"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Yapıldıktan sonra ki ilk aşamada Ankara ikliminde yaşayabilecek kuşlar için bir bahçe, açık hava tiyatrosu, çocuk bahçesi, yüzme havuzu, atlı gezintiler için bir gezi yolu bulunmaktaymış. Daha sonra 1951 yılında Lunapark benzeri bir oyun parkı kuruluyor... 1957 yılında TCDD, yani devlet demir yolları tarafından parkın etrafını dolaşan iki tren işletmeye alınıyor. Bir de nikâh salonu kuruluyor park içerisinde. O yıllarda birçok sevdalı, nişanlı çift bu nikâh salonunda hayatlarını birleştirmişlerdir... Çocukluk yıllarımızda o trene ailecek biz de bindik beş on kere ve çok büyük haz aldığımızı anımsıyorum... Bizler yeni yetmeler idik, delikanlılığa adım atma zamanlarımızdı yetmişli yılların başlarında. Yazları ailecek gider akşamları o küçük, bir göl gibi havuzun kenarında ki çay bahçelerinde oturur, semaver denilen büyük çaydanlıklardan çay içer, annemizin yaptığı poğaça, kek, börek ve gözlemeleri atıştırır dururduk. Şimdilerde ne havuz kaldı doğru düzgün, ne de o yetmişli yıllarda ki çay bahçeleri ve muhabbetler. Bir ara tinerci yatağı da olmuştu, yakın zamanda güvenlik koymuşlar atlı ve yaya olmak üzere. Yine de o eski havasını, eski tadını bulmaktan çok uzak Gençlik Parkı... Yazın havuz dolu olurdu ve sandal ile havuzda tur atılırdı saati üç beş liraya. Ailesi ile gelen de olurdu, kız arkadaşı ile gelende. Havuzun ortasında ki fıskiye, suları yukarı doğru attırır attırır dururdu ve ışıklandırırlardı o fıskiyenin sularını, tabi sandal ile fıskiyeye yaklaşanlar da sulardan nasibini alıp ıslanırlardı. O da görsel bir zenginlik katardı Gençlik Parkının ortamına. Lunaparka mutlaka anne ve babalarımızın elinden eteğinden çekerek zorlaya zorlaya girerdik. Ya atlıkarınca, ya dönme dolap, çarpışan arabalar, uçan salıncaklar, mutlaka bunların en az ikisine üçüne binerdik tabi babamızın o gün ki bütçesine göre. Fazla da ısrarcı olmazdık, olamazdık, yok dendi mi orada şıp diye biterdi huysuzluklarımız. Gençlik Parkına gideceksiniz ve Şişmanın dondurmasından yemeyeceksiniz, hiç olur mu? Mutlaka o dondurma da bir şekilde gece veya gündüz tadılır idi. Şişman denilen adam o zaman iki yüz kiloya yakın bir vatandaştı ve çoğu kere başında dururdu dükkânının. Çok sonraları duyduk ki vefat etmiş de tabutunu sekiz on kişi zor taşıyabilmişler... Hey gidi Gençlik Parkı hey! Çocukluk ve gençlik yıllarımızın nostalji dolu köşelerindendi. Her ne kadar eski havası yoksa da, yine de Başkent Ankara'nın simgelerinden birisidir benim ve birçok insanın gözünde. O zaman ki kartpostallarda çoğu kere Gençlik Parkı resmi postalanır idi eşe dosta bayramlarda, yılbaşlarında. İnternet ve cep telefonu çıkınca, şimdilerde birbirine kart atan da yok uzak diyarlardan, tatlı bir anı oldu hepsi. Yeni restorasyon ve düzenlemeler yapılsa da o göl kenarında ki çay bahçelerini unutmak, akıldan çıkartmak zor. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Zeytinci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |