"Leyla'nýn iþi naz ve iþve; Mecnun'un gözü yaþý çeþme çeþme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Bu Ülke'nin hakký teslim edilmemiþ ve tam anlamýyla anlaþýlamamýþ aydýnlarýndandýr Cemil Meriç… O, yaygýn olarak Cemil Meriç olarak bilinse de isminin önünde bir de "Hüseyin" vardýr. Meriç kuru sloganlarýn deðil, hakikatin adamýdýr. Saðýn ve solun zaaflarýný ve sýðlýklarýný ortaya çýkararak, arkasýna bakmadan eleþtiren bu kýymetli fikir adamý, yaþadýðý süre içerisinde görmezlikten gelinmiþtir hep... Zira onun eleþtirilerini ve harbi düþüncelerini hiçbir kesim taþýyamamýþtýr. Çünkü o, zamana ve zemine bakmadan yaþadýðýmýz asrýn tahlilini yapmýþtýr. Yeri gelmiþ övmüþ, yeri gelmiþ yerden yere vurmuþ bu çaðýn soylularýný… Cemil Meriç, sanki okumak ve düþünmek için gelmiþtir dünyaya. Onun kitaplardan uzak bir aný olmamýþtýr. Doðunun ve Batýnýn, klasik olarak tabir edebileceðimiz temel eserlerini okumuþ, karþýlaþtýrmýþ, iç dünyasýnda muhakeme etmiþtir. Onun günleri kütüphane köþelerinde geçmiþtir. En büyük sermayesi gözleri olan bu büyük mütefekkirimiz ne acýdýr ki otuz sekiz yaþýndayken gözlerini kaybetmiþtir. Okuma aþkýyla dolup taþan böyle bir insanýn kör olmasý tek kelimeyle felaketti. Artýk kendi baþýna okuyamayacaktý. Çok sevdiði kitaplarla arasýna ikinci þahýslar girecekti. Nitekim öyle de oldu. Görme yetisini kaybettikten sonra kýzý Ümit Meriç ona yardýmcý oldu her zaman. Babasýnýn istediði kitaplarý ona okudu. Gözlerini yitirdikten sonra büyük bir boþluðun içine düþtü Cemil Meriç… Bu aðýr yükü taþýmakta çok zorlandý. Bunalýmýn eþiðinden döndü. Yine her zamanki gibi çýkýþ noktasýný kitaplarda buldu. Cemil Meriç, gözlerini kaybetse de ölünceye dek idrakini ve tefekkür kudretini kaybetmemiþtir. O talihsiz vakadan sonra kýzý Ümit Meriç onun gören gözü, tutan eli olmuþtur. Kendisini okuyanlar, sevenler ve takip edenler bilirler ki o, asýl eserlerini âmâ olduktan sonra vermiþtir. Eðer Ümit Haným gibi hayýrlý bir evladý olmasaydý kütüphanelerimiz o muhteþem Cemil Meriç külliyatýndan mahrum kalacaktý. Sýrf bu nedenle bu ülkenin aydýn insanlarý Ümit Meriç’e vefa ve þükran borçludur. Gecesini gündüzünü babasýna ayýran, onun düþüncelerini yazýya geçiren, gerektiðinde tashih eden, hayatta tutunacak hiçbir dalý kalmamýþken tek tutar dalý olan, adeta onun için yaþayan, bu yüzden de babasý vefat etmeden evlenmeyen bu hayýrlý evladý bizler de þükranla anýyoruz. Kendisine Allah’tan uzun ömür diliyoruz. Bu güzel insan, bugün sosyoloji ilmine çok büyük katkýlarda bulunmuþ, bu alanda profesörlük mertebesine yükselmiþtir. Fakat inançlarýndan asla taviz vermemiþtir. Attýðý her adýmda büyük mütefekkir Cemil Meriç’in kýzý olduðunu aklýndan çýkarmamýþtýr. Türk felsefe ve fikir hayatýnýn köþe taþlarýnýn en mühimlerinden saydýðým Meriç, gururlu, onurlu ve minnetsiz bir insandý. O kendi iç dünyasýnda, þahsî ifadesiyle fildiþi kulede, yaþamayý tercih etti. Buna mecburdu belki de… Zira onun kalem oynattýðý zamanlarda fikir ahlâký ve namusu büyük ölçüde rafa kaldýrýlmýþtý. Oysa o, fikrin çilesini çeken, doðrularý eðilip bükülmeden terennüm eden bir düþünce sevdalýsýydý. Okumaktan, yazmaktan ve fikir üretmekten büyük haz alan ve bunlarý anasýr-ý erbaa derecesinde vazgeçilmez gören Üstad Meriç, yaþamanýn manasýný bunlarda görmüþ, bu yönde geleceðe yürümüþtür. Kör olduktan sonra iç dünyasý daha da zenginleþmiþ, yoðunlaþmýþtýr. Dýþ dünyanýn aldatýcý, göz boyayýcý, idraki sýnýrlayýcý kabalýklarýný görmeyince iç dünyasýna daha çok eðilir olmuþtur. Basiret ve feraset aynasýný ruh dünyasýna tutunca hakikatlere vakýf olmasý daha da kolaylaþmýþtýr. Cemil Meriç, Türk düþünce hayatýna çok þeyler katmýþtýr. Her þeyden evvel tek taraflý düþünmeyi, Doðunun kýymet hükümlerini derinlemesine irdelemeden mutlak kabul etmeyi, Batýyý gözü kapalý bir þekilde reddetmeyi meziyet sayanlarýn karþýsýnda saðlam bir duvar gibi durmuþtur. Ona göre Doðu da, Batý da mutlak doðrularýn dayanaðý deðildir. Bu iki dünyayý iyi okumak, analiz ve senteze tabi tutmak lazýmdýr. Hadiselere sadece milliyet ve din penceresinden baktýðýmýzda kanaatlerimiz mutlak doðrulardan uzaklaþtýkça uzaklaþýr. Ýlahî hakikatler ve Kur’anî hükümler dýþýnda her þey sorgulanabilir, sorgulanmalýdýr. Düþünce heybemizde ne varsa abur cubur zihnimize yedirmemeliyiz. Sorgulamadan yargýlamamalýyýz. Cemil Meriç baþarýlý bir mütefekkir olmasýnýn yanýnda çok usta bir çevirmendir. O, bizlere Batý ve Hint düþüncesinin ufuklarýný ardýna kadar açmýþtýr. Ömrünün çok mühim bir kýsmýný Batý’yý anlamak için geçirmiþtir. Bazýlarýnýn içlerinden “Batýyý anlamak için o kadar zaman harcamaya ne gerek var. Batý kendini cam fanus içinde muhafaza eden, kendi dýþýnda hiçbir deðere ciddi gözle bakmayan yalancý bir dünyadýr” dediðini duyar gibiyim. Oysa Batýnýn kendisini algýlayýþý ne kadar sakatsa bizim Batýya bu dar çerçeveden bakýþýmýz da o derece tutarsýz ve sakattýr. Onun içindir ki ne onlar bizi anlayabiliyor, ne biz onlarý anlayabiliyoruz. Körün fili tarif etmesi misali neresine tutuyorsak fili ondan ibaret bir varlýk olarak algýlýyoruz. Demek ki doðru anlamak için önyargýsýz olarak yola çýkmak gerekir. Batýyý anlamak için bu farklý dünyayý öz kaynaklarýndan okumak lazýmdýr. Bunun için de Ýngilizce veya Fransýzca bilmek gerekir. Cemil Meriç, Fransýzcayý, çeviriler yapacak kadar bilirdi. Fransýz kültürünü, edebiyatýný ve felsefesini çok iyi bilen Meriç, belli aþamalardan geçtikten sonra Doðu felsefesine de vakýf olmuþtur. Onun Ýbni Haldun’u tanýmasý ve anlamasý Doðuya ait kanaatlerinde köklü deðiþikliklerin oluþmasýný beraberinde getirmiþtir. Zamaný ve mekâný aþan düþünceleri Ýbni Haldun’un satýr aralarýnda bulan ve bunlarý Batý felsefesinin ana nüveleriyle sentezleyip harmanlayan Cemil Meriç, yepyeni ufuklar açmýþtýr düþünce dünyamýza. Tarih felsefesi alanýnda birikimlerini bu büyük Doðu mütefekkirine borçlu olan Meriç, her kaynaktan beslenmiþ ve emsalsiz sentezler oluþturmuþtur. Düþünce dünyamýza bir güneþ gibi doðan Meriç’in muhafazakâr kesimden geniþ bir okur kitlesi vardý. Bunun dýþýndaki kitleler ona hep mesafeli durmayý tercih etmiþtir. O, tabir caizse bir mektepti. Bu mektepte okuyan ve aydýn diplomasýný alanlar hayata çok daha geniþ çerçeveden bakabilen insanlar oluvermiþlerdir. Onlarda fikrî ve amelî taassubun zerresini göremezsiniz. Düþüncelerinde açýklýðý ve dürüstçe nazar etmeyi esas alan bu fikir kutbunun okuyucu kitlesi geniþ olsa da ahbap kitlesi o derece geniþ deðildi. Zira onun düþünce ahlâkýna vakýf olanlar, açýk sözlülüðünü ve eleþtiride sýnýr tanýmadýðýný çok iyi bilirlerdi. Bu yüzden siyasetten de uzak kalmýþtýr. Çünkü siyasette birilerinin adamý olma, iþlerin yürümesi için gerektiðinde yalan söyleme, eðilip bükülme mubah sayýlmaktadýr. Onun meþrebi bunlarý kaldýracak geniþlikte deðildir. Onda insanî perestiþin en küçük emarelerini bile göremezsiniz. O getirisi, götürüsü ne olursa olsun daima doðru bildiði yolda gitmeyi yeðlemiþtir. Hiçbir dönemde zamana uymamýþtýr. Bu konuda þöyle der: “Düþünce adamý bir zümrenin emir kulu deðildir. Hiçbir merkezden talimat almaz. Bir partiye baðlý olmayabilir. Ama tarihe angajedir. Yani vatandaþ olarak vazifeleri vardýr: Belli savaþlarý kabul etmesi, belli tehlikeleri göze almasý lazýmdýr. Bir devrin þuuru olmak zorundadýr o. Baþlýca vazifesi: Bütün hakikatleri yoklamak, bütün yalanlarýn maskesini yýrtmak, kalabalýða doðruyu göstermek…” Cemil Meriç’in düþünce ve felsefe dünyasýný izah ederken onu nereye koyacaðýmýzý þaþýrýrýz. Bir zamanlar, hatta bu zamanlar bile, sað sol diye insanlarý iki ayrý mutlak sýnýfýn içine dâhil edenler Cemil Meriç’i de bu sýnýflara sokmaya çalýþmýþ fakat hangisine girmesi gerektiðine bir türlü karar verememiþlerdir. Çünkü bazý söylemleriyle ‘sað’ diye adý koyulmuþ sýnýfa çatmýþ, bazý söylemlerinde de ‘sol’un manifestolarýný yýrtýp parçalamýþtýr. Fakat gün gelmiþ solun insan merkezli dünya tasavvurunu sahiplenmiþ, gün gelmiþ, inanan kesimlerin manevî kýymetlere mutlak sadakatleri karþýsýnda takdirlerini dile getirmiþtir. Nasýl düþünürse düþünsün, hangi cenahtan olursa olsun fertlerin keskin çizgilerle ‘sað’ ve ‘sol’ diye vasýflandýrýlmalarýný tasvip etmemiþtir. Bununla ilgili olarak söyledikleri manidardýr: “Sol-sað... Çýlgýn sevgilerin ve þuursuz kinlerin emzirdiði iki ifrit… Toplum yapýmýzla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancý… Sol’un halk vicdanýnda yarattýðý tedailer: casusluk, daraðaçlarý, Moskova; Sað’ýn, müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal… Hýristiyan Avrupa’nýn bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutlarý hafýzalarýmýzdan kovmak ve kendi gerçeðimizi kendi kelimelerimizle anlayýp anlatmak her namuslu yazarýn vicdan borcu…” Bundan yirmi yýl evvel(13 Haziran 1987’de) aramýzdan ayrýlan, Karacaahmet mezarlýðýnda ebedî istirahatgâhýna çekilen, ardýnda onlarca eser býrakan Cemil Meriç; bu topraðýn fikir sigortasýdýr. Fikir namusunun ne kadar mühim bir deðer olduðunu, düþüncelere saygý ölçüleriyle geniþ bir perspektiften bakmanýn algýlamayý kolaylaþtýrdýðýný bizler ondan öðrendik. Bu ülkede saðý, solu ve gerçek yolu anlamak isteyenlerin Cemil Meriç’in rahle-i tedrisatýndan geçmeleri þarttýr. Çünkü o, bu iðreti kesimlere bakýlmasý gereken noktadan bakmýþ, kendini bunlarýn öte yanýnda bir münzevi olarak saymýþtýr. Bu ülkenin aydýnlarýnýn, aydýn adaylarýnýn, vatanseverliði ve saðduyuyu ana eksen kabul edenlerin onun eserlerinden soluklanmasý þarttýr. Bu Ülke’yi, Jurnal’i, Maðaradakiler’i okumayanýn aydýn diye vitrinlerde boy göstermesi, tafra satmasý aldanýþ ve sýðlýktan baþka bir þey deðildir. Ýnsanlarýn fikir taassubuyla hareket ettiðini, az düþünüp çok konuþtuðunu, fikirlerin çilesinin çekilmediðini, basiret fukaralýðýnýn had safhaya ulaþtýðýný gören Cemil Meriç, yaþadýðý toplumdan gittikçe uzaklaþmýþ, hiç tasvip etmediði halde fildiþi kulesine kapanmýþtýr. Bu çok arzu duyarak yaptýðý bir eylem deðildir. Vasat idraklerin üstün idrak, üstün idraklerin vasat olarak algýlandýðý bir cemiyette kuru kuruya çene çalmaktansa namusla bir kenara çekilmek, onun yaygýn tabiriyle fildiþi kuleye kapanmak daha tutarlý bir davranýþtýr. O, fildiþi kulesinde boþ durmamýþ, cemiyetin irfaný ve ihyasý için düþünce çarkýný iþletmiþtir. Onun toplumla mesafeli oluþu fikir dünyasýnýn onlardan kopuk olduðu anlamýna gelmez hiçbir zaman... O, daima Türk milletinin tefekkür ve anlama merakýný diri tutmanýn mücadelesini vermiþtir. Þayet o merak sönerse beyindeki esaret zincirleri daha da güçlü bir hâl alýr. Toplumdan soyutlanma, yalnýzlýk ve kenarda duruþ Meriç’in kiþisel tercihiydi. Fakat onun bu noktaya geliþinin biriken sebepleri inkâr edilemez þüphesiz... Gerçi þairlerin, yazarlarýn ve mütefekkirlerin yalnýzlýðý, verimliliðini de beraberinde getirir. Þuurlu bir okuyucu için bu bir kazançtýr kanaatimce. Lakin iþi küsme noktasýna getirince ve topyekûn köprüleri atýnca fikir akýþý sekteye uðrar. Demek ki bunun da ölçüsünü iyi koymak gerekir. Doðunun daðýnýklýðý ve Batýnýn inkýrazý üzerinde isabetli teþhislerde bulunan ve çözüm önerileri getiren Cemil Meriç’i fildiþi kulesine mahkûm eden zamanýn aydýn(cýk)larý, bunu iyi niyetle yapmadýlar. Fakat onlarýn þer niyetle yaptýklarýndan hayýr doðdu neticede… Cemil Meriç’i düþünce dünyasýnda bir yere koyamayan insanlar böyle bir durum karþýsýnda hayal kýrýklýklarýný saklayabilmiþ deðiller. Muhafazakârý, da, marksisti de, ateisti de, hümanisti de, modernisti de, liberali de, geleneðe tutunaný da ondan okkalý þamar yemiþtir. Þamarý yiyen ondan uzak durmuþ, þamarýn nedenini düþünmeden nefret oklarýný yanýndan eksik etmemiþtir. Oysa onu anlamaya, reddin sebeplerini kavramaya çalýþsalardý hiçbiri bataklýklarda debelenerek zaman kaybetmezdi. Meriç’i arafta yolunu þaþýran bir yolcu olarak göstermek isteyenler olmuþsa da bu onun hayatýyla ve eserlerinde iþlediði dünya görüþüyle uyumlu bir tez deðildir. O, yolunu bulmuþ bulmasýna, fakat uzun ve tali yollarla dolu yolculuðunda düþüncesini ve kanaatlerini zenginleþtirmenin, somutlaþtýrmanýn, delillendirmenin gayretini diri tutmuþtur. Fikirlerini ince eleklerden geçirerek adeta süzmüþtür. Kalan artýklarý öze bulaþtýrmadan derhal bertaraf etmiþtir. Onun sýrça saraylarý her zaman kütüphaneler ve kitaplarýn gizli dünyasý olmuþtur. Cemil Meriç’i anlamak için yapýlmasý gereken en kestirme ve en doðru iþ onun kitaplarýnda uzun ve meþakkatli bir yolculuða çýkmaktýr. Meþakkatli diyorum, çünkü onun eserlerini bir roman gibi okursanýz satýr aralarýndaki düþünce rezervlerini fark edemezsiniz. Onun sadýk müritleri(okuyucularý), hocalarýndan aldýklarý ilhamý büyük bir özenle ipeklere sararak kitlelerin idrakine sunarlar. Belki bekledikleri çoðunluða eriþemezler ama ulaþtýklarý bir kiþi de olsa bu zaman içerisinde halka halka geniþleyerek toplumun hafýzasý olma yolunda ilerler. Onun satýr aralarýna gömdüðü altýn hükmündeki fikirler uyanýk ve kadirþinas okuyucularýn dikkatlerinden kaçmayacaktýr. Bu düþünce þövalyesi, çaðýn idrakine giydirilen deli gömleklerini üzerinden atmýþ, okuyucularýný da bu konuda uyanýk olmaya çaðýrmýþtýr. Ýyi ki Cemil Meriç gibi bir fikir abidemiz var. O varsa hezeyanlar výz gelir bize…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © M.NÝHAT MALKOÇ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |