Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides |
|
||||||||||
|
Var sayalım ki doğanın sunduğu beslenme olanakları arz olsun! Bizim besinlere yönelmemiz de talep olsun! Arz talep yasası bir üretim yasası gibi görünür. Ya da planlı bir üretim yasası gibi görünür. Ancak arz talep daha çok kâr etmeyi; çokça ve kısa yoldan köşe dönücü kazancı, karaborsayı gözeten fahiş fiyatla satış için kullanılmaktadır. Arz-talep; yatırım-yatırımcı; Finansman-kredi; döviz-faiz; hayat pahalılığı-likidite genişliği-likidite darlığı gibi mekanizmalar “kâr, ticaret, kazanç düzenli soygunlar”, köleci düzen için meşru, akılcı, mantıklı yollardır. Bu gibi söylemler kâr tamahı güden, sömürücü sistemin sömürme enstrümanlarıdırlar. Başlangıç içindeki hiçbir kolektif inşa, siz kolektif kapasiteyi ele geçirmedikçe; subjektif bir düşünmeyle “kâr, ticaret, satma, yatırım, yatırımı teşvik, ihale gibi amaçlarla kurulmadığı gibi; bu söylem ve eylemler o zamanın dilim koşulları içinde düşünülemezdi, akla bile getirilemezdi. Haydi, var sayalım ki bu gibi soygun enstrümanı söylem ve eylemler avcı toplayıcı dönemin ilk inşası içinde nasıl akıl edilecekse edilesinlerdi. İlk inşa içinde akıl edilip arz talep yasasına göre bu ilkelerle kolektif inşa kurulmak istenmiş olsundu! Eğer bu söylem ve eylemler sıfırdan inşa kuralıysa, bir düşünelim. O dönemler içinde herkesin açlık nedenle doğaya doğru bir yönelimi vardı. Bu günkü deyimle herkesin bir açlık talebi(!) vardı. Bebeklerin de oyun ve oyuncak talebi vardı. Mademki öyleydi; 15 000 yıl öncesindeki kişilerin "açlık talebi" nedenle doğaya yöneliyor olmaları karşısında, akıllı bir kişi çıkıp ta şunlara somun üretip; kâr yapıcı bir tutum içine gireyim dememişti? Yine çocukların oyun ve oyuncak "talebine karşılık" neden birisi Barbie bebekle ortaya çıkıp; bu "taleplere karşılık" vaki olacak oyuncak arzında ya da sunumunda bulunmakla; kar ticaret işine başlamamıştılar? Başlayamazlardı. Çünkü "akıllı kişinin" bu tür bir "düşünme aklını" oluşturacakları "ihtiyaç fazlası depo enerjiye sahip bir kolektif ortamın, artı bir kolektif emeği ortada yoktu" da ondan başlayamazdılar. Kar, ticaret, enflasyon, kredi, ihale, faiz, nema vs. asla inşa kuralı değildirler. Mülk sahiplerinin mülksüzler üzerine huruç edecekleri birikimli kolektif kapasitelerdir. 15/2 Bu söylem ve eylemler ancak kolektif bir artı emeğin ve o kolektif ligin tüketil eninden fazlasını ortaya koyan üretim hareketinin üzerine bir virüs gibi, bir asalak gibi bir tufeyli gibi çullanmakla ortaya konabilen sömürü araçlarıdırlar. Dünün totem kardeşine dokunacaksın demenin söz ve eylem meşruiyetine karşı bugün ana ve babası bir olan kardeş kişilerinin, birbirine karşı cinsel dokunum yasağının olması neden vardır? Elbette ki bilimsel nedenle değildi. Tıpkı domuz yememenin trişin veya trişinoz gerekçesiyle yasak ya da meşruiyet siz olmadığı gibi. Başlangıç koşullu inşa referansları içindeki totem kardeşler olmanın mana anlayışı şöyleydi. Totem alanı içindeki kardeşlerin totem alan içinde mutlaka temas etmelerini ve totem alanın mirasçısı olmayı gerektirirdi. Yani zıttı durumla, dıştaki gruplarla temas etmemeyi ve dıştaki grubun mirasçısı olmama mundarlığını taşıyan bir anlamdı. İlahi kardeşler, ya da ilahlardan kardeşler; grupların temas yapabilmesi için ilk örnek olan totem kardeşler analojisinden dönüştürülmüştü. Köleci sistem kişileri kolektif alana ve kolektif sahipliğe yabancılaştırdı. Köleci sistem kişileri yabancılaştırdığı kolektif üretim ilişkisine tekrarda; dolaylı çevrim üzerinde yaklaştırmak için; iman ve inanç eşitlemeli kardeşlik ve El 'in kulu olma eşitlemeli söylem ve eylemlerin ilahtan kardeşler analojisi içinde El mantığı olarak çıkarmıştı. Sosyolojik bir ilke olan yakından uzağa eğitim öğretim ilkesi gereği olarak her üç sistemdeki kardeşle şişim girişmenin öznel bağlaçları değişecekti. Kardeşi olma denen başlangıç referansı ilke, aynen korunuyordu. Totemden kardeşler ve ilahtan kardeşler ortak paylaşanlardı. Oysa ilahi ortamdan çıkan mal mülk sahipliği; bir mal mülk sahibi olan El ‘in ortaklar tanımayan iman, inanç ve kul olmanın kardeşliğini ortaya koyacaktı. Ortaklar tanımayan kardeşlik; "kardeşi olma" ilkesine kökten aykırıysa da iman kardeşliği içinde kolektif dayanışma, dokunma yasaları korunan bir ilintile meydi. El hülleciydi. Hülleci El tartışmasını başlatan tuzakçı, hileci kişiler dışında; El ‘in kolektif alana karşı gizli bir Truva atı olarak söylendiğini kimse bilmiyordu. Bu nedenle El, gizleneni de açık olanı da biliyordu. Hileciler dışındakilere göre El’ in ilah gibi takdirde bulunan El-ilah olarak söylenmesi ilahtan alınmış emanet bir analoji ve örnekle meydi. 15/3 El ve El 'in El-ilah olma tartışması, adeta oyun oynamanın fikir jimnastiği gibiydi. Bilmece çözer gibi sahneye konuyordu. Bu oyun içinde emanetçi El; takdir söylemleriyle gizlediği özelleştirmeyi kişilerin aklına düşürüyordu. Aslında El İlah söylemi akıl oyunlarıydı. El-İlah sentezli akıl oyununun yani gizleneni ortaya vuracak olmanın zihinlerde ufak rötuşlarını yapan tartışmalardı. Rötuşlu tartışmalar içinde El ile ilah arasındaki anlam geçişmesi yapılıp rötuşlu uzlaşmalar bitince; ortam yine ilah söylemli düzenlemelere dönecekti. Oysa rötuşlardan yepyeni bir resim ortaya çıkacak, anlam tümden değişecek olmakla durum düşünülen gibi olmayacaktı. Ha El, ha İLAH söylemli analojide El 'den ilaha geçen hiçbir anlam yoktu. Ama ilahtan El ‘e doğru ilahların irade sahibi olmanın yetenekleri geçecekti. İlahlardan El 'e kolektif kapasiteye sahip olması yoluyla; El 'e kişisi mal mülk sahibi olmanın anlamı ve muktedirliği geçecekti. Böyle olunca da kolektif gücün El sahipliğini emanetle ortaya koyan masum tartışma kolektif sahipliği El sahipliği yerine söylemenin tartışmasıydı! Sanki ilah emanet çiydi de El emanetini teslim alıyordu. Emanet yüklemlerle ve evir terek yapılan tartışmaya, hani denir ya “ha Ali kel, ha kel Ali” demenin illüzyonuydu. İşte bunun gibi ha kolektif sahiplik ti. Ha ilahi sahiplik ti. Ha El ‘in sahipliğiydi! Bu söylemler açık büfe ile büfe açık söylemi arasındaki karartma farkı söyleyişle gargaraya getirilip; “ha açık büfe, ha büfe açık demekle geçiştiriyorlardı. İkisi de aynı kapıya çıkar deyip; tuzaklı durumu kabulleniyorlardı. Böyle si rötuşlarla zoka yutuluyordu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |