Ýnsanýn en iyi tarafý ürperebilmesidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Dil köklü bir iletiþim aracýdýr. Ayný dili konuþan kiþiler bu emsalsiz vasýtayla birbirlerini anlarlar. Harfler seslerin simgeleridir. Bunlar milletten millete deðiþse de dilin anlam ve önemi bütün milletlerde üst düzeydedir. Dil sayesinde geçmiþin maddî ve manevî birikimlerini bugüne aktarabiliyoruz. Bugüne kadar pek çok dil tanýmý yapýlmýþtýr. Bu tanýmlar, tanýmý yapan kiþinin ufkuyla sýnýrlýdýr. Bunlar içerisinde en geniþ dil tanýmý þudur: “Dil insanlar arasýnda anlaþmayý saðlayan tabiî bir vasýta; kendi kanunlarý içerisinde yaþayan ve geliþen canlý bir varlýk; milleti birleþtiren, koruyan ve onun ortak malý olan sosyal bir müessese; bin yýllar boyunca geliþerek meydana gelmiþ bir sosyal kurum; seslerden örülmüþ bir að; temeli bilinmeyen zamanlarda atýlmýþ bir gizli antlaþmalar sistemidir.” Dilin bu geniþ tanýmý üzerinde ciltler dolusu kitaplar yazsak azdýr. Aslýnda bu tanýmýn her bir cümlesi üzerine bile bir kitap yazýlabilir. Yani o kadar mühim bir araçtýr dil… Bir dilin seslerinin karþýlýðý olan harfler topluluðuna “alfabe” diyoruz. Türkler tarih boyunca onlarca alfabe kullanmýþlardýr. Bunlar arasýnda en önemlileri Göktürk, Uygur, Arap ve Latin alfabeleridir. Özellikle Cumhuriyetten evvel altý yüz yýlý aþkýn bir zaman boyunca kullanýlan Arap alfabesiyle milyonlarca cilt kitap yazýlmýþtýr. Fakat bu kitaplar Latin alfabesinin kabul ediliþiyle birlikte kütüphanelerin tozlu raflarýnda derin uykulara dalmýþtýr. Bugünkü nesil bu kýymetli kitaplarý okumaktan ve anlamaktan çok uzaktýr. Milli kültürü, dini, dili, sanatý olmayan milletler kýsa zamanda yýkýlýp yok olmaya mahkûmdur. Modern teknoloji ve kozmopolit deðerler, insanlarý bir arada tutmaya muktedir deðildir. Dil, milletleri birbirine baðlayan çimentodur. Dil ayný coðrafyayý, ayný tarihi ve ayný kültürü paylaþan insanlarý birbirine baðlayan çelikten bir baðdýr. Bütün baðlar kopsa da dil baðýyla birbirine baðlanan toplumlar ve fertler asla birbirinden kopmazlar. Son yýllarda Türkiye’de “Yabancý dille eðitim yapýlsýn mý yapýlmasýn mý?” tartýþmasý sürüp gitmektedir. Yabancý dil öðrenmekle yabancý dille eðitim yapmak ayrý konulardýr. Öncelikle bunu ayýrt etmek, sapla samaný birbirine karýþtýrmamak gerekir. Uzun yýllardan beri bir kýsým liselerde(Anadolu ve Fen Liseleri) yabancý dil aðýrlýklý eðitim verilmektedir. Hatta bir zamanlar bu okullarda diðer dersler de yabancý dille verilmekteydi. Fakat ne öðretmenler söz konusu dersleri yeterince verebilmekte, ne de öðrenciler verilenleri alabilmekteydi. Bunun yanlýþ olduðu tez anlaþýldý ve mevcut uygulamadan vazgeçildi. Bizler yabancý dil öðrenmenin önemine inanmakla birlikte, yabancý dille eðitimi sömürge milletlerin onursuzca davranýþý olarak görmekteyiz. Þayet Türkçe eðitim dili olmaktan çýkarýlýrsa yarýn bu millet bir buz daðý gibi eriyip çözülebilir. Bu da deðerlerimizin erozyona uðramasý neticesini doðurur. Bizler millet olarak büyüklüðümüzün farkýnda deðiliz. Bu millet bir zamanlar üç kýtada bayrak dalgalandýrmýþ, onlarca milleti ayný çatý altýnda huzur ve refah içerisinde yaþatmýþtýr. Üstelik bunu yaparken bugünkü ABD gibi þiddete ve hileye baþvurmamýþtýr. Bu büyük milletin dili de, dini de kendisine yetecek düzeydedir. Bugün yapýlan araþtýrmalara göre dilimizde 15 bin yabancý kelime bulunurken, diðer dillerde ise 12 bin Türkçe kelime var. Bizler her iþte aþýrýya gitmeye meyilli bir milletiz. Bir zamanlar dilde özleþtirme çalýþmalarý yapýldý. Nerde bir Arapça ve Farsça kökenli kelime varsa dilden çýkarýldý. Yerlerine nerden çýktýðý belli olmayan uyduruk kelimeler getirildi. Fakat saðduyulu milletimiz bu kelimeleri benimsemedi, kullanmadý. Onun içindir ki bu beyhude gayretler sonuç vermedi. Bir zamanlar Arapça ve Farsçadan alýnan kelimeler zamanla deðiþerek Türkçeye yerleþti. Atatürk’ün dediði gibi “Ketebe Arap’ýn; kâtip, mektup bizimdir.” Bunlarý deðiþtirip belirsiz ve ucube bir dil meydana getirme gayretleri, bu milletin birlik ve beraberliðine kurþun sýkmaktan farksýzdýr. Aslýnda bir zamanlar Atatürk de yanlýþ yönlendirilerek bu hataya düþürülmüþtür. Türkçeyi kuþa döndürmeye, onun kolunu kanadýný kýrmaya niyetli kiþiler, Atatürk’ün gücünden yararlanmayý denemiþlerdir. Fakat Atatürk bu oyunu bozmuþtur. Türkçe millî birliðimizin ve bütünlüðümüzün vazgeçilmez teminatýdýr. Bu teminat ortadan kaldýrýlýp yok edilirse diðer birlik unsurlarý çorap söküðü gibi gelir, milleti millet yapan deðiþmez unsurlar kaybolur gider. Bu ülkenin millî birliðini ve beraberliðini korumak istiyorsak dilimize, bizleri kenetleyen zengin Türkçemize sahip çýkmalýyýz. Bu hususta en büyük görev öðretmenlere ve ailelere düþmektedir. Öðretmenler ve aileler çocuklarýn ne yediðine, ne içtiðine karýþtýklarý kadar, ne konuþtuðuna, nasýl konuþtuðuna da karýþmalýdýr. Çünkü bu büyük þer taarruzuna karþý ancak ortak hareket ederek durabiliriz. Bu konuda Atatürk’ün þu sözü bize yol göstermektedir: “Ülkesini yüksek baðýmsýzlýðýný korumasýný bilen Türk milleti, dilini de yabancý diller boyunduruðundan kurtarmalýdýr.” Dil, fertler arasýndaki duygu, düþünce ve inanç birliðini tesis eder, toplumsal yapýmýzý þekillendirir. Daðýnýk toplumlar ancak dillerini koruyarak kenetlenir, tekrar güçlü bir millet olurlar. Milletler ancak dil sayesinde öz benliklerini koruyabilmektedirler. Kuþaklar arasýndaki en saðlam köprü dildir. Bu köprü bizi geleceðe baðlar. Dedeyle torunu birbirlerine yaklaþtýran, ayný kapta toplanýp çoðalmalarýný saðlayan esas unsur dille taþýnan maddî ve manevî medeniyettir. Dil bizim yumuþak karnýmýzdýr. Onun içindir ki millî hassasiyetlerimizle uðraþmak isteyenler, iþe dili yozlaþtýrmakla baþlamaktadýrlar. Bunun ucu kültür emperyalizmine kadar uzanmaktadýr. Kültür emperyalizmi ilk icraatýna duygularýmýzý ve irademizi esaret altýna almakla baþlamaktadýr. Yani kale bir anlamda içten fethedilmektedir. Bugünkü savaþlarýn sessizce ve kansýzca gerekleþmesi bu yüzdendir. Bilindiði gibi son yýllarda Türkçeye Batý dillerinden, özellikle Ýngilizceden binlerce kelime girmiþtir. Bu deðiþim ve istila her geçen gün artarak devam etmektedir. Türkçe, Ýngilizcenin çöplüðüne dönmüþtür. Sokaklarda dolaþýrken çok kez yüzümüz kýzarýyor. Adeta sömürge bir devlette yaþayanlarýn ezikliðini iliklerimize kadar hissetmekteyiz. Bizler Avrupa’nýn hem teknolojisine, hem de kültürüne açýk pazar olmuþuz. Bu sahada gümrük kapýlarýmýzý ardýna kadar açmýþýz. Bunun neticesinde ne yazýk ki öz yurdumuzda garip ve parya durumuna düþmüþüz. Sýrf bu yüzden baðýmsýzlýðýmýz bile tehlikeye girmiþtir. Bizler Batýnýn teknolojisini isimleriyle beraber almýþýz. Kelimelerin önemli bir bölümü teknolojiyle birlikte elini kolunu sallaya sallaya geldi. Oysa buna hiç ihtiyacýmýz yoktu. Bizim dilimiz sondan eklemeli bir dildir. Binlerce ek ve kök vardýr bu dilde. Bunlarý kullanarak “bilgisayar” örneðinde olduðu gibi yeni kelimeler türetebilirdik. Fakat ne yazýk ki öyle yapmadýk. Ticarethanelerimize yabancý isimler koyma hususunda birbirlerimizle yarýþtýk. Bu durum karþýsýnda halk da beklenen tepkiyi göstermedi. Aksine ecnebi kültüre dört elle sarýldýlar. Böylelikle varlýk sebebimiz olan Türkçemiz büyük bir yara aldý. Türk dünyasýnýn birliðini imkânsýz hale getirmek isteyen Ruslar, Türk dünyasýnda “Dilde birlik, fikirde birlik, iþ’te birlik”, kurmak isteyen Gaspýralý Ýsmail Bey’in mezarýný bile yok ettiler. Bu emsalsiz Türk büyüðünün mezarýna bile tahammül edemediler. Kýrgýz’ý, Kazak’ý, Özbek’i, Türkmen’i, Azeri’yi farklý milletler gibi göstermeye çalýþtýlar. Bu yüzden beklenen Türk birliði bir türlü gerçekleþtirilemedi. Türkiye bu hususta beklenen cesur ve kararlý adýmlarý atamadý. Bu ülkelerin baðýmsýzlýðý sözde kaldý. Bizler, savaþlarda zor þartlarda kazandýðýmýz zaferleri masa baþlarýnda hilelerle kaybettik. Artýk elimizde bir Türkçemiz ve küçülmüþ bir coðrafyamýz kaldý. Onlarýn kaybolmasýna asla rýza göstermeyeceðiz. Bu dili kanýmýza, canýmýza bedel sayýp koruyacaðýz. Onlarýn elimizden kayýp gitmesine asla seyirci kalmayacaðýz. Zira dil giderse vatan da gider. Geçen zaman Türkçenin aleyhine iþliyor. Günümüzde milletimizi cendereye alan dil ve kültür sömürgeciliðinin önüne geçecek Karamanoðlu Mehmet Bey gibi kararlý ve cesur insanlara ihtiyaç vardýr. O, bundan yüzyýllar önce dilin gidiþatýný beðenmemiþ, bunun üzerine þu sert fermaný yayýnlamýþtýr: “Bugünden geru divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden baþka dil kullanýlmayacaktýr.”(13 Mayýs 1277) Bu fermandan sonra her yerde Türkçe konuþulmaya baþlanmýþtýr. Bugün Türkçenin itibarýný iade edecek kararlý idarecileri mumla arýyoruz. Bu çaðýn Karamanoðlu Mehmet’ini hasretle bekliyoruz.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © M.NÝHAT MALKOÇ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |