..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > onur güner




10 Aralık 2004
İlkel Bir Adamın Çığlıkları II  
onur güner
-“Lanet olsun!” Yere tükürdü. Şaşkındı, sinirden tekrar ağlayacaktı. Kendine mani olmaya çalıştı; başaramadı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bazen kesilen nefesini düzenlemek için duruyor ve tekrar. Eline geçen bir şeyi fırlattı. Küfürleri hıçkı


:BAEF:
III.      BÖLÜM
     
     Bütün bunlardan kurtulduğu anda çevresini algılamaya başladı ve o anda kendini nehir kıyısında çömelmiş bir şekilde buldu. Homurdana, homurdana evlerin arasından nehrin kıyısına kadar gelmişti. Çevresinde ona şaşkın, şaşkın bakan birkaç insan vardı, onlara bakarak gülümsedi. Bu işlemi yıllardır sakat olan bacağını hareket ettiren biriymiş gibi yavaş, yavaş yaptığını fark etti. Sanki beyni ile dudakları arasında çok uzun bir yol varmış gibi uzun bir sürede gerçekleşti. İnsanlar belki de aylardır gülerken görmemişti onu.
     O ise artık bütün insanlarla iyi geçinmeye kadar vermişti. Herkese yardım edecek her türlü iş birliğine yanaşacak bir yandan da zihinsel olarak çalışacaktı. Sevincinin bu işin düşündüğünden de zor olacağını fark etmesini nasılda engellediğini göremezdi.
     Ayağa kalktı ve uzun zamandır yıkanmadığını fark etti. Elbiselerini çıkardı suya doğru bir hamle yaptı. Fakat suya değer değmez bu fikrinden vazgeçer gibi oldu ama yinede bir anda kendini serin suyun kucağına bırakıverdi. Biraz yüzdükten sonra artık tamamen alışmıştı; birden gözün karanlığa alışma süreci aklına gelmişti. İnsanlar biraz sabırla her şeye alışabilirdi. Hele de onunki gibi insani bir düşünceyse. Beklide hayatında olmadığı kadar mutlu ve enerji dolu olduğunu hissetti. Gençti kafası çalışıyordu, kendine güveniyordu.
     Tüm bu güzel düşüncelerle sudan çıktı. Amaç ne kadar da önemli bir şeymiş; insana yaşama sevinci veriyordu. Kendi kendine yapmayı planladığı eylemleri şöyle bir düşündü. İnsanlara yardım edecekti, onlarla kaynaşacak ve onlara iyi bir insanın davranması gerektiği davranacaktı; hiçbir menfaat beklemeden; bu arada zihinsel olarak çalışıp büyücünün insanları kullanma noktalarını ortadan kaldırmaya başlayacak, gezip araştırıp, düşünüp onlar için çalışacaktı. Belki biraz az uyuması gerekecekti ama bunlar onun için önemli değildi; vücudu dayanıklıydı. Bünyesine güveniyordu. Bazen günlerce uyumadığı oluyordu. Ve en sonunda büyücünün en sağlam direklerini hedef alacaktı, arkasındaki insanlar ve mantıklı ilişkilerle onu çırılçıplak ortada bırakacaktı.
     Tamamen büyücüsüz, dinsiz (bu kelime onun için bir öfke ifade etmiyordu; onun dine karşı bir kini yoktu. O sadece insanların düşüncelerinin kısıtlanmasında rahatsız oluyordu ve onu kullanan şarlatanlardan.) tamamen bu dolayı anlayan ve her şeyi açıklayabilen; doğanın son efendisi olan insan. Bu fikirleri düşünürken öyle büyük bir coşkuya kapılıyordu ki; yerinde duramıyor adeta oradan buraya zıplıyordu.
     O şuan insanlığın kurtuluşunu görüyordu ve önünde hiçbir engel kalmamıştı. Sadece biraz zamana ihtiyacı vardı; zaman ise boldu, acelesi yoktu. Gençti, güçlüydü…
     Çevresinde gördüğü her şeye daha bir dikkatle bakıyordu. Her şeyi anlamam lazım; eksik bir nokta bile kalmayacak ve nasıl ölümden şu noktaya gelebildiysem; işin zor kısmını (zihinsel kısmını) hallettiysem bundan sonrası daha kolay. Bunlar onun zihninde geçen güzel düşüncelerdi. Güzel insanın güzel düşünceleri…
     Bir an çevresini yeniden fark etti. İnsanlar ona dehşet içinde bakıyorlardı. Ve o an yaptıklarını düşündü. Oldukça uzun bir süredir çıplak bir şekilde yaralı bir hayvan gibi oradan buraya sekip duruyordu. Coşkudan giyinmeyi bile unutmuştu.
     Gülümsedi; daha önceleri olsa azla böylesi bir durumda gülümseyemezdi. Bunlar onun belki de son garip davranışlarıydı. Bundan sonra artık oda insanlarla kaynaşıp; sosyal ve mutlu bir hayat yaşayacaktı. Giyindi.
     O sırada bir hayvanı taşımaya çalışan birkaç kişi gördü. Sosyalleşme için bulunmaz fırsat diye iç geçirdi. Hızlı adımlarla oradaki insanlara yetişti. Gülümseyerek yanlarına sokuldu ve onlara seslendi.

-     “Biraz kenara kayında size yardım edeyim.”

Hayvanı tutanlardan önde olanı; onu öfke dolu bir bakışla
süzdükten sonra;

-     “Elini sürme! Senin yardımın bize lazım değil!”

diyerek cevap verdi, o anda bir an önce oradan uzaklaşmak
gayreti içinde adımlarını sıklaştırdı.
     Bu beklenmedik cevap onun üzerinde ilk anda korkunç bir etki yarattı. Adamların uzaklaşmalarını şaşkınlık içinde seyretti. Kısa bir süre geçtikten sonra aslında o korkulacak bir şey olmadığını anladı. Ne de olsa O bir saftı ve uzun süredir bir fare gibi yaşıyordu; birden ortaya çıkıp insanlara yardım etmek istiyordu. Bu aslında öyle kolay bir şey değildi (bizim toplumumuzda da bu böyle değil midir? İnsanlarımız çevresinde gariplik gösteren insanları çok çabuk toplumdan uzaklaştırmaz mı?). O yine saf bir düşünceyle insanların ona bir anda kucak açmasını beklemişti.
     Yürümeye devam etti, evlerin olduğu yere yaklaşmıştı. Kafası o kadar iyi düşüncelerle doluydu ki; herhalde biri onu öldürmek istese; onu bile affederdi. İlk evlerin yanında geçerken; yavaşlamıştı, insanlara mutluluk dolu gözlerle bakıyordu, ve belki de ilk kez insanların gözlerinin içine bakıyordu. Yerde oturmuş ağlayan bir çocuk gördü, eline alıp biraz sevdi. Büyücünün yapısı fark etti; orada 7 – 8 kişilik bir grup vardı. O yapı bile onun sinirini bozmuyordu.


IV.BÖLÜM


     Oturuyordu; gece bayağı ilerlemişti. Gözleri şişmiş, vücudu yara bere içindeydi ve sinirden hiçbir şey hissetmiyordu. Fakat her şeyi en ince detayına kadar hatırlıyordu.
-     “Lanet olsun!”
Yere tükürdü. Şaşkındı, sinirden tekrar ağlayacaktı. Kendine mani olmaya
çalıştı; başaramadı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bazen kesilen nefesini düzenlemek için duruyor ve tekrar. Eline geçen bir şeyi fırlattı. Küfürleri hıçkırıklarıyla kesiliyordu. Hemen yanındaki ağacı tekmelemeye başladı ve o an ayağındaki yaradan tekrar kanın akmaya başladığını gördü. Eliyle uzandı ve kanı sildi, elindeki kan ay ışığında parlıyordu. Yaradan ince bir kan sızıyordu. Bir tekme daha, bu sefer canı oldukça yanmıştı. Etin acısının vicdanından akan kanı bastırdığını hissettiği anda kendini kaybetti. Bir tekme, bir daha, bir daha…
     Yığılıp kalmıştı, yere yığılmasıyla sırtındaki yaraları hissetti. Her yeri sızlıyordu. Sonunda yapmak istediğine ulaşmıştı. Artık sadece vücudundaki acıları hissediyordu. Bu da onun uyumasına yardımcı oluyordu; çünkü artık acıdan düşünemiyordu.
     Dehşetle parlayan gözlerinin ışığı gittikçe azalmaya başladı. Işık azaldıkça; göz kapakları kapanmaya ve huzuru bulmaya başladı. Ne boktan bir huzur! Yara bere içinde bir çuval gibi yatan ve her yerinden kan sızan huzur. Ama yinede onun uyumasını sağlamıştı. Sağ ayak kemiği ağlıyordu; akan göz yaşı değildi ama dizinden bileğine kadar kezzap gibi bir sıvı akıyordu. Onun göremediği; geçtiği hat boyunca her şeyi götüren sel gibi; diğer acıları götürüyordu.
     Uykuda bile bu acıyı hissettiğinden şüphe yoktu. Nasıl oluyordu bu şartlar altında bile uyuyabiliyordu. Gece her sıçrayışında direk ayağına bakmıştı. O bütün bir gece ayaktı. Bir rüyasında sadece ayağı vardı; bir kafanın altında sallanan bir bacak ve beş parmak. Ne iğrenç bir şeydi böyle yaşamak. Fakat rüyasında bu ona hiç de garip gelmemişti. Zaten kabus dediğimiz şeylerin etkileri gerçek hayattaki gibi olsa insanın bir kabustan kurtulması aylar sürebilirdi; belki de delirmemize neden olurdu.
     Bir anda bir şeyler anımsamaya başladı; bunların etkileri daha şiddetli oldu. Titriyordu, dişleri birbirine gittikçe artan bir şiddetle çarpıyordu. Çenesini tutmaya çalıştı; fakat elleri de titrediği için bir türlü çenesini kavrayamıyordu. Ve o an bir şeyler görünmeye başladı. Uzaktan ona yaklaşan bir nesne gibi gittikçe netleşiyordu.
     Yürüyordu evine doğru; fakat o anki neşesini hissetmiyordu. Gençlerin ve onun kaldığı yerin kapısını açtı, içeri girdi. Onu oradan kovuyorlardı. O ise şaşkınlıkla gülümsüyor, bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kimse onu dinlemiyordu. Ateşin yanına oturuyor oradan da kaldırılıyordu. Ve o anda olayların çıkış noktasını gördü. Büyücü elinde kafatasıyla; çadırın önünde dikilmiş sözde ibadet ediyordu. Bir şimşek gibi üzerine atıldı.
     Kimse onu dinlemiyordu. Çevresinde insanlar bir halka oluşturmuştu ve iki kişide onu tutuyordu. Büyücü ona bir yargıç edasıyla bakıp; onu umursamaz bir tavırla
-     “ Ey lanetlenmiş beden; ruhunun bağışlanması için yaratıcıya yalvar ki; toplumumuzda senin cehaletini bağışlasın onun izniyle.”

Kollarını tutan insanlar olmasaydı. Bu tavır ve laflar bile tek başına onu
Boğazlaması için yeterli sebepti, ama böyle bir imkanı yoktu.

-     “ Sen kimsin ki; bu doğanın düzeninde insanları yargılıyorsun; olmayan ilahi güçle. Belki ben lanetliyim ama kesinlikle senin kadar aşağılık ve kör değilim. Hepimizin o elinde tuttuğundan farklı olmayan sonunu; yalanlarla toplumuzdan esirgiyorsun. Belki de herkesten daha iyi bunun böyle olduğunu biliyorsun ve bu güzelim insanları kullanıyorsun.”

Büyücü bu budaladan bu kadar iyi bir konuşma beklemiyordu, fakat hiç de şaşırmış gibi görünmedi. Her şeyin olması ihtimaline, mistik güçlere bu denli inanan biri; yerden bir el çıksa bile zaten şaşırmazdı. Ondaki bu kendine güvenen yüz şekli; toplumu daha iyi yönetmesini sağlıyordu. Buz gibi sakin bir ifadeyle;

-     “ Ah! Zavallı ruh! Şeytan sana tahminimden çok daha fazla acımasız davranmış, senin beynini bir afyon gibi uyutmuş. Diz çök ve yalvar; ancak bu kurtarır seni.

O ise artık dinlemiyordu. Bu kadar küçümsenmeyi beklemiyordu. Kollarında zorla diz çöktürmeye çalışan adamlar, önünde büyücü. Bütün bunları tekrardan yaşarken bile vücudunun kasılmasına ve titremesine sebep olan son sahneyi gördü.

-     “Ne sen nede benim asla kabul etmediğim tanrın; benim diz çöküp yalvarmamı sağlayamaz!”

Bunları söyledikten sonra karşısındaki yüze bütün gücüyle tükürdü. O hiçbir şeyden şaşırmayan yüz için bile bu kadarı fazlaydı. Suratı kıpkırmızı olmuştu. Ve bir işaretiyle bütün çevre üzerine çullandı. Tekmeler, sopalar, kan, acı ve son sözler;

-“ Senin iyilikten anlayacağın yok.”

Ve adamlarına dönerek;

-     “Bunu nehrin karşı tarafına atın ve gelip af dileyene kadar kimse karşı tarafa geçmesin.”
Artık iyice silikleşen son hayaller. Bir tahta üzerinde; huzur veren su sesin içinde karşıya geçiş ve onu taşıyanların hain bakışları arasında küfürler.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
İlkel Bir Adamın Çığlıkları I
İlkel Bir Adamın Çığlıkları III

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sıradan [Şiir]
Çocuk [Şiir]
? [Şiir]
Mucize [Öykü]
Yanak [Öykü]
Hayal [Öykü]
Aksi Bir Gün [Öykü]
Ufak Bir Adım I [Öykü]
Kapı I [Öykü]
Son Sayfa [Öykü]


onur güner kimdir?

Birden kendimi bir kumar masasında buldum. "Kumarbaz" ölümsüz yazarı tanımama sebepti. Ve sonra "yeraltından notlar" ondan sonra hiç kopamadık. Yaşasın yeraltı!

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © onur güner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.