Mutlu köle çoktur. -Darwin |
|
||||||||||
|
Gözümü açıp tavana bakıyorum,çoktan sabah olmuş! Tavanda güneşin perde aralığından sızan ışıltıları oynaşıyor ve içeri ne zaman girdiği belli olmayan bir sinek garip vızıltılar yayıyor..Bakışlarımla onu izliyorum:Kendini çarparcasına konuyor eşyalara, duvarlara...”Bu gücü nereden alıyor” diye düşünüyorum ;buluyorum da! Gece boyu yıldızları yemiş(!) Yatağımdan kalkıyorum ve perdeleri çekiyorum köşelerdeki yerine...Gözlerim kamaşıyor ışıktan...Gökyüzünün masmavi derinliklerine doğru çeviriyorum bakışlarımı, yıldızları arıyorum; yok! Demek doğruydu sineğin onları yediği!..Hışımla perdeleri kapatıp sineği yakalamaya, öldürmeye karar veriyorum...Vız!..O kadar çok kovalıyorum ki, yakalamama imkan yok...”Yüz metre koşucusu yapmalı bunu” diyorum, yada “yüksek atlayıcı..” Kendi hımbıllığımı ortaya çıkarttığını düşününce iyice kızıyorum ona...Yatmadan önce, birkaç sayfasını okuduğum şiir kitabını sımsıkı kavrıyorum...Silahım elimde artık! Kitapların, bir sinekliğe dönüşmesine her ne kadar gönlüm razı değilse de, başka çarem yok!..İşte yorganın üzerinde, tam zamanı...Güm!..Önce kıvrılıyor, sonra debeleniyor biraz; merakla izliyorum...derken hareketleri bitiyor ve ölüyor sinekçik! Ölümün soğuk yüzüne tanık olmak kadar acı bir an olmasa da, seviniyorum onun beni rahatsız eden vızıltısını ve hareketlerini susturduğum için...Katil olmak ne kolaymış meğer(!) Gün sinek öldürmekle bitmiyor ki!...Günü bitirmek için bir şeyler yapmak gerek...Yapmamak için mazeret öne süremeyeceğimiz şeyler değil ama...Özellikle kadınlar açısından. Bunları saymayacağım ben..Nasılsa her kadın biliyor bu listeyi(!)..Ben, onların bilmediği bir maddeyi listeye eklemek ve günümü onunla doldurmak istiyorum. Merak etmeyin canım!..öyle ahım şahım bir yaşantı olmayacak bugün yaşayacaklarım..Okuyunca belki de hiç özenmeyeceksiniz, adım gibi biliyorum...Lakin sizin özenmemeniz, beni, bugünlük bu şekilde yaşamaktan alıkoymaz canlarım! Nasıl da uzattım lafı ama! Mahsus yapıyorum bunu size, çatlatmak için! Ne mi olacağım bugün! Bugün.....bir salyangoz!. Tam da bana uygun bir seçim! Her halimle ona benziyorum çünkü...Kulaklarım uzun uzun, burnum hep sümüklü ağlamaktan ötürü...Sırtımda kocaman bir ev!...Ezilmiş gitmişim altında yaşamaktan...Hiç kemiğim kalmamış...Dedikoduyu sevmem ama antenlerimi bir sağa, bir sola sallayıp duruyorum...Ne kokular alıyorum bir bilseniz! Özellikle nem kokusuna bayılıyorum ve nerede ıslak, küflü mekanlar varsa oraları seçiyorum kendime...Durmadan ağladığım ve sümüklerim aktığı için özellikle yapıyorum bu seçimi...Çünkü ağladığımı kimseler görsün istemiyorum.Laz akıllının biriyim vesselam!..Kurdu görünce gözünü kapayan eşeğin biriyim işte!..Hep böyle olmadı mı zaten! Ben eşeğim dedikçe yük yükleyenin bini bir paraya...Kimin umurunda ki ölmüşüm, ezilmişim, dilim çıkmış bir karış dışarıya...Bu durumdan bıkmışım ama ne çare!...Ne kadar kaçsam da.arkamda bıraktığım parlak yoldan izimi sürüp buluveriyorlar beni...Antenlerimi, etimi, evimin içine saklasam da rahat yok!..”Cızak!..” diye bir ses çıkarıyorum bana uzanan ele!..Olduğum yerden alıp götürmelerine bir isyan sesi bu ama, kim dinler ki beni! Anah!..Kocaman bir çuvalın içine düşüyorum...