"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Birkaç şeyden bahsetmek istiyorum; biri taharet, biri namaz, biri adalet, biri vicdan, biri itibar, biri de israf. Bu kavramlardan kısa kısa söz edip, günümüz toplum ve yönetimiyle karşılaştırılmasını istiyorum. Taharet; pisliklerden temizlenme demektir. İki türlü taharet vardır; Araplar "hadesten taharet" ve "necasetten taharet" derler. hadesten taharet manevi ya da ruhsal temizlik demektir. Necasetten taharet bok, sidik, kan, irin, sümük ve salyalardan temizlenme. Taharet tam anlamıyla yapılmamışsa, aldığınız abdest gerçekleşmemiş demektir. Abdest gerçekleşmemişse, kılınan namaz da abdestsiz namaz olur dolayısıyla. Kişi “namaz” diye boş bir egzersizden başka bir şey yapmamış demektir. Ben toplumsal bir yorum getirmek yerine, kişilerin kendilerinin ne kadar namaz kıldıklarını, peşinden koştukları kişilerin namazı ne kadar anladıklarını ya da kullandıklarını kendileri yorumlasınlar istiyorum. Bu yorumları göze alamayanlara açıkça söylesek de, Lut kavmi gibi inanmamaya devam edecekler. Bunu kendi akrabalarımdan biliyorum. Namaz; Cenab-ı Hakk’a yapılan bir teşekkürdür. Tanrı, kutsal kitaplarında kendisine nasıl teşekkür edilmesini anlatıyor. Şimdi yapılan bu teşekküre bakalım; secde Tanrı’yla bağ kurmanın en eski ve kestirme yolu dersek yalan olmaz. Nemrut secde etmiş, Firavun secde etmiş. Ebu Leheb ve Ebu Cahil de secde etmiş. O zaman ne olmalı ki, yapılan secde bu korkunç varlıklardan farklı olsun ve Tanrı tarafından kabul görsün. Secdeden önce, kişilerin nasıl yaşaması gerektiği anlatılıyor. Hırsızlık, gasp, zimmete para geçirme, Tanrı adına yeryüzünü yönetmeye kalkma, taciz ve tecavüz, hak ihlali, liyakatsizlik, kibir (çevresindeki her şeyi küçük ve değersiz görme) bu hastalıklardan uzaklaşınca yapılan secde adını andığımız zalimlerin secdelerinden farklılık gösterecektir. İşte o zaman hadesten taharet gerçekleşmiş ve abdestli olarak, sağlıklı ve güven içinde bir toplum oluşturmamın mutluluğuyla yaptığımız teşekkür Cenab-ı Hak indinde kabul görür / görecektir. Aksi durumda, Maun Suresi’ndeki ayetler devreye girer. "Bismillahirrahmanirrahim. 1. Dini yalanlayanı gördün mü? 2. İşte o, yetimi itip kakar; 3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez; 4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, 5. Onlar namazlarını ciddiye almazlar. 6. Onlar gösteriş yapanlardır, 7. Ve hayra da mâni olurlar." Adalet; bir toplumu dirlik ve düzen içinde tutan tek olgu. Hz. Aliye "Devletin dini olur mu?" diye sormuşlar. Hz. Ali de "Evet, devletin dini olur. Devletin dini adalettir" diye cevap vermiş. Bugün bakıldığında adalet, sadece bir suçlunun yargılandığı bir binanın adı. İçeride ise, yargı salonun duvarında yazılan yazıda yer alıyor; "Adalet mülkün temelidir." mülk sömüren bir gücün elindeyse, adalette sadece ona işler. Çin atasözü "İki zengin hâkim karşısına çıkarsa hâkim istifa eder. Biri zengin biri fakir ise zengin kazanır. Her ikisi de fakir ise adalet yerini bulur" der. Kendisine Ömer arayanlar bilmeliler ki, Ömer iman gibidir. İman nasıl kirli gönüllerde bulunmazsa, Ömer de kirli zihniyet taşıyan kibirli varlıkların yanında bulunmaz. Siz hiç lağımda bülbül yaşadığını gördünüz mü? Yanında Ömer isteyenin peygamber gibi yaşaması lazım. Vicdan; insanı nefsinin baskısına karşı koruyan zırh. Vicdan; merhametin anahtarı. Vicdan; zayıfı ezmemek ve ezdirmemek. Çevrenize bakar mısınız, bu vasfa uygun kimse kaldı mı ya da siz bu kavramı bünyenizde taşıyor musunuz? Destek verdikleriniz bu kavramın mümessilleri mi? Yapılan bütün alçaklıklara destek olacak güce sahip bu adamların yanında olduğunuz kanaatini taşımalarında aktif rol oynayanlardan mısınız? Kimsiniz ve ne durumdasınız? Bütün toplumsal bozukluklar yaşanırken, rahat ve huzur içinde uyuyabilecek kadar kaşarlananlardan mısınız, kaşarlananlara özgüven aşılayanlardan mısınız? İtibar; bu kavramın sözlük anlamı, bir kişinin sosyal bir kitle karşısında saygı duyulan biri olması. Bunun iki yolu var; biri dürüst, namuslu, ahlaklı ve hak sahiplerinin haklarına riayet edip, bu konuda yapabileceği her şeyi yapan kişi demek. İkincisi ise, toplumu baskı altına alarak, ne söylenirse itiraz edemden kabul eden bir topluluğa dönüştürme, yani istem dışı bir saygınlığa sahip olma. Bizdeki itibar arayışını gözden geçirin. Tabii kendinizi de gözden geçirin. İsraf; elde olan her şeyi ihtiyaç dışı kullanmak. Bir ekmek yetecekken, beş ekmek alıp, onları küflenmeye bırakarak ziyan etmek gibi. Üç beş kişiden çok cemaati olmayan bir caminin yanına bir cami daha yaptırmak gibi. Oturulabilir bir konak varken, yöneticilik gücünü ve imkânlarını kullanarak, birbirinden görkemli saraylar yaptırmak gibi. Sürekli çöküp masraf çıkaracak inşaatların yapımına devam etmek gibi. Bir ulaşım aracı yetecekken birden çok araç temin etmek ve her birkaç yılda bir bu araçları değiştirmek gibi. Bir yerden bir yere bir araçla gidilebilecekken, aynı yere gidecek herkes için bir araç kaldırmak gibi. İşte bütün bunların kaynağına bakıldığında tek huyda toplanıyor; doğu toplumlarının kibir, batı toplumlarının narsist dediği davranış biçimi karşımıza çıkıyor. Yöneten ve yönetilenlerin durumunu muhakeme edin isterseniz. Peygamber Muhammed kendisine inanan kişilere süt ve hurma ikramında bulunup, sohbet ediyormuş. Dışarıdan bir yabancı gelip, "Buranın efendisi kim? Kendisiyle görüşmek isterim" demiş. Peygamber Muhammed "Efendi hizmet edendir" demiş. Peygamber döneminde herkes namaz kılarken, acaba Mekke ve Medine de kaçar tane cami vardı? Peygamber hangi sarayda oturdu ve oturduğu sarayı beğenmeyerek yeni bir saray istedi? Acaba Birçok yönlerini eleştirdiğimiz, birçok yönlerini takdir edip hayranlık duyduğumuz dört halifenin hangisinin kaç sarayı vardı? Bizans gibi, Habeşistan gibi, Hindistan gibi, Mısır gibi ülkelerden ziyarete gelenleri peygamber ve halifeler sarayda değil de bir ev, bir çadırda misafir ettikleri için itibarlarından mı olmuşlardı. Ben diyorum ki, kişi inandıklarında samimi olmazsa, inandığı ya da inanıyor göründüğü her şey başkaları tarafından değersizleştirilecektir. Tıpkı şimdi batılı birçok yöneticinin gerek peygamberi, gerek Kuran-ı Kerim’i değersiz görüp rencide edici tavır almalarına yol açtığı gibi… Bu tutum, ahlak ve zihniyeti bozuk kişilerin dine verdikleri zararla açıklanabilir. Siz neyi gösterirseniz karşınızdaki kişiler onu görür. Peygamberi öldürmeyi planlayanlar bile mallarını peygambere emanet edebiliyorlardı. Oysa şimdi, emanet edilen devletin haline bir bakın. Yalan ve sahtekârlık üzerine kurulu yasa ve yasaklarla yönetiliyor. Hanginize, niye inansın insanlar? Dış güçler ve muhaliflerin oyunu yüzünden devlet bu durumda değil mi? Halbuki o dış güçlerle yöneticiler yıllarca birlikte çalışmışlardı. Muhaliflerin ise yeterli gücü ve desteği olmuş olsaydı zaten yönetimi değiştirirlerdi. O zaman engel ne? Yapılabildiği kadar yapıp, ihtiyaç kadar yıkmak mı? Muhammed İkbal'in dediği gibi, erkek deveyi dişi, beyaz deveyi siyah gösterebilen azgın Müslümanlardan ben, İslam’a sığınıyorum. Siz de aynını yapın ey İnsanlar. 19 Ocak 21 Gölcük
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman AKTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |