“Osman Volkan Şahin (imgenet’e bıraktığım mesaj):
Birkaç hafta önce gönderdiğim bir ürünün iki seçici tarafından değerlendirildiğini görüyorum. Değerlendirmeyi oku kısmına tıkladığımda tekrar ürün kontrol formu sayfasıyla karşılaşıyorum Yoksa bu edebiyatımızdaki onlarca paradoksa bir gönderme mi? Ya da ben beceriksizim. Beni aydınlatırsanız sevinirim.
Teşekkürler.
admin@imgenet.net:
Merhaba,
İzlemiş olduğunuz seçici kurul değerlendirmesinde bir hata bulunmamaktadır. Ürün sayısının fazlalığı ve seçici üyenin azlığı nedeniyle her bir ürüne ayrı ayrı değerlendirme ve/veya yorum yazısı yapmanın güçlüğüyle arkadaşlarımız yazınıza yorum eklememiş... Ürününüzün -şimdiye kadar- iki seçici üye tarafından okunduğu bilgisini (sizin de izlediğiniz gibi) aldım. Ancak şiirinizin yayınlanmasına yönelik olumlu bir ileti almadım arkadaşlardan. Ay sonuna kadar başka bir şiirinizi gönderdiğinizde yeni şiiriniz için kısa sürede değerlendirme yapılmasını isteyeceğim. Çalışmalarınızda başarı dileklerimle,
Rami
ov_sahin@hotmail.com:
Korkarım bir daha eser göndermeyeceğim. Çünkü biz (edebiyat dünyasına girmeye çalışan yeni nesil) süreli yayınların benzer tavırları nedeniyle sanal ortamı tercih ediyoruz. Bence kim olursanız olun, ister profesyonelleşmeyi başarmış en büyük yayınlardan biri (Mesela Varlık vb.) ister amatörlüğü aşmaya evrilmiş ortalama bir yayın (İmgenet, İmlasız vb.) size gönderilen tüm eserlere yanıt verme yükümlülüğüne sahipsiniz. Elbette uzun uzadıya şiir kritiği istenmiyor sizden. Neden yayınlanmadığını söylemeniz yeterli. Örneğin bu ay dergilerden seçmeler yapmışsınız. Bu bana bildirilebilirdi. Ya da derseniz ki "sizin şiir anlayışınızla bizimkisi uyuşmuyor", ona da eyvallah.
İkinci olarak lütfen sanat eserlerinden bahsederken "ürün" kelimesini kullanmayalım. Onun anlamını sanatın lehine daraltalım. Çünkü "üretici" ile "sanatçı"nın arasındaki fark çok büyük.
admin@imgenet.net:
İkinci ricanızdan başlayayım: "Sanat eserlerinden bahsederken "ürün" kelimesini kullanmayalım." demişsiniz. Bu konuda polemiğe girmeği yersiz buluyorum.
Seçici kurulun değerlendirme imzası e-mail adresini de içerir. Şiirinizin neden onaylanmadığını değerlendirme yapan arkadaşlara sorabilirsiniz.
İmgenet Edebiyat Seçkisi'ndeki ürün yayınlama ilkelerini sayfalarımız üzerinde yer alan "Aşevi" bölümünden izleyebilirsiniz.
Yapılan çalışmalar ve tasarılar okuyucuya/yazara gerekli görüldüğü zaman ve miktarda bildirilmektedir.
Çalışmalarınızda başarı dileklerimle,
Rami
ov_sahin@hotmail.com:
Ben anlayacağımı anladım teşekkür ederim. “
Yukarıda okumuş olduğunuz bu metin özel gibi görünse de, bir web sitesinin yetkilisi tarafından verilen “rutin” cevaplardan ve benim gibi “sıradan” bir insanın tepkilerinden oluştuğu için açıklanabilme özelliğine sahip. Sizin de hemen fark edeceğiniz gibi, yetkililerin (sanki öyle bir zorları varmış gibi) kullandıkları resmî üslup, böylesi edebiyat yayınları için git gide tehlikeli bir mevkiciliğe dönüşmüş. Bu ve bunun gibi tartışılması gereken pek çok nokta var. Kendilerine emeğini sunan (amatör ya da değil) birisine karşı takındıkları tavır, kendilerini acaba nerede gördükleri, falan.
