|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
1 Aralık 2003
Zara'nın Dünyası - 1
Zara'nın Dünyası -1
Arzu Menteşeoğlu
Geçtiğim kapıdan sonra indiğim ormanda rastladığım o adam, sonra müzik çalan o genç, şehirde konuştuğum manav...Şimdi de bu... Hepsi bana burada beklendiğimi söylüyorlardı. |
|
Merdivenleri tırmanmaya başlayınca, mermerin ayağımın altında şişme bot hissi verdiğini fark ettim. Evde beni bekleyen şeylerle kafam öyle doluydu ki, kapının koca tokmağını çalana kadar bununla ilgilenmedim bile. Buraya geldim geleli gördüğüm ilginçliklere bir yenisi daha eklenmişti sadece. "Taaaaak" sesi evin içinde çok uzun süre yankılandı gibi geldi bana. Hani tokalaşırken erken davranıp da elinizi önce uzatmışsanız, beriki elini uzatana kadar geçen saniyeler olduğundan daha uzun gelir ya, ya da tanımadığınız insanlarla asansördeyseniz... İşte ben de nasıl karşılanacağımı, gerisinde beni neyin beklediğini bilmediğim kapının önünde o, yıllar kadar uzun saniyeleri yaşadım.
***
Senar kapının önünde duran gencin yirmibeşinde olduğunu tahmin etti. Tedirgin görünüyordu. 'Eh.. şaşmamak lazım' diye düşündü. 'Burada gördüklerinden sonra'. Aslında; 'gördüğünü sandığı şeylerden sonra' demek daha doğru olurdu. Bu, herkesin başına gelebilecek, sıradan bir tecrübe değildi ki.
***
Kapıyı açtığımda, o, etrafa bakınıyordu. Açık buğday tenli, uzuna yakın orta boyluydu. Sırt çantasını, gelişi güzel ayakları dibine bırakmıştı. Karşımdaki gayet güzel yüzde ilk gözüme çarpan, ne düzgün cildi, ne de sıkıntıyla kenetlenmiş ince dudakları değildi. İlk olarak hafif büyükçe, fakat düzgün bir burnu oldu dikkatimi çeken. Birlikte olduğumuz süre boyunca, onda beni en çok etkileyen taraf, gözleri olmuştur. Bu çocuğun ela gözleri, ayna gibi tüm duygularını yansıtırdı. Aynı, o anda bana bakarken, gözlerinde gördüğüm tedirginlik, şaşkınlık ve sabırsızlık gibi.
Gözgöze geldiğimiz an yanakları hafifçe kızardı. Huzursuz olduğu anlar, yapmayı adet edindiğini onu tanıdıkça öğrendiğim bir hareketle, parmaklarını dalgalı siyah saçları arasından geçirdi. Burada bulunuşunun nedenini ondan daha iyi biliyordum. Huzursuzluğunu gidermeye hiç de niyetli olmayan bir tavırla, hatta haliyle biraz da eğlenerek, gitgide uzayan saniyelerde konuşmasını bekleyip öylece baktım.
***
Ona ne diyebilirdim ki? Rüya gördüğümü, rüyamda gördüğüm ev burası olduğu için... ve, buraya ayak bastığımdan beri rastladığım inciye benzer beyaz tenli, insanın içini okur gibi bakan siyah gözlü insanların, yoluma devam etmemi, daha önce hiç gelmediğim -gelmemin imkansız olduğu- bu yerde, kalacağım yeri görünce tanıyacağımı söylediklerini ve işte burası da rüyamda gördüğüm ev olduğu için buraya kalmaya geldiğimi mi söylemeliydim?
Ona bakınca, temelde bana garip gelen tüm olup bitenin, karşımdaki, orta yaşı geride bırakmış ve burada rastladığım tüm diğerleriyle aynı ten ve anlamlarını kavrayamadığım gözlerle bakan adamı, hiç de şaşırtmayacağını anladım. Orada durmuş, ne deyip, ne yapacağımı bilmez halde aptal aptal bakınırken, beriki konuşmaya niyetli olmadığımı anlayıp, herhangi bir açıklama yapmamı gerekli bulmayarak, gelmemin önceden beri beklendiğini ima edip:
"Hoşgeldiniz beyefendi. Buyrun. Nihayet gelebildiniz." diyerek, girmem için kenara çekildi.
Geçtiğim kapıdan sonra indiğim ormanda rastladığım o adam, sonra müzik çalan o genç, şehirde konuştuğum manav...Şimdi de bu... Hepsi bana burada beklendiğimi söylüyorlardı. Ama bunun nasıl olabileceğini bir türlü anlayamıyordum. Yeşil göğü, mavi ağaçları, cıva yoğunluğundaki toprağı, şişme bot hissi veren taşıyla, hayal dahi edemeyeceğim böyle bir yerde, nasıl bekleniyor olabilirdim ki?
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
ATAOL BEHRAMOGLU
Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski,Orhan Pamuk
|
|
|