..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yalnızca sevgiyi öğret, çünkü sen osun. -Anonim
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > 21. YÜZYIL > Tayyibe Atay




6 Ağustos 2004
Tanrıyı Sevmiyorum Artık!..  
Tayyibe Atay
emperyalizme karşı koyan bu yürekli insanları uzanıp öpmek istedim; çok safmışım!..onların amacı başkaymış meğer; nereden bilirdim ki!..


:DJAE:
zamana not düşürmek için aldım elime kağıt ile kalemi...sonraki çağlarda okusun, yaşanan acılara tanık olsun diye insanlar... çocukların bilmesini hiç istemiyorum ama...

yıl 2004, aylardan ağustos! ağustosun ikisi...görünüşte güneşli,güzel bir gün!. dünün yorgunluğunu, gecenin uykusuna bırakarak kalktım yatağımdan. saat on suları...ilk işim televizyonun karşısındaki koltuğa yığılırcasına oturmak oldu elimde bir kupa dolusu çayla birlikte...”bu sabah her şey yolunda” diye düşündüm ve keyif aldım yaşamaktan...her sabah ben demlerdim çünkü çayı, birileri gelip içerdi bardak bardak...nasıl keyif almayayım, nasıl sevinmeyeyim, nasıl yaşamaktan mutlu olmayayım ki yani...sanki olağanüstü bir halin kokusunu duyar gibiyim ya, hayırlısı!..hazıra konan mirasyedi gibi hissetsem de kendimi, bu sevincin altından çıkacak şeyi beklemeye başladım...

derken...

televizyonun aç tuşuna basıp yaslandım arkama. bir elimde çay dolu kupa, diğer elimde kumanda, ZAP lamaya başladım kanalları...kanalın birinde yanık bir türkü söylüyordu, şimdiye kadar hiç görmediğim genç bir kadın. eli yüzü çiçek bahçesine dönmüşçesine boyanmıştı...boyaların sakladığı yüzünde hüznü gördüm gene de! aslında tam bana göreydi ya söylediği türkü, bugün keyfimi bozmak, kedere hüzne dokunmak istemiyordum...”hadi be!..” diyerek atladım diğer kanala...

atladığım kanalda yüzleri maskeli üç kişi, ellerindeki silahlarla dikilmişlerdi. önlerinde biri daha vardı; o bir sandalye üzerinde oturuyor, sürekli olarak önüne bakıyordu. daha bir kavradım çay dolu kupamı...silaha karşı kupa! içindeki çayı içmek yerine ekrana fırlatmak geçti içimden...vazgeçtim!..onların tanınmamak için daha iyi bürünmelerine yardım etmek anlamına gelirdi bu çünkü...aksine onları soymak, çırılçıplak olmalarını istiyordum...kupamı sehpaya koyup dikkatle izlemeye karar verdim görüntüyü...

izlemez olaydım!!!!

görüntü Irak’tandı. maskeli ve silahlı o üç kara adamın önünde oturan genç adam Murat Yüce adındaki bir Türk işçisiydi...karnını doyurabilmek, çoluk çocuğuna bakabilmek için savaşın ortasına kendini atmış, hayatını hiçe sayarak ekmek parası kazanmanın kapısını bu ülkede aralamış biriydi o. onun orada iş bulup çalışıyor olması, ülkemin halinin ne kadar içler acısı olduğunun aynasıydı...bu ayna hiç kırılmamıştı kendimi bildim bileli...gurbetlere giden ama yürekleri sılada kalan, onlarca insanımı düşündüm sonra...dünyanın çeşitli ülkelerine yayılmışlar, bir damla vatan suyuna, bir çekim havasına muhtaç hale getirilmişlerdi...onlar çakıl taşlarıydı yollara serilen...gözyaşlarıydı!..

otuzlu yaşlarda görünüyordu Murat Yüce!..güneş yanığı yüzünde iki kalkan gibi duruyordu ince bıyıkları...gözlerinin rengini göremedim ama kara olmalıydı...özellikle bakmıyordu belki de karşıya...ağladığını kimseler görsün istemiyordu belki de...belki de öldürüleceğinden habersiz geleceği çiziyordu dizlerinin üstüne!..çocuklarının gözlerine bakıyor onların “BABA!..” diyen sesinde sığınma,korunma,güven isteyen yakarmalarını dinliyordu...daha iki gün önce konuşmuştu çocuklarının hepsiyle...”sizi seviyorum, yakında geleceğim, çok özledim” demişti telefonda...sahiden de özlemişti onları...”çocuk dediğin yıkılmaz bilirdi babayı” diye geçirdi içinden belki de, bilmiyorum...ellerini bir açıp bir yumuyordu...eşinin ellerini mi tutuyordu acaba sımsıcak...ne düşündüğünü, ne hissettiğini söylemek bana düşmezdi ama ben sadece tahmin yürütüyordum...eğer kaldırıp başını bir baksaydı yüzüme; aklından geçenleri okuyabilir, tam olarak size yazabilirdim...lütfen bağışla beni Murat Yüce!...bağışla ki artmasın vebalim, günahım...

maskelilerden birisi arapça bir şeyler okumaya başladı sonra...oldum olası sevmemiştim bu dili ve özel listemde olmadığından dolayı hep küçük harfle yazardım baş harfini...gene öyle yazdım: arapça!..insanı karanlığa çeken çağrı gibi gelmişti bana hep bu dil...hiç unutmam on yaşlarındaydım. rahmetli babamın isteği üzerine köyümdeki yaşıtlarımla birlikte kuran öğrenmeye gitmiştim köyün hocasından, cami odasına. sayımızı tam olarak hatırlamıyorum ama yirmi kadar çocuktuk...içi dışında olan yirmi sübyan...daha ilk gündü, vazgeçmiştim!..hocanın bizi durmadan tehdit eden kaba sözleri, elindeki kocaman sopa, akşama kadar oturmaktan uyuşan bacaklarım, sızlayan dizlerim, çocuk yüzlerimizdeki susan gülüşlerin boynu büküklüğü alıkoymuştu beni kuran öğrenmekten...ertesi gün camiye gitmediğimi gören babama ne diyeceğimi düşünmüş, bulmuştum da: HOCA BENİ DÖVDÜ!..yalandı bu aslında!..belki de ilk yalanımdı! döven falan yoktu,işime böyle gelmişti...bu yalanı babamın yuttuğunu söylemek doğru olmazdı. o çok iyi biliyordu ki, küçük kızına söz geçiremeyecekti, bir daha “git” demedi. beş çocuğu içinde en isyankar olanı, en inatçı olanı bendim çünkü. iyi ki öğrenmemişim o dili o zaman. şimdi o maskeli kara adamın neler söylediğini anlayacak, daha çok üzülecektim...Amerika’yı ve ona destek veren diğer ülkeleri kınayan bir yazı olmalıydı okudukları. Irak’ın özgürlüğü için savaş açan vatanseverler olarak düşündüm bir an onları, sevindim!..emperyalizme karşı koyan bu yürekli insanları uzanıp öpmek istedim; çok safmışım!..onların amacı başkaymış meğer; nereden bilirdim ki!..

sandım ki okudukları bildiri bittiğinde, önlerinde oturan kişiye “hadi kalk git!..seninle işimiz bitti!..” diyeceklerdi; yanılmışım!..

yanılmışım, çünkü; bu masum insana da bir bildiri okuttular silahlar altında...bana hep tanıdık gelen, sesim olan bir sesti bu ses! insanımın sesi!..yurdumun neresinden olursa olsun TÜRKÇE konuşan, anlatan, soluyan insanımın sesi!..kulağımla, gözümle, duygularımla, yüreğimle dinledim söylediklerini...tamamen katıldım söylediklerine...yaşamak adına boyun eğen bu insanın son sözünü söylediğinde bile bitmemişti yüreğimde bağışlama duygum...olmadı!..tekbir getirmeye başladılar ardından...anladım ki seçmişlerdi kurbanlarını...anladım ki yoktu kurtuluş ölümden, kandan...bu üç kara celladı, istedim ki o an taş yapsın tanrı...”ne olur yetiş!..” diye bağırdım sonra!..tanrı duymadı çağrımı...”bitti, vur!..” diyen bir sesle beraber vurdular Murat Yüce’yi!..gözlerimi kapadım yere düşüşünü görmemek için...ağlamaya başladım...yüreğimin yarısını kaybettim o günden beri...tanrıya olan sevgimi de kaybettim!..yarım yürekli ve tanrısız kalan bir insan olarak yaşıyorum artık...

lanet olsun!...


.Eleştiriler & Yorumlar

:: keşke tanrıda seni sevseydi !!!
Gönderen: murat / , Türkiye
18 Ağustos 2008
ölüm;ağır ve kaçınılmaz bir gerçek..kuşku yokki herkes bunu tadacak ama nezman,nerde ve nasıl olacağıda meçhul bir şekilde...sorunda burda zaten,isyan etmek ve kendi çapında insanların tanrıya kafa tutması da bilinmezliğin korkusundandır diye düşünüyorum... çok güzel bir hikaye biliyorum; berber ve ALLAH diye... birilerinini birini öldürmesi ile yargılanmıyor herşey... trafik kazası bir kader,hasta olmak bir kader,vs...ama birinin birini öldürmesi neden kader olmasınki ??? ölüm;ağır ve kaçınılmaz bir gerçek... insanın tanrı dediği olguyu (ki benim için böyle birşey yoktur ),bazılarıda bunu metaryelleştirmekle meşgul olur,sevip sevmemesi,konuşup konuşmaması,ölüm gerçeğini değiştirmez... daha önce mute nikahı ile ilgili yazınızada yorum yazmıştım ama sanırım ağır tabirler kullnadığım için silindi.... bugüne kadar sahip olduklarınıza bir bakın,dünyadaki dengelere bir bakın,hayatın dengesine bir bakın... düşünmek doğruyu bulmak demek değildir...

:: Arapça Ana Dil Seçildi
Gönderen: Fatih Barış / , Türkiye
29 Temmuz 2008
Arapça yı yanında bilim adamlarından başka kimse olmayan yeni doğmuş bir bebeğin herkesten uzak ve hiçbir kelimenin bebeğin yanında konuşulmadan ona bakıldığı bir deney yapıldı. isviçreli 3 bilim adamı, 2 Alman Bilim adamı çocuğun yanında hiçbir şey konuşulmazsa neler olacağını merak ediyorlardı. Çocuk 2 Yıl sonra konuşmaya başladı, konuştuğu dil Arapçaydı. ve Kutsal Kitabımız Kur-an'ı Kerim'i Okuyabiliyordu. Bu Gösterdiki Kimse Dilsiz Doğmuyor, Sonradan öğrendikleri farklı bir dille üstü örtülüyor sadece. Irak'ta yaşananların sebebi bellidir. Allah O Topraklara Hiç huzur vermemiştir. nedeni belli Hz. Hasan-Hüseyin Kadeşlere yapılanlar. Eğer Murat Yüce Söz konusu ise Allah Bu Dünyada Kimseyi Sağ bırakmıyorki, Ölüm Kaçınılmaz Gerçek. Fakat Tv. de gördüğünüz bu olayın hayatınıza farklı bir yön vermesi mümkün olmamalı diye düşünüyorum. o görüntüler kendinize ve insanlara itiraf etmek için bahane olabilir sadece. Belki bir değişim yaşamak istediniz ve o görüntüler vesile oldu bu yaklaşmınıza. Kimse birşeyi zorla sevek durumunda değildir fakat saygı duymak, insanların kutsal saydığı bir varlığa başka insanlar adına saygı duymak gerektiğine inanaıyorum.

:: Geçmişe bağlantı.
Gönderen: Adnan Ferit KOÇ / Çorum/Türkiye
27 Ağustos 2004
Evet geçmişle bağlantı kuracağım biraz sonra belki de bu bağlamda yanılabilirim. Ama şunu öncelikle belirtmem gerekiyor. Size bir insan ve kul olduğunuz için saygılıyım. Çalışan kesime göstermiş olduğunuz ilgi içinde teşekkür etmek istiyorum. Yazınızı okudum. Tanrıya karşı saygızıslığınızı geçmişinize bağlamak durumundayım. Müslümanım diyen bir zatı, bir müslümanın öldüremeyeceği(geçerli sebep olmadan namus, tehdit mecburiyet vb.) gerçeğini tüm islam dünyası bilmekte ve kızdığınız bu olaya kızmaktadır. İlkokuldan sonra yatılı bir okulda okuduğunuzu yazmışsınız kendinizi tanıtırken. Bu çok mühim bir olay. Bir çocuğun ailesinden ayrılıp gelecek dahi için olsa belli müddet ayrı kalması çocukta kalıcı olumsuzluklar bırakabilir. Ben Tanrıya karşı olan bu saygısızca inançsızlığınızı o yaşadığınız yıllarda arkadaş ortamı, öğretmen, hasret, olumsuz yaklaşımlar gibi ögelere bağlamak durumundayım. Üzgünüm hayatı yanlış tanıyan ve tanıtanlar için. Tüm insanlara TANRI'nın hidayet vermesi dileklerimle.

:: slm
Gönderen: levent saral / İstanbul/Türkiye
8 Ağustos 2004
sadece zevkle okudugumu belirteyim..gerisini siz biliyorsunuz zaten..sevgiyle kalin../ Levent Saral

:: Tanrı' nın suçu nedir sizce?
Gönderen: ekrem salih bilgin / Ankara/Türkiye
8 Ağustos 2004
Yazınızı okudum evet haklısınız Irak ta yaşanan iğrenç olayları bende tasvip etmiyorum Sn. Atay ancak ortada Tanrıya ait bir suç nerede var ben bunu anlamıyorum. Varlığına inanmadığınız bir kavramın yorumunu yapmanız pek hoş değil. İnanıp inanmamak size kalmış ayrıca Tanrı insanı bir imtihan için bu dünyaya göndermiştir fikrimce. Dünyada ki tüm iyiliklerin ve kötülüklerin başrol oyuncusu insandır burada Tanrı yı suçlamak olayları basite indirgemektir. Çok büyük yanılgılar ve yanlışlıklar içindesiniz keşke vakit olsa da size Tanrıyı anlatabilsem. Beğenmediğiniz Arapça çok büyük bir edebi dildir. Bilimsel konuşun elinizden öpeyim ama böyle sinir bozucu şekilde sırf nefret ettiğiniz için etik olmayan bir yazı yazmanızı içime sindiremiyorum. Araştırıp, öğrenmeye ihtiyacımız var . Sizi ön yargılarınızdan arınmanız dileği ile yine o inanmadığınız Allaha emanet ediyorum. Not: Kuranda ki belagat ve dil Arapça dan çok farklıdır bir de çok üstündür. Lütfen araştırın , lütfen araştırın...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hesap Kitap
Pes Yani
Cibiliyet
Tüpe Bak Tüpe
Olimpiyat
Yalana İnanmak
Büyüdük Yani
Sepet
Dört Biçükk
Hoparlör

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Araba [Şiir]
Bizim Otobüs [Şiir]
Masa 2 [Şiir]
Bostan [Şiir]
Pezoooo [Şiir]
Köprü [Şiir]
Tavşan [Şiir]
Ötanazi [Şiir]
Damlacıklar 4 [Şiir]
İçsel Haber [Şiir]


Tayyibe Atay kimdir?

Yeni şiirin,uzun yıllar yazmama rağmen yeni şairiyim. İnternet ortamı sayesinde okuyucu önüne çıktım henüz. Ne kadar şair olduğumun yanıtını ise okuyucuya bırakıyorum. Bayan yazarların çok az olduğu bir ülkede,duygu ve düşüncelerimi,şiirin ruhu okşayan ,elleyen tarafıyla anlatmaya çalışıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Ahmet Arif,Behçet Necatigil,Nihat Behram...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.