Çuvalda bir sürü daha akrabam var!..Hepimiz birden ağlamaya başlıyoruz salya sümük!..Derken sırtına bindiriyor bizi bir garip insan!..Hayır eşek insan!..”Hep ben mi eşek olacağım” diye bağırıyorum, ötekiler de katılıyor bana:”Eşek insan..eşek insannn!...”Keh keh gülüyoruz ağlamayı bırakıp...İçimizden en pirimiz bir türkü bile tutturuyor salyangoz dilinde:” Cız cız cızak,cızak cızak cız!...” Bittiğinde alkışlıyoruz hepimiz, sırtlarımızda taşıdığımız evleri birbirine vurdurarak!..Milli bir maçı kazanmanın gururunu haykırıyoruz sanki dünyaya!..Ne garip!..Kim anlar ki bizim halimizden....Ağzı bağlı bir çuvalın içinden çıkan sesimizi kim duyar ki yani!...Olsun!..Bu da bir şey deyip bir kez daha gülüyoruz: “Kek keh keh!...” Derken... O eşek insan “güm!..” diye bırakıveriyor sırtındaki çuvalı, karanlık bir odanın taş zeminine..”Ay!..Cızak!..” diye bağırıyoruz bu kez acıyla...Her yerimiz ağrımaya başlıyor...Kemik evleri bile kırılıyor bazılarımızın; etleri dışarı çıkıyor. Hele benim halim görülmeye değer; bikini giymiş gibi oluyorum çünkü...Memelerim, kalçalarım dışarıda; seyran ediyor...Bir kumsalım noksan!...Aslında hiç de gülünecek halde değiliz hiç birimiz...Adeta büyük bir deprem geçiriyoruz, kimse yardımımıza gelmiyor...Altta kalanlar, üste çıkanlar...Bir ana-baba günü ki sormayın gitsin...Çuvalın içi bizim ya, iyice kardeş oluyoruz, kucaklaşıp sevişiyoruz(!) Ne güzel!..Hiç değilse kimseler karışmadan bu işi bari yapabiliyoruz çuvalın içinde...Hamile kalanlar mı ararsın, bebek düşürenler mi, sormayın gitsin...Doktor bulabilsek kürtaj bile olacağız, ama yok...Nasılsa derdimizden anlayan da yok, nasılsa sümüklerimizi silen yok, nasılsa yalnız bırakıldık bu soğuk, karanlık odada gece boyu...Kime ne bizim sevişmelerimizden, ağlayışımızdan, akan sümüklerimizden, birbirine karışan kırık evlerimizden, düşürdüğümüz bebeklerden, kürtajdan... Sabahı bekleyeceğiz...Çaremiz yok, sabahı bekleyeceğiz!...Ne garip!..En zor anımızda bile çiçekleniyor içimizdeki umutlar...Nasıl şeyse! Oysa yarının bize ne getireceği hiç belli değil. Olsun! Ağzı bağlı bir çuval içinde, karanlık bir oda da bile yaşamak güzel ! Nefesimiz var ya, tozlu, soğuk havayı kabul eden ciğerlerimiz var ya, yetmez mi bu yüreğimizdeki umudu zamana yapıştırmaya!... Gece boyu kımıldamadan uyuyoruz(!) Kımıldarsak içinde bulunduğumuz çuvalın şeklinin bozulacağından korkuyoruz çünkü! Arada bir uyanıp “ben özgürlüğümü istiyorum” diye bağıran olursa hemen susturuyoruz onu.”Sus bakalım! Senin yüzünden bizi de atacaklar kaynar kazana, etimizi kabuğumuzdan ayırıp konserve yapacaklar. Sonra da satacaklar bizi ellere..” diyoruz...Sıla sevgisi dolduruyor yüreklerimizi birden; toplanıp getirildiğimiz o nemli, o küf kokulu ama kendimizce özgür yaşadığımız toprakları arıyoruz...Hani “bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım! “ demiş; işte öyle!.. Bana kalırsa hata etmiş...Bir de benim çuvala girmiş halimi görseydi eğer, dua ederdi duaaaa!.... Her şey bir yana kaynar kazanı düşününce aklım başıma geliyor; vazgeçiyorum salyangoz olmaktan...Lakin salyangoz gibi yaşamaktan vazgeçemiyorum... Var mı mendiliniz? İzim duvarlarda, ağaç gövdelerinde, çiçek yapraklarında, güneş yolunda... Biraz şiirdedir yüreğim, biraz sevdada... Parmağım sıkışmış kapı aralığına; selam getirin!.. Yarına dair!...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |