Kürtaj sadece kendileri bir zamanlar doðmuþ insanlar tarafýndan savunuluyor. -Ronald Reagen |
|
||||||||||
|
Corona Virüsü yüzünden evdeki karantinamýz devam ediyor. 40 günden fazla oldu evlere kapanalý. Bu süre içerisinde de vakit geçirebilmek için baþ vurulan en bariz yöntem kitap okumak olsa gerek. Ben de evime kapandýðým günden beri hemen her gün kitap okuyorum. Çünkü yapacak baþka bir þey olmuyor. Bahçe idi, çiçekler idi, yürüyüþ idi, yemek, çay, kahve idi… yine de bol bol vaktiniz oluyor... Ve kalan bu vakitlerde de kitaba sarýlýyorsunuz ister istemez. Elime Gabriel Garcia Marguez’in yazdýðý ve 1982 yýlýnda Nobel Edebiyat Ödülü aldýðý “Kýrmýzý Pazartesi” adlý kitap var. Þu ana kadar okuduðum kitaplar arasýnda belki de ebat olarak en küçüðü. Elimdeki kitap 107 sayfadan ibaret. Can Yayýnlarý arasýnda yayýnlanmýþ 57. Baskýsý. Kitabý, Ýnci Kut Türkçeye çevirmiþ. Garcia Marguez, 1928 yýlýnda Kolombiya'da doðmuþ. Büyükannesiyle büyükbabasýnýn evinde, teyzelerinin yanýnda büyümüþ. Yazar, bu kadýnlarýn anlatýmlarýndan son derece etkilenmiþ. Olaðanüstü olaylarý, doðalmýþ gibi anlatan, her söylenene çabucak inanan bu kadýnlarýn, kendisine anlattýklarý, onun yazý üslubunun da temeli olmuþ. Roman yazmaya baþlamadan önce gazetecilik yapan García Marquez, bu deneyimi sayesinde romanlarýndaki büyülü gerçekçiliði, tuzaða düþmeden, ayaklarýný yere saðlamca basarak iþleyebilmiþtir. Gabriel Garcia Marquez, “Yüzyýllýk Yalnýzlýk” , “Kolera Günlerinde Aþk “ adlý romanlarýyla isim yapmýþ ve “Kýrmýzý Pazartesi” ile dünya çapýnda þöhrete ulaþmýþ. Ancak, yazar, kitaplarýnýn korsan basýmlarýyla baþ edememiþ ve bu nedenle kitaplarýný Kolombiya’da yayýnlatmayý yasaklatmýþtýr. 1982 yýlýnda Nobel Edebiyat Ödülünü alan yazar, 2014 yýlýnda Meksiko'daki evinde 87 yaþýnda hayata veda etti. “Kýrmýzý Pazartesi” romaný, Kolombiya'nýn bir þehrinde iþlenen bir cinayeti anlatýyor. Daha romaný elinize aldýðýnýzda içine bakmadan dahi kapaðý sizlere bir mesaj veriyor. Kapak kahverengi renge hâkim. Kapakta ilk göze çarpan düzgün giyimli, fötr þapkalý, ellerinde birer býçak olan ikiz kardeþler oluyor. Hemen arkalarýnda beyaz bir yatak. Yataðýn üzerinde bir daktilo, geri planda evler, sokaklarda hiçbir þey umurlarýnda olmayan insanlar var. Bir de tavþan konulmuþ. Kýsaca kapak resmen cinayeti anlatýyor… Kitabý elinize alýr almaz, yazar kimin ne zaman öldürüleceðini söylüyor. “Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, piskoposun geleceði gemiyi karþýlamak için sabah saat 05.30’da kalkmýþtý. Rüyasýnda kendini koca koca incir aðaçlarýndan bir ormanýn içinden geçerken görmüþtü, incecik bir yaðmur çiseliyordu, bir an için mutluluk duymuþ ama uyandýðýnda üstü baþý kuþ pislikleri içindeymiþ duygusuna kapýlmýþtý.” (sayfa 11) Artýk bu satýrlardan itibaren, roman kahramanýnýn öldürüleceðini, hem de kimler tarafýndan ve nasýl öldürüleceðini biliyorsunuz. Diðer romanlarý elinize aldýðýnýzda bunu hep roman sonlarýnda öðrenirdiniz. Ama burada yazar, farklý bir üslupla daha romanýn en baþýnda dile getirmiþ ve okuyucuyu farklý bir merak içine salmýþ. Okuyucu olarak, “Acaba gerçekten öldürülecek mi? Nasýl ve nerede öldürülecek?” diye merak içine giriyorsunuz. Ýþin en tuhaf yaný da bu cinayeti adeta þehirde duymayan, bilmeyen kalmayacak olmasý. Ve fakat hiç kimsenin olaya müdahale etmeyerek karýþmamasý da bambaþka bir merak konusu oluyor. Cinayeti iþleyen kardeþler dahi aslýnda bu cinayeti iþlemek istemiyor. Hatta birilerinin kendilerini bu iþten vazgeçirtmek için çaba harcamalarýný bekliyorlar. Ama gelin görün ki hiç kimse bu olayla ilgilenmiyor ve tesadüflerle herkes olaydan uzak duruyor. Cinayet, romanda bir namus cinayeti olarak ele alýnýyor. Burada okuyucu ister istemez Türkiye’de genelde doðu bölgesinde iþlenen namus cinayetlerini hatýrýna getiriyor. Ve “Demek ki sadece bizde olmuyor bu namus cinayetleri” demekten kendini alamýyor. Bütün kasabanýn iþlenecek olan bu cinayetten haberi olmasýna raðmen hiç kimsenin bir þey yapmamasý romaný ilginç hale getiriyor. Roman, öldürülen kahramanýn bir dostunun aðzý ile anlatýlýyor. Röportaj tekniði