Uygarlık, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayıda artmasıdır -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Türsel tarihimiz, üreten kolektif ilişkiler içine geçene kadar, avcı toplayıcı kolektif eylem alanları doğada buldukları kadarıyla yetiniyorlardı. Bu yetinme içinde ya hepsi kısmen açtılar. Ya da hepsi toktular. Yani kolektif ortamlar sağlama zorluklarının da sağlatma kolaylığının da tam anlamıyla paylaşıldığı ortamlardı. Eş deyişle ilk kolektif inşaların içinde toklar karşısında kötülüğe yönelecek bir açları yoktu. Kolektif alan kendi içinde vaat eden El mantığıyla bozulmuştu. Bozulan kolektif dengeler nedenle; kolektif bağın kişiye gereken yanıtı vermemesi nedenle; kolektif bağlar bencil oluşa doğru tavsamıştı. Eğer zorunlu kolektif bağlardan doğan kolektifi bilinçle, istihkakı aramak kötülükse, kötülüğe yönelme işi zorunlu kolektif bağların gereği olan, meşruiyeti eylemidir! Meşruti vicdanın dayanağı, rızk dağıtma gibi afaki değildi. Kolektif eylem alanı içindeki kolektif davranışlar sonrası kendisi açken tokları yoktu ki açlar toklara imrensindi. Açlar gıybet edip, fitneye sokulup ta insanlar sadaka alasınlardı! Ya da "kolektif eylemli alan bağlaşmaları içinde" kolektif bağlaşmalar gereği, özellikle rızkı verilmemiş olma gibi uyduruktan açları yoktu ki, onlara acısındı. Onlara merhamet edip lütfetsindi. Sadaka versindi. Onların hayır duasını alsındı. Adalet üzere olsundu! Kolektif alanın bunları bilmesi, bunları düşünmesi bile olanaksızdı. Zaten bunlar varsa kolektif bağlaşmanın iğfali vardır. Başlangıcın "kolektif inşa eylem alanı içinde, sadaka almanın, adaletle olmanın vs. karşılıkları yoktur". Yani açın karşısında tok yoktu. Tokun karşısında da aç yoktu ki, sadaka alınsın. Ve ne demekse adalet üzere olunsundu. Açlık niye önemdi? Açlık niye vurguydu? Açlık neden inşacı ana unsurdu? Yoksa midemiz için mi yaşıyorduk? Da mideyi ön plana çıkarıp, o güzel haslet dediğimiz sadaka verme, adil olma gibi MANAYI açlığın gerisine atıyorduk? Bu soru en kof, en bayağı, en bilmezce bir sorudur. Dahası hiçbir kolektif üreten inşanın başında içinde sadaka verme, adil olma MANA anlayışı yoktur. Ne kadar köfte o kadar ekmek der gibi; "ne kadar kundura o kadar buğdaydı". Ne kadar kundura demekten kasıt; kundurayı yapan sektörün nüfus sayısı kadar bir nüfusun besin teminini karşı taraftan buğdayla karşılanması demek olan MANA anlayışıydı. Ya da buğday üreten sektörün nüfus sayısı kadar bir nüfusun kundurasını da kunduracıların sağlayıp giydirme yapacağı MANA anlayışıdır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |