..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hayaller olmasaydı, umutlar dünde kalırdı. - Dolmuş atasözü
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Meslekler & İş Yaşamı > Hakan Yozcu




1 Mart 2020
Diyetisyen Olmak  
Hakan Yozcu
Şükriye Hanım, sarı saçlı, uzun boylu, güler yüzlü biriydi. Bizi de sempatik bir hal ve güler yüzüyle karşıladı. Oturup biraz sohbet ettik. Derdimizi, düşüncelerimizi anlattık. Kendisi “Kıbrıs’ta okuduğunu, Kıbrıs’ı ve Kıbrıslı Türkleri çok sevdiğini” söyledi. Yakın Doğu Üniversitesi’nde Beslenme ve Diyetetik okumuş. Yani bizim tabirimizle diyetisyen.


:ADDD:

     Obezite ile ilgili sorunlarım vardı. Geceleri uyuyamıyordum. Birçok kez nefessiz kaldığımı, yatağımdan fırlayarak kalktığımı ancak ben bilirim.
     Nefessiz kalmak, kan, ter içinde kalmak ve boğulur gibi olmak her zaman kötüdür. Bunların yanı sıra obeziteliğin daha başka olumsuz yanları da vardı: Yemek yerken sürekli terliyorsunuz. Sıcaklarda bir şeyler yemek size işkence geliyor. Kış aylarında en küçük bir esintide soğuk algınlığına yakalanıyorsunuz. Sırtınız yukarı çekiliverince belinizden soğuk alıp şifayı kapıyorsunuz. Yürüyemiyorsunuz. Üç adımdan sonra tıkanıp kalıyorsunuz. Merdivenleri, yokuşları tırmanamıyorsunuz. Kalbiniz adeta sıkışıyor. Yoruluyorsunuz. Kalp krizi geçirme riskiniz oldukça yüksek. Bütün bunlarla birlikte bir de reflü olayını yaşıyorsunuz? Yediğiniz yemekler, ağzınıza kadar geliyor ve sonra ya gaz olarak; ya da kırıntı olarak dışarı çıkıyor. Gaz olarak neyse de kırıntı olarak çıkarsa nefes borusuna kaçma tehlikesi var. O durumda ise ölümle burun buruna kalıyorsunuz.
     Bütün bunları bizzat yaşayan biri olarak her defasında “Ölümün kıyısından döndüm.” desem yalan olmaz. Bu durumdan kurtulmam için ne yapmam gerektiğini araştırdım hep. Gitmediğim, konuşmadığım doktor kalmadı. Aldığım cevaplar ise neredeyse hep aynı idi: “Çok şişmansınız. Kilo vermeniz gerek.” Ben de biliyorum şişman olduğumu. Ama zayıflayamıyorum işte. Ne yapsam, ne etsem de kilo veremiyorum. Kaç sefer diyetisyene gittim. Verilen programları aynen uyguladım. Hatırı sayılır derecede kilo da verdim. Ama iki-üç ay geçmeden eski kilomdan daha fazlasını geri alıyordum. Kesin çözüm olmuyordu.
     Bir arkadaşımın önerisiyle Antalya Özel Lara Hastanesi’ni aradım. Üşenmedim numarayı aradım. Kendinden gayet emin olan, kararlı ve karşısındakini ikna eden, ona güven veren bir bayan sesi vardı karşımda.
     Sordu. Ben de anlattım. “Gelin, sizi, doktorla görüştürelim” dedi. Kalkıp Antalya’ya gittim. Beni, Şükriye Aydın Aktaş Hanım’ın odasına yönlendirdiler. Telefonda görüştüğüm bayandı bu.
Şükriye Hanım, sarı saçlı, uzun boylu, güler yüzlü biriydi. Bizi de sempatik bir hal ve güler yüzüyle karşıladı. Oturup biraz sohbet ettik. Derdimizi, düşüncelerimizi anlattık.
Kendisi “Kıbrıs’ta okuduğunu, Kıbrıs’ı ve Kıbrıslı Türkleri çok sevdiğini” söyledi. Yakın Doğu Üniversitesi’nde Beslenme ve Diyetetik okumuş. Yani bizim tabirimizle diyetisyen.
Biraz sonra Dr. geliyor. Beni baştan sona bir kontrol ediyor. Çekap için diğer doktorlara gönderiyor. Neyimiz var, neyimiz yok hepsi ortaya çıkıyor. Tabi Şükriye Hanım bizi, bir an olsun yalnız bırakmıyor ve bizi sürekli yönlendiriyor. Hastanedeki bütün işlere neredeyse o koşuyor, o bakıyor. Bitmez, tükenmez bir enerjisi var.
Doktor ile konuşmamız sonucu ameliyat kararı alıyoruz. 4 gün bizi misafir edecekler. Dördüncü gün, taburcu olup evimize gideceğiz.
Bu süre içinde de Şükriye Hanım hep yanımızdaydı. Her vakit yanımıza geliyor, neler gerekli olacağını, neler yapmamız gerektiğini, ne yiyip, ne içmememiz gerektiğini anlatıyor.
O gün bize izin verdi. “Eşinizle çıkın, akşama kadar Antalya’yı gezin. Akşama kadar canınız ne çekiyorsa yiyin. Ama akşam 18.00’den sonra hiçbir şey yemeyin ve içmeyin.” dedi. Biz de Şükriye Hanım’ın sözünü dinleyerek akşama kadar felekten bir gün yaşadık. Soluğu ciğercide aldık. Akşama kadar ne yersek yiyelim serbestti. Garsona “Masayı donatmasını, Adana kebap, şiş kebap ve ciğer getirmesini” söyledim.
Biraz sonra masamız gerçekten çeşitli mezelerle dolmuştu. Bir tek kuş sütü eksikti. Büyük bir keyif ve iştahla yedik yemeklerimizi. Üstüne çay içtik. Karnımız doyduktan sonra bir cafeye gittik. Uzun zamandır gerçek bir salep içmemiştim. Birer fincan salep söyledim. Tadı hala damaklarımızda kaldı.
İzin saatimiz doldu. Çarşı iznine çıkan askerlerin akşam birliklerine dönmesi gibi geri döndük hastaneye. Şükriye Hanım geldi odamıza. “Günümüzün nasıl geçtiğini” sordu. Biz de sayesinde unutulmaz bir gün geçirdiğimizi söyledik. Sevindi. “Çok iyi etmişsiniz” dedi. O saatten sonra neler yapılması gerektiğini tek tek anlattı. Biz de uyduk anlatılanlara…
Gece yarısında bir kez daha geldi yanımıza. Yine güler yüzüyle “Nasılsınız? Bir sorununuz var mı? Hazır mısınız demek için geldim” dedi. Ben, şaşırmıştım. Bu saatte hiç beklemiyordum. Evine gitmiştir diye düşünüyordum. Ama O, böyle durumlarda evine geç gidermiş. Bütün hastaları kontrol eder, bir sorun varsa onu halleder ve her şeyin yolunda olduğunu öğrenince gidermiş. Doğrusu bir insanın işine bu kadar bağlı olacağını; işini, bu kadar titizlikle yapacağını ve işine bu kadar sevdalı olacağını hiç düşünmezdim.
Şükriye Hanım’ın işine olan bağlılığı sevdadan da öte bir tutku idi. Gerek hastalarla olan ilişkisi, gerek orada çalışan hemşirelerle olan ilişkisi ve gerekse diğer personellerle olan ilişkisi bambaşkaydı. Hepsiyle iyi geçiniyor, sevgi ve saygı içinde hareket ediyordu.
Bunlarla da bitmiyordu. Ameliyat sonrası da bizi hiç yalnız bırakmadı. Hep yanımızda oldu. Durmadan bizi kontrol etti. 4 gün boyunca adeta psikiyatrist gibi beni motive etmeye çalıştı. Sadece beni değil, bütün hastalara karşı böyleydi.
Eve döndükten sonra da işimiz bitmedi. Bana her ay bir diyet listesi gönderiyor, nasıl yapmamı ve neler yapmamı söylüyordu. “Her üç ayda bir tahliller yaptırmamı ve sonuçları mutlaka kendisine göndermemi” söylüyordu. “En ufak bir sorun olduğunda veya kafamda bir soru işareti oluştuğunda kendisini aramamı, bir telefon kadar uzak olduğunu” söylüyordu. Gerçekten de her aradığımda cevap veriyor, o an müsait değilse de en kısa zamanda geri dönüyordu. Soruna da mutlak bir çözüm buluyordu. Sabır ve azimle işini sürdürüyordu.
Şükriye Hanım, artık adeta ailemizden biri olmuştu. Bizden biri idi. Hemen yanımızda olan, bizi gözetleyen, bizi takip eden ve bizi yönlendiren bir kardeşimiz gibiydi. Bir yıl süre sürekli görüştüğümüz için alışmıştık ona…
Dün, Sosyal medyada okuduğum bir paylaşım çok üzdü beni: Şükriye Hanım’ın işinden ayrılmak zorunda kaldığını öğrendim. Tabi nedenini bilmiyorum.
Ne olursa olsun, işini aşk derecesinde seven, görevini kusursuz yapan Şükriye Hanım’a hakkında hayırlı olmasını diliyor, kendisine sevgi ve saygılarımızı yolluyorum. O, nereye giderse gitsin, nerede çalışırsa çalışsın, işini en iyi şekilde yapacak ve kendini herkese sevdirecektir…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
"Gün Olur Asra Bedel" Üzerine Bir İnceleme
Bir Şiir Emekçisi: İhsan Tevfik Kırca
Yozcuların Kökeni ve Çangaza Köyü
yaşar Kemal’in Ölüm Yıldönümü Münasebetiyle
Çeşitli Yönleriyle Prof. Dr. Erhan Arıklı
Öykü Tiyatro ve Sanat Üzerine
Benim Gözümden "Tutunamayanlar"
"48 Saat" Üzerine
Çakırcalı Efe Üzerine
Âşık Osman Akçay İle Tanıştık

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Acı Ektim [Şiir]
Kara Güzel [Şiir]
Nerdesin? [Şiir]
Vakit Gelince [Şiir]
Hayallerim [Şiir]
Gönlümün Tacısın Yar [Şiir]
Kurban Olurum [Şiir]
Yüreğimde İhtilal Var [Şiir]
Hayat Seni Çözemedim [Şiir]
Helallik İstiyorum [Şiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doğumluyum. Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldum. 20 yıl çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptım. Uzun yıllar Yenivolkan ve Güneş Gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. Şu an Habearkıbrıslı ve Güncelmersin Gazetelerinde yazıyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazılarım yayınlanıyor. Şiir, öykü ve tiyatro oyunları yazıyorum. Bu alanlarda çeşitli ödüllerim var. Kendime ait basılmış "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Başka" isimli iki adet öykü kitabım var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yıl Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinde bulundum. Halen Başbakan Yardımcılığı Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlığı'na bağlı Müşavirim.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.