İzedebiyat’ı takip edenler bilir: Bundan uzun bir süre önce bağlarımı kısmen koparmıştım burasıyla. Gerekçelerimin yer aldığı “İzedebiyat Ahalisine Açık Mektup” başlıklı yazım (15 Ocak 2005 itibariyle) halen forum sayfalarında yayınlanmakta. Şu an okuduğunuz yazı bir özeleştiri değil, söylediklerinden geri dönme hiç değil. Belki biraz tilki-kürkçü ilişkisi. Ama ne kadar da eleştirse, ne kadar de kızsa ailesi gibi olmuyor insanın (beni İzedebiyat’la tanıştıran İsmail Bora’ya ne diyeyim artık). Hele kendini ifade özgürlüğü varsa, cabası. Bunların yanı sıra, sitedeki gelişmeleri izledikçe biraz aceleci davranmış olabileceğimi düşünmeden edemiyorum.
Başa dönecek olursak, yazışma içerisinde önemli bir nokta var ki benim ayrılış gerekçelerimden birini oluşturuyordu.
İzedebiyat’taki yazılarıma bakacak olursanız benim de bol bol yaptığım bir hata vardı. Üzerinde uzun uzun düşünüp vazgeçtiğim bir hata. Hani İmgenet admin’i tarafından polemik yaratmakla suçlandığım “ürün” mü “eser” mi meselesi.
Bazı arkadaşlar belki yanlış kullanıyor olabilirler ama “polemiğe girmek” TDK Sözlüğü’nde “Siyasi, bilimsel veya edebî konularda sert tartışmalar yapmak” şeklinde tanımlanmıştır. Yani karşı tarafı olumsuzlamakta kullanılsa da biraz, ihtiva ettiği anlam bakımından nedense düşünülmüyor. Yani bir tartışmaya girmek istemezseniz karşı tarafı polemikçilikle suçlarsınız. E peki tartışmalar, hatta kavgalar olmaksızın siyasi, bilimsel, edebî konularda gelişim sağlanabilmiş midir? Kuramlar insanların içine mi doğmuştur? Yoksa varolan anlayışları sorgulayan, onlarla hesaplaşan polemiklerle mi olgunlaşmıştır? Bu polemik olayına kafayı taktım. O konuya bir daha bakacağız
“Ürün” mü, “eser” mi? Yahut “yapıt” mı? Benim baktığım pencereden eser=yapıt’tır. Yazı boyunca eser’i kullanacağım. Çünkü amacım “ürün” sözcüğüne ve onun kapsamına karşı çıkmak, sanat özelinde.
TDK’nin sözlüğüne bakarsak ürün’ün ilk anlamının mahsul, mecazî anlamının eser olduğunu görürüz. Eser ve yapıt ise bir kişinin emeği sonucunda ortaya konan şey ve sanatçıların yaratılarını vs. ifade ediyor (birinci ve ikinci anlamlarında).
Ancak günlük yaşamda aslında nerelerde kullanıldıkları önemli bu sözcüklerin. TDK ile de tartışmış oluruz böylece. Bunun için cüret gerekiyorsa var işte.
Ürün, üretilen şey, mahsul demek. Bu anlamda çok geniş bir alanı kapsıyor olabilir. Lakin kapitalist toplumlarda ürün, doğada varolan ve emekle işlenerek ve ekonomik değeri olan her türlü metayı ifade eder. Buradaki “ekonomik değer” ise sermaye sahibine getireceği kâr’dan başkası değildir. Bir gemi de, işlenmiş buğday da, şişelenmiş su da, ilaç da birer üründür.
Eser ise insanın estetik kaygıyla yarattığı her şeydir. İnsanların estetik ihtiyacını karşılaması, manevi bir katkı sağlaması, kâr hedefleyen bir neden yahut sonuç olmadığı için kapitalist anlamda bir ekonomik değeri yoktur. Maliyeti, emtia’sı yoktur falan. Reel ekonomi söz konu olduğunda belki. Çeşitli kıtsalar içerisinde bir paha biçilebilir. Ancak pahaya indirgeyemezsiniz. “Şaheser” (başyapıt) her şey estetik yaratıcılığın sınırlarını ileri anlamda değiştiren çalışmalar değil midir?
Zurnanın o malum sesi çıkardığı yer burada başlıyor. Çünkü bir ürün’ün üreticisi ve bir eser’in yaratıcısı vardır.
Ürün’ü üreten üreticidir. Kol ve beyin emekçileri ekmek parası için, sermaye ise kâr için üretir. Bu anlamda üretilen meta’nın ne olduğu önemini yitiriyor. Ekonomi sağlayacak her şey üretilir. Tam tersi durumlarda hemen ondan vazgeçilir.
Sanatçıların karınlarını doyurma sorunları bir yana, kâr gözetmeksizin yaratır onlar. Ortada bir sermaye yoktur. Maliyetler vs. yoktur. Mahzunî Şerif’in de dediği gibi sermayeleri dertleri, servetleri ah’larıdır. Siz Mozart’ın ürününü çalan bir piyanist dinlediniz mi? Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları ürününü okuyan bir genç. Dino’nun kaç tane ürünü, kaç tane eseri vardır?
Peki, özen göstermeksizin “ürün”ü kullansak zararı mı var?
Elbette var! Bakın “tekelleşen” yayınevlerine Neyi tercih ediyorlar yayınlamak için? “İş yapacak olan”ı değil mi? Gazete ve dergileri kimler süslüyor? Peki bilboardlar eser mi tanıtıyor, ürün reklâmı mı yapıyor?
Siz tüketim toplumunun bu keşmekeşliğinde “iş yapan” tanımını neye göre yaptıklarını sanıyorsunuz? Bir sanat eseri için böyle bir tanım mümkün müdür? İncecik ve hiçbir şey anlatmayan romanlar, okunup bir kenara konan şiir kitapları. İşte hepsi tüketime yönelik değil mi? Korsanla savaş, sanatçı ve eserler için mi? Yoksa yayın sermayesinin gasp edilen kârı için mi?
Hamburger de dünyada en çok satılan yiyeceklerdendir. Allah için karın da doyuruyor. Ama obeziteye neden oluyor. Ocakları karatıyor.
Vahim olan bir şey daha var. Yeni kuşaklar bunları görerek, yaşayarak büyüyor. Ama serpilmiyor. Hamburger yiyerek büyüyen zavallı Amerikan gençleri gibi. Türkiye’de sanat kan ağlıyor. Kurulan onca yayınevine rağmen kitap basılmıyor. Ama piyasanın durumu yine de iyi. Estetik değerler yok oluyor. İnsana ait ne varsa eriyor. Toplumsal çürüme bayrak dikecek zirve seçemiyor. Fakirler birbirini öldürüyor. Herkes bir kuyu kazıp içine düşecek birini bekliyor.
Sonra her fikir “ideolojik”, bunların ifadesi “polemik” oluyor. Tabii yürüyüş yapan memurlara “terörist” diyen demokrat başbakanımız da her eleştiriye “ideoloji” diyor ya. Yahu bu söz “dünya görüşü” demektir. (TDK’nin verdiği tanım bunun sonucudur). Herkesin bir dünya görüşü vardır, olmalıdır. Ve bunlar dile getirilmeli ve tartışılmalıdır. Engizisyonu nasıl yıktı insanlık?
Allah’tan İzedebiyat var ve bunlardan uzaktan duruyor. Bana kızsa da beni reddetmiyor. Yeniden kucak açıyor. Yeniden “merhaba” sana.
Funda Bismillah*
*: Denizcilikte “demir at” komutudur. (Forumda yer alan açık mektubumu eski bir denizci olduğum için “demir al” anlamındaki “vira bismillah”la bitirmiştim. Bu kez tam tersini yapıyorum)