Başka dillerle ilgili hiçbir şey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir şey bilmiyorlar. -Goethe |
|
||||||||||
|
Hiç susmayacak gibi konuşuyordu, yüzümde şişman bir bulut büyüklüğünde gülümseme, dinliyordum... Hayatın sırrına ermişti işte, içindekilerle buluşup yıllar önce. Biraz da küçümseyerek gözyaşını, tek tek açıklıyordu “gerçek” mutluluğun sırrını: “Gözyaşını anlamıyorum” diyordu... ”Hiçbir şey, bana gözyaşını mantıklı gösteremez. Mutluluğun sırrı,insanın kendisinde saklıdır.” Kendi gizini anlatıyordu bana, mutlulukla... Duygu dolu bir benliği ve kocaman bir yüreği vardı. Sanki bedeninden fırlayıp kucağıma oturacak gibi geliyordu bana, dinlerken. Ve o yürekte kocaman bir değirmen vardı. Gelen her acı ve göz yaşını alıp öğütüyor, gülücüklü mutluluk olarak geri veriyordu. Bu mümkün müydü? Tüm sözlerini ve hayat felsefesini paylaştım onunla. Hatta bir ara, Tanrının, sadece gülebilen modeller çıkarmış olmasının ne kadar da hoş olduğunu düşünüp gülümsedim içimden. Bu masalın çocuğunu çok sevdim ve onu gönlümün dost hanesine kaydettim... Oysa benim masalım ve gizim başkaydı. Bir kasım gününü öfkelendirmişti benim kumdan kalelerim. Yıktı onları sert rüzgarıyla ve ben çok iyi bildiğim bir kentte, yolumu kaybettim. Şaşkın şaşkın aranırken, kendimi bir ormanda buldum... Büyülü bir orman ve kocaman gözlü dev bir adam vardı... Öylece bakıştık birkaç saat ya da birkaç yıl, hatırlamıyorum... Gezmeye başladık sonra. Kırmızı etek giymiş dağlara tırmandık önce. Güneşin öptüğü zirvelere dokunduk beraber. Gün ışığını giydik. Rengarenk ve mağrur çiçekler kokladık, daha önce hiç bilmediğimiz. Kuşlara şarkılar söyledik, pınarlardan su içtik doyasıya. Anladık; hayatın ve ruhlarımızın o eksik parçasıydı bu orman, tamamlandık ve öyle bir an geldi ki, hayatın özünü, özündeki gizini hissettik, hiç bilmediğimiz şiirler dinleyerek rüzgardan... Ve bedenlerimizi sıyırıp attık üzerimizden... O hal içinde ben, dev adamın o kocaman gözlerine baktım... Ve cenneti seyredaldım...Hissediyordum... Tanrının gülümsediğini biliyordum... O orman bu dünyada değildi ama biz hem bu dünyada, hem o ormandaydık. Derken, yorulduk kuytularında duygularımızın ve derin bir uykuya daldık... Bir nehir içinde sürüklenirken uyandım, denize döküldüm. Hem dalgalarla boğuşuyordum, hem kıyıya bakıyordum... Sesim yoktu, bağıramıyordum... Durdum bir an... Kısacık bir an... ”Yüz!” dedi hayatın gizi. Tekrar kıyıya baktım umutsuzca ve kıyıda kocaman gözlü dev adamı gördüm. Gülümseyemeden anladım her şeyi, hüzün ve mutluluk ateş açtı beynime, köpürdü öfkemden deniz, ağladım: Cennet bakışlı dev adam yüzme bilmiyordu... Ben yüzmeye devam ettim ve bu masalın “okyanus” adlı çocuğu oldum.... Peki ya sen hangi masalın çocuğusun? Esra Güzelipek
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Esra Güzelipek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |