İnsan gülümsemeyle gözyaşı arasında gidip gelen bir sarkaçtır. -Byron |
|
||||||||||
|
İkinci erkeği gönderdiler. Esas erkek ve esas kadın kaldı yalnızca. Baş başa, yalnız kaldılar... Esas erkek ve esas kadın, başarıyla günah işlemiş olmanın gururunu duydular ya da gurursuzluğunu. Bunu hiçbiri tam olarak bilemedi... Ama bilmek, bilebilmek istediler. En çok da kadın bilmek istedi. Erkek bunun cevabını, -belki bulamadığı için- bilmemek gerektiğini savundu. “Yaşandı bitti. Neyi bilemeye, anlamaya çalışıyoruz ki...” dedi, çıktı işin içinden. Kadın ise bir türlü çıkamadı. İşte, tam bu noktada ayrı düştüler. Ayrı düştükçe daha faza düştüler üstüne. Üst üste, alt alta oldular... Üç kişilik günahlarını hatırlayıp yeni bir günaha soyundular... Hatırladıkça soyundular... Soyundukça birbirlerine abandılar...Bir günaha daha bulaştılar... Kadın bir türlü bilemedi...Ne hissedeceğini? Ne hissetmesi gerektiğini? Bilmeye çalışması erkeğini üzdü. Erkek üzüldü kadınının haline. Kadın üpüzgün... Erkek iyice inanmış artık bilinmemesi gerektiğine. Kadınının da rahat olmasını istedi. Her zamankinden daha fazla sevdi onu. Kadının rahatsızlığı erkeği rahatsız etti. Kadın iyice inanmış bilinmesi gerektiğine. Üç kişilik günahın hesabını vermeye çalışırken, iki kişilik yeni bir günahın gazabına uğradılar. Mazeretleri kabahatlerinden de büyük oldu. Aldırış etmeli mi etmemeli mi? Her şeyi hoş mu görmeli? Olabildiğince geniş mi düşünmeli? Şu günah kelimesinden vaz mı geçmeli? Kadının sorularına erkeğin bulduğu cevaplar kadını tatmin etmedi. Kadın tatmin olamadıkça daha çok sarıldı erkeğine. “Ağlayacak bir durum yok ortada” dedi, erkek... Kadın tatminsiz. Tatmin olmak için yardım istedi erkeğinden. Kadın erkeğini daha beter üzdü. Üzüldüler. Üzüldükçe abandılar birbirlerine. Abandıkça üzüntüleri hafifledi... Önceki günahlarını düşünmeksizin yepyeni bir günah daha işlediler... Bağımsızca işlenmiş bu günah daha güzel geldi kadına. Ya da güzel geldiğini sandı. Ama bağımsızlıktı istediği... Artık ne yapması gerektiğini bulmuştu. Artık bilebildiği için mutluydu. Gitmek, bir süre yalnız kalmak, erkeğinden uzakta olmak, uzaklarda düşünmek... Bütün bulduklarını anlattı...Erkek tatmin olmadı ya da işine gelmedi. Biliyordu çünkü, kadınının cevabı bulduğu an gideceğini. Bu yüzden buldurmadı, bu yüzden daha fazla sevmek gerekti kadını. Erkek gerektiği gibi davrandı. Ama kadına daha fazla sevilmek de yetmedi. Çekip gitmekten kastı erkeğini üzmek değildi. Cezalandırmak hiç değil. Çünkü ne günah işledilerse paylaşmışlardı. Zaten günah kelimesini çıkaran kadından başkası değildi. Bu durumda erkeğin günahı bile kalmıyordu. Kadın erkeğinin hiç suçu olmadığını biliyordu. Onun suçsuzluğunu seviyordu. Kadın gitmeliydi. Gidebilmeliydi. Gitmesi gerektiğine inanmıştı bir kere. Kadın erkeğin yanından kalktı. Gidebilmeliydi... Kadın giyindi. Gitmesi gerekiyordu... Kapının önünde dikildi. Erkeğini seyretti. Sanki bir parçasını bırakmıştı orada. Ama gidebilmeliydi... Erkek bakmazken, “gitme” demezken gidebilmeliydi... Kapıyı kapadı... Paltosunu giydi... Sokak kapısını açtı ve gitti... Anahtar deliğinden gördüm, yatakta erkeğin usul usul ağladığını... ESAS ERKEK – Olaydan üç sene sonra böbrek yetmezliğinden öldü. Zaten doktorlar en fazla dört-beş yıl yaşayabileceğini söylemişlerdi. Kadının gidişiyle bu üç yılını hep ezik yaşadı. Kadını hiç aramadı, arayamadı. Çünkü telefonların yüzüne kapanacağını biliyordu. Ölümüne kadar bir sürü günah işledi. Erkeğin şu anda cehennemde olduğu düşünülüyor... ESAS KADIN – Erkeğin ölümüne kadar hesaplaşmalarından kurtulamadı. Çekip gitmekle iyi mi yaptı, kötü mü yaptı bilemedi. Erkeğin mezarını ziyaret ettiğinde küçük bir not iliştirdi toprağın üzerine. “Artık her şeyi biliyorum. Deliler gibi günah işlemek istediğimi biliyorum. Üç kişilik, beş kişilik, yedi kişilik... Bütün günahları işleyip yanına geleceğim...” YARDIMCI ERKEK – O günden sonra izine rastlanılmadı... RÖNTGENCİ – Kapının bitişiğindeki odun sobası. Erkeğin ölümüne kadar bir sürü günah seyretti anahtar deliğinden. Ama hiç biri o günkü gibi olmadı. Erkeğin ölümüyle kaldırdılar sobayı. Doğal gaz döşediler. Odun sobası başka bir evde tekrar açtı gözlerini. Gözlerine inanamadı. Beş kişilik bir günahın içinde Kadını gördü. Gürül gürül gürledi. Evi ateş bastı. Ortalık kızıştı. Söndürebilene aşk olsun... l999/Ekim
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © zehra erkuş, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |