..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Kötü insan korkuya itaat eder, iyi insan sevgiye. -Aristoteles
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Anýlar > Mehmet KARADAYI




3 Ocak 2005
Mimar Sinan'ýn Peþinde Moskova'dan Aðýrnas'a  
Mehmet KARADAYI
Rus gazeteci Gleb Þulpyakov ile Mimar Sinan'ýn izlerini sürdük. Bir Rus'un gözüyle büyük mimarýmýzýn izini sürmek benim için hem çok eðlenceli hem de öðreticiydi. Yüzlerce kitabý karýþtýrarak elde edebileceðim bilgileri 10 günlük bir geziyle elde ettim.


:ICEI:
MÝMAR SÝNAN’IN PEÞÝNDE MOSKOVA’DAN AÐIRNAS’A

Moskova’daki Rus-Türk Merkezi’nde tanýþtýk Gleb Þulpyakov’la.Genç bir gazeteci arkadaþ. Yaþýna raðmen biri þiir üç kitabý yayýnlanmýþ. Rusya’nýn meþhur gazetelerinden Nezavisimaya’da çalýþmýþ. Orhan Pamuk’la yaptýðý röportajýn yayýnlandýðý gazete Nezavisimaya. Novaya Model adlý dergide yazýyordu projesiyle bize geldiðinde. Þimdi KÜLTÜR adlý devlet kanalýnda program yapýyor.

Görüþmemizde Türkiye’ye olan sevgisini dile getiriyor. Edindiði güzel izlenimlerini ve tabii üzüntülerini. Üzüntüsünün ne olduðunu soruyorum. “Mimar Sinan.” diyor. Ve açýklýyor. Türkiye’de eserlerini gördüðü ve hayran olduðu bu dünya çapýndaki bu dehanýn Rusya’da tanýnmamasý duyduðu üzüntü. Bütün dünyada tanýnan bu insaný Rus halkýndan mahrum etmenin haksýzlýk olduðundan bahsediyor. Projesi hazýr. Mimar Sinan’ý tarihi gerçeklere dayalý bir romanda Rus halkýna tanýtmak.
Projeye en büyük desteði Tolerans Vakfý Yönetim Kurulu Baþkaný sayýn Mustafa Kemal Þirin veriyor. Arka arkaya yaptýðýmýz üç görüþme ile þekillendiriyoruz yapacaklarýmýzý. Türkiye’den Milli Eðitim Müsteþarýmýz sayýn Nejat Birinci ve Türk Kültürüne Hizmet Vakfý Baþkaný sayýn Metin Eriþ yardým sözü veriyor.

Gleb’i 11 Temmuz tarihinde karþýlýyorum havaalanýnda. Türk usulü öpüþüyoruz. Kalacaðýmýz yer Beyoðlu Öðretmenevi. Görevlilerin yakýn ilgisi ile karþýlaþýyoruz. Amerikan Konsolosluðu’nun bitiþiðinde ,Fransýzlarýn inþa ettiði ve bir zamanlar kýz lisesi olarak kullanýlan bir bina öðretmenevi. Haliç manzaralý ve havadar. Her akþam Türk Sanat Müziði’nden eserlerin seslendirildiði güzel bir restoraný var.

Ertesi gün ilk görüþmemiz mimar Prof. Dr. Sinan Genim’le Caferaða Medresesi’nde oluyor. Sinan bey mimar titizliði ve dikkatiyle anlatýyor Mimar Sinan’ý. Sinan’ýn orduyla çok geniþ bir coðrafyayý gezmesinin en büyük avantajý olduðunu, gittiði her yerdeki eserleri inceleyerek mimari bilgisini artýrdýðýný söylüyor. En büyük þansýnýn ise o zamanýn süper gücü olan Devlet-i Aliye’nin baþmimarý olmasýdýr diyor. Hemen hemen hiç çizim yapmadýðýný, yapacaðý eserlerin maketini hazýrlayarak gösterdiðini öðreniyoruz. Osmanlý’nýn devþirme yaptýklarýnýn gönlünü kazanmasýný çok iyi bildiðini, bunun en güzel örneðinin büyük bir sevgi ve özveriyle devleti baþtan baþa eserleriyle süsleyen Mimar Sinan olduðunu anlatýyor ve ekliyor: “Onun gibi bir deha daha gelmedi.”

Ýstanbul’u gezmeye Eminönü sahilinde acý Osmanlý turþusu ile balýk ekmek yiyerek baþlýyoruz. Sonra tekneyle boðaz turu ve Gülhane Parký’nda uzun bir yürüyüþün ardýndan boðaza karþý demlikten çay. Ýlk ziyaret yerimiz Mimar Sinan’ýn çýraklýk eserim dediði Þehzadebaþý Camii. Kapýda bize Ýngilizce olarak adres soran Rus kýzlara Rusça cevap vererek giriyoruz camiye;onlarýn þaþkýn bakýþlarýna gülümseyerek. Ben hayranlýkla incelerken eseri Gleb ince notlar alýyor. Bol bol detay fotoðrafý çekiyor.

Sonraki üç gün camiden camiye , hamamdan hamama koþarak geçiyor. O kadar çok eser var ki hepsini hakkýný vererek araþtýrmak nerdeyse aylar alacak. Süleymaniye gibi bir þaheseri en sona býrakýyoruz. Gleb Mimar Sinan’ýn geçirdiði safhalarý ve terakkisini görmek istiyor. Sokullu Camii, Mihriþah Sultan Külliyesi, Valide Sultan Külliyesi en çok etkilendiði camiler. Gleb Mihriþah Sultan Camii’nin aþk ile inþa edildiðini ifade ediyor. Buradaki her parça birer ilan-ý aþk ona göre.

Mimar Sinan’ýn kendisi için yaptýðý mescidi geziyoruz. Minaresi bilinen ölçülere uymayan Hamidiye Kaynak Sularý’nýn hemen yanýndaki Koca Sinan Caddesi’ndeki mescid mütevaziliðiyle dikkat çekiyor. Muhteþem eserler diken bir dahinin kendini nasýl gördüðünü gösteren en güzel misal. Bu yüzden ona içteki ve dýþtaki büyüklüðünü anlatmak için Koca Sinan demiþler.

Ýstanbul’dan sonra yolculuk Kayseri’ye. Kayseri’de Koca Sinan’ýn inþa ettiði tek bir cami var. Onu görecek ve doðduðu yerleri göreceðiz. Kayseri’de bizi üniversiteden arkadaþým Bahadýr karþýlýyor. Bir özel dersanede rehberlik servisinde çalýþýyor. Hem mesaisi hem de arabasýyla hizmet ediyor bize. Oldukça iyi durumdaki Kayseri öðretmenevine yerleþiyoruz. Yorgunluk atacak kadar kýsa bir dinlenmenin ardýndan eski bir Türk geleneðine uyarak çorba içerek yapýyoruz kahvaltýmýzý.Gleb için yeni bir þey bu. Hoþuna gidiyor. Dinlenmiþ ve tok olarak Aðýrnas yollarýndayýz. Yolun her iki tarafý maðaralarla dolu. Dönüþte girip içlerine bakmak üzere sözleþiyoruz.

Aðýrnas küçük bir kasaba. Yeþilin az tozun bol olduðu bir yer. Mimar Sinan’ýn evini soruyoruz. Ýki genç gösteriyor bize. Karþýmýzda çok güzel bir yapý. Kesme taþlardan inþa edilmiþ, balkonlu ve üç katlý bir bina. Ýçine girince daha da þaþýrýyoruz çünkü iki kat da altýnda var. Bodrum gibi duran yere girdiðimizde üþüyoruz. Yerde testilerin konulmasý için yapýlmýþ oyuklar dikkatimizi çekiyor. Belli ki zamanýnda soðuk hava deposu olarak kullanýlmýþ. Mimar Sinan’a olan hayranlýðýmýz katlanýyor. Tam evden çýkarken Aðýrnas’ýn Belediye Baþkaný ile karþýlaþýyoruz. Bizi belediyeye davet ediyor. Þehirde yapacaðýmýz geziden sonra buluþmak üzere sözleþip ayrýlýyoruz. Aðýrnas’ta Mimar Sinan’ýn yaptýðý beþ eser var. Üç tane çeþme, bir cami ve bir hamam. 1970’lere kadar ayakta olan hamam maalesef ev yapan insanlarýn taþlarýný çalmalarý üzerine yýkýlmýþ. Temellerine kadar kazýp yok ettikten sonra üzerine bir de ev inþa etmiþler. Cami geçirdiði bir restorasyondan sonra hizmet vermeye devam ediyor. Kasabadaki üç çeþmenin ikisini görmeye muvaffak olduk. Anlatýlanlara göre bu çeþmeleri Sinan kendi hayratý olarak inþa etmiþ ve halen çekilen su sýkýntýsý o zamanda mevcut olacak ki suyunu 30 kilometre ötedeki daðdan getirmiþ. Avuçlarýmýzla içtiðimiz sudaki kar soðukluðu hemen hissediliyor. Üzerindeki kitabede 1800’lü yýllarda ve 1975 yýlýnda restorasyon yapýldýðý yazýyordu.

Belediye’ye gittiðimizde bizi Mimar Sinan’ýn heykeli karþýladý. Heykelin aslýna en yakýn olduðunu ve torunlarýndan birinin yaptýrarak belediyeye hediye ettiðini öðreniyoruz. Dikkatimizi çeken Mimar Sinan’ýn gözlerinin çekik oluþu. Belediye Baþkaný bu konuya açýklýk getiriyor. Mimar Sinan Anadolu’ya ilk gelen Türk-Moðol karýþýmý bir kabileden geliyor. Anadolu’nun fethinden önce gelip yerleþen bu kavim Hristiyanlýðý benimsiyor. Mimar Sinan’ýn ilk adý da Joseph ( Yusuf). Mimar Sinan 21 yaþýnda devþiriliyor. Bu genel teamüllere aykýrý. Sebebini orada öðreniyoruz. Devþirme yapýlan aileler gayri müslim olmalarýnýn yanýnda ayný zamanda da Türk olmayanlar. Mimar Sinan Hristiyan olmasýna raðmen Türk olduðu için devþirmenin dýþýnda kalýyor. Ta ki Yavuz Sultan Selim’in Mýsýr seferine asker lazým olduðu için Hristiyan Türk unsurlardan da asker toplama fermanýna kadar. Ýstanbul’a giden Joseph ( Yusuf) müslüman olur ve Sinan adýný alýr. Daha sonra Devlet-i Aliye’ye baþmimar olduðunda bütün ailesini Ýstanbul’a aldýracaktýr.

Belediye baþkaný gördüðümüz evin hikayesini de anlatýyor. Mimar Sinan’ýn doðduðu ev define arayýcýlar tarafýndan yýkýlmýþ. Bizim gördüðümüz aslýna uygun olarak torunu tarafýndan yeniden inþa edilen binaymýþ. Yunanistan’ýn Mimar Sinan “Rum’dur.” iddiasýna kýzan torunu hem heykeli yaptýrmýþ hem de evini. Binanýn altýnda gördüðümüz soðuk hava deposu ise kazýlarla ortaya çýkan yeraltý þehrinin bir parçasý. Aðýrnasýn altýnýn baþtan baþa yeraltý þehri olduðunu söylüyor öðreniyoruz. Erciyes Üniversitesi ve Kültür Bakanlýðý kazý çalýþmalarý yaptýrýyorlar. Belediyeden çýkýnca üç galerilik bir yeraltý þehrini de geziyoruz. Dönüþ yolundayýz. Yer altý þehrinden sonra yolumuz üzerindeki maðaralarý kimse umursamýyor.

Kayseri’de kýsa bir þehir turu ve ardýndan alýþveriþ faslý. Bahadýr’ýn kardeþi Kayseri esnafýna karþý bizi uyarýyor. Pazarlýða hazýrlýyoruz kendimizi. Siyah beyaz tamamen doðal renklerle iþlenmiþ bir Yörük kilimi alýyoruz çetin bir pazarlýk sonucu. 75 dolar deðer biçilen kilim 45 dolara elimizde kalýyor. Hala içimde “Biraz daha iner miydi?” diye bir þüphe var ama, aldýk artýk. Akþam Bahadýr’ýn daveti üzerine Kayseri yemekleri yapan meþhur bir restorana gidiyoruz. “Ananýn Yeri” Kayserinin meþhur mantýsýnýn tadýna bakýyoruz. Sonra da gelmek için bir mazeretimiz daha var artýk.

Yeni hedefimiz Manisa. Kayseri’den Manisa’ya doðrudan giden otobüs bulamýyoruz. Mecburen Ankara ve Ýzmir aktarmalý gündüz yolculuðu bizi bekliyor. Buna en çok sevinen Gleb oluyor. Gece yolculuklarýnda asla uyuyamadýðýna Kayseri’ye gelirken þahit olduðum için ben de seviniyorum onun adýna. Sarýlarak tekrar görüþmek üzere sözleþerek ayrýlýyoruz Bahadýr’dan.. Ýki günlük seyahatte Moskova’dan Kayseri’ye uzanan bir dostluk yolu inþa ediyoruz Gleb’le Bahadýr arasýnda.

Benim kitap okumama vesile oluyor gündüz seyahati. Nazan Bekiroðlu’nun “Ýsimle Ateþ Arasýnda” adlý romanýna baþlýyorum Ankara’da ve hiç býrakmadan Ýzmir’e kadar okuyup bitiriyorum. Yolculuðumu böylesine tatlandýran bu romanýn yazarýna teþekkür borçluyum. Gleb yol boyunca kah okuyor kah notlar alýyor. Her molada istisnasýz Türk kahvesi içiyoruz. Rusya’ya dönmeden tiryakilik baþlayacak anlaþýlan.

Ýzmir’de Bornova Osman Kibar Kavþaðý’nda kayýnpederim karþýlýyor bizi. Önce bir akþam yemeði ve arkasýndan Manisa’da öðretmenevine yerleþme. Sýcak bir duþ ve yatak. O andaki en kýymetli hazine. Manisa küçük ve çok sýcak. Ovada yayýlmýþ güzel bir þehir. Gündüz sýcaklýðýn tesiriyle olacak sokaklar oldukça sakin. Hareket akþam saatlerinde baþlýyor. En çok su ve Manisa’da bol yetiþen þeftali tüketiyoruz. Moskova’daki Tolerans Dil Merkezi Müdürü Ahmet Aydýn burada iþtirak ediyor gezimize. Daha önce tanýþtýklarý için sýcak bir kucaklaþma oluyor Gleb’le. Akþama kadar bize eþlik ettikten sonra evine davet ediyor. Yemeði baþka bir dostun evinde yerli yemeklerle yapýp çay içmeye gidiyoruz Ahmet beyin evine.

Ýzmir Kemalpaþa’da yaþayan kayýnpederim iki gününü ayýrýyor bize. Manisa’daki dostlarý sayesinde rahat bir gezi yapýyoruz. Mimar Sinan’ýn yaptýðý Muradiye Camii’ni gezerken minareye çýkmak için izin almamýzý saðlýyor çabucak. Manisa mesir macununun faydalarýný anlatýyor hararetle. Baharatlardan yapýlan bu muhteþem tatlý-ilaçtan bol bol alýyoruz. Gündüz otobüsü olmadýðý için yine bir gece yolculuðu ile geçeceðiz Edirne’ye. Gleb üzülmekle beraber Çanakkale Boðazý’ný göreceði için seviniyor. Manisa’nýn insaný bezdiren sýcaðýndan sonra bana uyumak düþer otobüste. Ben klimalý otobüste seyahat edeceðim diye sevinedurayým Gleb yorumunu yapýyor: “Klima þeytan icadý.” Her otobüs yolculuðundan sonra hasta olan birisi için daha iyi bir yorum olamazdý. Otobüse biniyoruz ben kendimi “þeytan icadýnýn” serinliðine býrakýrken Gleb büyük bir özenle süeterini giyiyor.

Ben uykudayken geçmiþiz Çanakkale Boðazý’ný. Sabah Edirne’ye girerken uyanýyorum. Bizi karþýlamaya gelen kiþi geciktiði için biraz bekliyoruz otogarda. Edirne öðretmenevine yerleþtikten sonra sabahlarý kahvaltýda çorba içme geleneðini sürdürüyoruz. Kahvaltýdan sonra kýsa bir müddet dinleniyoruz ve gezmeye baþlýyoruz serhat þehrimizi. Trakya aðzýyla konuþarak bize hem rehberlik hem þoförlük yapan vatandaþýmýz gezdiriyor bizi. Mimar Sinan’ýn inþa ettiði bir Kervansarayý (Þimdi ayný isimle otel olarak kullanýlýyor.), bir hamamý ve Selimiye müþtemilatýnda bulunan bedesteni geziyoruz. Selimiye Camii’ni en sona býrakýyoruz. Gleb akþam üstü resim çekmek istediði için kalan zamaný 2. Bayezid tarafýndan inþa ettirilen Darüþþifayý geziyoruz.

Özellikle akýl hastalarýnýn su sesi ve musiki ile tedavi edildiði bölüm çok ilgimizi çekiyor. Darüþþifa Trakya Üniversitesi ve vatandaþlarýn katkýsý ile restorasyonu yapýlýp müze haline getirilmiþ. Doktorlar, hastalar, hasta bakýcýlar, hasta refakatçileri, sazendeler ve hanendeler, eczacýlar ve çýraklarý bütün orjinalliðiyle balmumu heykellerle yapýlarak aslýna uygun döþenen odalarda sergileniyor. Ayný zamanda fotoselle donatýlan odalara girdiðiniz zaman hemen çalýþmaya baþlayan bir bant kaydýndan oda hakkýnda geniþ bilgi alabiliyorsunuz. Duvarlarda Osmanlý týbbý hakkýnda resimlerle bol bol bilgi veriliyor. Bir bölüm de daha 20. yüzyýlýn baþýna kadar ayakta olan fakat garip bir þekilde yýkýlýp yok olan Eski Saray’ýn resimleri için ayrýlmýþ. Þimdiki Sarayiçi’nde bulunan bu saraydan geriye sadece Yüksek Mahkeme’nin olduðu Adalet Kulesi kalmýþ.

Akþam üzeri Meriç Nehri üzerindeki köprüye gidiyoruz. Türkiye’nin Balkan Savaþý’ndan sonra Avrupa ile kurduðu ilk gümrük binasý bu köprünün ayaklarý yanýnda. Ýki yakasýna çay bahçeleri inþa edilen Meriç’in sularý yaz sýcaklarýnýn tesiri olacak oldukça çekilmiþti. Köprüden sonra Yunanistan sýnýrýna kadar gidip geliyoruz. Akþam yemeðini Meriç’in kýyýsýnda köprünün hemen ayaðýna inþa edilen öðretmenevine ait yazlýk restoranda yiyoruz. Bütün vücudumuzu ýsýran sivrisineklerin verdiði rahatsýzlýktan yemekten tat almamýz mümkün olmuyor. Biz yemek yiyoruz sinekler de bizi. Resim çekmek için alelacele Selimiye Camii’ne geliyoruz. Selimiye þehrin her tarafýndan muhteþem görünüyor. Güneþin göðü ve camiyi turuncu renge boyadýðý hengamda bol bol fotoðraf çekiyoruz.

Ertesi gün sabahtan itibaren Selimiye’deyiz. Muhteþem , þiir gibi bir eser. Dýþý kadar içi de bizi büyülüyor. “Selimiye ustalýk eserim.” diyen Mimar Sinan’ýn dehasý bütün çýplaklýðýyla karþýmýzda. Ýnsanýn iliklerine kadar titrememesi imkansýz. Selimiye hakkýnda yazýlanlarý okumamalý ya da birinden dinlememeli mutlaka gidip görmeli. Evet ben anlatmaktan acizim ama onu hakkýyla tasvir edecek birisi de var mýdýr bilmiyorum.

Müezzin mahfilinin soldan birinci ayaðýnýn iç kýsmýnda mermere iþlenmiþ ters bir lale figürü var. Rivayete göre caminin yapýlacaðý alanýn içinde topraðý olan ihtiyar bir kadýn bir türlü satmaya yanaþmaz. Cami inþaatý gecikmekte fakat kadýn bir türlü ikna olmamaktadýr. Yapýlan çabalar sonucu kadýn camide kendisinden bir iz býrakýlýrsa razý olacaðýný söyler. Bu lale figürü o kadýnýn izini taþýyor ve ne kadar inatçý ve huysuz olduðunu göstermek için de yüzyýllardýr baþaþaðý duruyor.

Mahfilin altýnda devamlý akan bir þadýrvan var. Ýnsanlar gelip gelip su içiyorlar. Þadýrvanýn ortasýndan yerden kaynýyormuþ hissi vererek çýkan su önce mermer hazneyi dolduruyor sonra tatlý bir þakýrtýyla etrafýndaki küçük havuza boþalýyor. Su medeniyetinin küçük ve anlamlý örneði. Büyük sarnýçlara doldurarak durgun su kullanan Bizans’ýn tersine Osmanlý’nýn akar sudan hoþlandýðý artýk herkesin malumu. Her sokak baþýna inþa edilen ve sularýnýn akmasý için kilometrelerce su kemerleri yapýlan çeþmeler akar su aþkýnýn sonucu. Görevliye suyun nereden geldiðini soruyoruz. Þehir þebekesi suyu olduðunu söylüyor. Mimar Sinan’ýn yaptýðý ve içinden bir insanýn eðilerek geçebileceði geniþlikteki su kanalý 3 yýl önce bakýmsýzlýktan çökmüþ. Hala tamir edemedikleri için þehir suyunu vermiþler. Ben içmedim o sudan.

Minareye çýkmak için izin almak zor olmadý. En çok merak ettiðimiz üç þerefesine de ayrý ayrý yollardan çýkýlan minare. Önce bilgi alýyoruz. Birinci yol 1., 2. ve 3. þerefeye ; ikinci yol 2. ve 3.þerefeye ; üçüncü yol 3. þerefeye çýkýyor. Anahtarý alýp minareye giriyoruz. Dýþarýdan ince görünmesine raðmen içi oldukça geniþ. Üç kiþi birer yol seçip týrmanmaya baþlýyoruz. Diðer iki kiþinin ayak sesleri ile derin derin nefes alýþlarýný duyuyorum. Mesafe uzadýkça uzuyor. Çýkýyorum çýkýyorum bitmiyor. Eyvah ya üçüncü þerefeye giden yol bana düþmüþse. Nefesimin kesildiði dermanýmýn bittiði yerde þerefenin kapýsýndan sýzan ýþýk imdadýma yetiþiyor. Kapýyý açýp þerefeye çýkmadan önce bir iki dakika durup nefes ayarý yapýyorum. Dikkatle çýkýyorum þerefeye. En tepeden bakmaya hazýrlanýrken fark ediyorum ki birinci þerefe bana düþmüþ. Nasýl þükredeceðimi bilemiyorum.

Selimiye zaten konum olarak þehrin tepesi gibi bir yerde duruyor. Hemen her taraftan görünüyor. Minareye çýkýnca birinci þerefe olsa bile þehrin tamamýný görmek mümkün oluyor. Edirne’nin ne kadar küçük bir þehir olduðunu daha iyi fark ediyorsunuz. Ýki günde gezdiðimiz yerler avucunuzun içindeymiþ gibi duruyor. Üçüncü þerefeye çýkan kiþiye gýpta ediyorum. Ama kendimde týrmanma cesareti bulamýyorum. Püfür püfür esen rüzgarda iyice serinleyip yavaþ yavaþ iniyorum.

Uzun denecek kadar bir süre bekledikten sonra geliyorlar. Gleb üçüncü þerefeye çýkma bahtiyarlýðýna ermiþ. Mutluluðu yüzünden okunuyordu. Aþaðýya iner inmez cami görevlisinin zayýflýðýný kastederek “Neden olduðunu þimdi anlýyorum.” dedi gülerek. Ben de minare giriþindeki ses cihazýný gösterdim. Müezzinler eskisi gibi minareye çýkýp inmiyorlar þimdi teknolojiden istifade ediyorlar. Gleb fotoðraf makinesini alýp baþlýyor birinci þerefeye týrmanmaya. Kubbeye en yakýn yerden detay almak için. Geldiðinde cami ile beraber þehirden enfes manzaralar aldýðýný söylüyor.

Bu kadar yorgunluktan sonra güzel bir öðle yemeðini hak ettiðimizi düþünüyoruz. Gleb ýsrarla mahalli yemeklerden yemek istiyor. Daha önce gezdiðimiz Kervansaray’ýn hemen yanýnda bir köfteci görüyoruz. Serhat Köfte Salonu. Küçük ama temiz bir yer. Ýkinci katýna çýkýyoruz. Biri dolu toplam dört masa var. Birini bir iþgal ediyoruz. Köfte , cacýk ve piyaz. Trakya’nýn lezzetine mutlaka bakýlmasý gereken üç efsanesi. Maalesef ikinci porsiyonu alamýyoruz çünkü bitmiþ. Daha öðle saatlerinde köftesini bitirerek son müþterisi olan bizi gönderdikten sonra dükkanýný kapatan köfteci bir tezimizi doðruluyor. “Salaþ yerlerin yemekleri daha lezzetli olur.”

Yemekten sonra Kervansaray’ýn serin bahçesinde asýrlýk bir çýnarýn altýnda çaylarýmýzý yudumlarken açýlýyor çýnar bahsi. Gleb bize neden her minarenin ve büyük yapýlarýn yanýnda çýnar olduðunu soruyor. Belli ki öðretme amaçlý bir soru bu. Çünkü bizim cevabýmýzý beklemeden anlatýyor: Paratoner görevi görsün diye. Çýnarýn boyuna bakýnca hak vermemek elde deðil. Çýnarýn çok nazlý bir aðaç olduðundan bahsediyor. Her yerde yetiþmediðini her yeri beðenmediðini anlatýyor. Osmanlý’nýn ülkeyi baþtanbaþa çýnarla donatmasýna bakýlýrsa onlar iþin sýrrýný çözmüþler diye takdir etmekten geri durmuyor. Konu minare bahsine geldiðinde ilginç bir bilgi daha öðreniyoruz. Eskiden müezzinler ezaný þerefeye çýkýp okuyorlardý. Yüksek yere çýktýklarýnda insanlarýn mahremlerine vakýf olmasýnlar, avlularýný ve evlerinin içini görmesinler diye ekseriyetle müezzinler kör olanlardan seçilirdi.

Bulunduðumuz Kervansaray modern bir otele dönüþtürülmüþ. Eski eserlerine sahip çýkmada zaafiyet gösterdiðimiz için oldukça güzel ve faydalý bu uygulamayý yapanlara teþekkür etmek gerekiyor. Dünyada ilk defa basamaklarýn altýný doldurmadan inþa edilen merdiven bu kervansarayýn içinde ve Mimar Sinan’ýn dehasýný göstermek için asýrlardýr ayakta duruyor. Bu binaya sahip çýkýlmasa belki bu merdivenleri hiç görme imkanýmýz olmayacaktý.
Selimiye’nin komþularý Üç Þerefeli Cami ve Eski Camii ziyaret ettikten sonra Edirne’den ayrýlacaðýz. Üç Þerefeli Cami’nin bir minaresi de týpký Selimiye’nin olduðu gibi üç yollu. Ama Selimiye’deki incelik ve zerafet yok. Üç Þerefeli Cami daha önce inþa edildiðine göre “Acaba Sinan o minareyi alýp incelterek dehasýnýn anlaþýlmasý için kýyas olsun diye mi inþa etti?” diye insan düþünmeden edemiyor.

Edirne’den ayrýlmadan önce küçük bir bilgi yanlýþlýðý neticesinde 150 kilometrelik bir yolculuk yapmak zorunda kalýyoruz. Mimar Sinan’ýn eseri olduðu söylenen Uzun Köprü’yü görmek için Uzunköprü Ýlçesi’ne gidiyoruz. Görür görmez Gleb bu köprünün Sinan’ýn eseri olmadýðýný söylüyor. 1400 metre ile dünyanýn en büyük taþ köprüsü olma özelliðini taþýyan bu eser Mimar Sinan’dan neredeyse 100 yýl önce 1. Murat devrinde inþa edilmiþ. 2. Mahmut devrinde restorasyonu yapýlan köprü daha uzunmuþ ama yol çalýþmasý ve askeri garnizon inþasý sebebiyle kýsalmýþ. Yöre halký tarafýndan Mimar Sinan’ýn eseri olarak bilinen bu köprünün gerçek mimarý hakkýnda bilgiye maalesef ulaþamadýk.

Edirne’den Ýstanbul’a kýsa bir otobüs yolculuðu. “Þeytan icadý” Gleb’i hayatýndan bezdiriyor. Otobüsleri klimalý üretenlere neredeyse kin duyacak. Ben serin otobüsün içinde dikkatini daðýtmak için yolun etrafýndaki güzellikleri, özellikle Moskova’da olmayan daðlarý gösteriyorum. Ve kilometrelerce uzayan ayçiçeði tarlalarýný. Büyükçekmece Gölü’nün yanýndan geçerken irkiliyor Gleb. Edirne’de aradýðý köprü Ýstanbul’da bekliyor onu.

Ertesi gün sabah erkenden köprünün yanýndayýz. Kanuni Sultan Süleyman’ýn, her yaðmur yaðdýðýnda çamur deryasýna dönüþen gölün kenarýndaki yolun üzerine inþa edilmesini emrettiði ve son seferine çýkarken ordusuyla üzerinden geçtiði bu köprü sultanýn cenazesi geri gelirken tamamlanmýþ. Yaðmurdan sonra oluþan çamur akýntýsýnýn çabuk tahliyesi için dalgalý bir þekilde inþa edilen köprü dünyada tek. Bir kilometrelik uzunluðuyla da dünyanýn sayýlý taþ köprülerinden biri. Eksik Osmanlýca’m ile okumaya çalýþtýðým kitabesinde Sultan Süleyman’ýn emriyle Baþmimar Sinan tarafýndan inþa edildiði yazýyor. Köprüyü yürüyerek geçiyoruz. Büyükçekmece Belediyesi örnek bir çalýþma sergilemiþ burada. Hem köprü hem de etrafýnda olan kervansaray , mescid, çeþme ve hamam restorasyonu yapýlýp etrafý düzenlenerek Kültür Parký olarak hizmete açýlmýþ. Kervansaray konferans ve sergi salonu olarak hizmet veriyor, diðerleri ise asli hüviyetine kavuþturulmuþ. Mescidin ilginç bir minaresi var. Çok kýsa ve ezan okumak için dýþtan bir merdivenle çýkýlýyor. Mescide girer girmez hapþýran Gleb þikayetle karýþýk feryat figan soruyor: “Bu þeytan icadýnýn Allah’ýn evinde ne iþi var?” Düzenlilik ve temizlik hemen dikkat çekiyor. Restorasyonu yapýlan bütün binalarýn bahçeleri kýrmýzý güllerle donatýlmýþ. Belediye Baþkaný ve diðer yetkililere teþekkür etmek tarihin önünde boynumuzun borcu.

Süleymaniye Camii’ne beraber gitmek maalesef mümkün olmadý. Program gereði 20 Temmuz’da bitiriyoruz gezimizi. Ben Gleb’i adalara doðru bir yolculuða uðurlarken kendime de memlekete gidiþ bileti alýyorum. Ortaya çýkacak eserin ve uyandýracaðý tesirin mutluluðu þimdiden bende heyecanlanmalara yol açtý bile. Birbirimizi daha yakýndan tanýma ve dostluðu geliþtirmenin böyle projelerin hayata geçmesiyle mümkün olacaðýna inandýðým için tatlý bir huzur duyuyorum. Projenin gerçekleþmesi için çok büyük destek veren Rusya Federasyonu ile Dostluk Derneði Baþkaný sayýn Mustafa Kemal Þirin’e , derneðin genel sekreteri sayýn Ali Sami Yýldýrým’a, öðretmenevlerinde konaklamamýzý saðlayan Milli Eðitim Bakanlýðý Müsteþarý sayýn Nejat Birinci’ye , moral desteðini her zaman arkamýzda hissettiðimiz Türk Kültürüne Hizmet Vakfý Baþkaný sayýn Metin Eriþ’e , yolculuðumuza baþlarken verdiði bilgilerle bizi dolu dolu gönderen sayýn Sinan Genim’e , yakýn ilgisini gördüðümüz Aðýrnas Belediye Baþkanýna konaklamalarýmýz ve þehir gezilerimiz esnasýnda bize her türlü yardýmý gösteren Milli Eðitim Müdürlerine ve öðretmenevi personeline teþekkür ederim.


Mehmet KARADAYI
27.09.2003
Kemalpaþa/ÝZMÝR
Not: Bu yazý MOST adlý derginin Aðustos 2004 sayýsýnda yayýnlamýþtýr.

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: teþekkürler
Gönderen: þule esra þan / Kayseri/Türkiye
5 Haziran 2008
mehmet bey yazýnýzý büyük bir keyifle okudum bunda anne tarafýndan aðýrnaslý olmamýnda etkisi var elbette yazmýþ olduklarýnýzdan çok þey öðrendim emeðinize saðlýk hoþçakalýn...

:: merhaba Mehmet abi.
Gönderen: Serkan KÖKMEN / Denizli/Türkiye
15 Temmuz 2006
Yýllar öncesinde Aksiyon dergisindeki bir makalede okumuþ olduðum o Rus gencini Türkiyede sizin gezdirdiðinizi öðrenmem çok hoþuma gitti.Eðer bu milletin efradý kendini Sinan'ýn torunlarý olarak görüyorsa bunu mimaride de biran önce göstermek zorundadýr..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Mehmet KARADAYI kimdir?

Daha çok hikaye yazmayý seviyorum. Þu yazmaya devam ettiðim bir roman çalýþmam var. Hatýralarýmý yazýyorum. Þiir yazsam da arada bu husus ta çok kabiliyetli olduðumu söyleyemem.

Etkilendiði Yazarlar:
Ahmet Turan Alkan Hocam Türkçe hassasiyeti açýsýndan örnek almaya çalýþtýðým kiþidir. Ayrýca Yavuz Bülent Bakiler. Þiirde Necip Fazýl Kýsakürek, Nurullah Genç, Erdem Bayezýd ....


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mehmet KARADAYI, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.