Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
böyle bir soruya açıklık getirecek bir yazıyı yazmak için insanın, deli olması gerekir; bunu bilmez değilim!..yani ben deliliği bile bile yapan, akıllının tekiyim...”sevgilisini seviyor musunuz” sorusu aslında havada kalan,temelsiz,yarım yamalak,tümcesi eksik bir yöneltmedir...öznesi yok yani..”kim, kimin, kimi” gibi irdeleyici soruların bulduğu yanıtlarla tamamlanacak bir tümce işte...uzuvları noksan...isterseniz biraz açalım bu kavramı: “kim” sorusunun karşılığı “ben” olacaktır her zaman...değişmez bir kuraldır “ben” ile iş yapma!..eylemleri yüklenmek ve taşımak “ben”in görevidir...ben severim,ben yaşarım,ben gezerim,ben üzülürüm,ben yerim içerim...ben,ben,ben..vs...işin garibi,kendimizi ilgilendiren, çıkarımıza hizmet eden her konuda “ben” demeyi severiz...ya tersi olursa bir de,görün bakalım nasıl kopacaktır kıyamet!..”küfür” denen sözcüklerin anası gibidir çıkarsızlıklarımız...yoksa,kim kime durup dururken küfreder allahaşkına!..”dokun yılana,tıslasın” misali!.. işte böyle bir merakla “kimin” sorusunu yöneltiriz kendimize. o, bu, şu, onlar, bunlar, şunlar, ötekiler vs...saysam sayamam yanıtlarını...bizi ilgilendiren tek yanıt bu kişinin “eşimiz” olduğudur.ister ihanet,ister beğenilmeme duygusu alt etsin bizi; en büyük merakımızdır eşimizin bir sevgilisi olup olmadığını öğrenmek!..önüne geçilmez sonsuz bir istek duyarız, uykularımızdan oluruz, hayatı zehir ederiz kendimize...sanki öğrendiğimizde rahatlayacağız!..hayır canım, rahatlamak ne kelime!.. göbek atacağız sanki meydan meydan... çoğu eş,eşinin bir sevgilisi olduğunu öğrendiği zaman sızlanmaya başlar...eşine olan tavrını değiştirir. öyle ki, hangi taşı kaldırsa eşi çıkar altından!..artık eşi gözünde insan olmaktan çıkıp başka canlılara dönüşür. o artık gözünde kertenkele, yılan, çıyan, sümüklü böcek, kırkayak, yengeç, akreptir...karşısında susuz dereden su getiren saka bile olsa eşi, önemi yoktur artık...tek önemi ve anlamı olan şey kendi hissettikleridir. ihanete uğramış eş olarak haklıdır da!..hele bu kişi kadınsa!..evet ama haklı gibi görünse de haksızdır bence. çünkü erkek, eşinde bulamadıklarını bulabilmek için bir başka kadına yönelmiştir!bu yönelişte söz konusu olan şey,sadece eşinde bulamadıklarının bahanesi dahilinde “aşk kaçağı sokağı” nda başıboş yürümektir.elinden tuttuğu biri varsa bile erkeğin; aklı bir şeyler arayıp bulamadığı eşinde,evinde,çocuklarındadır gene de...kadıncağız bunu hiç anlamaz, anlamak istemez çünkü!..peki anlasa ne olacak, eşinin ihaneti karşısında sessiz mi kalacak? tabii ki hayır!.. kadının yapacağı iki şey var bence: biri boşanacak ya da eşini terk ederek ayrı bir hayat sürecek!..bu yol pek geçerli değil ülkemizde. Törelere aykırı,baba evine dönemezsin, duvağınla girdiğin evden kefeninle çıkacaksın...toplumun kadına yüklediği bindirmeler var,aşamazsın...adın kötüye çıkar!..ekonomik yaptırımdan yoksunsan bir de, aç susuz korumasız kalırsın!..devlet dersen uyuyor, haberi yok bu toplumsal yaradan!..dövülen dövülene,öldürülen öldürülene, ırzına geçilen geçilene!..kadın ortada kalan mal!..herkes sahip çıkabilir, herkes istediği şekilde kullanabilir!gazetelerde okuyup,TV kanallarında izlemiyor muyuz kadınlarımızın maruz kaldığı çağ dışı davranışlara...doğal olarak korkuyor kadınlarımız...diğer tarafta hayat var: güzel, kutsal, dokunulmaz saydığı...özlem içinde ama özleminden uzak!..erkek eksenli bir toplumun çarkında un ufak oluyor kadınlar!..bunca başkaldırılarıma, bunca isyanlarıma rağmen ben bile kurtaramıyorum kendimi bu çarkın kanatlarından...en çok insan yanım zarar görüyor: sevgisiz kalıyorum!.. ikinci yol ise, hayatı hafife alıp, dalga geçmek onunla!kendini hayatın ortasında görebilmek, aklını kullanabilmek bir bakıma. madem sende bulamadıklarını bulduğu kişiyle seni aldatıp, ”yasak aşk sokağı”na düştü eşin, bırak rahat yürüsün o sokakta...görsün bakalım ne varmış yol boylarında, parklarda, bahçelerde, duvar diplerinde, ağaçlar altında, kapalı gişe oynayan sinemalarda...duvarlara asılan afişler neyin reklamıymış, okusun!..sen sessiz kal ve kendini düşün!..yararlan bu durumdan ve yaşamana bak!..hatta doldur boşalan makaraları... “sevgilini gördün mü, konuştun mu bugün kocacığım” de!..”onunla mutlu olduğunu görüp, seviniyorum”de!”ne yaparsan yap ben seni terk etmem “de!”sen her şeye rağmen çocuklarımın babası, bu evin direğisin” de!” istersen bir değil,bin sevgilin olsun ben gene seni severim” de! “yaptığın şey hiç ayıp günah değil, aksine elinin kınası, yiğitliğin nişanı” de! De..de..de.!.. gör bak, nasıl dolacak o zaman makaraların! değerin artacak unutma! lakin sana tavsiyem bir makarayı boş bırak! onu kendin için sakla! farzet eşin geri geldi, boş mu dursun yani! nasılsa senden özür mözür dilemeyecek...hiç değilse onun da saracak bir makarası olsun değil mi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |