..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herşeye imgelem karar verir. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gerilim > Ömer Faruk Hüsmüllü




18 Nisan 2021
Bir Ölünün Günlüğü - 8 Son Bölüm  
Ömer Faruk Hüsmüllü
. Zaman üstü duyguları kışkırtanlardan nefret ediyordu, bu sefil yaratıkların tümüne lanet etti


:ABHD:
     Günlüğün bundan sonraki bazı sayfalarında yazılanlarda ne anlatıldığı ya da anlatılmak istendiği belli değildi. Oraları hızla okuyup geçti, son sayfalara gelmişti. Bunları okumayı yarına bıraktı. Hem artık bu kasabadan gitmek de istiyordu. Uyudu.
     Sabah kahvaltısını edip pansiyondaki hesabını kapattı, vedalaştı. Suziki'ye binip bu kasabadan ayrıldı. Diğer kasabaya gelince arabayı park edip arkadaşı köpeği aradı, yoktu. Başına kötü bir şey gelmiş olabileceği ihtimali aklına geldi, üzüldü. Parkın içine girip bir banka oturdu. Yanındaki bankta da üç kişi vardı ve hararetli hararetli konuşuyorlardı. Dinle, imanla, öteki dünya ile, cehennem v.s ile ilgiliydi tartıştıkları konu. Biri “ Günahkarların çoğu, bu dünyaya yılan olarak doğmuşlardır. Çünkü sürünmek onlara verilebilecek en büyük cezadır.” diyordu. Zaman üstü duyguları kışkırtanlardan nefret ediyordu, bu sefil yaratıkların tümüne lanet etti. Neyse ki fazla kalmadılar, aceleleri varmış gibi birden kalkıp gittiler.
     Yerleri doldu bile. Bu sefer gelenler biri tombul diğeri balık etinde, iyi giyimli iki kadındı. Tombul olan oturur oturmaz konuşmaya başladı ve konuşmasını hiç durmadan sürdürdü. Diğeri sesini çıkarmadan hep dinliyordu. Zarif, ağırbaşlı, hoş bir kadındı; sessizliği güzelliğine güzellik katıyor, adeta onu büyüleyici bir varlık haline getiriyordu. Tombul kadın “Başkalarından değil, önce kendinden hoşnut olmalı insan.” deyip, şuh bir kahkaha attı, ortalığı çınlatan kahkahası, caddeden boğuk sesler çıkararak geçen bir otomobilin gürültüsüne karıştı.
     Ocak görevlisi yanına gelince kahve siparişini verdi. Siparişi alan önceki görevli genç değildi; bu orta yaşlarda, kısa boylu bir adamdı.
     Kuşlar süzülüyordu havada, biraz gururlu biraz da meraklı. Çiçeklerin tatlı kokusu havayı ağırlaştırıyor, her derin nefes alışta adeta bir kadeh şarap içmiş gibi oluyordu insan.
     Burada bilerek oyalanıyordu; belki köpeği görürüm umuduyla. Çünkü onunla da vedalaşmak istiyordu. Çok beklediyse de göremedi. Arabaya binip mezarlığa doğru yola çıktı.
     Mezarlığın karşısındaki ağaçların arasına oturup günlüğü okuyacaktı. En uygun yeri bulmak için bir hayli arandı, karar veremiyordu. Bu arama sırasında farkında olmadan yoldan bir hayli uzaklaşmıştı. Çimen ve çiçek dolu bir yeri beğenip oturdu, birkaç dakika gökyüzünü seyretti. Bir uçurtma olup gökyüzünde süzülseydi, yüzlerce metre yüksekten yeryüzünü gözleseydi, ufalanlara acısaydı, rüzgara şiddetli esme diye yalvarsaydı, güneşe “havalara girme yükseğim diye, bak ben de varım” deseydi... İnsanoğlu hiç olmazsa şu harika gökyüzünü kirletmeseydi!
     Nahoş bir koku duydu, burnunu kapattı; koku devam ediyordu, iğrenerek yere tükürdü. Koku giderek arttı. Oradan ayrıldı. Galiba yakında bir yerde leş vardı. En iyisi arabanın içiydi!

● ● ●
     BİR ÖLÜNÜN GÜNLÜĞÜ
11 Ocak
     Çoğu zaman ağlamak istersin ağlayamazsın, gülmek istersin gülemezsin; hatta bazen ölmek istersin ama ölemezsin.
     Dostlarımdan, sevdiklerimden bir daha kavuşmamak üzere ayrıldım. Ölüme hazır mıydım? Hayır değildim. Ölmek için kararı ben vermedim ki. Doktorun hatası bu sonucu doğurdu.
     Asiye evine, eşine bağlı örnek bir ev hanımı olmuş. Bütün gün ev işleriyle uğraşıyor, doktorun yolunu gözlüyormuş. Evden tek başına dışarıya hiç çıkmıyormuş; canı sıkıldığında Doktora söylüyor ve birlikte çıkıp dolaşıyorlarmış. Kadın ticareti yapan üçlü çeteden her an bir tehlike gelebilirmiş. Doktor bu üçlü çetenin kimler olduğunu da Asiye'den öğrenmiş: Hüseyin K. Avni S. ve Kazım L. Bu isimleri aklının bir köşesine kaydetmiş.
     Evlendikten tam on bir ay sonra Asiye, artık unutulduğunu, başına kötü bir iş gelmeyeceğini zannetmiş ve evlerine en yakın markete alışveriş yapmak için gitmiş. Bu evinden tek başına ilk ve son çıkışı olmuş.
     Doktor eve gelince defalarca zili çalmasına rağmen kapı açılmayınca cebindeki anahtarı kullanmış ve içeri girip karısına seslenmiş, odaların hepsine ve balkona bakmış. Evde kimse yokmuş. Bir yere gitmiştir, az sonra gelir deyip beklemeye başlamış. Boşuna. O gece ve daha sonra Asiye gelmemiş. Birkaç gün geçince, onu terk ettiğini kabul etmiş ama bir müddet sonra geri dönebileceğine umut bağlamış.
     Sekiz gün sonra Asiye'nin cesedi ormanlık bir alanda bulunmuş, otopsi raporunda önce işkence edildiği, sonra da öldürüldüğü yazıyormuş. Ve işte doktorun beynindeki devreler bu haberden sonra karışmış.
     Adlarını Asiye'den öğrendiği üçlü çeteyi yok etme planları yapmaya başlamış. Günlerce iz sürmüş. İşi gücü bırakmış. En sonunda bu adamları bir lokantada yemek yerken kıstırmış. Bir dakika içerisinde şah damarlarını keserek ikisini öldürmüş, ama nasılsa Kazım L. kaçıp kurtulmayı başarmış. İşte beni bu Kazım L.'ye benzettiği için yıllar sonra öldürmüş. Yanlış kişiyi öldürdüğünü anlayınca biraz üzüldüyse de bu cinayetten fazla etkilenmemiş.
     Öldürdüğü iki kişinin başında, polisin gelmesini beklemiş, tutuklanmış, mahkemeye çıkarılmış, hastaneye sevk edilmiş ve akıl sağlığının yerinde olmadığına dair rapor verilmiş. Sonra da; akıl hastanesinde geçen yıllar, kaçış ve içindeki intikam ateşi...
     GÜNLÜĞE NOT:
     İnsanoğlu hep bir mucize bekleyişi içindedir. Milyonlarca yıldır nasıl ki dünyamıza bir UFO(uçan daire) inmemişse, bir tek mucize de görülmemiştir. Hayaletler, cinler, periler, zebaniler yani duyu ötesi algılamadaki tüm olay ve semboller için de bu yargı geçerlidir. Bunların hepsi masalların, mitolojilerin, destanların konusudur. Yani lafügüzaf... Bir de öteki dünyayı bu bakış açısından değerlendirin.
Katil Deli Doktor
● ● ●
     Notu okuyunca şaşırdı, hayal kırıklığına uğradı, sonra duyduğu hayal kırıklığı yerini öfkeye bıraktı. Günlerdir bu günlüğü boşuna mı okumuştu? Yırtmalıydı defteri, yırtamadı; çünkü ona ait olmayan bir şey üzerinde tasarrufta bulunma hakkı yoktu. Demek ki, Katil Deli Doktor'un anlattığı bir masal için bunca zamanını harcamıştı!
     Yüzü kasvetli ve donuktu. Sinirden eli ayağı titriyordu. Günlüğü yerine bırakacaktı; arabadan aşağı indi, yerdeki altın sarısı yaprakların üzerine basarak yürüdü. Mağaranın kapısına gelince durdu, etrafı dinledi, ses yoktu, yavaşça içeriye süzüldü, çakmağı yaktı, mumu tutuşturdu. İçerisi bıraktığı gibiydi, demek ki o günden beri gelen giden olmamıştı. Defteri aldığı yere koydu, mumu söndürüp oradan ayrıldı.
     Suziki'ye bindi. Önce marşa sonra gaza bastı.
     “-Gidelim, n'olur buradan bir an önce gidelim!” dedi.
● ● ●
     Sekiz gün sonra, başlığı büyük puntolarla yazılmış bir gazete haberi: DÖRT KİŞİNİN KATİLİ DELİ DOKTOR YAKALANDI
     Daha önce üç kişiyi öldürmüş olan Katil Deli Doktor, bugün de Kazım L.'yi öldürdükten sonra kaçmış ama emniyet güçlerinin sıkı takibi sonucunda bir mağarada yakalanmıştır. Saklandığı mağarada yapılan aramada ele geçirilen defterde, önceki üç cinayeti nasıl işlediği de anlatılmaktadır...
     S O N



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın gerilim kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Ölünün Günlüğü - 7
Bir Ölünün Günlüğü - 3
Bir Ölünün Günlüğü - 4
Bir Ölünün Günlüğü - 6
Bir Ölünün Günlüğü - 5
Bir Ölünün Günlüğü - 2

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Küçücük Hikâyeler - 2
Deliden Mektup Var
Acayip Bir Hikaye
Bir Murat Dört Surat
Korona Hikayeleri - 8
Küçük Hikâyeler - 1
Senin Hikayen
Prostat
Dilsiz Fahişe - 8 (Son)
Hırsız Kim?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.