kullanýlmýþ. Bayardo San Roman çok zengin biridir. Genç bir kýzla evlenmeye karar vermiþtir. Düðün için hazýrlýklar yapýlýr. Dillere destan bir düðün yapmak istemektedir. Fakat evleneceði kýzýn bakire olmadýðýný öðrenir. Bunu da kýzýn kardeþlerine bildirir. Kýzý, evine geri gönderir. Olay artýk bir namus davasý haline gelmiþtir. Týpký bizim romanlarýmýzda görünen bakir çýkmayan kýzýn baba evine geri gönderilmesi ve aile mahkemesi kurularak kýzýn veya kýzý bu hale getiren kiþinin öldürülmesi gibi. Kýzýn bakireliðini bozan kiþinin Santiego Nasar adlý birinin olduðu öðrenilir. Kýzýn ikiz kardeþleri, onu öldüreceklerini kasabada neredeyse herkese söylerler. Kasaba adete bu haberle çalkalanýr. Ýkiz kardeþlerin namuslarýný temizlemek için Santiego Nasar’ý öldürmeleri þarttýr. Yoksa toplum içerisine çýkacak yüzü kendilerinde bulamayacaklardýr. Ama kimse de bu durumu ciddiye almamýþ ve sanki de herkes saðýr, dilsiz gibi yok saymýþlardýr. Ýkiz kardeþler, belediye baþkanýna býçaklarýný yakalatýrlar. Baþkan býçaklara el koyar. Ýkizler, eve gidip yeni býçak alýp Santiego Nasar’ý bulurlar. Ve onu acýmasýzca defalarca býçaklayýp öldürürler. Aslýnda Bayardo San Roman kasabaya sonradan gelmiþ biridir. Ne yaptýðýný, hangi iþle uðraþtýðýný pek kimse bilmez. Hakkýnda dedikodular çýkmýþtýr. O da bu dedikodularý kapatabilmek için kasabadan biriyle evlenmek ister. Bu isteðini de herkese duyurur. Angelo Vicaro’yu görüp beðenmiþ ve onunla evlenmek istediðini belirtmiþtir. Ýsteði de kabul olunca evlilik için tüm hazýrlýklar yapýlmýþtýr. Ancak bu evlilik çok kýsa sürmüþtür. Sabaha doðru kýzýn bakire olmadýðý gerekçesiyle kýzý ailesine teslim etmiþtir. Angela'nýn kardeþleri Pablo ve Pedro, büyük bir utanç içine düþmüþler ve kýz kardeþleri Angela’ya bunu kimin yaptýðýný sormuþlardýr. Angela, kendisinin bakireliðini elinden alan kiþinin Santiago Nasar olduðunu söyler ama tüm baský ve þiddete raðmen Santiago Nasar’ýn nerede ve kim olduðunu erkek kardeþlerine söylemez. Bunun üzerine Pablo ve Pedro ellerine iki iri kasap býçaðý alarak Santiago'yu öldürmek için yollara koyulur. Piskopusun geleceði gün Nasar’ý bulurlar. Aslýnda onun kaçýp gitmesi için bir fýrsat da vermiþ olurlar. Çünkü onu öldüreceklerini herkese söylemiþlerdir. Belki o da duyup kaçar diye. Ama Nasar bir türlü duymaz. Kardeþler, Nasar’ý görüp takip eder. Eve gelir. Annesi de onun öldürüleceðini duymuþtur. Onu kurtarmak için kapýyý diðerlerinin yüzüne kapatýr. Ama oðlunun baþka bir yönden eve girdiðini görmez. Nasar, býçak darbelerinden kurtulamaz. Romaný okuduðumuzda gerçekten bizdeki töre cinayetlerine benzediðine þahit oluyoruz. Zira bu tür cinayetlere çok þahidiz. Çünkü namus cinayetleri bize pek yabancý olan bir durum deðil. Ama burada ilginç olan yan, iþlenecek olan cinayeti herkesin bilmesi ama hiç kimsenin bir þey yapmamasý. Adeta kimse görmek istemiyor. Kimse baþýna bela almak istemiyor. Herkes “Bela bana bulaþmasýn da ne olursa olsun” düþüncesi ile hareket ediyor. Kitabý okurken çok etkilendim dersem yalan olur. Bana basit, çok sýradan geldi. Hatta “Bu kitabýn neyine Nobel Ödülü vermiþler?” demekten kendimi alamadým. Öyle ki kitap bana sýkýcý bile geldi. Birçok sayfa okumama raðmen cümleler sanki anlaþýlmaz geldi. Ýç içe, karmaþýk bir yapýya sahipti. Anlatýlmak istenen anlaþýlamýyordu. Özellikle isimler bize çok farklý geldiðinden aðýr geliyordu. Bir günde okuyup bitirdiðim bir kitap oldu. Ama akýcýlýðýndan deðil, ebadýnýn küçük olmasýndan dolayý çabucak bitiveren bir kitap oldu benim için. Ama yine de faklý bir kültürü, farklý insanlarý okuyup tanýmak açýsýndan okunmasý gereken bir kitap diyebilirim. En azýndan ödül almýþ bir kitabý okumuþ olacaksýnýz. Böylelikle kafanýzdaki merak gitmiþ olacak… Bir de romanda Araplara Türkler denilmiþ. Ve bu da aþaðýlayýcý bir þekilde ele alýnmýþ. Bunun böyle olmamasý gerektiði anlatýlmalý. Okuyucuya belirtilmeli. Türklerin Araplar ile farklý bir millet olduðu okuyucuya iyice anlatýlmalýydý diye düþünüyorum… Aksi halde Dünya Edebiyatýnda Türklük kavramý yanlýþ olarak algýlanacak…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |