..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Doğaüstü henüz anlayamadığımız doğal şeylerin adı. -Elbert Hubbard
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Unutulamayan Dönemler > M.NİHAT MALKOÇ




8 Eylül 2024
Vali Recep Yazıcıoğlu ve "Köprü"nün Hikâyesi  
M.NİHAT MALKOÇ
Merhum Recep Yazıcıoğlu’nun halleri şahsına münhasırdı. Çok kere güleçti, fakat bazen yaşadıkları onu sertleştirirdi. Anadolu insanının doğal ve sıradan duruşu onda da vardı. Gösteriş meraklısı değildi. Halkla bürokrasi arasındaki uçurumları sevgi köprüleriyle birleştirmişti. O sadece Tokat’ın, Erzincan’ın, Aydın’ın, Denizli’nin değil, bütün Türkiye’nin valisiydi. Onun uygulamaları halkla devlet arasındaki soğukluğu ortadan kaldırmıştır. Onu unutmadık, unutmayacağız. Bu ülkenin onun gibi bürokratlara her zaman ihtiyacı vardır. Vefatının 21. yılında kendisini rahmetle anıyoruz. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.


:AGB:
           M. NİHAT MALKOÇ

     Yıllardan beri hep söyleriz: Türkiye’de un var, şeker var, yağ var; fakat helva yapacak maharetli eller yoktur. Bu belki öznel bir yargıdır, ama yaşanan hakikatler bunun nesnel yanlarının da görmezlikten gelinmemesi gerektiğini ortaya koyuyor.
     Yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz dünya devletlerinin iştahını kabartıyor. Büyük bir hazinenin üzerinde yaşıyoruz, lakin nedense ‘Derya içredir deryayı bilmezler’ berceste mısraının tecellisini hayatımızın her yanında ve anında görüyoruz. Bizi bu halden kurtaracak, bize geçmişin ihtişamını yaşatacak, maddî ve manevî değerlerimizi hayatımızın mühim bir parçası haline getirecek yüce şahsiyetlere bugün dünden daha çok ihtiyacımız vardır.
     Ülkemizde zaman zaman sıra dışı insanlar da ortaya çıkıp güzel şeyler yapıyor. Fakat bu insanlar çarpık düzene çomak soktukları için değişik merciler tarafından bir şekilde susturuluyor. Buna en güzel örnekler yakın zamanda aramızdan ayrılan Turgut Özal, Adnan Kahveci ve Recep Yazıcıoğlu’dur. Zamanlarını aşan ve bütün engellemelere rağmen çok büyük işler yapan bu üç kişinin de ölümü şaibelidir. Bu üç kişiden Turgut Özal aniden rahatsızlanarak vefat etmiş, Adnan Kahveci ve Recep Yazıcıoğlu şüpheli trafik kazalarına kurban gitmiştir. Turgut Özal’ın zehirlendiğine dair bilgi ve belgeler değişik kurum ve kişiler tarafından dile getirilmiştir. Özellikle eşi Semra Özal bunu defalarca vurgulamıştır.
     Trabzon’un yetiştirmiş olduğu iki büyük bürokrat olan Maliye eski bakanı Adnan Kahveci ve Denizli eski Valisi Recep Yazıcıoğlu izahı mümkün olmayan şekillerde kaza geçirerek hayatlarını, genç denilebilecek yaşlarda kaybetmişlerdir. Bunlar kamuoyuna sıradan kazalar olarak duyurulmuş, fakat zihinlerdeki şüphe ve tereddütler silinememiştir.
     Türkiye’nin süper valisi olarak nitelendirilen Recep Yazıcıoğlu 1948 yılında Trabzon’un Köprübaşı ilçesinde dünyaya gelmiş kıymetli bir şahsiyetti. Recep ayında doğduğu için ailesi bu adı uygun görmüştü ona. 1968 yılında, Aydın Maiyet Memuru olarak göreve başlayan Yazıcıoğlu, 1971-1984 yılları arasında sırasıyla Kalkandere, Bahçe, Hamur, Ayvacık, Kırıkhan, Alaca, Akçakoca ilçelerinde kaymakamlık görevinde bulunmuştu. 1984 yılında Tokat Valiliği’ne atanan Recep Yazıcıoğlu daha sonra, 14 Ağustos 1989’da Aydın Valisi olarak göreve başlamıştı. 19 Ağustos 1991 tarihinde Erzincan Valiliği’ne atanmış, bu görevinden sonra, 26 Eylül 1999’da da zamanın Başbakanı Süleyman Demirel tarafından Merkez Valiliği’ne düşürülmüştü. Bu şekilde bir anlamda cezalandırılarak geri hizmete alınmıştı. Peki, suçu neydi? Sadece zamanı aşan düşünceleri ve demeçleri…
O sıra dışı bir valiydi. Evli, üç çocuk ve bir torun sahibi olan Recep Yazıcıoğlu, zaman zaman yaptığı sistem eleştirileriyle ve aykırı görüşleriyle dikkat çekti. Son olarak Denizli Valiliği görevinde bulunan Yazıcıoğlu, 2 Eylül 2003’te Eskişehir-Ankara Yolu üzerindeki Temelli Belediyesi yakınlarında şüpheli bir trafik kazası geçirdi. Ankara İbni Sina Hastanesi’ne yatırılan Yazıcıoğlu, kazadan iki gün sonra bitkisel hayata girdi. 8 Eylül 2003’te Ankara İbni Sina Hastanesi’nde vefat etti. Cenazesi bir gün sonra, Söke ilçesinde mahşeri bir kalabalığın katılımıyla defnedildi. O yaşarken de, öldükten sonra da çok konuşuldu, tartışıldı.
13 yıllık kaymakamlığında kimsenin tanımadığı Recep Yazıcıoğlu, Tokat’ta rakıya yasak koydurunca bir anda Türkiye gündemine oturuverdi. Onun akıl dolu uygulamalarını art niyetli kişiler saptırarak aleyhine delil olarak kullanmaya çalıştı. Fakat ne olursa olsun onu hiç kimse hak bildiği yoldan döndüremedi. Karadeniz inadı ve kararlılığı genlerine sinmişti onun. O, bürokrasi hazretlerine meydan savaşı açtı. Resmi dairelerde resmiyeti rafa kaldırdı, onun yerine dürüstlüğü ve samimiyeti yerleştirdi. Kapısını halka ardına kadar açtı. Her gittiği yerde halkın içine karıştı. Zaman zaman tebdil-i kıyafetle denetimler yaptı. Sporu bizzat yaparak halka sevdirdi. Değişik çevreler onun uygulamalarını çok tartıştı. Hak veren de, yeren de oldu.
Çabuk kızardı Recep Yazıcıoğlu, bir o kadar da çabuk sakinleşirdi. Kişisel hesaplar değildi kızdığı mevzular. Devletin sömürülmesi ve kaçak güreşmek onu çileden çıkarırdı.
Son zamanlarda özel televizyon kanallarından birinde merhum vali Recep Yazıcıoğlu’nun hayatını ve icraatlarını anlatan ‘Köprü’ isimli bir dizi yayınlanıyor. Dizi Ayşe Kulin’in aynı adlı romanından film haline getirilmiş. ‘Köprü’ romanın kurgusu idealist bir valinin merkeziyetçi bürokratik yapının doğal sonucu olarak soğuttuğu, birbirinden uzaklaştırdığı, hatta kimi zaman kopardığı devlet-halk ilişkisindeki kısır döngüyü kırma çabası üzerine şekillendirilmiştir. Roman gerçekçi bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır.
‘Köprü’ romanında anlatılan konu Erzincan’da bürokratik engellerle yapılamayan bir köprünün acıklı başlayan, mutlu sonla neticelenen hikâyesidir. Erzincan’ın Kemaliye İlçesine bağlı Başpınar Köyü’nde bir köprü bulunmaması sebebiyle insanların hayatlarında çektikleri sıkıntılar anlatılıyor bu eserde. Uzun yıllar boyunca yapılamayan bir köprünün Vali Yazıcıoğlu’nun seferberliğiyle inşa edilmesi dile getiriliyor. Bir dayanışma öyküsü anlatılıyor.
Yazar Ayşe Kulin’in aynı isimli romanından Ahmet Yurdakul’un senaryolaştırdığı, yönetmenliğini Sadullah Şentürk’ün yaptığı Köprü’nün başrollerinde Erdal Beşikçioğlu, Ayşegül Ünsal, Selim Bayraktar, Ali Hakan Beşen, Haldun Boysan, Yurdaer Okur ve Melis Birkan oynuyor. Dizi Eskişehir’de çekiliyor. Bence Erzincan’ı ve oranın efsaneleşmiş bir valisini anlatan dizinin Erzincan’da ve Tokat’ta çekilmesi daha gerçekçi ve uygun olurdu. Diziyi hangi akılla burada çektiklerini anlayamıyorum. Bunun dışında diziyi başarılı buluyorum. Zira diziden alacağımız pek çok ders vardır. Bu dizi merhum Vali Recep Yazıcıoğlu’na gösterilen vefanın güzel bir örneğidir. Demek ki vefa can çekişse de henüz ölmemiş… Ben söz konusu romanı okudum, diziyi de takip ediyorum. Herkese, özellikle Trabzonlulara bu diziyi izlemelerini, Ayşe Kulin’in ‘Köprü’ adlı romanını okumalarını tavsiye ediyorum. Zira böyle şahsiyetlerin unutulmaması ve unutturulmaması gerekir.
Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu bürokrasinin hantallığından şikâyet ederdi çoğu zaman. Onun için de yerinden yönetimin önemine değinirdi. O, Tokat’ta uyguladığı torba bütçeyle bu şehre Cumhuriyetten bu yana kazandırılan dersliklerin toplamından daha fazla derslik kazandırmıştır. Daha bunun gibi nice hizmetler onun adının “sıra dışı vali, süper vali, efsane vali, aykırı vali” olarak anılmasına sebep olmuştur. O aslında yapılması gerekenleri yapıyordu. Fakat yapılması gerekenleri yapmayan bürokratların yanında sivri görünüyordu.
Yazıcıoğlu, devleti kutsallaştıranlara ve bunun üzerinden menfaat sağlayanlara şiddetle karşı çıkmıştır hep... Bununla ilgili olarak söylediği “Devletin kutsalı olmaz. Kutsal olan insandır, millettir, duygudur. Üç-beş kişinin bir araya gelip kurduğu yönetim organizasyonunun adı olan devletin nesi kutsal…” ifadesi bir kısım çevrelerden tepki görse de halktan takdir görmüştür. Bu ifadeler siteme, bürokrasiye ve klasik devlet anlayışına yerinde bir tepkiydi. O, ileri görüşlü biriydi; çok enteresan ve yerinde tespitleri vardı. Fincancı katırlarını ürkütmekten korkmaz, aksine bunu mühim bir vazife sayardı. Onun tespit ve teşhisleri önümüzü aydınlatacak türdendir. Bu görüşlerden bir kısmını paylaşmak istiyorum:
“Herkes sisteme teslim, yeniden yapılanma için eylem yok. Halkın talebi yok. Halkımız duyarsız, ilgisiz. Çarkıfelek’e, Sibel Can’a gösterdiği ilgiyi değişime göstermiyor. Halkımız korkuyor çünkü ana dayağı, baba dayağı, polis dayağı, asker dayağı ile halkımızı korkutuyoruz. Bu kadar dayaktan sonra duyarsız oluyor. O kadar ki; kendisine zararlı olan yiyecek ve içecekleri söylüyoruz adam anlamıyor. Beyaz ekmek yeme, beyaz ekmek demek nişasta demek, tansiyon, kolesterol demektir diye anlatıyoruz, adam yine gidip beyaz ekmek alıyor. Boyalı içecek içme diyoruz, tabii içecek, ayran iç diyoruz adam anlamıyor. İçki, sigara tüketiminde ve kumar oynamada dünyada dördüncüsüyüz. Bu muazzam halktan ne beklenir!”
Merhum Recep Yazıcıoğlu’nun halleri şahsına münhasırdı. Çok kere güleçti, fakat bazen yaşadıkları onu sertleştirirdi. Anadolu insanının doğal ve sıradan duruşu onda da vardı. Gösteriş meraklısı değildi. Halkla bürokrasi arasındaki uçurumları sevgi köprüleriyle birleştirmişti. O sadece Tokat’ın, Erzincan’ın, Aydın’ın, Denizli’nin değil, bütün Türkiye’nin valisiydi. Onun uygulamaları halkla devlet arasındaki soğukluğu ortadan kaldırmıştır. Onu unutmadık, unutmayacağız. Bu ülkenin onun gibi bürokratlara her zaman ihtiyacı vardır.
Vefatının 21. yılında kendisini rahmetle anıyoruz. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın unutulamayan dönemler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Vahşet Çağının Vicdanı: Aliya İzzetbegoviç
102. Sene - İ Devriyesinde 30 Ağustos Zafer Bayramı
dünden Bugüne Malazgirt Zaferi ve Edebiyatımızdaki Yeri
100. Senesinde Bir Milletin Uyanışı Yahut Samsun'dan Doğan Güneş
Orda Bir Şehitlik Var Uzakta Yahut Harmantepe Şehitlerine
23 Nisan Coşkusu ve Çocuklarımız
Çanakkale İçinde Vurdular Beni!..

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ölümünün 16. Yılında Türkülerin Efendisi Erkan Ocaklı
Futbolun Efendisi: Fatih Tekke
Çağ Kapayıp Çağ Açan Bir Fethin Hatırası: Ayasofya
Şair Nurettin Özdemir'le Trabzon Lisesinde Bir Gün...
Anadolu Âşığı Bir Gönül Adamı: Sabahattin Eyüboğlu
15 Temmuz Gecesi Tankların Önünde Yatan Yiğitler Vardı
Türkçenin Berrak Sularında…
beklenen Nesil
Şehadetinin 29. Yılında Batı Trakya Türklerinin Yolbaşçısı: Dr. Sadık Ahmet ve Davası
Köprübaşı Lisesi'nin Eğitim Çınarı: Recep Aydın

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Senin Olan Sana Gelir (Manzum Reçeteler - 1) [Şiir]
Menzilin Mübarek Olsun [Şiir]
Alev Denizlerinde Mum Kadar Çaresizim… [Şiir]
Zihnimiz İşgal Altında [Şiir]
Kıyameti Bekle Bir Gün! [Şiir]
Sizin Kafanız İyi Mi? [Şiir]
Sen Kurtuldun, Bizler Öldük [Şiir]
Aslan Aksoy Abimiz [Şiir]
Filistin İçin Ne Yaptın? [Şiir]
Berceste Mısralar - 303 [Şiir]


M.NİHAT MALKOÇ kimdir?

NİHAT MALKOÇ’UN BİYOGRAFİSİ Beş çocuklu bir ailenin en küçük ferdi olarak 1970 senesinin 1 Haziran’ında Trabzon’un Köprübaşı ilçesine bağlı Gündoğan Köyü’nde hayata “Merhaba” dedi. İlkokulu komşu köy olan Güneşli Köyü’nde okudu. Orta ve lise öğrenimini Köprübaşı Lisesi’nde tamamladı. En büyük emeli iyi bir hukukçu olmaktı. Lise son sınıfta girdiği üniversite imtihanında KTÜ/Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nü kazandı. Dersaneye gitme imkânı ve zaman kaybına tahammülü olmadığı için kazandığı fakülteyle yetindi. 1992 yılında okulu bitirdi. İlk göz ağrısı olarak nitelediği Gümüşhane’de beş yıla yakın öğretmenlik yaptı. Her geçen gün öğretmenliği daha çok sevdi. Artık öğretmenliği bir tutku olarak görüyor. Vatan borcunu İstanbul’da Kara Kuvvetleri Lisan Okulu’nda Yedek Subay Öğretmen olarak onurla yerine getirdi. Bu peygamber ocağında yüzlerce yabancı subaya güzel Türkçe’mizi öğretti. Ankara’da girdiği sınavı kazanarak Akçaabat Anadolu İmam-Hatip Lisesi’ne Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak atandı. Burada iki yıl görev yaptı. Daha sonra girdiği yazılı ve sözlü imtihanı kazanarak Türkî Cumhuriyetlerden Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a,üç yıl görev yapmak üzere, öğretmen olarak gönderildi. Burada Mahdumkulu Türkmen Devlet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde ve İlâhiyat Lisesi’nde Türk Dili öğretmeni olarak çalıştı. Yine Aşkabat’ta Türkçe Öğretim Merkezi’nde(TÖMER) bir yıl boyunca değişik milletlerden kişilere Türkçe’yi sevdirerek öğretti. Şu anda Akçaabat’a bağlı Derecik İlköğretim Okulu’nda görev yapmaktadır. Bugüne kadar,en büyüğünden en küçüğüne kadar onlarca dergi ve gazetede fikrî,edebî,felsefî ve kültürel konularda yüzlerce yazı ve şiir yazdı. Bu yayın organlarından Türk Edebiyatı,Türk Dili,Bizim Çocuk,Çınar,Bizim Azerbaycan,Anadolunun Sesi,Üniversitelinin Sesi,Türkiye,Bizim Okul,Şenliğin Sesi,İnsanlığa Çağrı,Yeni Sesleniş,Gençliğin Sesi gibi dergilerde;Türksesi,Demokrat Gümüşhane,Kuşakkaya,Ortadoğu,Yeni Mesaj,Hergün,Candaş,Edebiyat,Bolu Üçtepe,Akçaabat Yeni Haber,Karadeniz Olay,Hizmet gibi gazetelerde yıllardan beri deneme,makale,fıkra ve şiirler yazmaktadır. “Bizim Okul” isimli kültür,sanat ve edebiyat dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptı. Kültürel organizasyonların çoğunda aktif olarak görev aldı. Sevgi,Dostluk ve Kardeşlik konulu şiir yarışmasında birincilik,Trabzon Belediyesi’nin düzenlediği Çevre ile ilgili yarışmada birincilik,yine aynı belediyenin düzenlediği “İki binli Yıllara Doğru Trabzon” konulu makale yarışmasında mansiyon,Akçaabat Belediyesi’nin değişik zamanlarda organize ettiği şiir yarışmalarında birincilik,ikincilik,üçüncülük ödülleri kazandı. Karadeniz Yazarlar Birliği kurucularındandır. Halen bu birliğin üyesidir. Bunların yanında elinin altındaki öğrencilere rehberlik ederek ve bizzat örnek olarak,onların da pek çok kültürel yarışmada ödüller almasına zemin hazırlamıştır. İkisi kız,biri erkek olmak üzere üç çocuk babasıdır.

Etkilendiği Yazarlar:
Necip Fazıl Kısakürek,Mehmet Akif Ersoy,Yahya Kemal Beyatlı


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.