"“Yazarlar, sayfaları doldurdukça boşlukları doldurduğunu sanır; oysa sadece çaylarını bitirirler.” – Franz Kafka"

Türkiye Nin Önüne Konmuş batılılaşma Hedefinin Ne Kadar Yanlış Bir Hedef Olduğunu Artık Anlamamız Gerektiği Günlerdeyiz

100 Yıllık Yanlışımız: BATILILAŞMA

yazı resimYZ

Bu topraklar üzerinde yaşayan milletin, başlangıcı neredeyse 19. yüzyılın başlarına dayanan bir mecburî Batılılaşma belâsı ile dertte olduğu gerçeğini dinliyor, okuyor ve yaşıyoruz.
Batılılaşma her ne kadar Lâle Devri (1718-1730) denilen 12 senelik dönemde kılık kıyafet ve hayat tarzı bakımından yapılan değişikliklerle ateşlenmişse de, III. Selim ve özellikle II. Mahmud un daha ziyade askerî bakımdan Avrupanın örnek alınmasıyla iyiden iyiye benimsenir.
Ancak Sultan Abdülmecidin padişahlığı dönemine gelindiğinde önce İngiltere nin İstanbul Büyükelçisi Rading, daha sonra Strafford Canning , hem padişahı, hem sadrazam ve diğer vezirleri tam anlamıyla kumpasına almıştır. Onların teşviki ve zorlamasıyla , 1839 da Gülhane Hatt-ı Hümâyunu olarak adlandırılan, daha sonra literatüre Tanzimat ismiyle geçecek olan ferman yürürlüğe konacaktır.
Bu ferman ile Osmanlı tam anlamıyla zımnen kültür ve medeniyetinden utandığını ve çökme noktasına gelen devletinin ancak Batı ya benzemekle ve onu taklitle kurtulabileceğine inanır.
Oysa Tanzimat döneminde Avusturya Başbakanı ve Türk dostu olan olan Prens Metternich, İstanbuldaki büyükelçi vasıtası ile Saray a gönderdiği bir mektupta :
Bizi taklit ederseniz Osmanlı yıkılır görüşünü ifade ediyor ve mektubun sonunda Garp (Batı), esasında Hıristiyanlıktır. Türk kalınız ve Kurana itaat edinizdiyerek Batı yı taklitten kaçınmamızı tavsiye ediyordu. Oysa içimizdeki Garpperestler, Prens Metternich kadar gerçekleri göremiyordular.
Tanzimat ve sonrasındaki meşrutiyet yıllarında da bu ikazlar ve yaşananlar Osmanlı yı yönetenleri, Avrupalılaşma inatlarından asla geriye döndürmedi. Batılılaşma hususundaki bütün hedefleri, Birinci Dünya Savaşı ile yok oldu gitti.
Osmanlı nın yıkılışı ile kurulan Cumhuriyet Hükümeti ise Tanzimattan bu yana düşünce ve proje safhasındaki bütün batılılaşma hedeflerini, bir dizi inkilâp adı altında hayata geçirmeye başlayacaktır. Hatta bu hedefler o kadar radikal hâle gelecektir ki; Milletin tamamının dinlerinin İslâmiyetten, Hıristiyanlığa dönüştürülmesi, Büyük Millet Meclisi ndeki oturumlarda açık açık konuşulacak ve tartışılacaktır.
Sonuçta 27 senelik tek parti rejiminde, İslâmî hükümlerin reformize edilerek amacından saptırıldığını ve ibadetlerin ve buna ilişkin ritüellerin Türkçeleştirildiğini görüyoruz.
Ancak 1950 de yapılan seçimleri ile demokrasiye geçildikten sonra, inkılaplar eliyle ibadetler ve ezanın dilinde yapılan bütün yapılan değişikler, eski haline getirilecektir.
Her ne kadar 1950 den 2000 li yılların başına kadar, gelenek ve İslâmî anlayışlardaki tek partili rejimdeki devlet in müdahaleleri düzeltmeler oldukça yavaş bir devam ettiyse de, 2002 den sonra yeni iktidarın izlediği politikalar sayesinde 1920 lerden o güne kadar yapılan yanlışların önemli bir kısmı kamuoyunu tatmin edecek şekilde düzeltilerek aslına rücû ettirilmeye başlacak ve oldukçe başarı kazanılacaktır.
Bu durum, özellikle son 5 yıldır, içerideki statükocu kitleyi oldukça rahatsız ettiği gibi onların arkasındaki güç olan başta ABD ve diğer emperyalist Avrupa devletlerini de tedirgin etmiş olduğu inkar edilemez bir gerçektir.
Özellikle 15 Temmuz sonrası başlayan Türkiye aleyhtarlıkları, özellikle son Akdeniz ve Karadeniz deki sondaj çalışmalarımız ile âdeta cinnet safhasına gelmiştir.
Bunu göz önüne alarak, tam yüz senedir sanki havanda su dövercesine tutturduğumuz batılılaşma ütopyasından milletçe vazgeçerek; Devletin izlemeye başladığı, tam bağımsız siyaseti desteklemeli ve yolumuza bütün Türk ve İslâm Dünyasını yanımıza alarak devam etmliyiz.

Salih Zeki Çavdaroğlu
1 Ekim 2020

https://ferahnak.wordpress.com/2020/10/01/turkiye-nin-onune-konmus-batililasma-hedefinin-ne-kadar-yanlis-bir-hedef-oldugunu-artik-anlamamiz-gerektigi-gunlerdeyiz/

Yorumlar

Başa Dön