Her insanda insanlığın tüm durumları vardır. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Yaratıcılığı hazırlayan tarihsel dönüşümün temel ön envanterle bileşimleri bilmeden, ne idüğü belirsiz bir yaratıcılık kavramı ortaya atılıyordu. Bilişsel süreçleri bilmeden kolektif organizmayı kavramadan yaratıcılığı da kavrayamazsınız. Kavradığınız da yüzeysel bilgi ve biçimsel bilgi olmaktan öte gidemez. Kişisi bencilliğe endeksli av yapmadaki yaratıcılığınız sizi, Mars’ı bilecek olan yaratıcılığa götüremez. Bu nedenle bencil düşünce tavır ve hilelere yaratıcılık atfedersiniz. Oysa tekil kişi düşünmesinin bırakın yaratıcı olmasını, groteski anlamalara sahip animizdi bir anlamaydı. Yani ilk sel hayatın içinde doğuştan gelen bir yaratıcılık yoktu. Alet kullanma zekâdır ama yaratıcılık değildi. Alet yapma yaratıcılıktı. Atalarımız aleti neolitik çağ içinde yani kolektif ilişkiler içinde yapmışlardır. Özellikle de üreten totem meslekleri içinde alet yapma yaratıcılığı, her mesleğin kendi içinde dallanmış çatallanmıştır. Çoban olup ta saban yapan, çapa yapan vs. çoban bir kült yok. Yine tarımcı olup ta çarık giyen bir tarımcı kült yok. Bu iki yapı ittifak eden birleşme ve temaslarla kendilerinde eksik olanı karşı tarafın emek gücü içinde tamamladı. Böylece çobana kültün dil ve düşüncesi içine tarımcı dil ve tarımcı sözcükler yansıdığı gibi tarımcı biliş buluş ve alet yapmanın kapasitesi de yansımıştı. Aynı şekilde tarımcı bir dil ve tarımcı bir düşünme tarzının içine çobanların kullandığı dil ve çobanlara özgü araç, gereç, biliş, buluşlar tarımcı kültün envanterleri içine yansımış böylece toplumsal yaratıcılığı da ortaya koyacak toplumsal kapasitenin temeli atılmıştı. Yaratıcılığı anlamak için sosyo toplumsal oluşa bakmamız gerekir. Sosyal yapı da toplum sal yapı da kolektif yapılardır. Sosyal yapılar “doğada sağlama ve sağlatma” yapma üzerine istihkakla paylaşımdı. Toplumlar “üretim hareketi üzerine sağlama ve sağlatma” yapanın istihkakla paydaşlığıydı. Bizler kolektif organizmaya da ancak bu tür oluşumlar içinde ona, onun dışındaki başka bir gelişmiş düzlem içinde bakarsak, o zaman bir önceki kolektif organizmayı görürüz. Avcı toplayıcı düzen, kendisini de üreten kapasiteli yaratıcılığı da bilemez. Üreten kapasiteli yaratıcılık içinde geçip te geçmişe doğru bakabildiğiniz zaman avcı toplayıcı düzeni anlayıp bilebilirdiniz. Yani avcı toplayıcı düzen geçmişe doğru baktığında geçmişi hep avcı toplayıcı düzen olarak görür ve onu anlayamaz, o öyle olduğu için öyledir diye anlar. Oysa üreten ilişki, avcı toplayıcı yapı ile arasına; üreten ilişkilere özgü yeni bir eylemli ve düşünsel bir zaman mekân mesafesi koymakla süreci aşamalı edip avcı toplayıcı yapıyı enine boyun anlamaya ve ifade etmeye başlar. Şimdiki köleci toplumsal organizmaya köleci ilişki dışında ve dışarıdan bakamıyoruz. Hemcinsler totem alana, totem alan içinde, totemi mana ile baktılar. İlahi dönem içinde de ilahi döneme inşanın kurucusu olan ilahların imajıyla baktılar. Bundan ötürü şimdiki köleci kapitalist dehşeti de MÜLKÜN ve dinin sahibi olan kutsal bir kültün, takdirce lütfu olarak görüyorduk. Çalışmamız boyunca gördük doğuştan bir verili üstünlük yoktu. Üstün insan da yoktu. Sizin o konuya tarihsel olarak ve güncel olarak hazır olup olmamanız vardır. Yani sizin bir konuda ilgi ve ihtiyacınıza göre düzenin izin verdiğinden öte tarihsel ve güncel koşullarda yansıyan pay almanız vardı. Yetinize üstün insan dedirtecek konuda size daha önce yansımış ve yansımamış bir kolektif kapasiteli hafızanın; sizin öznel dünyanız içinde özümlenmekle işlenmiş olup, işlenmemiş olmasının dahli vardır. Köleci alan sizi tigin olarak, şehzade olarak hazırlarlarsa siz yönetme işinde üstün insan olursunuz. Ama bir baklavayı nasıl yapacağınızı bilememekle de ve bir kedi ile temel düzlem verileri üzerinde bağıntı kuramamakla da yaratıcı gücünüz sıfıra iner. Üstün insan dediğiniz biri buradaki ateşi alıp 1 km öteye söndürmeden nasıl götüreceğini kestiremez iken, avuçları içine küle saklanmış közü alıp arada bir közün kömürüne üflemekle bir kilometre öteye taşıyan sıradan pratik bir kişinin karşısında üstün kişinin vasfı nedir* Doğanın oluşumu ve toplumların oluşumu genelde eksiğini tamamlama üzerinedir. Üstün insan dediklerimiz toplumsal alan içindeki kişilerin en az durumla oldukları alanda kapasite ve yetenektirler. En az kişilerin içinde oldukları alan, en çok kişilerle içinde olunan kapasiteyi en çok etkiliyordu. En az insanın konumlanması olan alanın en çok etiyle toplumsal tamamlayıcılığına biz hayret ederek bunlara üstün insan diyorduk. Oysa her kişi bir yetenek ve kapasitedir. Suyu görürseniz, kapasiteniz içinde yüzme gibi özelleşen davranışlarla olacağınızı görürsünüz. Çevrenizde göl, nehir yoksa ve biri size yüzmeden bahsetmemişse kapasiteniz içinde yüzme olabilecek davranışlar entegresini bulamazsınız. Suyla karşılaştığınızda da su içinde rastgeleyle olan aktivitenizin kısa sürede özelleşen koordinasyonlarla nasıl özelleşip hayati bir yeteneğe dönüştüğünü göreceksiniz. xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx Yaratıcılık 1 yazı dizime bir başka formda saygıdeğer Çetingöz’den mutlu olduğum bir yorum geldi. Yoruma yazacağım yanıt 1000 sözcükle kısıtlanmıştı. 439 civarında sözcükle yanıt yazmaya gayret ettim. Ancak bu 439 sözcüklü yanıtın da yarısı yayına çıktığında, bende yazı dizimin Yaratıcılık yazımın ikinci bölümüne bu eleştiri ile yanıtı birlikte ekledim Merhaba saygı değer Çetingöz. Öncelikle selamlarım. İlginize teşekkür ederim. Önce yazarın belirttiği söz konusu olan anlamları doğru şekliyle alıntılamakta fayda var. "Kült çiftçi" diye bir tanımlamam yok. Tarihin belli dönemiyle tarımcı kült veya çiftçi kült vardır. Ki çobanlıkla uğraşan veya çiftçilik yapma yalıtımı içinde saf durumla bulunmanın tanımlamasıyla kült demektir. Çiftçi kültler çiftçiliği kutsayan kült demektir. Tarımcı kültler tarımı kutsayan (sosyal doğaları içinde yansıtan) kült demektir. Buradaki kült tanımı dini yapı içindeki köleci sistemden çok öncedir. Ön ittifaklar henüz ortada yokturlar. Kült izole sosyal grup kutsaması demektir. Köleci ve monarşin yapılar ortaya çıkmadan önceki bir külte (izole her bir sosyal dokulara), inanç denebilir ama "asla din olarak söylenemez". Çoban kült demek, çoban totem mesleğini yapan kutsama içindeki izole sosyal yapıdır. Çoban kült ya da tarımcı kült veya çiftçi kült izole sosyal grup hareketi içinde başlamıştır. Çiftçi, Tarımcı veya çoban kült demek; çiftçiliğin ya da tarımın veya hayvancılığın o izole grup içinde o izole hemcinslerimizin doğasına yansıması ve tarımla hayvancılığın o izole hemcinslerimiz tarafından kendi doğaları içinde yansıtılması, demektir. Veya yazarın savı bu. Tarımcı ve çiftçi kült kıyasını anlamadım diyorsunuz? Hayvana yapılan bakım ve besleme ile toprağa yapılan bakım besleme düşünce ve eylem aynı mıdır? Bir çoban deriden çarık yaparken bir çiftçi çarık yapmayı bilemez ve aklına getiremez demek. Bir çiftçi saban veya pulluk yaparken çoban yün eğirir ip dokur. Yün eğirip ip dokumak tarımcının bileceği bir şey değilken saban veya pulluk yapmak ta çobanın aklının ucunda geçen bir şey demek değildir. Bu dilin, kültürün, düşüncenin tarih sel çok köklülüğüdür. Felsefe yapmak tabii ki anlaşılmaz olmak demek değildir. Ama çıkarımınız yazarın da okurunda asgari bir felsefe bilgisi seviyesinde “olmaması” anlamında da değildi herhalde. “Çiftçi kült” demek izole bir grubun çiftçilik üzerine düşünüp "çevresini çiftçi gibi düşünmekle etkiler" olması demektir. Bu felsefenin ve epistemolojinin ortaklaşabileceğimiz en basit durumuyla bilinen kuralıdır. Çoban kült te çobanlık üzerine olan bir grubun "çevresi içinde çobanlık üzerine düşüncelerle girişmeler yapması" demektir. Çobanın derdi otlak; tarımcının derdi tarıma uygun hale getirilmiş işlenebilir; ekilebilir bir topraktır. Çiftçi çevresini tarım arazisi olarak görürken, çoban çevresini otlak yaylak olarak görür, demektir. Çiftçi, çiftçi olduğu için veya çiftçi gibi düşündüğü için çiftçi olmaz demektir. Çiftçilik yaptığı için veya çiftçilik yapılan bir ortama doğduğu için çiftçi olur. Bu tür anlatımlara felsefe içinde "Minerva'nın baykuşu gece uçar" veya "Saraydaki ile kulübedeki aynı düşünemez" denmesi felsefenin bilinen en kalıp asgari bilinç düzey envanteridir kanımca. Herkese göre yazamazsınız. Bir yazar da asgari bir bilinç düzeyine göre yazar. Ve bir yazar da kendi anlamasına göre yazmaz. Bu nedenle kanımca kişiler kendi ilgi ve ihtiyaç düzeylerine göre seçeceği yazıları okunmalıdırlar. Bir yazar da kendi ilgi ve ihtiyaç düzeyi içinde ancak yazar. Yazar da eksikli, yanlış çıkarımlarla olabilen bir kişidir. Yaptığım ve yapacağım hatalar hem söylemeli hem de affola. Mütalaanızı da mütalaamı da paylaşmaktan mutlu oldum. Saygılarımla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |