Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
Akçakoca gibi bir denizde yüzmeyi öğrenen biri için Yahşi Yalı muhteşem düzdü, yüzmek çok kolaydı. Denize girerken çakıl taşlarına basardınız, gözünüzle pırıl pırıl denizin dibini görürdünüz o günlerde. Biraz ilerleyip kendinizi Bodrum’un serin sularına bıraktın mı, işte tadına doyum olmaz anlar, küçük ama oldukça doyurucu mutluluklar. Bu tatiller aile ile birlikte olunca ayrı, apayrı güzel olurdu. Öyle kumsallarda şezlong falan olmazdı, kuma örtünü serersin, hatta kocaman örtülere aile boyu yerleşirsin. Doğayla iç içesin, denizi, kumu, güneşi harika bir histir. Güneş seni ısıtırken sadece bedenin değil ruhun da ısınır. Kumsal sohbetleri ayrı, tadına doyulmazdı o günlerde. Anneannemi kuma gömerdik mesela. Karşıda İstanköy adası. O günlerde kimse İstanköy’e Kos demezdi, yıllar sonra İstanbul sosyetesi gelince sanki bir maharetmiş gibi Kos denmeye başladı adaya. Hatırladığım kolu kopmuş bir balıkçı vardı, sanırım mübadele döneminde ya da sonrasında Türkiye’ye Yahşi Yalıya gelmiş, hep karşı adaya bakıp iç çekerdi, evimiz orada diyerek. Kolunu balıkçılık yaparken kaybetmişti. İlk “Yılmaz Güney Yunanistan’a yüzerek gitmiş” sözünü duyduğumda onun bu kadar yakın bir ada ve İstanköy olduğunu bilmiyordum. Horoz ötse sesini duyarsınız. Sahilde, kumsalda uzanırken, yanınıza çingeneler yaklaşıp “Fal bakarım, bakla açarım” derler, sizde baktırırdınız. Babam böyle bir fal baktırmıştı da, unutmam, annemle olan o kısa tatlı atışmalarını. Sahile her şeyinizi bırakıp giderdiniz denize, kimse kimsenin hiçbir şeyine dokunmazdı. Hırsızlık ayrı bir boyutta bugünün dünyasında, insanlar birilerinin geleceğini bile çalıyor umursamadan. Suyu nasıl getirir içerdik hatırlamıyorum. Pet şişeler çok sonrasında girmişti hayatımıza çünkü. Galiba cam şişelerle getirirdik ve cam bardaklarla içerdik. Sepette öğlen yiyeceklerimiz olur, öğle yemeğimizi sahilde yerdik. Duş almadan akşama kadar sahilde nasıl vakit geçirirdik bilmiyorum. Akşam sahilde tek bir çöp göremezdiniz, herkes çöpünü toplar giderdi. Akşamları sahilde kumsalda yürümek ayrı keyifliydi, şarkılar mırıldanırdık, yakamoza bakarak. Sonrası bir süre Alanya, Manavgat, Side sahillerine gittik bizde modaya uyarak. 2-3 yıl sonra yelkeni yine Bodrum’a çevirdik ailecek. Aslında bunun bir sebebi vardı, aktaracağım sonra. Çalışmaya başlamıştım. Kalıcı mekanımız ismini veremeyeceğim Pansiyon. 80’li yılların sonlarıydı. Yahşi Yalıda öyle şimdiki gibi marketler yok, Bakkallar var. Kaktüs Motel var, Ilgın Motel var, yani moteller ve Pansiyonlar, öyle büyük oteller ve tatil köyleri yok, Bodrum Ankaralıların tercihi hala. Çalışmaya başladığım için tatillerim daha kısa. Ufak şeylerden mutlu olan insanlardık ve Bodrum şimdiki gibi beton şehir olmamıştı, bakir ve çok sevimli bir köydü hala.. Devam edecek.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Leyla ÜNAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |