |