İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell |
|
||||||||||
|
Köyümüze çerçiciler gelirdi çocukluğumda. 1960’lı yıllarda....... Köy meydanına açılırlardı çerçiciler. Biz çocuklar,sevinçten deli olurduk onları görünce. Parası olmayanlar bile, çerçicilerden alış veriş yapabilirlerdi. Bazı çocuklar, sırf bir şeyler alabilmek için, evden ne bulursa getirirlerdi. Para yerine buğday, yumurta, eski naylon veya lâstik ayakkabı, kullanılmayan bakır kapları verebiliyorduk. Bazı arkadaşlarımızın annelerinden habersiz, yepyeni naylon veya lâstik ayakkabıları bile getirdikleri olurdu. Erkek çocukları hemen mantar tabancalarına saldırırlardı. Bir seferinde erkek kardeşim bu çerçicilerden aldığı mantar tabancası ile, komşumuzda misafir olan bir çocuğun dudağını yaralamıştı. Biz kız çocuklarının gözü ise, süs eşyalarında olurdu. Tokalar, bilezikler, küpeler alırdık. Bileziklerin kolumuzda şıngırdaması çok hoşumuza giderdi. Parlak, altın sarısı renginde bileziklerin altın olabileceğini düşünürdük. Hatta bazı arkadaşlar, bunların kesinlikle altın olduğunu söylerlerdi. Pek ihtimal veremezdim ama, yine altın olduğuna inanmak isterdim. Köyde düğünler olurdu bazen. Köy meydanında davullar- zurnalar çalar, köçekler oynardı. Sadece oynamazlar, aralarında konuşurlardı. Tiyatro yapıyorlarmış, büyükler böyle söylüyorlardı. Köçekler, kadın kılığına girmiş, süslü elbiseler giymiş erkeklerdi. Milleti, gülmekten kırıp geçirirlerdi. Kadın kılığına girmiş erkeklerin oynaması bana çok acayip gelirdi. Ayrıca, kadınları taklit ettikleri için, kadınlarla, meselâ annemle dalga geçiyorlar gibi gelirdi, kızardım. Onları çok eğlendirici bulmakla beraber; kadın taklidi yaptıkları için onları ayıplardım. Kadınlar, kadın gibi davranmalıydı; erkekler, erkek gibi. Niçin erkek erkek oynamıyorlardı da, kadın gibi oynuyorlardı? Ne ayıptı.(!) Meselâ babamın böyle bir şey yapmasını istemezdim. İyi ki benim babam böyle bir şey yapmıyordu. Bu köçeklerin çocuklarının yerinde olmak hiç istemezdim. Bazı köçekler arkalarına bir çan bağlarlardı. Pek net hatırlayamadığım komiklikler yaparlardı. Kadınlar ve kız çocukları bunları evlerden, örme perde arkasından seyrederlerdi. Kadınların köçekleri ve erkeklerin oynadığı oyunları apaçık seyretmesi ayıptı. Ayıplar ve yasaklar, genelde kadınlar ve kızlar içindi. Erkekler ve erkek çocukları için, ayıp olan fazla bir şey yoktu. Nedenini anlayamazdım. Bu haksızlıktı. Biz kız çocukları da, annelerimizle beraber evlerin ancak pencerelerinden seyredebilirdik. Davul sesleri heyecanlandırırdı beni. İçimde bir şeyler büyürdü, içim kıpırdardı. Bulunduğum yerde oynamak isterdim. Utandığım için oynayamazdım. Hele o gelinler! Hepsi de çok güzellerdi. Onları güzel yapan, yüzlerindeki süslerdi biraz da. Çikolata kâğıdı gibi yaldızlı bir kâğıt, çok küçük parçalar halinde kesilirdi. Ancak milimetrekare büyüklüğünde. Kırpılmış bu yaldızlı kâğıtlar, şekerli suya atılarak, kibrit çöpü ucuyla alınır, gelinin alnına, yanaklarına ve çenesine yapıştırılırdı. Çiçek motifleri veya geometrik şekiller verilirdi. İşte gelinleri daha da güzel yapan, bunlardı. Gelinin uzun saçlarının, kulak üzerine gelen kısmı kesilir, zülüf yapılırdı. Başına, iğne oyasından yapılmış güllerden oluşan taç takılırdı. Tacın hemen arkasından başlayacak şekilde de çatkı örtülürdü. Çatkı; kırmızı , ince bir kumaştan yapılırdı. Üzeri sarı pullarla ve boncuklarla işlenmiş olurdu. Gelinlik yerine bindallı giyerlerdi gelinler. Gelinleri hayranlıkla izlerdik biz çocuklar. Düğün gecesi gelinlerin kucağına bir erkek çocuk verirlerdi. Gelin bu çocuğu bir süre kucağında tutardı. Acaba neden kız çocuğu vermiyorlardı? Dikkat ediyordum, kızların yapmadığı bazı şeyleri erkek çocukları yapıyordu. Bazen de gelinin yatağında bir erkek çocuğunu yuvarlarlardı. Bunun anlamını daha sonra öğrenecektim. Meğer; gelinin ilk çocuğu erkek olsun diye yaparlarmış bunu. Gelinin ilk çocuğu kız olsaydı, ne olurdu sanki? Ailemizin ilk çocuğu ablamdı, ikincisi de ben. Yani iki kız. Demek ki annem gelin olurken, kucağına erkek çocuk vermemişlerdi. Ve yatağında erkek çocuk yuvarlamamışlardı. Onun için de annemin iki kızı olmuştu.(!) Olsun, ne sakıncası vardı ki? Hem biz kızların kime, ne zararımız vardı ? Annem de babam da , beni ve ablamı, en az erkek kardeşim kadar seviyorlardı. O zamanlar bu saçma âdetten haberimiz yoktu biz çocukların. Toplumda , erkek çocuklarının kız çocuklarına tercih edildiğinden henüz habersizdik. İyi ki de habersizdik. Yoksa, çocukluğumuzun tadını, böylesine çıkaramazdık belki de. Resimler Nuri CAN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |